İtalyanlar Donadoni 2006 yılında başa geçene kadar 2000 yılından bu yana, Belarus ve Polonya’dan olmak üzere, sadece 2 kez 3 gol yemişlerdi. Donadoni ise 2. senesini doldurmadan 3 maçta 3 gol yiyebilen bir takım yaratmayı başardı. İtalyanlar için daha da vahim olan şey bu 3 gollü mağlubiyetlerden birini Euro 2008’de üst tura çıkmak için savaş verdikleri Fransa’dan almış olmaları. Grubun geleceği için karamsar olmaya yeterli.
Fransa, Brezilya, hatta kadro havuzu en kısıtlı olan Yunanistan dahi bunu başarmıştı. Oysa İtalya 2006 yılında alınan Dünya Şampiyonluğunun ardından 2008 kadrosu için yeni sayılabilecek sadece 4 isim koyabildi. Quagliarella, Aquilani, Chiellini ve Borriello. Üstelik bu isimlerin hiçbirini as kadroya yerleştiremedi.
Bunda elbette son senelerde İtalya’nın nüvesini oluşturan Juventus ve Milan’ın Calciopoli skandalıyla zayıflamasının, Inter’in İtalyanlıktan çok uzak oluşunun etkisi var ama yine de yapılabilecekler vardı.
Mesela Donadoni artık demodeleşmiş ve belirli bir doygunluğa erişmiş Milan ortasahası yerine Roma’nın De Rossi ve Aquilani’den oluşan muktedir ortasahasına ağırlık verebilir, onları da Serie A’da çıkış yapan Palombo, Montolivo, Cigarini, Dessena gibi genç isimlerle destekleyebilirdi.
Yapmadılar ve Hollanda’nın dinamizmine yenik düştüler. Sahada oyuncuların katettiği mesafe ile galibiyetin pozitif bir korelasyonu olmadığını biliyoruz ama en azından dinamizm açısından bir gösterge olabilir. Hollanda yaklaşık 4 kilometre daha fazla koşmuş İtalyanlardan. Bu veri Hollanda’nın pas konusunda da daha ileride oluşuyla birleşince hayli anlamlı oluyor.
Maçın detaylarına baktığımız zaman Hollanda’nın kendi yarattığı 4-3-3 yerine 4-2-3-1 ile maça başlaması ilk dikkati çeken unsur. Daha çarpıcı olan ise Van Basten’in savunma zaafiyetini düşünerek savunma dörtlüsünün önüne, tedbir olarak oyunun savunma yönünde başarılı olan Engelaar ve De Jong’u koyması. Bu ikilinin önünde ise daha ziyade hücumcu özellikleriyle bilinseler de, yeri geldiğinde rakiplerini sahanın her yerinde kovalayabilen Kuyt, Van Der Vaart ve Sneijder’i tercih edilmiş ve en uçta ise tek başına oynamanın kitabını yazan Ruud Van Nistelrooy ile organizasyon tamamlanmıştı.
İtalyanların tercihi ise Hollandalıların uzman olduğu 4-3-3 oldu. Sağlam gözüken bir savunma, Milan’da yıllarca beraber oynamış Gattuso-Pirlo-Ambrossini ve ileride Toni ile omurga kusursuz gibi gözüküyordu. Ancak iki bek Panucci ve Zambrotta’nın durgunluğuna, sol ve sağ forvet olarak sahaya sürülen Di Natale ve Camoranesi’nin ortadaki üçlüye uzak kalarak Toni’yi besleyememesi eklenince hücum açısından İtalya’nın oyun planı tıkandı.
Oyunu ilk yarı boyunca her yönüyle domine ettiler, özellikle İtalya’nın hücum girişimlerinin peşinden gelen kontralarla birçok gol pozisyonu ürettiler ve iki de gol buldular. İtalya ise 12. dakikada Gattuso’nun kestiği topta Toni’nin rahat pozisyonda dışarı vurduğu kafa dışında bir şey üretemedi.
Bu değişiklikle Panucci stopere, solda oynayan Zambrotta sağ beke geçti ve Azzuri hücumda Hollanda’yı rahatsız etmeye başladı. Toni ve oyuna 64. dakikada giren Del Piero ile 4 gol girişiminde bulundular. Donadoni’nin nasıl bu kadar süre dayandığını anlamaya çalıştığım Camoranesi ile Cassano değişimiyle de kontrolü ele aldılar.
Toni ve Grosso ile karşı karşıya 2 net pozisyonu değerlendiremediler. Pirlo’nun enfes frikiğinde ise Van Der Sar başarılıydı. Bu pozisyonun peşinden bütün riskleri alan İtalya savunmada eksik yakalandı ve Gio’nun kafası ile kalesinde 3. golü gördü.
Bu mağlubiyet ile gruptaki tüm hesaplar değişti desek yanlış olmaz. Averajı iyi olan Hollanda’ya büyük ihtimalle bir Romanya beraberliği yetecek. İtalya ve Fransa’ya ise en az bir galibiyet şart ilerlemek için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder