21 Ocak 2010 Perşembe

Zico'nun Kariyeri



Zico'yu nasıl bilirsiniz ? Varol'a yetmeyecektir ama sizin yanıtınızı yorumlara bekliyorum. Benim bu soruya tek kelimelik bir yanıtım var. Dönüp dolaşıp aynı sokağa çıkıyorum. 'Cesur' diyorum her seferinde. Montaigne'in "ölümden neden korkacağım ki ? O varken ben olmayacağım, ben varken o olmayacak" diye bir sözü var. 4 seneye Fenerbahçe, Bunyodkor, CSKA Moskova ve Olympiakos teknik direktörlüğünü kapsayan bir kariyer ölümün futbolcası. Bu filmin içinde ilginç de dersler var. Bunyodkor biraz altın yumurtlayan tavuğu değerlendirme dürtüsüyle filme girdiği için dikkate almıyorum. Üçlemenin ilkiyle başlamak lazım. Fenerbahçe ile.

İyi futbolcudan iyi teknik direktör çıkma olasılığının düşük olduğu savı bizim toprakların en bayatlamayan klişelerinden biridir. Yeri geldiğinde teknik direktöre katma değer sağlamak, yeri geldiğinde de eleştirmek müteaddit defalar karşınıza dikiliverir. Bu klişeden kendilerine katma değer sağlayanlar, futbol oynadıkları dönemlerde takımlarında efsane olan ama elle tutulur bir teknik adamlık deneyimleri olmadan yetiştikleri kulüpte işbaşı yapan yerlilerdir. Bülent Korkmaz, Rıdvan Dilmen, Rıza Çalımbay gibi. Bizim çocuklardır. Kendileriyle futbolu seven, isim babası oldukları gençlere öğretecekleri çok şey vardır. Ne kadar basiretsizce iş yaparlarsa yapsınlar, eğer futbolu bıraktıktan sonra ekranlardan, gazete sütunlarından belaltı çalışmamışlarsa saygı ve sevgi baki kalır. Kredileri ve onlara beslenen umut daha fazladır.



Yine aynı şekilde elle tutulur bir teknik adamlık deneyimi olmayan; ama lokal yıldızlarımızdan farklı olarak geride bıraktığı futbolculuk kariyerinde uluslararası tanınırlığa ve saygınlığa erişmiş yabancılar ise bu klişenin ideal kurbanlarıdır. Başlarda gösterilen ilginin cazibesine kapılıp diri diri girdikleri mezarın farkında olmasalar da; takımın girdiği ilk krizde basın da taraftar da o adamı acımadan budamaya başlar. Alnında Hagi ve Zico dahi yazsa bu böyle. Maalesef. Hagi burada top oynamasına, henüz bir daha tekrarı olmamış başarılar kazanmasına ve kulüpte sembol olmasına rağmen bununla yüzleşti. Galatasaray'da beklentilerin ekonomik koşullar ve Özhan Canaydın'ın vizyonu sayesinde en alt düzeye indiği zamanlar da üstelik.

Zico'nun şartları daha zorluydu. 100. yılının arefesinde 1 ay başkansız kalmış, bir sezon önce şampiyonluğu son maçta kaybetmiş, 100. yılına sebebiyle yeni sezonda mutlak başarı istenen ve taraftarının Scolari ya da Capello beklediği Fenerbahçe'ye geldi bir kere. Kendisi ne kadar farkındaydı bilemiyorum ama piyangodan çıkmıştı. Fenerbahçe taraftarına altyazıyla duyuruldu. Fenerbahçe'nin resmi internet sitesinde futbolculuk geçmişiyle anlatıldı. Televizyonda golleri gösterildi. Kendisine bir parça güven duyan taraftarın dahi inancını kıracak derece hazırlıksız, amatörce ve kaotik bir seramoni. Elindeki takım da yarımdı. Transferler hazır değildi ve çoğu da ligin ilk haftalarına yetişmemişti. Bir de kulüp ilk hedefi olan Şampiyonlar Ligi'nden elenince çanlar hemen çalmaya başladı. Bir önceki sezon 90 gol atıp 81 puan alan takımın yerinde yeller esiyordu. Üstelik işler sadece sahada değil, tribünlerde de berbat gidiyordu. Kadıköy çatırdıyordu.



Zico bu krizden kimilerine göre şansının yardımıyla, bana göre ise cesareti ve liderliğiyle çıkıp, Fenerbahçe'yi 100.yılında unutulmaz bir şampiyonluğa taşıdı. Ertesi sezon da kulübün avrupa kupaları tarihinin en iyi derecesine imza attı. Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynattı. Fenerbahçe taraftarı takımına, şampiyon olamadıkları bir sezonun ardından, ilk defa milyonluk eşşekler tepkisi vermek yerine teşekkür etmeyi seçti. Ne ironiktir ki, bu Zico ile kontrat yenilemedi Fenerbahçe. Üstelik Zico'yu getirenler gönderirken de amatörce ve nezaketsiz davranmayı ihmal etmediler.

Bu gayya kuyusundan çıkmış ve etiketi Zico olan bir futbol adamını başka yerlerde ve başka şekilde hayal etmekten doğal bir refleks olamaz. Zico ise Fenerbahçe'den sonraki 1,5 senelik kariyerine 3 kulüp ve 3 ülke sığdırdı.

CSKA Moskova ve Olympiakos, 5 büyük Avrupa liginin takımları dışında, kıtada rağbet gören ve iyi para kazanılan liglerin öncü takımları. Her iki kulübün de ciddi Şampiyonlar Ligi tecrübesi var ama her güzelin bir kusuru var elbet. Coğrafi iklimleri farklı ama futbol iklimleri ortak. Bozuk para gibi teknik direktör harcayan, kaotik iki kulüp. CSKA Moskova sovyet rejim döneminde ordunun futbol yüzü. 1991 yılında Rus Ligi'ni şampiyon kapattıktan sonra; ordunun etkisinin azalmasıyla 1992 yılında kurulan Rusya Premier Ligi'nde 2003'e kadar hiç şampiyon olamamış bir kulüp. Bu 10 sezonda tam 9 kez teknik adam değiştirmişler. 2002-03 sezonunda şampiyon olan takımın hocası Valeri Gazzaev'i bile kovup yerine Portekizli Artur Jorge'yi getirmişler. Olmayınca gene Gazzaev demişler. Zico'dan sonra, 6 ayda 2 teknik direktör eskittiler.

Ege'nin öte tarafındaki Olympiakos'ta durum daha vahim. Pire'ye gidiyorsan bilmen gereken tek şey kovulacağın olmalı. Bu konuda kulüp başkanı Sokratis Kokkalis ile aşık atacak bir canlı daha yok Dünya'da. Rahmetli Jesus Gil posterde tipini beğenmediği için hoca kovarken; Kokkalis duble yapan Ernesto Valverde'yi korkak olmakla suçlayıp, genç oyuncu yetiştirmediği için kovuyor. Gil'e göre biraz daha az çılgın ama aynı derecede saygısız.



Zico'nun da Olympiakos'tan ayrıldıktan sonra kişisel sitesinde yaptığı açıklamalara bakmak kafi bunu anlamak için. "Hayatımda ilk defa internetten işime son verildiğini öğrendim. 1 saat 20 dakika sonra da kapıma bir görevli kapıma tebligat bıraktı. Sözleşmem ligi 1. veya 2. bitirdiğimiz takdirde otomatik olarak uzuyordu. Takım da ligde 2. durumdaydı ve Şampiyonlar Ligi'nde evimizde oynadığımız tüm maçları kazanıp üst tura çıkmıştık. Nerede yanlış yaptım bilmiyorum. Haklarımı arayacağım ve sanırım bana mesaj atan Alex adlı bir hayranımın tavsiyesini dinleyeceğim. 1 sene ara verip, ailemle dinleneceğim. Zira futbol beni hayalkırıklığına uğratıyor. Destekleyen ve seven bütün Olympiakos taraftarına teşekkürler."

Hoca illa ki, bir sene sürecek dinlencesinde kendi muhasebesini yapar. Ben kendi simülasyonumun sonuçlarını yazayım.

Fenerbahçe günahıyla, sevabıyla Zico için Avrupa'ya açılan ilk duraktı. Hedef büyük ligler ise, pekala alınması gereken bir risk olabilir ama İstanbul'da enikonu bir eşik geçilmişti. Bu noktadan sonra CSKA Moskova ve Olympiakos seçimlerini anlamak zor. Fenerbahçe kariyeri cesaretlendirmiş olabilir diye düşünürken, bu kez başka bir paradoksla yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Zico'nun kulüp karakteri olarak Rus ve Yunanistan temsilcilerinden pek de farklı olmayan Fenerbahçe'de başarılı olurken, daha sonra neden çuvalladığına cevap vermek gerekiyor. Yapılar benzer olsa, her ülkenin ve takımın kendine özgü belirleyicileri var. Futbol her yerde aynı sonucu bir denklem değil. Kabul, ama bu kadar sapma göstermesi de doğal değil.

Doğru yanıt için yeniden Fenerbahçe'ye dönmek lazım.

Zico'nun futbolcuyken lokomotifi olduğu, şiir gibi top oynayan 82 Brezilya'sının teknik direktörü Tele Santana'dan etkilendiği sır değil ama bizati teknik direktör olarak futbol aklını ve felsefesini yansıtabildiği tek mecra olarak elde Fenerbahçe var. Kendi döneminin hücumda yaratıcılığa ve doğaçlamaya sınırsız imkan tanıyan, pasa dayalı oyununu; çağın katı ve disiplinli alan trendiyle birleştirmeyi başarmıştı Zico.

Belki bilinçli bir hamle değildi. Belki de o sezon kesilen kablolardan, patlayan şike iddialarından, "şerefsizler hırsızlar emeğimizi çaldılar" söylemlerinden ötürü mecburi bir birliktelikti. Olağandışı koşullar, olağandışı bir tavrı tetiklemişti. Öyle ya da böyle Fenerbahçe o sezon kendi sıradanlığından kurtulup, çok kötü seyreden bir ilk sezonda Zico'ya sabretmişti. CSKA Moskova ve Olympiakos'ta bunu bulamadı Galinho. Sezonu tamamlayamadı. Bulsaydı, belki de Fenerbahçe'de yarım bıraktığını tamamlayabilir ve oyuna hız ve tempo ekleyebilirdi. Kimbilir...

Şimdi gündemde Türkiye Milli Takımı iddiaları var. Aman diyeyim hoca. Bu cıvık ortama bir daha girilmez. Sana, 3-4 sene çalışabileceğin bir kulüp takımı veya 2014'te kaldıracağın Dünya Kupası yakışır.

Etiketler: ,

13 Yorum:

Blogger Tuğberk dedi ki...

Cska tercihi bana göre en başından beri yanlıştı , başarı gelseydi dahi yanlıştı..Daha sonra Pire'ye gittiğinde Fenerbahçe'de yaşadığına benzer bir başarı yakalacağından emindim..

Ligin dominant takımına gitmişti , Türkiye'de ki kadar çekişmenin son yıllarda olmadığı bir takıma..Ama Zico'nun sistemi oturtmaya çalışırken sendelediğini unutmamıştık elbette..Ligde alınan sancılı skorlar Kokkalis tarafından affedilmedi..

Oly , zaten lige son yıllarda damgasını vurmuş,CL'de bu adam kendi karakterini yansıtarak 2.Fenerbahçe örneğini sana yaşatıyor..Evinde yine oynadığı maçları alıyor ve seni çeyrek final yoluna taşıyor..

Fenerbahçe - Sevilla eşleşmesinden daha kolay bir eşleşme Oly-Bordeaux eşleşmesi..O günün Sevilla'sı bugünün Bordeaux'undan her türlü daha komple bir takımdı..Hadi eşit olsalar bile Oly,en azından forveti olan bir takım..Yani Bordeaux'u eleme şansı %50'ydi sadece Zico faktörü ile..

Ama izin vermediler Galinho'ya..Umarım Bordeaux bunları 4'ler , Kokkalis'de dört döner oturduğu yerde..

Milli takım konusunda ise ben isterim be abi..Yanlış zaman ve ani bir manevra olabilir fakat içimden gelmesin lafı geçmiyor bir türlü..

21 Ocak 2010 08:26  
Blogger saLsa dedi ki...

Çok leziz bir yazı olmuş.. Sabah sabah güne bu yazıyla başlamak iyi oldu.. Zico candır, canandır.. Efendiliğiyle bu külüp tarihinin görüp görebileceği en doğru adamdır..

saLsa

21 Ocak 2010 08:39  
Blogger Unknown dedi ki...

Merhaba, Özlemiştik Lambuja Yazılarını..Emeğinize sağlık. Bize bu keyfi yaşattığınız için teşekkür ediyoruz.
Zico Gerçekçi ve Hayatın her alanında doğrularıyla yaşayan bir futbol adamı. Bu topraklarda zor!!!!..Fazla!!!

21 Ocak 2010 09:16  
Blogger Adem ÖZTÜRK dedi ki...

Sana bir çok yerde katılmakla birlikte asıl önemli olanın yazıdaki şu kısım olduğunu düşünüyorum.

"belki de Fenerbahçe'de yarım bıraktığını tamamlayabilir ve oyuna hız ve tempo ekleyebilirdi. Kimbilir..."


Zico burada bu konuda eleştirilirken savunma olarak takımın yapısından bahsediyordu.

Cska ya gitti belki çok uzun süre kalamadı ama hızlı oyuna bence çok uygun bir takımda da aynı yaşandı.

yunanistanda da sorun hemen hemen aynıydı.

Tabi ki başkanlarda sütten çıkmış ak kaşık değil ama ziconunda kendini tartması lazım.

Oynatmayı düşündüğü oyunun formu hakkında.

Bana göre bir süre arsenal yada barcelona antremanlarını yada oyununu çalışması lazım. Hadi bunlar çok büyük takım diyebiliriz ama hocalığını yaptığı takımlarda bütçe olarak kendi ülkelerinin barçası cskası. Ligde daha alt seviye takımlara karşı bile yeteri kadar hızlı ve organize olamayan oyunlar seyrettik.

21 Ocak 2010 10:11  
Blogger Nerazzurri dedi ki...

Zico, FB ile hem kendi adına hem de kulüp adına bir kumar oynadı ve bunu kazandı. Ama bu kumarda kazandıklarını daha sonra kaybetti. Bence Zico bundan sonra senin de dediğin gibi 2014 Dünya Kupası'na odaklanmalı.

21 Ocak 2010 10:17  
Blogger SkyCaptain dedi ki...

Zico, Milli takıma gelirse Fenerbahçe'de taraftarlardan görmeye başladığı desteği kolay kolay bulamayabilir. Bizdeyken özellikle 2. sezon kaçan şampiyonluğun tek sebebi küçük takımlara karşı olan motivasyon eksikliğiydi. Milli takımda da bu sorunla sıkça karşılaşması ve akabinde kötü sonuçlar alması muhtemel. Ancak olurda elemeleri geçer ve herhangi bir şampiyonaya katılırsak doğal motivasyonla yine en kötü çeyrek final görürüz.

21 Ocak 2010 12:39  
Blogger admin dedi ki...

Bana göre Zico taktiksel anlamda üst düzey bir hoca. Daum'a birçok yönden benziyor. Ancak yapamadığı şey futbolcuların konsantrasyon eksikliğini giderememesiydi. Hani bazı teknik direktörler vardır, taktik dehasıdır, bazıları da psikolojik deha... İşte Zico bana göre birinci tip teknik direktörlere giriyor. Maçı tahtada anlatırken aynı zamanda psikolojik olarak da hazırlayabilseydi gittiği her takımda başarılı olurdu. Kaldı ki Olympiakos'ta hiç de başarısız sonuçlar almadı...

Milli takım konusuna gelince; gelmesini istemem. Zira bizim halkımız her zaman böyle esip gürleyen, yeri yerinden oynatan, en büyüğün biz olduğumuzu söyleyen teknik direktörler ister. Zico bu kategoriye girmiyor. Zico efendi, babacan, sessiz sakin ve kendisine sabredilmesi gereken bir hoca. Biraz daha piştiği takdirde "belki" olabilir ancak bir 5 sene daha dolaşsın bu yollarda bakalım...

Bu arada yazı pek bir güzel.

21 Ocak 2010 13:04  
Blogger TA dedi ki...

nasıl türk oyuncuların dünyada piyasa sorunu varsa brezilyalı teknik adamlarında hatta daha genişletirsek g.amerikalı teknik adamlarında avrupada piyasa sorunu vardır.g.amerikalı teknik adamlara zenci muamelesi yapılır kanımca avrupada.yüzlerce esmer kaliteli oyuncu oynar avrupada.ama esmer teknik adam bulmak imkansız gibidir.çok az sayıda çıkarlar.çünkü yöneticilik mevkiine getirmek istemezler(beyazlar).özgürlük eşitlik hikayedir.işciliğe devam ederler. brezilyadan yüzlerce oyuncu çıkar ama teknik adam çıkmaz.esmer yüzlerce oyuncu vardır ama teknik adam yoktur.fatih terimde italyada zenci olmuştur.bu g.amerikalıların yöneticilik vasıfları zayıftır diyeceklere katılmam.5 dünya kupası kazanmış brezilyadan avrupaya teknik adam gitmiyorsa durumu başka şeylerde aramak mantıklı.zico fener tarihinin avrupada en önemli başrısına imza atmıştır.bunun cezasını kovularak vermiştir.aurelio ve tuncayı gönderende aynı zihniyettir.sanki birileri başarılı olanları cezalandırıyor.dünyada şöyle birşey var.çevre merkez ilişkileri.ülkeler arasında.futboldada bu ilişki yürürlüktedir.sömüren-sömürülen ilişkisi.yani merkez ülkeleri(5 büyük lig)çevre ülkeler besler.ekonomik olarak.naklen yayınlar,forma satışları vs. hal böyle olunca çevre ülkelerin kalitelerinin ve izlenirlik oranlarının artması merkezi rahatsız eder.yani dünyanın çevre ülkelerinin futbolda kalitesinin artmasını merkez istemez.bir futbolsever haftada 3 maç izliyorsa ve bu 3 maç kendi liginden oluyorsa bu merkezin ekonomik anlamda büyük zarar görmesi demek oluyordur.bunun için kaliteyi yükseltecek ne varsa çevre ülkelerde kösteklenir.engellenir.ülkemizde de durum böyledir.çok mücadeleci futbol oynanıyor diye övülür futbolumuz.oysa özellikle ingilterede ve ispanyada daha yumuşak oynandığı için futbolun görselliği üst sevilere çıkıyordur.oyun akıcıdır vs.zicoya gelirsek.bence kalite anlamında avrupaya kafa tutacak bir futbol oynattı fenere.kafa tuttuda.seyir keyfide harikaydı.skibbede öyle.eğer rijkaard da aynı kaliteyi yakalarsa onunda başına birşey gelir mutlaka.dediğim gibi eğer bir futbolsever haftada 3 maç izliyorsa ve bunun 2 si yabacı bir lig ise(5 büyük lig) merkezin istediği bir durum vardır ortada.şöyle birşey konuşuluyor.ligimizi hiçbir ülke yayınlamıyor.ligimizi başka ülkelere pazarlamak lazım.doğrudur.ama bence asıl konuşulması gereken şey ligimizi bırakın başka ülkelere pazarlamayı kendimiz bile izlemiyoruz.başka ligleri daha çok izliyoruz.kalite yok ondan.deyip geçebiliriz.doğrudur.kalite yoktur.ama başka ülkelerin kaliteli olması ile açıklanamaz bu durum.yukarıda dediğim gibi kalitesiz olamaya mahkum ediliyoruz.yoksa 5 büyük ligin ekonomik durumu bu kadar büyümez.yani onların zengin milyarder olması bizim fakir olmamıza bağlıdır.herkes zengin olamaz bu sistemde.(kapitalizm).yani çevre ülkeler futbolda kalite artırırsa merkez ülkeler ekonomik anlamda düşerler.birisi çıkıp senin kalite yükseltmene mani olan kendindir diyebilir.işler öyle gözüktüğü gibi serbest piyasa şeklinde yürümüyor.eğer kalite yükseliyorsa zico kovulur.arda satılır.skibbe eleştirilir ve kovulur.tuncay ve aurelio gönderilir.bunu kendimiz yapıyoruz diyebilirler.ben öyle düşünmüyorum.safiyane şekilde düşünülüp hadi futboldaki kaliteyi artırıyoruz demek oldukça iyimserlik.birileri noluyoruz ya deyip durduracaktır.yoksa premier ligi ispanya ligini nasıl izleyeceğiz.çünkü onuda izle bunuda izle olmaz.ortada bir pasta var.diyelim bir fotbolsever haftada 5 maç izleyecek.eğer kalite yüksek olursa bu 5 maçın 4 ünü kendi liginden izleyecek.bu durumda diğer liglerin ekonomisi vs düşme meydana gelecektir.şu anki sistemde bize ve bizim gibi sömürülen ülkelere düşen pay yada rol başka ligleri izlemektir.yani şu anda bir futbolsever 5 maç izliyorsa bunun 4 ü yabancı liglerdir.kaliteli olduğu için izleniyor elbette.ama bizdeki kalitesizliğin sürmesi içinde destek verirler her zaman.büyük resme bakınca bunu görüyorum.rolümüz(sömürülen ülke)değişmedikçe kalite anlamında bir adım ileri gideceğimizi zannetmiyorum.yanlışlıkla ileri gidenlerin (skibbe-zico vs) cezası ise kovulmak olacaktır.

21 Ocak 2010 15:34  
Blogger twilost dedi ki...

Geleceği, gelmesi gereken bir tek takım var o da Fenerbahçe.. ama bu hayalden de öte bi durum şu an.. bizi keriz yerine koyan çakal bir teknik direkörle işkence çekip, güç bela lig şampiyonluğunu kazanıp onunla idare etmek zorundayız.. ( kazandırabilirse o da hoş, kaybettiğimiz zaman kazancımız daha büyük olacak gibi duruyor da . . .)

21 Ocak 2010 16:59  
Blogger varol döken dedi ki...

varol ancak yetti alper...

ama şimdi vallahi ağlayacağım billahi ağlayacağım...

duygularımı kontrol edip diğer posta yazayım...

22 Ocak 2010 16:14  
Blogger varol döken dedi ki...

ya düşündüm de neyini yazayım uzun uzun, yazdıkça içim acıyor...

tek söyleyebileceğim fenerbahçe zico, zico fenerbahçe için rakı ile balık, kavun ile peynir, eldiven ile el gibiydi... gönderenler bu mecaz bataklığından boğulsun ne diyim...

22 Ocak 2010 16:18  
Blogger varol döken dedi ki...

ha son olarak kokkalis'in de taaaa...

22 Ocak 2010 16:19  
Blogger Onur Erdem dedi ki...

Fenerbahce'nin CL ceyrek finali basarisi cok aldatici oldu gecen zaman icinde... Bu yorumlarda da hala bunun acik etkisini goruyoruz... Benzer durum Galatasaray'in UEFA sampiyonlugu ve Fatih Terim icin de sozkonusu... O surecteki rakiplerin nitelikleri, o nitelikteki rakiplerle karsilasma olasiliklari ve tum bu olaylarin tek bir sezonda gerceklesme olasiligi hic hesap edilmeden, yasanan olay degerlendirildiginden; dahasi bu degerlendirme de genellemeye kactigindan bu aldanma yasaniyor iste...

Olympiakos ile ilgili ozel not: Kokkalis'in fazla TD kovmasi ile bu durumun bence alakasi yok. Son 13 senede 12 sampiyonluk kazanmis bir takim liginde liderin 7 puan gerisine duserse, o takimin basindaki hocayi en mulayim baskan bile gonderir. Olympiakos'un toplamda 37 sampiyonlugu var, diger geri kalan butun takimlarin 36 sampiyonlugu var. Boyle bir ortamda sampiyonluk kacirma luksu olamaz...

24 Ocak 2010 01:42  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa