26 Şubat 2009 Perşembe

The Curious Case of Real Madrid and Liverpool



*Az da olsa spoiler içerir*

Senaryosu ve oyunculuğu vasat olsa da özünde çok güzel bir hikayesi vardı Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi filminin. Yaşlı doğan ama her geçen yıl gençleşen yani hayatı tersten yaşayan Benjamin ile normal insanlar gibi gelişen, büyüyen, yaşlanan Daisy'nin aşk hikayesini anlatıyordu. Başı Benjamin dede Daisy çocuk olduğu için, sonu da Benjamin bebek Daisy nine olduğu için imkansız olan bu aşk; her iki karakter de hayatlarının ortasındayken olması gerektiği gibi yaşanılabilecektir. Sadece o zaman aynı olabilecekler ve bu aşkı doyasıya yaşayabileceklerdir. Zamanları kısadır.

Real Madrid ve Liverpool'un Şampiyonlar Ligi 1.tur maçı da bir tür Benjamin ve Daisy hikayesiydi gözümde. Önlerinde de 180 dakikalık bir süre. Real Madrid La Liga performansını sonradan geliştirmekte, son 9 maçında 9 galibiyet almış ve lider Barcelona ile aradaki puan farkı 7. Liverpool ise her geçen gün düşüşte. Lider sürdürdüğü ligde son 1 ayda aldığı Everton, Wigan, Stoke ve City beraberlikleriyle 2. sıraya düşmüş. Lider Manchester United ile puan farkı 7. İki takımın da liglerini kazanmaları zor, kupalardan da elemişler. Şampiyonlar Ligi ikisinin de ortak aşkı ama Benjamin ve Daisy gibi bunu paylaşmıyor, sahip olmak istiyorlar. Son şansları. Hem Rafael Benitez hem Juande Ramos eleme usulü maçların psikolojileri ve taktik hazırlıkları konusunda uzman. İkisinin de namı bu maçları iyi oynadıkları için yürüyor. Üstelik İngiliz takımı da göğsünde İspanya bayrağı taşıyan Real Madrid kadar İspanyol. Hatta belki daha da fazla.

Hepsini üstüste koyup ve televizyonun başına geçtiğimde daha çetin ve daha eşsiz bir maç hayal etmiştim. Fakat tıpkı filmdeki gibi hayalkırıklığına uğradım. Vasat bir oyun, vasat bir kalite ve uzun bir maç izledim. Hiç değilse filmdeki gibi belli olan değil değilde, merakla beklenilen bir son olsaydı diye düşünürken Benayoun onun da içine etti. Yazık oldu güzelim hikayeye. Oscar'ı Manchester United - Inter maçına kaptırdılar.

Etiketler:

6 Yorum:

Blogger alessandro del piero dedi ki...

bi yerde iki lig arasındaki kalite farkını da açığa seriyor denebilir.. liverpool aynı futbolu ingiltere'de oynayıp gayet başaşağı giderken ispanya'da önüne geleni ezip geçen madrid'i fena çarpıyor.. bu aslında sadece iki takımın kalite farkına değil ülkelerin klasman farkına da işaret ediyor.. son 5 senedir ingilizlere karşı durabilen hiçbir futbol kültürü yok dünyada..

26 Şubat 2009 15:12  
Blogger Alper Öcal dedi ki...

@alessandro del piero

İngiltere Milli Takımı nerede peki ?

Liverpool İspanyol mu İngiliz mi sence?

1996'dan itibaren böyle ekol takımları alarak lig kıyaslaması yapmak pek doğru gelmiyor bana.

Ligin toplam kalitesine bakacaksak illa, diğer takımları incelemek daha sağlıklı olur kanaatindeyim. Onun için de UEFA daha iyi olacaktır bana kalırsa.

Tardini Blog'un yorum kısmında da buna benzer birşeyler yazmıştım sanırım ve yine sana hitaben yazmıştım galiba :)

26 Şubat 2009 15:49  
Blogger alessandro del piero dedi ki...

fark ettirmeden belki bu sefer ikna ederim diye düşündüm, yine olmadı.. :)

26 Şubat 2009 16:03  
Blogger Olympian dedi ki...

bence de toplam kalite olarak ispanya ligi nin uzerine bir lig yok. son iki yilda biraz dustu ama hala en iyi denilebilir.

ingiltere de oynanan futbolla big four un oynadigi futbolun bi alakasi yok, onlar uzerinden degerlendirmek yanlis kanimca.

bu arada seyrettiniz mi bilmiyorum; arsenal roma yi hacamat etmis. bizden daha fazla ezilmis roma.

26 Şubat 2009 16:31  
Blogger Parma Maniac dedi ki...

Alper yalnız lig karşılaştırmalarında milli takım ölçütleri en son, hatta hiç değerlendirilmemesi gereken kıyaslamalar.. Fransa Milli Takımı ortalığı silip süpürürken Ligue 1 Avrupa'nın baş altı liglerinden biri olmayı sürdürüyordu.. Bunda o oyuncuların çoğunlukla başka liglerde oynaması nedendir evet ama aynı ligde kalsalar bile, o ligden çıkan oyuncuların kurduğu birlikteliğin başarıya gidememesi ligin kalitesizliği hakkında bir done olamaz.. En kalite lig olarak gösterilen La Liga için ben yıllardır süren milli takım lanetiyle bu seneye kadar nerede milli takım desem olur muydu? Olmazdı..

Chelsea, Pool, United ve Arsenal dışında EPL'de kalite farkı var diyenlere Everton'u, Aston Villa'yı, Wigan'ı daha sık izlemelisiniz diyebilirim sadece.. Bu takımlara eklenecek olan, kadro kalitelerinin karşılığını sahaya yansıtamayan Spurs ve City var bir de.. Şu 9'lu Avrupa'nın hiçbir liginde olmayan bir 9'lu bana kalırsa..

Avrupa'da neredeler? Haklı bir soru bu.. Mesela 4 büyüğün dışından en beğendiğim takım olan Villa bugün büyük ihtimalle elenecek CSKA'ya.. O'Neill neredeyse tamamı yedeklerle gitti Rusya'ya.. Ama bu da önemli bir ölçüt olmayacak.. Galatasaray bu akşam Fransa'daki muadili Bordeaux'yu elerse bizim ligi Fransa'dan üstün yapmaması, ya da Twente-Marsilya ilişkisi gibi.. Oluyor bunlar futbolda.. Ama bunun yanında katıldığım, İngiliz kulüplerinin Avrupa'yı fazla sallamama, EPL'yi en büyük lig görüp oraya asılma gibi bir durumları mevcut gerçekten.. Buna Wenger de kapıldı zamanında, Sir de.. Herkes Benitez gibi değil tabii ki..

Fakat toplamda EPL farklı bana kalırsa..

26 Şubat 2009 18:39  
Blogger Alper Öcal dedi ki...

Parma Selamlar,

Del Piero İngilizler ve kültür lafını kullandığından ben milli takımı işin içine soktum. Yoksa bizde Avrupa 3.sü olduk. Dolayısıyla orada haklısın.

UEFA konusunda sadece bu seneyi baz almıyorum ben. Bununla ilgili uzunca bir yazı yazmayı da düşünüyorum ama şimdilik şunu söyleyeyim. O meşhur 4'lüyü koy kenara, 2000 yılından bu yana İngilizlerin Leeds dışında Avrupa dışında birşeyler yapabilen, daha doğrusu farklı bir futbol görüntüsü veren ve ilerleyen bir takımı çıkmadı.

Boro var aklıma, o da Romenlerin enayiliğinden. Yine de finalde Sevilla dörtledi Boro'yu.

Villa 2001-02 de Varteks diye ne idüğü belirsiz bir takıma elenmişti. 1 sene sonra Chelsea henüz EPL'de Manu-Arsenal ve Liverpool arasına girememişken, Abramovich yokken viking diye bir kuzey takımına elendi. Ipswich de Liberec'e elendi. 1 ve 2. turlar bunlar. Yavaş yavaş çökmekte olan Leeds'i de Malaga eledi. Malaga o sene La Liga'da küme düşmekten zor kurtuldu.

Ertesi sene Gençler Blackburn'u 1. turda eledi. M.City adını hatırlamadığım bir Polonya takımına elendi 2.turda. city forvetinde Anelka, teknik direktör koltuğunda Keegan vardı.

Bir tek Newcastle içinde final geçen tur görebildi. Ertesi sene İspanya ve Brezilya'nın arka bahçesi Sporting hem Boro'yu hem de Newcastle'ı 32 ve 16 turunda eledi.

2005 - 06'da Everton 1. turda Dinamo Bükreş'e elenip gruplara kalamadı. GS eskileri Bratu ve Petre neymiş dedirttiler hatta :) Bolton da Marsilya'ya elendi 32'ler turunda. Boro finale çıktı ezildi Sevilla'ya.Aynı Sevilla ertesi sene Tottenham'ı 2006-07 de eledi.

Blackburn'un geçen sezonki Larissa faciası vs...

Çok kabarık bir liste bu, üstelik sadece benim aklıma gelenler.

Bu kadar düzenli bir istatistikle UEFA'yı sallamıyorlar da diyebilirsin, EPL bütünü içerisinde zevk veren o futbol Avrupa bütününde demode oluyor ki sürekli eleniyorlar da.

Ben şahsen demode buluyorum. Hala bulutların üstünde oynuyorlar oyunu, Clough'un kemiklerini sızlatıyorlar. Capello bunu değiştirmek için kıvranıyor.

Belki de bu sebepten olacak Big 4 hocalarının hiçbiri İngiliz değil. Villa'nın hocası O'neill de değil. O'leary de değildi. Ada kökenliler belki ama İngilizler kadar muhafazakar adamlar değiller.

Diğer yanda ise dönemlik çıkış yapan sıradan İspanyol takımları dahi neler yapıyor.

Sonuçta bu subjektif bir konu ama ben böyle bakıyorum.

26 Şubat 2009 20:00  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa