Bu fotoğrafı bırakın futbolseverler, Endülüs sakinleri dahi hayal edemiyordu önceleri. Nasıl etsinlerdi ki zaten. 1940'lı yılların sonlarında biraz kıpırdasalar da İspanya'nın hiçbir zaman futbol ekolü takımlarından biri olamadıkları gibi, olacak şehir ve kulüp geleneği potansiyelleri de pek yoktu Sevilla'nın.
En azından Barca ve Real Madrid dışında La Liga'nın her zaman önemli takımları olmuş Atletico Madrid, Valencia, Athletic Bilbao, Deportivo La Coruna, hatta Zaragoza kadar yoktu. 90'ların başında Maradona, Suker ve Zamorano ile bir atak yapmaya niyetlenseler de olmadı. La Liga'nın orta ile son sıraları aralarından kurtulamadılar ve 1999-2000 sezonunda da küme düştüler.
Sevilla hem küme düşmüş olması hem de girmiş olduğu mali darboğazdan ötürü 1999-2000 sezonunun sonunda Tsiartas, Marchena, Jesuli, Ivan Juric, Mirsad Hibic ve Zalayeta gibi oyuncularını elden çıkarmak zorunda kalmıştı. Buna rağmen teknik direktör Caparros'un becerisi ve oturttukları sistem sayesinde, 2001-2002 sezonu ve sonrası için La Liga mücadelesine hazırlardı.
Bu sistem Türk takımlarının yıllarca söyleyip de beceremediği şeydi aslında. İsim yerine oyuncu niteliklerinin ön planda olduğu; bilgi akışına odaklı, başta İspanya ve Güney Amerika olmak üzere her oyuncunun alternatiflendirileceği ve altyapıdan gelenlerle birlikte geniş bir futbol ağı kurdular.
Javier Casquero, David Castedo, Fredi, Javi Navarro, Moises Leon, Njegus, Antonio Notario, Pablo Alfaro, Toedtli gibi 27-35 yaş aralığındaki ve önceki sezonlarda takımlarında 15'ten öteye maç oynamamiş oyunculara alt yapı ürünleri olan Victor Salas, Leno Gallardo, J.A. Reyes gibi 20'lik fişekleri ekleyerek 2001-2002 senesinde La Liga'yı 8. bitirdiler ve UEFA Kupası vizesini kıl payı kaçırdılar.
En azından Barca ve Real Madrid dışında La Liga'nın her zaman önemli takımları olmuş Atletico Madrid, Valencia, Athletic Bilbao, Deportivo La Coruna, hatta Zaragoza kadar yoktu. 90'ların başında Maradona, Suker ve Zamorano ile bir atak yapmaya niyetlenseler de olmadı. La Liga'nın orta ile son sıraları aralarından kurtulamadılar ve 1999-2000 sezonunda da küme düştüler.
Sevilla hem küme düşmüş olması hem de girmiş olduğu mali darboğazdan ötürü 1999-2000 sezonunun sonunda Tsiartas, Marchena, Jesuli, Ivan Juric, Mirsad Hibic ve Zalayeta gibi oyuncularını elden çıkarmak zorunda kalmıştı. Buna rağmen teknik direktör Caparros'un becerisi ve oturttukları sistem sayesinde, 2001-2002 sezonu ve sonrası için La Liga mücadelesine hazırlardı.
Bu sistem Türk takımlarının yıllarca söyleyip de beceremediği şeydi aslında. İsim yerine oyuncu niteliklerinin ön planda olduğu; bilgi akışına odaklı, başta İspanya ve Güney Amerika olmak üzere her oyuncunun alternatiflendirileceği ve altyapıdan gelenlerle birlikte geniş bir futbol ağı kurdular.
Javier Casquero, David Castedo, Fredi, Javi Navarro, Moises Leon, Njegus, Antonio Notario, Pablo Alfaro, Toedtli gibi 27-35 yaş aralığındaki ve önceki sezonlarda takımlarında 15'ten öteye maç oynamamiş oyunculara alt yapı ürünleri olan Victor Salas, Leno Gallardo, J.A. Reyes gibi 20'lik fişekleri ekleyerek 2001-2002 senesinde La Liga'yı 8. bitirdiler ve UEFA Kupası vizesini kıl payı kaçırdılar.
Caparros Dönemi: Temel Atılıyor
Sevilla'nın 2002-2003 sezonundaki en büyük transferi ise Başkan Jose Mario Del Nido oldu.
Şu an yaptığı sihirli dokunuşun benzerini daha önce 1995 yılında kulübün maddi nedenlerden ötürü Liga BBVA'ya düşürülmesine karşı gelmekle yapan ve başarılı olarak kulübün itibarını kurtaran Del Nido, bu kez çok daha fazlasını yapacaktı.
Kurulan oyuncu ağının Güney Amerika ayağını işletmeye başlayan Del Nido o sene Meksikalı Gerardo Torrado ve Brezilya futbolunda hiç yeri olmayan Bahia takımından Daniel Alves'i ve altyapıdan Oscar Rodriguez'i profesyonel yaparak A Takıma almıştı. Bunlara yine 27-35 yaş aralığından olan Nikos Machlas, Juan Redondo, Marcos Vales gibi pek aşina olmadığımız ve sıradan sayılabilecek oyuncular transfer edilerek sezona girilmiş ve Sevilla yine La Liga klasmanında ilk 10'un içerisinde kalmayı başarmıştı.
Sevilla bu 2 sene boyunca neredeyse hiç harcamayarak La Liga'da kalmayı başardığı gibi, sistem takımı olma yolunda da büyük adımlar atılmıştı. Artık yavaş yavaş daha kaliteli takviyelerle oturtulan düzenin meyvalarının toplanma dönemine girilmişti.
Hoş bu ciddi takviyeler Ronaldinho, Beckham gibi dönemin transfer bombaları arasında pek dikkat çekmese de 2003-2004 sezonunda Sevilla'nın aldığı oyuncular ligde konuşulacak isimler olacaktı. Uruguaylı Dario Silva, Sao Paolo'dan alınan Julio Baptista ve düzenli olarak forma bulduktan sonra oyunun hep üzerine koyan Jose Antonio Reyes bunların başını çekiyordu.
Reyes o sezon devre arasında Arsenal'e 21 milyon avroya satılırken, Baptista 20 gol atarak La Liga'da gol kralı oluyordu. Yine çok cuzi rakamlara alınıp da görevlerini başarıyla yapıp sistemin bir parçası olan 27-35 yaş aralığındaki Esteban, Luis Soler, Antonio Lopez, Aitor Ocio, Carlos Dominguez gibi şu an nerede olduklarını bile bilmediğimiz isimleri de unutmamak lazım.
O sezon La Liga'yı 6.bitiren bu takımda 3-4 maçta forma giymiş yeni yetmeler Sergio Ramos, Jesus Navas, Kepa, Diego Capel, Puerta gibi isimlerin yapabileceklerini görmemiz ise fazla uzun sürmeyecekti.
2004-2005 sezonuna en büyük transfer olarak Santos'un orta saha oyuncusu Renato ile girdi Sevilla. Brezilya'nın yine söz sahibi olmayan bir takımı olan Curitiba'dan alınan 20 yaşındaki sol kanat oyuncusu Adriano Correa ise bir başka okyanus ötesi transferiydi Sevilla'nın. Bir önceki senenin çömezlerinden Jesus Navas ve Sergio Ramos da düzenli olarak oynamaya başlamıştı artık. Sevilla'nın kadrosunda altyapı ürünü 9 oyuncusu vardı o sene ve son da olmayacaktı bu isimler.
Sevilla 2004-2005 sezonunda La Liga'yı gene 6. bitirip UEFA vizesi almayı başardı. Daha önce 1970 senesinde Eskişehirspor'a elendikleri bu Kupa'da Beşiktaş'ın olduğu gruptan çıkıp Panathinaikos engelini aştılar ve son 8'in kapısından döndüler Parma'ya 0-0 ve 1-0 lık skorlarla elenerek.
La Liga'da artık yerini sağlamlaştıran, alt yapısını çağdaş bir zemine oturtan Sevilla'nın tarih yazacağı dönem başlıyordu artık. Sevilla'nın bütçesiyle ters orantılı olarak başardığı işlerin piyangosu teknik direktör Caparros'a vurmuş ve Deportivo La Coruna onun yaptıklarına kayıtsız kalamamıştı.
Del Nido Caparros'un yerine Juande Ramos adında, İspanya'nın Reha Kapsal'ı diyebileceğimiz ve ikinci ligden La Liga'ya takım çıkarmakla ünlü olan birini getirmişti. En büyük başarısı Sevilla'nın ezeli rakibi olan Real Betis'e yaşattığı La Liga 6.lığı ve Rayo Vallecano ile UEFA Fair Play kontenjanından katıldığı UEFA Kupa'sında çeyrek finaliydi.
Şu an yaptığı sihirli dokunuşun benzerini daha önce 1995 yılında kulübün maddi nedenlerden ötürü Liga BBVA'ya düşürülmesine karşı gelmekle yapan ve başarılı olarak kulübün itibarını kurtaran Del Nido, bu kez çok daha fazlasını yapacaktı.
Kurulan oyuncu ağının Güney Amerika ayağını işletmeye başlayan Del Nido o sene Meksikalı Gerardo Torrado ve Brezilya futbolunda hiç yeri olmayan Bahia takımından Daniel Alves'i ve altyapıdan Oscar Rodriguez'i profesyonel yaparak A Takıma almıştı. Bunlara yine 27-35 yaş aralığından olan Nikos Machlas, Juan Redondo, Marcos Vales gibi pek aşina olmadığımız ve sıradan sayılabilecek oyuncular transfer edilerek sezona girilmiş ve Sevilla yine La Liga klasmanında ilk 10'un içerisinde kalmayı başarmıştı.
Sevilla bu 2 sene boyunca neredeyse hiç harcamayarak La Liga'da kalmayı başardığı gibi, sistem takımı olma yolunda da büyük adımlar atılmıştı. Artık yavaş yavaş daha kaliteli takviyelerle oturtulan düzenin meyvalarının toplanma dönemine girilmişti.
Hoş bu ciddi takviyeler Ronaldinho, Beckham gibi dönemin transfer bombaları arasında pek dikkat çekmese de 2003-2004 sezonunda Sevilla'nın aldığı oyuncular ligde konuşulacak isimler olacaktı. Uruguaylı Dario Silva, Sao Paolo'dan alınan Julio Baptista ve düzenli olarak forma bulduktan sonra oyunun hep üzerine koyan Jose Antonio Reyes bunların başını çekiyordu.
Reyes o sezon devre arasında Arsenal'e 21 milyon avroya satılırken, Baptista 20 gol atarak La Liga'da gol kralı oluyordu. Yine çok cuzi rakamlara alınıp da görevlerini başarıyla yapıp sistemin bir parçası olan 27-35 yaş aralığındaki Esteban, Luis Soler, Antonio Lopez, Aitor Ocio, Carlos Dominguez gibi şu an nerede olduklarını bile bilmediğimiz isimleri de unutmamak lazım.
O sezon La Liga'yı 6.bitiren bu takımda 3-4 maçta forma giymiş yeni yetmeler Sergio Ramos, Jesus Navas, Kepa, Diego Capel, Puerta gibi isimlerin yapabileceklerini görmemiz ise fazla uzun sürmeyecekti.
2004-2005 sezonuna en büyük transfer olarak Santos'un orta saha oyuncusu Renato ile girdi Sevilla. Brezilya'nın yine söz sahibi olmayan bir takımı olan Curitiba'dan alınan 20 yaşındaki sol kanat oyuncusu Adriano Correa ise bir başka okyanus ötesi transferiydi Sevilla'nın. Bir önceki senenin çömezlerinden Jesus Navas ve Sergio Ramos da düzenli olarak oynamaya başlamıştı artık. Sevilla'nın kadrosunda altyapı ürünü 9 oyuncusu vardı o sene ve son da olmayacaktı bu isimler.
Sevilla 2004-2005 sezonunda La Liga'yı gene 6. bitirip UEFA vizesi almayı başardı. Daha önce 1970 senesinde Eskişehirspor'a elendikleri bu Kupa'da Beşiktaş'ın olduğu gruptan çıkıp Panathinaikos engelini aştılar ve son 8'in kapısından döndüler Parma'ya 0-0 ve 1-0 lık skorlarla elenerek.
La Liga'da artık yerini sağlamlaştıran, alt yapısını çağdaş bir zemine oturtan Sevilla'nın tarih yazacağı dönem başlıyordu artık. Sevilla'nın bütçesiyle ters orantılı olarak başardığı işlerin piyangosu teknik direktör Caparros'a vurmuş ve Deportivo La Coruna onun yaptıklarına kayıtsız kalamamıştı.
Del Nido Caparros'un yerine Juande Ramos adında, İspanya'nın Reha Kapsal'ı diyebileceğimiz ve ikinci ligden La Liga'ya takım çıkarmakla ünlü olan birini getirmişti. En büyük başarısı Sevilla'nın ezeli rakibi olan Real Betis'e yaşattığı La Liga 6.lığı ve Rayo Vallecano ile UEFA Fair Play kontenjanından katıldığı UEFA Kupa'sında çeyrek finaliydi.
Del Nido'dan Midas Dokunuşu ve Juande Ramos Dönemi
Del Nido'nun vizyonundan kurulan düzende neye dokunulsa Midas etkisi görülüyor ve adeta birer altına dönüşüyordu Sevilla.
2005-2006 sezonuna Sevilla, Sergio Ramos ve Julio Baptista'yı toplam 47 milyon avroya Real Madrid'e satarak başladı. Reyes satışıyla birlikte bu rakam toplam 67 milyon avroya çıkıyordu. Kulübün gelir tablosundaki bu kaynak 3 sene içerisinde yaşanacak başarıların da finansmanı olacaktı.
Yeni bir hoca ve yepyeni bir kadro ile başladıkları sezonu La Liga'da 5. sırada, ve kaleci Palop'un son dakika golüyle başlayan yolda UEFA Kupası şampiyonu olarak tamamlıyorlar ve 2006-2007 sezonunun başında oynanacak Süper Kupa maçında da Şampiyonlar Ligi Şampiyonu, yenilmez armada, futbolun show-time takımı olan Barcelona'yı 3'leyerek mutlu sona ulaşıyorlardı.
2005-2006 sezonuna Sevilla, Sergio Ramos ve Julio Baptista'yı toplam 47 milyon avroya Real Madrid'e satarak başladı. Reyes satışıyla birlikte bu rakam toplam 67 milyon avroya çıkıyordu. Kulübün gelir tablosundaki bu kaynak 3 sene içerisinde yaşanacak başarıların da finansmanı olacaktı.
Yeni bir hoca ve yepyeni bir kadro ile başladıkları sezonu La Liga'da 5. sırada, ve kaleci Palop'un son dakika golüyle başlayan yolda UEFA Kupası şampiyonu olarak tamamlıyorlar ve 2006-2007 sezonunun başında oynanacak Süper Kupa maçında da Şampiyonlar Ligi Şampiyonu, yenilmez armada, futbolun show-time takımı olan Barcelona'yı 3'leyerek mutlu sona ulaşıyorlardı.
2006-2007 sezonunda ise taliplileri çok olmasına rağmen eldeki oyuncular tutuldu, takviyeler yapıldı ve artık bir üst seviye olan Şampiyonlar Ligi'nde oynamak için gereken La Liga derecesinin peşinde koşulacaktı. Bu La Liga'da en azından 4. olmak anlamına geliyordu ancak Sevilla bununla yetinmedi ve sezon sonuna dek şampiyonluğu kovaladı. 3. olarak bitirip Şampiyonlar Ligi vizesi aldığı sezonu, bir de en son 59 sene önce kazandığı İspanya Kral Kupası'nı müzesiyl süslemişlerdi.
Bütün bu başarıların ardından artık Sevilla Kıta'nın en formda takımı olarak lanse ediliyor ve sahip olduğu oyuncular artık Dünya'nın dev kulüpleriyle anılır hale geliyordu. Fakat Sevilla oyuncu yetiştirip büyük kulüplere pazarlama misyonunda olmadığını, hem elindekileri çok uçuk bonservisler teklif edilmesine rağmen satmayarak göstermiş ve üzerine yıllar boyu yaptığı birikimden gelenlerin bir kısmıyla önemli takviyeler yaparak artık yavaş yavaş Şampiyonlar Ligi rüyasına girmeye başlamıştı.
Sevilla taraftarlarının ve kulübünün Şampiyonlar Ligi havasını soluduğu anın 1985-1986 yılında Steaua Bükreş'in kupaya uzandığı ve Sevilla'nın evi olan Pizjuan da oynanan maç olduğunu söylersek, rüyanın ne derece hasretle beklendiğini de daha iyi anlatmış oluruz sanırım.
Sevilla taraftarlarının ve kulübünün Şampiyonlar Ligi havasını soluduğu anın 1985-1986 yılında Steaua Bükreş'in kupaya uzandığı ve Sevilla'nın evi olan Pizjuan da oynanan maç olduğunu söylersek, rüyanın ne derece hasretle beklendiğini de daha iyi anlatmış oluruz sanırım.
İsterseniz Sevilla'nın bu yol uğruna son 2 sezonda yaptığı transferlere de bakalım.
Arouna Kone - 9,5 milyon €
Jose Chevanton - 9 milyon €
Aquivaldo Mosquera - 8 milyon €
Aleksandr Kerzhakov - 5 milyon €
Andreas Hinkel - 4 milyon €
Frederic Kanoute - 6,5 milyon €
Enzo Maresca - 2,5 milyon €
Julien Escude - 2 milyon €
Federico Fazio - 0,5 milyon €
Andres Palop - Bedava
Christian Poulsen - Bedava
Tom De Mul - Açıklanmadı
Luis Fabiano - Açıklanmadı
Ivan Dragutinovic - Açıklanmadı
Seydou Keita - Açıklanmadı
Javier Saviola - Kiralık
Khalid Boulahrouz - Kiralık
Jose Angel Crespo - Altyapı
Alejandro Alfaro - Altyapı
Açıklanmayanlarla birlikte toplasanız bir Ramos'un biraz daha fazlasına iki UEFA kupa kadrosunu kazanacak ekibin maliyetini halletmiş gözüküyorlar. O oyuncuların şu anda UEFA'nın seçtiği 2007 karmasına aday ve almaya çalıştığınızda el yakacak oyuncular olduğunu da unutmamak lazım. Sadece Daniel Alves için 30 milyon € bonservis bedelinden bahsedildi bu sene ama Del Nido İspanya'nın Recep Mamur şubesi olduğu için transfer gerçekleşmedi.
2 UEFA, 1 Süper Kupa, ve Arsenal'in önünde Şampiyonlar Ligi grup liderliğine giden yolda 10 milyon avronun üzerinde tek transfer yok, ve tek top-class oyuncu yok. Oyuncuların hepsi Sevilla ile yükselen, büyüyen ve son derece profesyonel takım oyuncuları.
O kadar sağlam bir temel atılmış, teknik direktörün ayrılmasına rağmen yapıda herhangi bir bozulma yok. Sevilla tırnaklarıyla kazıdığı yolda ilerlemeye devam ediyor ve bu kez önündeki engel Fenerbahçe.
Katedralleri, nehri ve flamenkosuyla ünlü olan bu küçük turizm kentinden raks haberleri vermek, "Endülüs'te Kanarya Raksı" başlıkları atabilmek elbette mükemmel olacaktır fakat gerçekten kıtanın en oturmuş ve mekanik takımıyla oynayacak Fenerbahçe. Barcelona, Manchester United, Milan gibi psikolojik olarak, 'nasılsa eleyemeyiz' diye başlayacağımız bir takım değil belki Sevilla. En azından bireysel olarak daha başedilebilir oyuncuları, Chelsea'ye göre mesela Dragutinovic ve Fazio'dan oluşan daha aşılabilir bir savunmaları var ancak bunu yapabilmek için Saraçoğlu'ndaki Inter maçı performansı lazım Fenerbahçe'ye ve de devre arasında alınacak etkili bir santrafor.
Sevilla'nın özet olarak savunma beklerini de ileriye gönderdikleri klasik 4-4-2 dizilişinde oynadıklarını, hem kenarlardaki oyuncularının hem de ortasahanın ortasındaki oyuncularının yaratıcılıklarının üst düzeyde olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Dani Alves - Navas & Roberto Carlos - Vederson mücadelesi maçın en albenili anlarını oluşturacaktır. Adriano - Capel bindirmeleri karşısında Gökhan ve Deivid'in savunma performansı da önemli elbette, özellikle de rakibe deplasman golü avantajı vermemek açısından.
2 UEFA, 1 Süper Kupa, ve Arsenal'in önünde Şampiyonlar Ligi grup liderliğine giden yolda 10 milyon avronun üzerinde tek transfer yok, ve tek top-class oyuncu yok. Oyuncuların hepsi Sevilla ile yükselen, büyüyen ve son derece profesyonel takım oyuncuları.
O kadar sağlam bir temel atılmış, teknik direktörün ayrılmasına rağmen yapıda herhangi bir bozulma yok. Sevilla tırnaklarıyla kazıdığı yolda ilerlemeye devam ediyor ve bu kez önündeki engel Fenerbahçe.
Katedralleri, nehri ve flamenkosuyla ünlü olan bu küçük turizm kentinden raks haberleri vermek, "Endülüs'te Kanarya Raksı" başlıkları atabilmek elbette mükemmel olacaktır fakat gerçekten kıtanın en oturmuş ve mekanik takımıyla oynayacak Fenerbahçe. Barcelona, Manchester United, Milan gibi psikolojik olarak, 'nasılsa eleyemeyiz' diye başlayacağımız bir takım değil belki Sevilla. En azından bireysel olarak daha başedilebilir oyuncuları, Chelsea'ye göre mesela Dragutinovic ve Fazio'dan oluşan daha aşılabilir bir savunmaları var ancak bunu yapabilmek için Saraçoğlu'ndaki Inter maçı performansı lazım Fenerbahçe'ye ve de devre arasında alınacak etkili bir santrafor.
Sevilla'nın özet olarak savunma beklerini de ileriye gönderdikleri klasik 4-4-2 dizilişinde oynadıklarını, hem kenarlardaki oyuncularının hem de ortasahanın ortasındaki oyuncularının yaratıcılıklarının üst düzeyde olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Dani Alves - Navas & Roberto Carlos - Vederson mücadelesi maçın en albenili anlarını oluşturacaktır. Adriano - Capel bindirmeleri karşısında Gökhan ve Deivid'in savunma performansı da önemli elbette, özellikle de rakibe deplasman golü avantajı vermemek açısından.
*Güçlüklerle Yıldızlara...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder