29 Nisan 2009 Çarşamba
İki Takım Bir Hoca
İki hoca bir takım varyasyonu alışılmadık bir uygulama değil futbolda. Lars Lagerback ve Tommy Söderberg'in yarattığı İsveç'in neler yaptığını biliyoruz. Daha başka örnekler de olmakla beraber son zamanlarda Galatasaray ve Schalke'nin üçlü denemelerine bile şahit oluyoruz. Oysa iki takım bir hoca varyasyonu futbolun nadir uygulamalardan biri. Türkiye gündeminde Fatih Terim ile yer buluyor. Terim'in son 1 yıldır böyle bir arzusu olduğu açık. Milli takım teknik adamlarının bu kadar az mesai yüzünden yeteneklerini geliştirmesi zor. Taleplerinde kendi açılarından haklılar. TFF sıcak bakmıyor bu işe ve kestirip atıyor belki ama iki takım bir hoca varyasyonunu tartışmak gerek. Hele de Hiddink'in yaptıklarının üstüne bu tartışmanın daha değerli olacağı kesin.
Fatih Terim'in elindeki en büyük koz kendi inatçı yapısını ve prestijini bir tarafa koyarsak elbette Guus Hiddink ve Tanjeviç. Hollandalının PSV - Avustralya ile Chelsea - Rusya, Tanjeviç'in de Türkiye Basketbol Milli Takımı ve Fenerbahçe Ülker ile yaptıkları ortada. Tekdüze bir bakışla pekala iki takımı aynı anda çalıştırıp başarılı olunabileceğini söyleyebiliriz ama detaylara inildiğinde bunun o kadar da kolay söylenmemesi gerektiğini görüyoruz.
Bir kere bu işin en zor yanı takvimi ayarlayabilmek. Terim'in sarıldığı örneklerden Tanjeviç bu konuda çok rahat. Basketbolda şampiyonalar yazın oynanıyor ve ligler de ekim ayında başladığı için kafadan 1-0 önde Tanjeviç. Şampiyona öncesi elemeler de 15-20 gün arasında oynanıp bitiriliyor. Örnek vermek gerekirse, Eurobasket 2009 için Türkiye Ekim ayında başlayan ligin öncesinde 3-20 Eylül arasında bütün maçlarını oynadı. Tanjeviç bu süre zarfında Fenerbahçe Ülker'in sadece sezonbaşı hazırlıklarından bir süre uzak kaldı ama buna rağmen TBL'ye hazırlanması için 1 ayı vardı elinde. Sezon içerisinde de hiç milli takım arası olmuyor. Bakıldığında Tanjeviç için avantajlı bir uygulama dahi olduğunu söylenebilir zira hem teknik olarak sürekli hazır kalıyor hem de ülkesindeki oyuncuların durumlarından sürekli haberdar olabiliyor.
Futbolda ise durum bundan çok daha farklı. Elemeler basketboldan farklı olarak uzun bir zaman dilimine yayılıyor. Hazırlık maçlarıyla birlikte bölük pörçük ve hayli yoğun bir takvim ortaya çıkıyor. Aynı konsantrasyon ve motivasyon ile iki takımı birden idare etmek kolay bir iş değil bu yüzden, hele de hedef takımları yönetiyorsanız. Çok dinç olmanızın yanında, çok güçlü sinirler ve büyük bir sabır da gerektiriyor.
Hiddink seçtiği takımlardan ötürü böyle ağır bir taşın altına sokmadı elini. Bilhassa Avustralya deneyimi kıtadaki takımların kalitesi yüzünden elemeler bazında çokbirşey yapmayı gerektirmediğinden kolay olmuştu. Şöyle ki; İsrail'in 1990 elemelerinde Okyanusya grubunda mücadele edip Avustralya'nın önünde yer almasından bu yana, son 4 kupada Okyanusya temsilcisi olarak play off oynayan takım hep Avustralya. Açık ara farkla üstelik. Dolayısıyla Hiddink'in teknik adamlığı da pratikte Güney Amerika'dan gelen 5. ile oynanacak 2 play off maçı ve 1 aylık Dünya Kupası'ndan ibaret kalıyor. Hiddink'in üzerinde tartışılması gereken görevi Rusya ve Chelsea 'yi beraber idare etmesi ama kendisi zaten Chelsea'yi sezon sonunda bırakacağını açıklayınca Avrupa'dan iki takım çalıştırmanın zorluğu için kurduğumuz mantık onaylanmış oluyor.
Fatih Terim'in niyeti de Avrupa takviminde tam zamanlı çalışabiliyor olmak. Çalıştıracağı takım yerel olursa işin altından kalkmak elbette diğer opsiyona göre daha kolay gibi olacaktır; velakin Mustafa Denizli'nin hem Galatasaray'ı hem de Milli Takımı yönettiği yılları hatırlayanlar bunun ağızda durduğu kadar kolay olmayacağını bilirler. Bambaşka şeylerle uğraşmak zorunda kalacak Terim. Kendisinin amacı da zaten üst düzey liglerden bir takımı çalıştırmak. Sinirleri pek sağlam değil ama Türkiye'den uzak kaldığı takdirde nispeten rahatlayacaktır. Enerjisi ise çok yeterli Terim'in iki takım çalıştırmak için.
Bu çerçevede yapacağı tek şey sorumluluklarını paylaşması Terim'in. Tabi Türkiye'de kurumlar sorumlu oldukları halkı, tabanı bilgilendirmekten aciz olduğu için Terim'in yardımcıları ne kadar işlevsel çalışıyorlar, hangi tempo içerisindeler bilemiyoruz. Fakat dışarıdan göründüğü gibiyse; Terim safrasının bir bölümünü Oğuz Çetin, Metin Tekin'e bırakıp pekala sadece seçiçi olarak çalışabilir. Avrupa'daki birçok teknik adam da böyle çalışıyor, yardımcılarına sorumluluk vermekten çekinmiyor. Bizim ülkemizde ise tek adamlık bir gelenek, uygulama ne kadar performans verir ve Terim egolarından ne kadar sıyrılabilir ? İşte onu kestirmek zor.
Fatih Terim teknik adam vasıfları ile uluslararası anlamda önemli bir isim olmasına karşın tercihleri ile kariyerini olumsuz yönde sürüklemekte. ikinci Galatasaray macerası ne kadar doğru ise Milli takım serüvenini Euro 2008 sonrası devam etmeside o kadar doğrudur. Fatih Terim'in biran önce yoğun tempo içinde mücadeleye girmesi kişisel kariyeri açısından en ideali ve zannımca bunu yapacak.
YanıtlaSil