19 Mart 2008 Çarşamba

Fenerbahçeliler İçin Çok Değerli



Hem güvenilmeyen hem en çok güvenilen, hem inanılmayan hem en çok inanılan olmak ya da değersiz gibi görünüp aslında çok değerli olmak… Böyle bir diyalektik mümkün müdür?

Söz konusu futbol olunca mümkün olabiliyor.

Mesela tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıkma mücadelesine girişen ve kazanmak isteyen bir takımda sahaya doğrudan sürülecek kadar güvenilir ve değerli değilken, birden o mücadeleyi kazanmak için en çok güvenilen oyuncu, en değerli krampon olabilirsiniz.

O değerde olduğunuzu kanıtlamanıza rağmen mücadelenin ikinci ayağında konumunuz yine değişmeyebilir, sonradan güvenilen ve değerli olan olarak kalabilirsiniz.

Bakış açınıza bağlı ve doğrusu çok zor bir terazi.

Süreklilik arz ettiği takdirde hayli can sıkıcı olacağı açık. Haksızlığa uğradığınızı düşünüp agresifleşebilir, ya da hevesinizi kaybedebilirsiniz. Herkesin kolay kolay başa çıkabileceği cinsten değil, tarihteki örnekleri de sınırlı.

Yeni kuşağın rahatlıkla hatırlayacağı Ole Gunnar Solskjaer var mesela.

Sir Alex Ferguson 1996 yazında, son 3 sezonda Blackburn Rovers gibi hiç başa güreşmemiş bir takımın forması altında 96 gol atan Alan Shearer’ı almak istemiş; ama olmayınca yerine Norveç’ten kimsenin tanımadığı bir oyuncu olan Solskjaer’i getirmişti.

Andy Cole ve Eric Cantona’nın olmadığı ya da tercih edilmediği zamanlarda oyuna sonradan girerek ilk sezonuna 18 gol sığdırabilmişti; ama ertesi sezon Cantona’nın ayrılığına ve bu performansa rağmen Sheringham’ı izlemek zorunda kalmıştı Solskjaer. Bir sonraki sezon Trinidad Tobago pasaportlu Dwight Yorke’u, 2001’den sonra da Hollandalı Ruud Van Nistelrooy’u…

Nottingham Forest’a 10 dakikada, Everton’a 25 dakikada 4 gol atmasına; 1999 Şampiyonlar Ligi finali de dahil olmak üzere gitti denilen birçok maçı çevirmesine rağmen üstelik.

11 sene formasını giydiği Manchester United’da birkaç istisna dışında her zaman yazının girişindeki terazide gitti geldi; ama efsane olmayı başardı.

Futbolu 70 ve 80’li yıllarda izlemiş olanlar için Kevin Keegan ile John Benjamin Toschak’ın ardından beklemek zorunda kalan Liverpool’un efsane yedeği, kızıl kafa David Fairclough’u örnek verebiliriz. Ya da Bettega, Rossi, Graziani gibi oyuncuların ardından epeyce beklemek zorunda kalan ve Dünya Kupaları finallerinde oyuna sonradan girerek gol atan tek oyuncu olan İtalyanlar’ın meşhur iğnesi Altobelli’yi.

Bu oyuncuların hiçbiri unutulmadığı gibi, hepsi de büyük saygı gördüler. Hatta arkasında bekledikleri oyunculardan bile fazlasına mazhar oldu bazıları. Rollerini bildikleri ve büyük bir olgunlukla takımlarıyla beraber büyüdükleri için.

İlk golünü 2002-2003 sezonunda bir Adanaspor maçında, Sergei Rebrov’un yerine oyuna girdikten 9 dakika sonra atmış 18 yaşında bir oyuncu olan ve tam 5 sezondur aynı şeyi farklı oyuncuların yerine girerek yapan Semih Şentürk de tıpkı Solskjaer, Fairclough, Altobelli gibi unutulmayacak.

Hatta sonunda Baliç, Beschastnykh, Rebrov, Washington, Nobre, Serhat, Hooijdonk, Anelka ve Mateja Kezman’dan daha fazla saygı görecek. Ve şu an görüyor da.

Semih’in Fenerbahçeliler için çok değerli olmasının sebebi sadece rolünü bildiği, mızıkçılık etmeden o role kendini verdiği ve hem kendini hem de takımını büyüttüğü için değil; aynı zamanda Fenerbahçe’nin geleneklerine şu an için en hakim olan oyuncu olmasından. Son 7-8 yıldır yaşanan sportif büyümenin saha içerisindeki tek temsilcisi olmasından.

Semih kariyer planını yaparken bunu hiçbir zaman unutmamalı.

Fenerbahçeliler de fütursuzca eleştirmek ve polemik konusu yapmak yerine; böyle bir Semih’i izleten, Semih’i bu seviyede hazır tutabilen, soğukkanlılığını ve motivasyonunu kaybetmemesini sağlayan ve aynısını Kezman için de yapabilen Zico’ya hakkını vermeli.

Zira Zico’nun bu bağlamdaki emsalleri Sir Alex Ferguson, Bob Paisley ve Enzo Bearzot gibileri…

Etiketler: , ,

3 Yorum:

Blogger Ortega dedi ki...

Ömrümüz vefa ederse, çocuklarımıza anlatacağımız en garip oyunculardan biri olacak Semih..Ne kadar yararlı olursa olsun, bir türlü Kezman'a ısındığım kadar ısınamadım ona..

19 Mart 2008 15:25  
Blogger biggins dedi ki...

kel alaka olacak ama, bende ses tonuna hastayım Semih'in. Baba filminden çıkmış gibi konuşuyor valla.

19 Mart 2008 22:02  
Anonymous Adsız dedi ki...

hooijdonk'tan fazla saygı göremez, görmemeli de. fener'in son 4-5 yılda sınıf atlamasının nedenlerinden biri hooijdonk. oyunu ve tek tek birçok oyuncuyu saha içinden yönetmesini unutmamalı. diğer adı geçen oyuncuların katkısı genelde sınırlı oldu, ama hooijdonk çok yararlı şeyler yaptı (iki sezonda attığı 32 gol de dahil).

23 Mart 2008 22:05  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa