14 Ekim 2009 Çarşamba

Söyleyin Terim'e



Türkiye'de hem kulüpler hem de milli takım düzeyinde son 20 yıldır çalışan teknik adamların listesini çıkarsanız ve karşılarına kazandıkları başarıları yazsanız; Şampiyonlar Ligi'nden Dünya Kupası'na, Avrupa Şampiyonası'ndan UEFA Kupası'na uzanan hayli geniş bir şampiyonluklar yelpazesinde gezinirsiniz. En taze örnekler Vicente Del Bosque, Luis Aragones ve Frank Rijkaard. Türkiye'nin üç büyük kulübünde çalıştılar ve çalışıyorlar. Parlak geçmişleri dışında ortak noktaları haddini aşan hatta yerin dibine sokulan eleştiriler almış, alıyor ve acımasızca lakaplarla anılmış oluşları. Kısacası, hepsi bu ülkenin futbol yorumcularındaki yabancı teknik direktör taşlama sevdasından bir parça tattılar.

Madalyonun öteki yüzünde yani yerli teknik adamlarda da durum çok farklı değil aslında. 44 yıl sonra katıldığımız Dünya Kupası'nda 3. olmuşken, takımın başındaki teknik direktörü karizma eksikliği ve trend giyinemediği yüzünden eleştirmiş; Şampiyon Kulüpler Kupası'nda o zamanlar hayal dahi edilemeyen yarı finali görmüş, Euro 2000 vizesi almış Mustafa Denizli'ye futbol dışı kulplar takmış ve zafer sonrası "içimizdeki İrlandalılar" açılımı yaptırmış bir medyamız var. Pek mantıklı değil Türkiye'de teknik direktörlük yapmak. Saygı duyulan bir meslek değil çünkü. Çoğunun da kendi mesleklerine saygısı kalmadı zaten, ek iş olarak yorumculuğa soyundular son birkaç yıldır.

Fatih Terim'in konumu hepsinden farklı. Ona duyulan saygı mesleğine ve yeteneklerine duyulan saygının üstüne çıktı. Euro 96 bu ülkenin tarihinde bir ilkti. Ardından bir başka ilkler serisi olan 4 sene üstüste şampiyonluk ve UEFA Kupası geldi. Zincire Fiorentina'yı ekledi ve Milan ile de teknik direktörlüğün zirvesi sayılabilecek pozisyona ulaştı. Sadece alınan sonuçlarla değil, sahadaki görüntüyle de desteklenen bir zincir bu. Bu süreçte Galatasaray'da geçirdiği ilk yılı dışında da eleştirilmedi, sorgulanmadı Terim. Geçtiği yol rol model olarak tanımlandı. Fenerbahçe ve Beşiktaş o model üzerinden kendi Fatih Terim'lerini yetiştirmek istediler. Olmadı. Orjinalini almak istediler. Bunların hepsini yaşadık ve hiç de acayip bir süreç değil.

Acayip olan bundan sonrası.

Milan dönemi, ikinci Galatasaray dönemi, Almanya 2006 ve Güney Afrika 2010 süreci. Fatih Terim için zirvenin iniş basamakları bunlar. Euro 2008'de başarılı oldu ama 3.lüğün arkasını futbolla destekleyemedi. Garanti'nin Turco etiketini saymıyorum. 10 yıldır başaşağı iniyor Terim. 10 yıldır kazandığı resmi bir kupa yok. Kupayla birlikte verdiği son poz Parken Stadı'nda.

İlginçtir, bu Fatih Terim'e dair basında okuduğum ya da duyduğum hatırısayılır bir futbol eleştirisi yok. Güney Afrika 2010 elemelerinde 9 maçta 12 puan ve ortaya konan futbolsuzluğa rağmen bugün "Terim kalmalı" diyenlerin sayısı hiç de az değil. Diyenler de ülkenin kıyıda köşede kalmış kalemleri ve simaları değil. Her hafta en az 1 kez ekranda görünen ve en çok okunan ulusal gazetelerinde yazan yorumcular. Rıdvan Dilmen, Hakan Şükür, Hakan Ünsal vs...

Yorumlarında sundukları sorun teknik direktör değil sistemsizlik, ekolsüzlük. Doğru. Bu ülkede içi dolu bir Türk futbolu tanımı yapılamaz. Öyle bir gelenek yaratamadık. Ve bunun vebali Fatih Terim'e ait değil. Oysa 1996 - 2001 yılları arasında bizzat oynattığı futbolun son 10 yıldır yanına yaklaşamıyor ve hiçbirşey kazanamıyor oluşu Terim'in kendi vebali. Buna rağmen yakın zamanda bunu yapabileceğine ve Dünya Kupası kaldırmaya varan iddialı mesajlar veriyor oluşu ve altından kalkamayışı da.

Bunu Terim'e söyleyecek cesaret şart. Söylemediğiniz sürece aynı vebale siz de ortaksınız.

Ben söylüyorum.

Fatih Terim dibe vurdu. Yüzeye çıkması için tek şansı da son 10 senesinin özeleştirisini yapmak. Başka yolu yok, zira kendisinden başka Fatih Terim'i eleştirecek başka bir eleştirmen yok. Maalesef...

Etiketler: , ,

13 Ekim 2009 Salı

Big Sam Mağdurları


Franco Di Santo 20 yaşında ve 1.94 boyunda. Santrfor mevkiinde oynuyor. Arjantin'de kulüp kariyeri yok. Bir Şili kulübü olan Audax Italiano'da sivrildi. Bu blogun ilk postlarından biri olan Carlos Villanueva ile birlikte muhteşem bir uyumları vardı. Arjantin'in alt yaş kategori takımlarında da parlak bir geçmişi var. Abramovich'in altyapı projesi dahilinde Frank Arnesen'in ekibi tarafından keşfedilip, geçen sezon 7 milyon $ karşılığında Chelsea'ye alındı.



Nikola Kalinic de santrfor. 21 yaşında ve 1.88 boyunda. Zaman zaman Hırvatistan milli takımında da oynuyor. Hem milli takıma hem de İngiltere'ye transferinde Dinamo Zagreb formasıyla Luka Modric ortaklığında başardıklarının etkisi büyük. Bu iki gelecek vaadeden oyuncunun yolları bu sezon Blackburn Rovers'ta kesişti. Daha üst seviyelere hazırlanmaları için uygun bir kulüptür aslında ama Sam Allardyce faktörünü saymazsak. Big Sam gençleri parlatmaktan ziyade kadayıfları diriltmekle meşhur bir hocadır. Posası çıkmış Salgado'yu almakta tereddüt etmemiştir, hatta RVN'yi de istemiştir. Kaldı ki EPL'de geriden kalan 7 haftada bu iki genç oyuncu da doğru dürüst şans bulamıyorlar. Başlık biraz erken ve acımasız gelebilir ama Big Sam'in 12 milyon € civarındaki Guillaume Hoarau planını okuduktan sonra artık öyle olmadığını düşünüyorum. Franco Di Santo muhtemelen Chelsea'ye geri dönüp rezerv takımda işine bakacaktır ama Kalinic sabretmek zorunda. Trabzonspor'un yerinde olsam devre arasında kiralık sözleşme önererek kapısını çalardım Blackburn'un.

Etiketler:

Ekmek Kapısı Gazza



Paul Gascoigne ilk ve tek evliliğini Sheryl Failes ile yapmıştı. Lady Diana ile birlikte Ada'nın en ünlü kadınlarından biri oldu ama Gazza zor adam. 2 sene dayanabildi ancak Sheryl Failes efsaneye.11 sene sonra o evliliği ve evlilikten sonraki ortak yaşamlarını "My Life Surviving Gazza" ismiyle kitaplaştırdı. Basının ilgisini çeken Sheryl Failes'in Gazza'yı intihardan caydırması, alkol batağından kurtarmaya çalışması değil tabi, daha özel şeyler. Yeterli malzemeyi de vermiş. "Günde 10 defa sevişmek onun için normaldi. Eve geldiğinde aklındaki tek şeydi." Meraklıları kitabı Amazon'dan 19 £ karşılığında alabilirler.

Etiketler:

Roma'da Devre Arası



Roma'nın finansal sorunlarını ve gelişimini takip etmekten yoruldum, sonuçlarına odaklanıyorum artık. Devre arası Roma'da transfer sıcak olacağa benzer. Gelecekler muamma ama gideceklerin ismi basına yavaş yavaş düşmeye başladı. Mexes geçen sene de ligin üç büyüklerinin ve yurtdışındaki 1. torba takımlarının gözdesiydi ama satılamazlar listesindeydi. Parasızlık kötü şey. Devre arası büyük olasılıkla satılacak. Vermaelen'in çıkışı olmasa şahsen Arsenal'e yakıştırırdım ama Juventus için geçiyor ismi. Kaldı ki daha acil ihtiyaç. Koca sezon Cannavaro'nun sırtında geçmez. Ayrılacağı speküle edilen diğer Fransız ise Jeremy Menez. Önceleri uyum sağlayamadığı için yapılırdı bu dedikodu. O eşiği aştı Menez. Takımın önemli bir parçası artık. Devre arasında rotası Marsilya veya Lyon. Fena da olmaz, Ligue 1'de Gourcuff'tan sonra izleyecek topçu olur.

Etiketler: