Bitmeyen Kakofoni
Avrupalı zaten hiç becerememişti Türkiye'nin oynadığı oyunu futbolla açıklamayı. Mental olgunluk, cesaret vs... ile debelenip durdular. Her ne kadar Mehmet Demirkol'un kaos tabiri aklıma büyük ölçüde yatsa da ben de kıvranıyordum esasen. Birşeyler güdük kalıyordu kaosta. Mesela uyum. O yüzden başka bir şey lazımdı. Benim denemem eskilerin tenafür bizim akranların kakofoni olacak. Bu bize Euro 2008'de yarı final getirmişti aslında; ama bu maçta 3 puan getiremedi. Birinci sebebi haddinden fazla uyumsuz olmaktı. Volkan - Servet - Zan evliliği doğuştan sakat zaten. Emre - Topal, Çağlar - Arda, Gökhan - Kazım/Mevlüt, Semih - Halil uyumsuzluğu da aynı potada birleşince ile bir organizasyon üretmek çok zor oluyor haliyle. Mesela bu maçta bu oyunun en büyük karakteri olan presi dahi beceremedik. Top kaptık belki ama genelde oyuncuların bireysel enerjileri ve hırslarıyla. Hücum ise tatlı bir hayalden öteye geçemiyor tabi. Buna bir de Belçika'nın monotonluğu, Saraçoğlu'nun o kendisinden gelen garip gerginliği de eklenince çirkin birşey izledik. Futbol değil. Oysa bu uyumsuzluğu çekip çevirecek bir aklı sahada yaratabilseydik çok farklı olabilirdi herşey. Hamit ile başarmıştık bunu Temmuz'da. Yıldıray ya da Nuri de Belçika özelinde işimizi görebilirdi belki ama başka bahara artık. Saraçoğlu da uğursuzluğuna bir beraberlik ve bir sakatlık ile 2 halka daha ekledi. Zor görür artık Milli Maç filan. Eskiden uğurlu diye İzmir'e koşardı Milli Takım, şimdi uğursuz diye Saraçoğlu'ndan kaçılacak. Ben de keşke televizyon başından kaçsaydım. Yanarım yanarım aylardır başucumda bekleyen Twinpeaks'in son birkaç bölümünü izlemediğime yanarım. Ha bu arada Türk kaleci yasaklansın.
Etiketler: Dünya Kupası 2010, Futbol, Türkiye
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa