31 Temmuz 2008 Perşembe

Alex'ten Xavi Yaratmak



Maçtan önce Fenerbahçe’nin işinin kolay olmayacağını düşünüyordum. İkisi teknik biri psikolojik üç sebebi vardı bu görüşümün. Psikolojik sebep MTK kulübünün Fenerbahçe’ye karşı geçmişten gelen özgüveniydi.

1999 – 2000 sezonunda, son senelerde taktisyenliğiyle çok revaçta olan Hollandalı Henk Ten Cate koçluğunda kazandıkları UEFA turu hafızalarda. Bir de 1963 – 64 Kupa Galipleri Kupası hikayesi var. MTK çeyrek finalinde Fenerbahçe’nin birkaç sene sonra Manchester City zaferini kazanacak takımını 3. maç sonunda elemiş, kupayı Sporting Lizbon’a kaybetmelerine rağmen finale kadar çıkmıştı. Macarların resmi sitelerinden tutun taraftar forumlarına kadar bu ön eleme turunda, Şampiyonlar Ligi’nin son 8 takımından biri olmasına rağmen Fenerbahçe’yi arzulamalarını bir nebze açıklıyor bu.

Üstelik Fenerbahçe’nin o zamanlar Lefter, Şeref Has, Ogün Altıparmak, Şeref Has, Aydın Yelken, Şenol, Birol, Selim Soydan, Mikro Mustafa Nedim Doğan, Ali İhsan gibi çok özel ve tarihe geçen oyunculardan oluşan bir takım. Keza 60’lı yıllarda alınan 5 şampiyonluk ile dönemin en iyi takımı, büyüklerimizden duyup sonradan okuduklarımıza istinaden.

Oysa MTK Macar futbolunda Ferencvaros, Ujpest, Vasas gibi kulüplerden sonra geliyordu o dönem. 1962 ve 66 Dünya Kupalarında 44 kişilik Macar Milli Takımı’na sadece 3 oyuncu ( Sipos, Sandor ve Nagy ) verebilmişler. 1958’den 1987 yılına kadar 29 sene şampiyon olamamışlar. Sadece 2 Federasyon Kupası kazanıp, 2 de lig ikinciliği elde etmişler.

Teknik olarak endişe verici olan ise başta Fenerbahçe’nin Selçuk’a emanet tek ortasahası ve rakip MTK’nin bu alanı çabuk geçebilme ihtimalleriydi. Teoride mantıklı gözükse de pratikte bunu yapamadı MTK. 4-5-1 dizilmelerine rağmen üstelik. Kalibreleri ve toplam kaliteleri yetmedi. Bu yüzden ciddi bir hazırlığın ötesine geçemedi taraftarın ve maçın havası.

Fenerbahçe’nin dizilişini ise simetrik olarak belirtmek zor. Kağıt üzerinde 4-1-3-2 gibi dizilirdi bu kadro ama sahadaki daha çok İbrahim Altınsay’ın buçukluları gibiydi. En önde Güiza, biraz gerisinde ortasahaya yakın oynayan Semih ile 1,5 santrfor. Selçuk ve biraz önünde Alex ile 1,5 ortasaha.

Uzun süre uzaktan şut denemeleri ve kenardan gelişigüzel kesmeler denedi bu düzeniyle Fenerbahçe. 16’da Roberto Carlos’un Real Madrid günlerini hatırlatan ve 56’da Selçuk’un rakibe çarpıp kaleyi bulan şutlarıyla çabanın sonucu alındı. Bunlar dışında Güiza’nın 14. dakikada Kazım’ın ortaladığı topa vurduğu kafa ve 29. dakikada Semih’in altıpasın birkaç metre çaprazından çıkardığı şut vardı ama bu kadar çapsız bir takıma karşı daha fazlası yapılabilirdi.

Yapılamaması Alex’in oynadığı yerin etkisi ile açıklanabilir. Aragones şampiyon İspanya’da Xavi’ye verdiği rolün benzerini vermiş Alex’e. Bu yüzden rakip sahaya belki daha iyi ve daha çabuk top taşıdı Fenerbahçe ama topu da kaleye çok uzak aldığından ve Aragones’in elinde Silve ve Iniesta muadilleri olmadığından üretmekte zorlandılar. Alex ‘in oynadığı alandan ötürü rakibi de karşılamak zorunda olması, daha fazla efor harcaması ise bir başka sorundu. Kaleye yaklaştığı anlarda çok iyi becerdiği ince işlerde eskisi kadar mahir değildi büyücü. Pas şiddetini birkaç kritik pozisyonda iyi ayarlayamadı bu yüzden. 19. dakikada kazanılan bir duran topta sağdan kaçırdığı Gökhan Gönül’e attığı pas gibi. Golü sadece attırmayan aynı zamanda atabilen Alex’ten mahrum kalır Fenerbahçe eğer Aragones bu rolde ısrarcı olursa.

Sırf bu yüzden Emre’ye büyük ihtiyaç var. Oyun aklı, tekniği, tecrübesi ve eğer sakatlanmazsa fiziğiyle mevcut kadroda Xavi rolünü en iyi üstlenecek en uygun kişi Emre çünkü. 75’te oyuna girip, Alex daha önde oynamaya başladıktan sonra daha iyi anlaşılmıştır bu durum şüphesiz. Güiza gerginliğinden olacak biraz cömert davranıp bitiremedi ama daha üretken ve daha dinamikti Fenerbahçe son 15 dakikada.

Fakat yine de 4-1-3-2 benzeri bu dizilişle üst düzey oynayabilmek için birkaç yamaya daha ihtiyacı var Fenerbahçe’nin. Özellikle Uğur Boral ve Colin Kazım bazında. Zira bu oyuncular taç çizgisine çok yakın oynuyorlar. Bu, en başta Fenerbahçe’nin ortasahada eksik kalmasına ve rakibine geniş alanlar bırakmasına sebep oluyor. MTK beceremedi fakat daha üst düzey maçlarda Fenerbahçe’nin bu kusurunu değerlendirebilecek çapta olanlar muhakkak çıkacaktır.

Aynı oyuncuların pas konusundaki eksiklerinden ötürü driplingi tercih etmeleri de cabası. Bu maç özelinde kanatların işlemesi ve seyir zevki olarak yansıdı bize. Ligimizde de böyle yansıması muhtemel; ancak Şampiyonlar Ligi’nde ne Kazım’ın o güzelim slalomlarına izin verirler ne de Uğur’a bu kadar rahat ortalatırlar. Bunlardan ötürü Deivid ve Vederson’un eksikliği üst düzey maçlarda hayli hissedilir.

Fenerbahçe adına en olumlu gelişmeler ise henüz etkili olunmasa da geçen seneye göre daha fazla alternatif üretilen duran toplar ve pres yapma isteğiydi.

Etiketler: , ,

3 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

cok guzel..

o degil de, duyum var mi duyum?

:)))

31 Temmuz 2008 02:48  
Blogger B. dedi ki...

gerçekten de geçen seneden çok farklı bir Fenerbahçe izliyoruz.Ne kadar giden gelenler var desekte Aragones kendini belli etmiş geldiği gibi.
Normalde bir teknik adam kendi tadını ancak 1-2 ayda hissettirebilirken,Aragones tecrübesinden olacak ki hemen kendi oyununu oynatmaya başladı.Geldiği sıralar şüphelerim olsa da artık bu şüpheler yerini yavaştan tebriğe bırakıyor.Alex bile Zico,Daum Alexlerinden çok farklı.Alex,Semih,Güiza üçlemesi de pozitif yönlü bir çalışma.
Fenerbahçe deplasmanda işi erkenden bitirecektir.

31 Temmuz 2008 03:04  
Blogger muhder dedi ki...

orta sahaya yapılacak olan ya da yapılması düşünülen takviyeyle takımın görünümü tam olarak oturabilir. selçuk'un patlamaya hazır bomba oluşu korkutuyor bizi. emre sürekli olamayacaktır diye düşünüyorum. bekleyelim, görelim.

31 Temmuz 2008 19:32  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa