27 Aralık 2010 Pazartesi

İki Şehrin Hikâyesi



İSMAİL ŞAYAN

Bir adam düşünün, bu adam bir politikacı. Futbola meraklı olduğunu düşünün. Hatta bu adamın bir belediye başkanı olduğunu düşünün… Biraz daha detay: Ülkenin başkentinde bir belediye başkanı olsun bu adam. Bu futbol aşığı belediye başkanının, başkentin iki kulübünü birleştirmeye çalıştığını düşünün. Ama federasyonun izin vermediğini, planını gerçekleştiremediğini düşünün.


Şimdi de bu adamın İngiliz olduğunu düşünün… Ve bunları tam yüz yıl önce denediğini.


Fulham, 1903 yılında lige katılma niyetindedir ama ne paraları ne de stadyumları vardır. Yönetim, kulüp hisselerinin bir kısmını bölgenin önde gelenlerine satıp hem onlarla daha güçlü bir yönetim oluşturmayı, hem de stadyum için gereken parayı bulmayı amaçlar. Henry Norris de bu noktada girer devreye. Fulham başkanıdır artık. En önemli meseleyi çözmek için Gus Mears’ın kapısını çalar.



Kuzeyde geniş kitleleri çeken profesyonel futbolun Londra’ya da ineceğini öngören Mears, bir atletizm stadını satın alıp futbol stadına çevirmiştir ve beklediği alıcı da karşısındadır. Bölgedeki tek kulüp olduklarından stadyum için kendileri dışında alıcı çıkmayacağına güvenen Norris, pazarlıkta katıdır. Resti çekip masadan kalkar ve beklemeye başlar. Elinde bomboş stadyumla kalan Mears ise yatırımını yaşatmaya kararlıdır. Gözünü karartıp beklenmedik bir karar verir: Stadyumu kullanacak kulübü bulamıyorsa onu da kendisi kuracaktır. 10 Mart 1905 günü Chelsea FC doğar ve Stamford Bridge ev sahibine kavuşur.


Fulham on birinci stadyumu olan Craven Cottage’da karar kılar. 1908’de belediye başkanı olan Norris, başkanlığını bırakmış olsa da Fulham’ın yönetimiyle iç içedir. Bu sırada dikkati, profesyonelliğe geçmiş ilk başkent kulübü olan Woolwich Arsenal üzerindedir. Norris, 1910’da batmak üzere olan bu Güneydoğu Londra kulübünü satın alır ve hemen hamlesini yapar: Planı iki kulübü birleştirmektir ancak federasyon reddeder. O günlerde futbolda pek ağırlığı olmayan başkentte dev bir kulüp yaratma projesi suya düşmüştür. Yetmezmiş gibi, mali durumun umduğundan çok daha kötü olduğunu anlar. Gelirsizlik kulübü batağa çekmektedir. Yine federasyonun kapısına dayanır. Ancak iki kulübün aynı stadyumu kullanması için yaptığı başvuru da reddedilir. Batmamak için tek bir yol kalmıştır: Kulübü Güneydoğu Londra’dan taşımak.



Kilise ile olan güçlü ilişkilerini kullanarak yeni bir arazi bulur. Sözleşmeyi bizzat başpiskopos imzalar. Kulüp üç yıl sonra yeni evine taşınırken küme düşmüşlerdir. Ertesi sezon yükselmeyi averajla kaçırırlar. Sonraki sezonu altıncı bitirirler ve Birinci Dünya Savaşı ligleri tatil eder.


1919/20 sezonunda ligler yeniden başlayacaktır ancak ortalık iki sebeple karışıktır: Birincisi, ligdeki takım sayısı arttırılacaktır ancak yöntem henüz belli değildir. İkincisi, son sezonun son haftasındaki Manchester United-Liverpool maçı, şike iddiasıyla mahkemeye taşınan ilk futbol maçı olmuş ve mahkeme, United’ın 2-0 kazandığı maçta şike yapıldığına karar vermiştir.


Liverpool’a bir yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı belirsizdir. Şikeyle alınan puanlar geçersiz sayılırsa Manchester United, geçerli sayılırsa Chelsea sondan ikinci sırada yer alıp küme düşecektir. Ancak ligin bir önceki genişlemesinde hiçbir takım düşürülmemiş ve ikinci ligi ilk iki sırada bitiren takımlar birinci lige eklenmiştir. Beklenti de bu yöndedir. Ancak bu belirsizlikler ortamı, kurt politikacı Sir Henry Norris’in sevdiği dumanlı havadır ve inanılmaz gerçekleşir: İkinci lig şampiyonu Derby County, ikincisi Preston North End ve Norris’in takımı, ligi altıncı bitiren** The Arsenal birinci lige çıkarılır. Tottenham, ne olduğunu anlayana kadar küme düşmüştür.


Norris’in bunu nasıl yaptığı hâlâ bilinmiyor. El altından bazı anlaşmalar yaptığı; dönemin lig ve Liverpool Başkanı McKenna’ya rüşvet verdiği; lig yönetimini, şikeyi cezasız bıraktıkları için konuyu parlamentoya taşımakla tehdit ettiği gibi iddialar var yalnızca. Bildiğimiz, Tottenham cephesinde Arsenal nefretinin bu olayla başladığı. Arsenal*** ise bir daha ligden düşmedi ve zirve ligde kesintisiz oynama rekoru onlarda.



Vasat sezonların ardından Norris, 1925’te Huddersfield menajeri Herbert Chapman’ı ikna eder. Eski takımı üst üste üçüncü şampiyonluğa uzanırken Wm’in mucidi Chapman’ın ekibi ikinci olur. Orta sıralarda geçen 1926/27 sezonunda Daily Mail gazetesi, Chapman döneminin ilk transferi Buchan’a Norris’in el altından“ikna ödemesi” yaptığını yazar. Federasyon derhal soruşturma başlatır. Müfettişler, takım otobüsünün satışından alınmış olması gereken 125 Sterlin’in kayıp olduğunu ve Norris’in kulübün hesabından bazı kişisel harcamalarını karşıladığının anlaşıldığını rapor ederler.


Norris ise gazeteyi ve federasyonu kendisine iftira atmakla suçlayarak dava açar. 1929 Şubat’ında davayı kaybeder. Ömür boyu futboldan men cezasına çarptırılır ve yönetimi devreder. İki yıl sonra Arsenal FC şampiyon olmayı başaran ilk başkent takımı olur. Sonraki sezondaki ikinciliğin ardından, üst üste üç şampiyonluk kazanıp Preston North End ve Huddersfield’dan sonra bunu başaran üçüncü takım olurlar. 1934 Kasım’ında İtalya karşısına çıkan İngiltere on birindeki yedi Arsenal oyuncusu hâlâ kırılamamış bir rekor. Ancak Norris’in ömrü bunları görmeye yetmez. Temmuz 1934’te ölür. Batmak üzereyken aldığı, ne kendisinin ne babasının ne de kayınçosunun “yönetime geldik 40 trilyon borç çıktı” demediği Arsenal, bugün bir dünya markası. İlk kulübü mü? İkinci lig beyaz grupta değil, geçen sezonun Avrupa Ligi finalisti.


Belediye başkanı Sir Norris’in ikinci takımını bir silah fabrikasının çalışanları kurmuştu. Lakabı gunners, yani silahtarlar. Bir takım daha varmış silahtarlar diye anılan. O da bir mühimmat tesisinin çalışanlarınca kurulmuş ve o da bir başkent takımı, Norris’inki gibi. Geçmişinde birkaç isim değişikliği var, tıpkı Norris’in takımı gibi. Ve o da ikinci ligdeki derecesiyle değil, pek rastlanmayan bir yolla en üst lige çıkıp o zamandan beri hiç küme düşmedi. Norris’in ilkiyle birleştirmeyi başaramadığı ikinci kulübü gibi.


Bir kulüp düşünün, bu kulübün yöneticileri -ne tesadüf ki mahkemenin seçildikleri kongreyi iptal kararına kısa bir süre kala- kendi kulüplerinin gelirlerine temlik koydurmuş. Dosya numaralarına kadar var gazetede. Ne tuhaf… Kulüp dediğinin canı yok ki itiraz etsin. Düşünün, kim edecek? Tabii ki o kulübün haklarını savunmakla görevli olan yöneticileri. Düşünün, o yönetici; yani aynı zamanda temlik başvurusunu da yapan kişi, kendi başvurusuna itiraz eder mi? Etmez… Hatta kulübün hakkını savunmaya kalkan olursa onun adamlık şeceresini bile yayınlar. İtiraz gelmeyince yapacak bir hamle kalmaz ve kulübe giren her kuruşun yöneticilere akması kesinleşir. Kulüp otobüsünü satarak başlasınlar ödemeye…



Ne temiz iş, ne güzel şehir değil mi? Sen paraları canının istediği gibi harca, işi beceremeyip zarara girersen de parayı kulüpten iste, para yoksa gelirlere temlik koydur! Bu arada “şu kadar para harcadık” diye hava atmayı da ihmal etme… Şu temlik vakasının; yalnızca stadyum için o zamanın parasıyla 209.000 Sterlin harcayan Sir Norris’in, kulübün 125 Sterlin’inin nereye gittiğinin hesabını veremeyince futboldan ömür boyu men edildiği şehirde yaşandığını düşünün.


Olmadı değil mi? Tıkandı aklınız... Benim yaptığım da ayıp, imkânsız istenir mi hiç?


Madem öyle, ilkokul birde olduğunuzu düşünün... Öğretmen şu fişi okuyor:


Baba bana kulüp al.


*A Tale of Two Cities(1859), Charles Dickens. Okuyunuz, okutunuz. “It was the best of times, it was the worst of times…”

**O dönemde averaj yanlış hesaplanmış ve Birmingham City beşinci, o zamanki adıyla The Arsenal altıncı ilan edilmiş. 1970’lerdeki kural değişikliği sırasında yapılan hesaplamada durum anlaşılmış ve sıralama düzeltilmiş.

*** Kulüp ilk adını kurulduğu binadan almış, Dial Square. Daha sonra Royal Arsenal olur. Profesyonelliğe geçerken, kulübün adında Royal sözcüğü kullanılamayacağından Woolwich Arsenal olarak değiştirilir. Sonra The Arsenal olur. Chapman “The” ibaresini atar. Rivayete göre -ZZ Top üyelerinin aksine- alfabetik sıralamalarda en başta olmak istemiş Chapman.

Etiketler: , ,

6 Yorum:

Blogger canarykodi dedi ki...

Müthiş bir yazı olmuş...

27 Aralık 2010 21:03  
Blogger semioticus (shelbyl) dedi ki...

Cok guzel bir ayrinti guzel islenmis, tebrik etmek lazim.

28 Aralık 2010 05:37  
Blogger Oğuz Öztürk dedi ki...

Teşekkürler yazı için.

28 Aralık 2010 11:31  
Blogger u-te-ka-u dedi ki...

Holmes bir londra polisiyesi yazsa tam olucakmis:) bu arada herkesi yeni açtığım bloga bekliyorum utekau@blogspot.com

29 Aralık 2010 00:53  
Blogger Sezai Yıldırım dedi ki...

Güzel bi iş olmuş tebrikler...

29 Aralık 2010 18:44  
Blogger Taci YALÇIN dedi ki...

Bu mükemmel yazı için çok teşekkürler.

14 Ocak 2011 19:44  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa