5 Haziran 2009 Cuma

Efes Pilsen 60 - 68 Fenerbahçe



Türkiye'de basketbolun Efes Pilsen sayesinde bu ülkede ivme kazandığına, izlenmeye başladığına inananlardan olmadım hiçbir zaman. Spor Sergi tıklım tıklımdı bir zamanlar. Efes Pilsen yokken de bu ülke basketbolu seviyordu, basketbol oynayabiliyordu. İTÜ vardı, Eczacıbaşı vardı, Paşabahçe vardı, Daçka vardı, Tofaş vardı. Efes Pilsen başka bir yol açtı, doğrudur; ama bu ülkenin bütün basketbol kültürünü Efes Pilsen üzerinden konuşmak en hafif tabiriyle ayıptır ve ülkedeki çok büyük basketbol aktörlerine, değerlerine de haksızlıktır. Önce bu bilinsin. Bilmeyenler de Efes Pilsen'in şu final serisini başlamadan germesinin altındaki niyeti iyice bir görüp ne büyük kötülük yaptıklarını düşünsün bir zahmet. Ergin Ataman'a da bilahare sevgilerimi yolluyorum buradan.


Maç beklediğimden kötü bir maç oldu. Savunma izlemek güzeldir. Şampiyonlar Ligi yarı finallerinde Chelsea - Barcalona eşleşmesinde savunmanın ne büyük bir ustalık gerektirdiğini ve hakkı verildiğinde ne kadar keyifle izlenebileceğini tecrübe ettik. Fakat o savunmayı bu kadar eşsiz ve dahiyane kılan şey Barcelona hücumlarındaki akıcılık ve yaratıcılık düzeyinin çok yüksek oluşuydu. Maçı izlerken hem Barça hücumlarındaki zerafeti hem de Chelsea'nin savunmasının hamlelerini açık açık görebiliyordunuz.

Dünkü maç böyle bir maç değildi. Ne Efes Pilsen'in ne de Fenerbahçe'nin çizilmiş bir tane doğru dürüst ve ezbere uygulanan hücum setini, yaratıcı oyununu göremedik. Spontane hücum ettiler. Fenerbahçe uzundan uzuna paslar, Efes ise ikili oyunlarla idare etti. Hücum bu kadar aciz kalınca yapılan savunmanın kalitesi ne kadar yüksek olursa olsun seyir zevki düşük kalıyor. O maç yavaş yavaş kusturmaya, bıktırmaya ve hatta tarafsız bir basketbolseveri kanal değiştirmeye dahi itebiliyor.

Toplam 128 sayı, 52 faul, 42 top kaybı, 8/44 üç sayı isabetiyle istatistik kağıdı üzerinde çok başarılı bir savunma maçı ama hiçbiri çok iyi hücum setlerini durdurulmasınan dolayı ortaya çıkan rakamlar değil. O yüzden kimse şu berbat maçı aman ne güzel savunma basketbolu oynandı, müthiş keyifliydi filan diye yutturmaya çalışmasın. Gerçek şu ki; Türk takımları savunmayı öğrendiler ama yıllardır akıcı ve yaratıcı hücum etmeyi bilmiyorlar savımın saha içerisindeki tezahürü sadece. Böyle bir ortamda maçın yıldızının, üstelik sadece savunmasıyla değil hücum performansıyla da Ömer Onan olması kadar da doğal birşey yok. Bu kaosa en uygun oyuncu çünkü Ömer.

İlk çeyrekte sürpriz bir oyuncu vardı sahada. Solomon'un dönüşünün ardından sakatlığı da bahane edilerek Gasper Vidmar tribüne yollanmıştı ve orada takılıyordu uzun süre. Ama parkelere indiğinde görüldü ki üst düzey olmayan basketbolunda öğrendiklerini unutmak bir yana daha da fazla koymuş öğrendiklerinin üzerine. Hem savunmada hem de hücumda üstlendiği rolle Fenerbahçe için ilk çeyreğin Ömer Onan ile birlikte kilit ismiydi Vidmar. Popüler değiller, spekteküler değiller belki ama bu tür oyuncuların rol disiplinlerine, çalışkanlıklarına her zaman hayranlık duyuyorum. Bunu belleklerinde doyasıya hissetmek isteyenler için adres Kaan Kural'ın Hastasıyım Bu Oyunun adlı kitabındaki "İki Brian'ın Hikayesi" yazısıdır.

İlk çeyrekte iki takım da serbest atış çizgisinden hücum ettiler ve Vidmar'ın çabasına rağmen pek de iyi geçmiyordu aslında Fenerbahçe adına bu çeyrek. Ne zaman Ömer Onan oyuna girdi, Ergin Ataman kendinden nefret ettiren karakterinden temsiller ortaya koydu o zaman Fenerbahçe rahatladı ve 19-15 önde kapadı bu çeyreği. İkinci çeyrekte de şansı yaver gitti Fenerbahçe'nin. Berbat oynadığı 8,5 dakikada 10 sayı geriye düşüp, son 81 saniyede bulduğu 10 sayıyla devreye 3 sayı girmek büyük şanstı. 10 sayılık bu serinin baş aktörü yine Ömer Onan'dı.

37-34 biten devrenin ardından Fenerbahçe taraftarlarının çoğunun maç hakkında fazla olumlu görüşe sahip olmadığını düşünüyorum. Aydın Örs döneminden beri yaşanan ve bir türlü çözüm bulunamayan bir üçüncü çeyrek sendromu var çünkü Fenerbahçe'nin. İstisna işte, bula bula Efes maçını buldu. Efes kısalarının boş üçlüklerini değerlendiremeyişinin payı daha büyük ama ilk iki çeyrekten daha kararlı bir savunma yaptı Fenerbahçe bu çeyrekte. Efes Pilsen'e sadece 8 sayı imkanı verdi. Ribaundlarda rakibini yakaladı. Bu denli iyi savunmanın ödülünü hücumda muhakkak alırsınız ama Fenerbahçe uzunlarının 3 saniye, hücum faul gibi basit top kayıpları nedeniyle Fenerbahçe bunu başaramadı. Ancak 15 sayı bulabildi Fener bu çeyrekte ve final periyoduna 49 - 45 önde girebildi.

Final periyodunda sahneye çıkması beklenen oyuncu maç boyu felaket oynamasına rağmen Willie Solomon'du ama bu rolü üstlenen genç Emir Preldziç oldu. Efes'in baskılı ön alan savunmasında topu getirmekte ve oyun kurmakta zorlanan takımını rahatlatmakla kalmadı Ömer Onan'a da hücumda eşlik etti. Potayı zorlamaktan çekinmedi, faul aldı ve en kritik serbest atışları eli tiremeden atmasını bildi. Takımına liderlik etti.

Bu periyodda bir diğer kritik hamle de Tanjeviç'ten geldi. Efes Pilsen'in Shumpert'in uzun forvet oynadığı 4 kısalı düzenine Tanjeviç Devin Smith'i aynı bölgeye çekerek cevap verdi. Smith Shumpert'i hücumda durdurmakla kalmadı iki çok önemli hücum ribaundu ve turnike ile maçın kopmasında büyük pay sahibi oldu. Kaya'nın centilmenlik dışı faulleri kaçırması, Thornton'un çok basit iki top kaybını da yadsımıyoruz elbette.

Maçın yıldızı hiç kuşkusuz Ömer Onan. Charles Smith gibi bir oyuncuyu 3 sayıda tutmakla kalmadı, çok yüksek yüzdeyle bulduğu 20 sayı ile de hücumda sazı eline aldı. Fenerbahçe de bu galibiyetle saha avantajını lehine çevirdi. Eğer seri 2-0 olursa Efes Pilsen bu işin altından kalkamaz. Fenerbahçe rüzgarı arkasına alıp süpürebilir Efes Pilsen'i.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder