25 Kasım 2008 Salı

Frank Arnesenler




Futbol kulüpleri şirketleşip, kurumsallaştıkça yepyeni işler türüyor, futbolcu eskilerinin emeklilik ikramiyeleri medya ya da kulübenin çok daha ötesine geçiyor. Bambaşka bir ağın parçası oluyorlar. Hem de takımın teknik direktöründen fazla kazanacak bir ağ. Sportif direktör, futbol direktörü, genel menejer, şef gözlemci kartvizilerinde en çok kullandıkları titrlerden. Görevleri kulübün futbol altyapısını oluşturmak, teknik adamı mümkün mertebe sahaya konsantre etmek. O bakımdan tüm altyapıları, alınabilecek oyuncuların raporlarını bu adamlara bağlıyorlar. Kulağa hoş geliyor, oh ne güzel diyorsunuz.

Peki gerçekten öyle mi oluyor ? Klaus Allofs gibi adamlar az. Genelde Frank Arnesen hikayeleri yaşanıyor. Önemli ipuçları var orada. Hikayesi PSV'de başlar Arnesen'in. Romario, Ronaldo, Gomes, Alex, Farfan gibi oyuncuları PSV için izleyip takıma kazandıran Piet De Visser'in kanatları altında yükselir. İngiltere'nin yolunu tutar. Tottenham için çalışırken Visser'in fısıldamasıyla, Mourinho'nun muhalif olmasına rağmen Chelsea için çalışmaya başlar. Tottenham'a verilen tazminat, Tottenham'ın bu sene Harry Redknapp'ı Portsmouth'dan alırken verdiğiyle aynıdır. 5 milyon sterlin. Yıllık maaşı da 2 milyon sterlin. Görevi hazıra dağ dayanmayacağını anlayan Abramovich için kulübün akademisinden maliyeti daha ucuz oyuncular yetiştirebilen yapıyı kurmaktır. Fabregas'ı bedavaya bulacak bir yapı. 11 milyon sterlin harcanır altyapıya, tesislere bu minvalde. 25 kişilik oyuncu izleme ekibi de cabası. Peki elde ne var ? İsrailli Ben Sahar, hakeme tükürdüğü için 1 sene futboldan men cezası alan Sırp savunma oyuncusu Slobodan Rajkovic. Bu tür karavanalar olabilir, ama ellerine yetki verilen adamların yarattığı temel sıkıntı takımın esas söz sahibiyle olan yetki çakışması. Bizim meslekte troubleshoot diyorlar buna. Kevin Keegan ve Alan Curbishley bu konuda çok veryansın etmişlerdi zamanında. Real Madrid ve Barcelona gibi kulüplerde de buna benzer hikayeler vardır. Kendilerine sorulmadan oyuncu alınıp, satılamıyor ve burunlarını herşey sokuyor çünkü bu direktörler. Karşılarındaki teknik adam dişli olunca da işler sarpa sarıyordu elbette. Yenilgiyi kabullenmek de olmaz elbet. Başkana fişteklenir hemen açıklar, hele de takım saha içerisinde biraz tökezliyorsa işler tıkırındadır. Mourinho'yu böyle yemişti mesela Frank Arnesen. Hoş hepsinin bedeli ödeniyor zamanla. Arnesen'in 25 kişilik ekibini 10 kişiye düşürmüş Abramovich. Arnesen de hemen medyayla paylaşmış üstelik finansal krizin Rus oligarkın işlerini baltaladığını söylenerek. Kapının önüne konması yakındır. Şampiyonlar Ligi, UEFA, EPL Kupası filan da yok ki Arnesen'in Inter'e kapağı atsın...

Bu işin bizim ülkemizdeki başlangıcı da Ajax modelidir. Yetkisini kimseyle paylaşmaya göze alamayacak kadar megaloman adamların ettiği laflardı bunlar. Hala aynılar gerçi. O cephede değişen birşey yok, herşeyi kendileri yapıyorlar. Yapmaya çalışıyorlar. O zaman kulağa inanılmaz gelen; yönetenlerin narkoz amaçlı dillerine dolayıp sonradan unuttukları Ajax vb. modeller artık taraftarın gözbebeği. Hele de CM/FM gençliğinin. Onların hepsi birer scout, hepsi futbol direktörü çünkü. Denemekten zarar gelmez, bizde nasılsa teknik adamlar birkaç haftada bir istifa ediyorlar. Belki bu direktörler kalıcı olur da katma değer sağlarlar ülke futboluna. En kötü gazetelerin sayfaları dolar, aksiyonsuz kalmayız...

1 yorum:

  1. oğlu Sebastian da Scout ekibinde çalışıyor, Mayıs'ta Antalya'da U17 Avrupa Şampiyonası'nda tanışmıştık.

    Databaselerini 2-3 dakikalığına göstermişti, yuh demiştim.

    YanıtlaSil