Konser alanının dışında uzun saçlı ve siyahlar içindeki insanları gördüğüm zaman ne kadar uzak olsam da kendimi yeniden evdeymiş gibi hissettim. Kapıda ise sıfatına aşina olduğum bir abimizle karşılaştım, ki bahsettiğim abimiz Malmö şehri ve çevresindeki (buna Danimarka sınırları dahil) her konserde karşıma çıkmış, tam bir İstanbul işportacısı ağzı ile beni kandırıp 2 tane Saxon t-shirtü ve beresi kakalamış bir abimizdi. Bu konser öncesi kendisini gördüğümde; "Abi sen o gün bana kızarkadaşım için de fazladan t-shirt verip 100 kronuma kondun bak, bu t-shirtü beleşe isterim" desem de o yine bir katakulliye getirip Priest Feast anısı t-shirtünü de 100 krona satmayı başardı. Malmö Arena'nın içerisinde ise bu adamın işportaya ucuzdan sattığı t-shirtlerin en az üç katı pahalıya satıldığına tanık olduk ama bir daha fırsatımız olmaz diye düşünerek, alışverişe çıkmış kocateyzeler gibi, bir polar, bir atkı, iki tane daha t-shirt alıp; ki üzerimdeki ile beraber toplam 4 t-shirtüm olmuştu birden, konseri beklemeye başladık.
Dışarıda alkolden kafayı bulup bağıran tipleri görünce "tamam" dedim, "İstanbuldakinin aksine baya hareketli bir seyirci olacak" ama içeriye girdiğimde elinde patlamış mısır ve kolası ile Testament izleyen insanları gördüğüm zaman bir an heavy metal konserinde olduğumu mu yoksa TRT Ankara Stüdyolarında Halk müziği mi dinlediğimi ayırt edemedim. Futboldaki çekirdekçi tayfa sonunda elini müziğimize de atmayı başarmıştı. Hatta öyle ki, gelişigüzel oturduğum yerden elindeki bileti göstererek başkasının yerine oturduğum gerekçesi ile kaldırıldığım bile oldu.
Testament'ın tam olarak ne çaldığını pek sezemedim ancak bol brutal şarkı sunumlarının arasından sezebildiğim kadarıyla Into the Pit, Practice What You Preach ve son albümden The Formation of Damnation'ı dinledik. Skolnick ve dadaşlar bir saat boyunca kafa şişirdikten sonra sahneyi Mustaine'e bıraktılar. Megadeth de -aklımda kaldığı kadarı ile - açılış şarkıları Sleepwalker dışında; Peace Sells, In My Darkest Hour, Holy Wars, Hangar 18, Take No Prisoners, Skin o' My Teeth, Symphony of Destruction, A Tout Le Monde, Sweating Bullets gibi klasikleri çaldıktan sonra geceye teşrif etmemizin asıl amacı olan Judas Priest tezahuratlar eşliğinde sahneye geldi.
Issız adaya düşsem götüreceğim 3 gruptan biri olarak nitelendirebileceğim bir grubu yaklaşık 6 ay içerisinde ikinci kez canlı izleyebilmek harika bir duyguydu; ancak neticede Malmö konseri de aynı turnenin bir uzantısı olduğundan İstanbul'daki setlistten farklı bir şeyler dinlemek nasip olmadı. Eğer tutturabilir isem sırasıyla şöyle bir playlist vardı:
01. Dawn of Creation
02. Prophecy
03. Metal Gods
04. Between the Hammer & the Anvil
05. Eat Me Alive
06. Devil's Child
07. Hell Patrol
08. Angel
09. Death
10. Hellion/Electric Eye
11. Rock Hard, Ride Free
12. Sinner
13. Painkiller
14. Breaking the Law
15. Dissident Aggressor
16. The Green Manalishi (With the Two-Pronged Crown)
17. Hell Bent For Leather
18. You've Got Another Thing Comin'
Bu şarkılar dışında Electric Eye'ın introsu olan Hellion'da yaşanan ses aksilikleri yüzünden bir teknisyenin kovulmasına, Scott Travis'in sonunda havaya salladığı bagetlerden birini tutamamasına ve Halford'ın Türk bayrağı ile yaptığı milliyetçi popülizmin aynısını İsveç bayrağı ile yapmasına ve İsveç gibi milliyetçi olmayan bir ülkede baya bir alkış toplamasına tanık olduk. Velhasıl güzel konserdi. Yalnız konser havasından çıktığım an, t-shirtlere saydığım paralar evlat acısı gibi oturacak içime, ona yanarım.
Salute.
Vay anasını ya bu grupları aynı anda Türkiye'de görmek kıyamet alameti olsa gerek :)
YanıtlaSilselamlar,
YanıtlaSilhttp://polyneikes.blogspot.com
futbol ağırlıklı, 2 kişi yazacağımız, yeni açtığımız bir blog.
göz atıp beğendiğin takdirde, blog listene eklersen seviniriz.