20 Temmuz 2008 Pazar

Dolu Bir Stad Lütfen



1988 çok farklı bir seneydi. İlk kez okula gitmiştim. İlk kez aklım ererek uluslar arası bir turnuvayı, Avrupa Şampiyonasını, izlemiş ve o zaman kadar televizyondan baktığım Fenerbahçe’ye ilk kez canlı gözlerle şahitlik etmiştim. Hem de sezonu 103 golle efsanevi bir şampiyonlukla kapatan Fenerbahçe’ye.

1988’de kışı da çok farklıydı. Aralık ayı o zaman kadar öylesini görmediğim bir karla, buzla geçiyor ve dondurucu soğuktan ötürü sokaklar genelde boş oluyordu. Herkes evinde sobanın sıcaklığını kestane yiyerek hissetme derdindeydi. Kartopu oynanacak bir kar değildi, tipi ve fırtına. O yüzden eve çok yakın olmasına rağmen okula gitmek dahi zul geliyordu. Maça gitmek değil ama.

Konyaspor tarihinde ilk kez 1.lige çıkmıştı. Antrenör zamanında Trabzon ile şampiyonluklar yaşayan Özkan Sümer. Hoş, bu beni pek ilgilendirmiyordu. Ben o zaman kadar televizyondan izlediğim Fenerbahçe’yi ilk kez tribünden izleyecektim. Bütün derdim, heyecanım buydu.

Hava soğuk ama keskin değil. Kafada çizgili karton bir şapka, cepte takım sahaya çıkınca atılmak üzere hazırlanmış ve küçük küçük kesilmiş kağıtlardan oluşan cephanelik ve elde ekmek arası birşeylerle girdik stada. Babamın omuzlarında. Kocaman bir yapı ve korkunç bir kalabalık. İlk defa bu kadar insanı bir arada görüyordum. O kalabalığın içinden bir adam, üzerinde yeşil beyaz parçalı garip bir kıyafetle, tribünlerle saha arasındaki velodromu da geçerek fırlamış ve karşı tribün arasında gidip gelerek o kalabalığa hükmediyordu. “Yişil beyaz, yişil beyaz, en büyük Gonya…” Garip gelmişti, o kadar insanın bir kişinin hareketiyle bağırmasını anlamamıştım.

Maç başlayınca düşünmeyi bıraktım, maça koyuldum. Samsun sigarası ve çekirdek eşliğinde tekil küfür serenatları başladı hemen. Samsun’u da teras kıvamındaki babamın omzunda olduğumdan direk yüzüme yiyordum. Fenerbahçe daha sonra adının Suat olduğunu öğrendiğim kel, hafiften tuzluk kıvamında bir adamdan yedi golü. Ben de hüzün, moral bozulmuş ama tribünler benimle aynı havada değil. Köpük popo altlıkları havalarda uçuşuyordu. Onlarcası. Şerit halinde beyaz kağıtlar, bağrış çığrış. Gırla…

Sonra benim sarı lacivertin golleri gelmeye başladı. İki imparator, bir şeytan, bir rambo derken 5-1 bitti maç. Stad efkarlı ama ben mutluydum. O günden sonra gerçek bir bağ oldu Fenerbahçe ile aramda. Sarı lacivert ile bütünleştik terketmemecesine. 5-1, 7-1 ile biten Avrupa hezimetlerine, 8. olarak biten sezonlara, mahalledeki Beşiktaş düşkünü arkadaşların Metin-Ali-Feyyaz zamanında üçlük beşlik olduktan sonraki alaylarına, yaşça en değişken olunabilecek zamanlar görülen Galatasaray şampiyonluklarına rağmen Fenerbahçeli kaldım. O maçta yaşadıklarımdı belki de en büyük pay.

Şimdi ki çocuklar ve gençler bu kadar şanslı değiller. Zira eskiden biriktirilen harçlıklarla gidilebilen maçlar geride kalmışa benziyor, bir günlüğüne Richie Rich harcaması yapılması lazım. Zira basit bir hazırlık maçı için en az 33, sıradan bir Avrupa kupası maçı için en az 66 YTL bulmak zorundalar. Yemeği, yolu, suyu hariç. Biz çılgın Türkler için çok fazla bu rakam. Geçen seneden % 47 daha pahalı, üstelik enflasyon % 10-12 olarak seyrederken.

Bu parayı bir akşam için Türkiye’de sadece belirli bir kesim verebilir. Sıradan, eskiden orta direk denilen ve öğrenci olanlar değil. Oysa Türkiye’de Fenerbahçe halka en yakın kulüptü bir zamanlar. Milliyet’in Didi döneminde yaptığı anketinde ülkenin % 61’i Fenerbahçeli çıkıyordu, Lefter ile Anadolu turu yapılıyordu. Yapılabiliyordu, oysa şimdi oyuncularla tek kare resim çektirmek için aşmanız gereken büyük engeller var.

Bilet kuyruğuna giren, taraftarla aynı tribünde maç izleyen ve tesislere adı verilen Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz’dan; tribünden uzaklaşan ve taraftar kovalayan Aziz Yıldırım’a gelindi. Kastedilen elbette Aziz Yıldırım gidip tribünde maç izlesin, kuyruktan bilet alsın değil. Önemli olan bunu yapabilecek kadar kendini taraftara yakın hissetmek. Oysa Fenerbahçe mabedinin kapıları Fenerbahçe halkına gitgide kapanıyor. Siyah bir kutunun size sunduğu kadarıyla yetinmek zorunda artık çoğu Fenerbahçeli.

Fenerbahçe Fenerbahçeli’den hızla uzaklaşıp bir kısım Fenerbahçeli’nin huzuruna sunuluyor. Son zamanlarda dillere pelesenk olan şampiyonluktan, kupadan gayrı adıkonamaz büyüklük, “Fenerbahçe’nin sahibi taraftardır” laflarına tamamen ters köşe. İyiden iyiye seçici geçirgenlik hakim olmuş durumda. Eskiden 6-1 lik Aydın maçından sonra hınca hınç dolan stad yerine haliyle dolmayan bir stadda oynanıyor maçlar.

Kurumsal olmak, zengin olmak, başarılı olmak. Hepsi güzel. Kombine sattırmak için stratejiler üretmeye kimsenin itirazı yok, anlaşılabilir. Olunsun, üretilsin ama önce dolu bir stad lütfen Aziz Yıldırım. Fenerbahçelinin omuz omuza olduğu, Fenerbahçe’yi parası az olandan kaçırmadan.

Yapanlar var, üstelik Fenerbahçe’nin her anlamda yaklaşmak ve yarışmak için çabaladığı kulüpler arasında.

Etiketler: , ,

3 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

76 doğumluyum ve fenerbahçeyi bilinçli olarak takip etmeye başladığım o müthiş sezodur 88 yılı.Her maçını hatırlarım.Dolu trübünler konusundaki yorum için söylenecek bir şey yok trübünlere sadece belirli kesimden taraftar gelmeye başladıkca ne kadar dolu olsada ses çıkmıyor.Birazda garibanları düşünmek lazım

25 Temmuz 2008 17:47  
Anonymous Adsız dedi ki...

Benimde okula başladığım seneydi ve o kar kıyameti gayet iyi hatırlıyorum. Ama içerideki konya maçı sezon sonuna doğruydu diye hatırlıyorum. çünkü o çizgili karton şapka benimde kafamdaydı o gün :)
dayım götürmüştü maça. bi tane hasan vezir, 3 tane de aykut atmıştı. 99 gole ulaşmıştık hatta o maçta. sonra aykut bi gol daha atmıştı. çok istiyodum 100.yü o atsın diye. ama hakem iptal etmişti üzülmüştüm.

bilmiyorum ikisi aynı maçmı ama çok güzel bi gündü kesinlikle

30 Temmuz 2008 15:55  
Blogger Alper Öcal dedi ki...

@murdock

Sen de doğru yazmışsın, 4 Haziran 1989 o maçın tarihi. Doğum günümden 1 gün evvel olduğu için çocukça bir psikolojiyle 100. golün o maçta atılmasını istemiştim ben de. Ama bir sonraki Sarıyer maçında atmıştık. Ancak benim yazdığım Konya maçı Konya'da oynanan maç.

18 Aralık 1988 tarihinde. Yazıda önemli olan maçın yeri değil taraftarın maça gidebilme durumu olduğu için ayırt etmedim. Fenerbahçeliler deplasmana da gidemiyor artık zaten.

30 Temmuz 2008 18:36  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa