29 Aralık 2007 Cumartesi

Gel de Transfer Olma Bu Lige

Etiketler:

Kapanın Elinde Kalır: KLAUS ALLOFS



Almanların önemli golcülerindendi Allofs. Bremen son güzel yıllarını o Weserstadion'da top koştururken yakalamıştı. Allofs'un 1993'te Bremen formasıyla futbolu bırakmasının ardından, tesadüf müdür bilinmez orta sıra takımı oldu Werder Bremen. Ta ki Allofs 1999 yılında genel menajer olarak kulübe tekrar geri dönene ve yine aynı yıl göreve gelen Thomas Schaaf ile birlikte yakaladıkları uyuma kadar.

Yapılan çalışmaların sonuç vermesi 2003 yılına denk geliyor ve o sezondan itibaren Almanya'nın düzenli şampiyonluk adayı takımlarından Werder Bremen. Aynı zamanda Şampiyonlar Ligi'nin de gediklisi.

Allofs'un kontratı bitiyor 2009 yılında. Bayern Münih'te aynı işi yapan Uli Hoeness bu sene sonunda görevi bırakacağını ve koltuğu için en iyi ismin Allofs olduğunu söyledi. İlgi sadece Bayern ile sınırlı da değil.

Bremen başkanı Jürgen Bord'un haliyle etekleri tutuşmuş vaziyette. Allofs'un kontratını uzatması için sürekli ikna turları atıyor ama Allofs daha 1,5 senesi olduğunu ve acelesi olmadığını söylemiş Bremen'in Weser-Kurier gazetesine.

Kapanın elinde kalacak Klaus Allofs. İnşallah Bayern Münih olmaz rotası.

Etiketler:

Napoli Messi'yi Çağırıyor



Birkaç hayalperest taraftarın düşüncesinden çıkıp iyice ciddiye bindi ki iş, İspanyolların Barcelona tandanslı gazetesi El Mundo Deportivo bunu manşetine taşıdı. Messi'nin İspanya futbol hukukuna göre serbest kalma kontratı 125 milyon € ve Napoli halkı, Napolili iş adamları bunu dert etmiyorlar.

Tüm Napoli kollarını açmış ve Messi'yi çağırıyor.

Napoli Başkanı Aurelio De Laurentis de anahtarın Messi'yi ikna etmek olduğunun, zira Messi'nin Barcelona'ya sağlıklı bir yetişkin olmasından ötürü borçlu olduğunun da farkında.

Messi'nin rızasına kalırsa işler uzayabilir ama belki zamanında Terry Venables'in Maradona için verdiği izni Rijkaard ya da Cruyff Messi için verebilir.

Göreceğiz....

Etiketler:

Beşiktaş Karar Vermeli





Genelde karmaşık, sistemsiz ve pratik çözümlere dayalı bir toplum yapısına ve yaşayışına sahibiz. Futbolumuzun da o topluma ait bireylerin idaresi altında olduğunu düşünürsek neden Türk futbolu için bir ekol hatta tarz oluşturmaktan bile söz etmenin havanda su dövmekten farksız olduğunu ziyadesiyle anlamış oluruz.

Ekol olmayı becermek için gereken zamanı ve planı yaratmanın dışında bir de bu vizyonu sürükleyecek lideri bulmak için uzun süre beklemeye devam edecek gibi ülkemizin futbol tutkunları; ama hiç değilse geçerli bir tarzı ithal edecek ve kararlılıkla uygulayacak beceriye sahip olabilmek için eşi bulunmaz liderlik meziyetlerine de pek gerek yok.

Galatasaray 80'li yılların ortalarında Derwall ile başlayıp 90'ların ortasına kadar pekala sürdürdü bunu. Ülkenin sistemsiz ve disiplinsiz düzenini Alman disiplini ve mekanikliği ile törpülediler. Buna camianın ketum ve manipülasyona gelmeyen yapısı da eklenip uyum sağlanınca 90'lı yıllardaki çıkış yakalandı. Sürekli başarı elbette mümkün olmadı ama kendine has bir oyun tarzı oluşturdu Galatasaray. Türk Milli Takımı'nın 2002'de Güney - Kore ve Japonya'da aldığı dereceye de katkıda bulundu bu çıkış.

Fenerbahçe ise zaman zaman kullandığı doğal Brezilya uyumu bir yana, genelde Dünya futbolunda da dönem dönem ivme kazanan Doğu Avrupa ülkelerinin anlayışı ile kısa süreli ivmeler yakalayıp toplamda epey fazla tutan ama sürekliliği olmayan şampiyonluklar kazandı. Bunun sonucunda Galatasaray benzeri bir futbol geleneği yerleşmedi; ta ki doğal Brezilya uyumunun hatırlanıp kararlı bir şekilde futbolcu ve hoca bazında uygulanmasına dek. Şu an yönetim istikrarı ve yapılan altyapı yatırımlarıyla birlikte bu seçimin ve uyumun meyveleri yeniyor.

Artık Beşiktaş'ın da bir seçim yapması, karar vermesi gerek. Futbolun şu anki haline yakın oynandığı dönemde tek tutan isim olan Milne'i geri getirmek de çözüm değil artık. 2000 yılından itibaren 1 er İtalyan, Alman, İspanyol, Fransız, Rumen ve 2 Türk hoca ile çalışmış Beşiktaş. Karman çorman ve sağlıksız.

Beşiktaş'ın pivot santrafor, çift yönlü ortasaha oyuncusu, oyun kurabilecek stoper eksikliğinden de öncelikli bu sorun. 5 milyon avro + 2 futbolcu verilen Holosko takviyesine rağmen de sonuç alınamaması ihtimaline karşı şimdiden bunu düşünmeye başlamalı Beşiktaş yönetimi.

"Farkında bile olduklarını sanmıyorum, nasıl hazırlık yapsınlar" diyeceksiniz.

Ne denilebilir ki...

Etiketler: , ,

28 Aralık 2007 Cuma

Luiz Felipe Venturo Dos Santos



Her zaman hücumcularıyla bilinen Brezilya 94 Dünya Kupası'ndan sonra mantar gibi kaliteli kaleci sunmaya başladı futbola. İlk aklıma gelenler Taffarel, Marcos, Rogerio Ceni, Dida, Gomes, Julio Cesar, Doni.

Kimileri ülkelerinde kalıp orada efsane olma yolunu seçtiler, kimileriyse Avrupa'da denediler şanslarını. Felipe neye karar verecek bilinmez ama şu an ülkesindeki en iyi kaleci durumunda. Takımı Corinthians küme düştü belki ama o parlamaya devam ediyor ve üstelik tıpkı Buffon'un yaptığı gibi küme düşen takımını satmayarak ne kadar karakterli olduğunu da ispatlamış durumda.

Kulübü de 23 yaşındaki kaleciyi kontratının bitmesine 3 sene kaldığı halde maaşına 3 misli zam yaparak onu ödüllendirdi. Ayda 80 Bin yeşil alacak artık ve onu almak isteyen Avrupa kulüpleri ise 12 milyon doları şimdiden hazır etmek durumundalar.

Buyrun bu da videosu Felipe'nin.

Hakikaten çok özel ve spekteküler. Yay gibi...

Etiketler: ,

Aile Var Denilson !









Sao Paolo'da bir gösteri maçı. Oynayanlar arasında Robinho ve Denilson da var. Maçın hakemi Brezilya'nın top class modellerinden birisi.


Ana Paula de Oliveira.


Denilson topu filan bırakmış ve yolu yapma derdinde. Önce itiraz ediyor Ana'ya, sonra da gönlünü alıyor.

Yerseniz ...

Etiketler: , ,

27 Aralık 2007 Perşembe

Cellino Yılmaz Vural'ı Italya'ya Getir.



Bu blogda yazmıştım Türk İşi Değil İtalyan İşi başlıklı yorumu. Cagliari başkanı Cellino işi otomatiğe bağlayarak eski iki hocasını dönüşümülü olarak, bazen 24 saat içerisinde o Cagliari'nin başına getiriveriyordu.

Daha 1 hafta önce Giampaolo'nun yerine Sonetti değişimini Sonetti lehine, Sonetti 24 saat önce istifa etmiş ve yerine Giampaolo'yu getirmişken yapan Cellino bu hafta takımı Fiorentina'dan 5 gol yiyince Sonetti'yi kapı dışarı etti gene. Çareyi de yine eski bir Cagliari hocası olan Davide Ballardini'yi 2. kez takımın başına getirerek bulmak niyetinde.

Bence kasmasın Cellino amcam, amaç küme düşmemekse eğer Yılmaz Vural'dan iyisini bulamaz.

Haydi Cellino, getir Yılmaz Vural'ı Italya'ya...

Etiketler:

Makine Bile Dayanmaz



Hassiktir denilecek bir olay, sahada bir maçta ortalama 12 kilometre kateden bir oyuncu için 2001-2002 ve 2005-2006 sezonu arasında peşpeşe 164 maçta sakatlanmadan forma giymek. Son 7 sezonda kaçırdığı Premier Lig maçı sayısı sadece 9. O yüzden "machine man" yani "makine adam" diyorlar ona. Üstelik fosur fosur da sigara içtiği söyleniyor.

Fakat makinenin dişlilerinde hafiften aşınma sözkonusu ki, birkaç hafta sahalardan uzak kalacağı açıklanmış.

Fazla özletmesin...

Etiketler:

Nép Stadion



Münih filmini izledim az önce ama Münih'ten başka herşey geldi aklıma. Puskas, Hidegkuti, Czibor, Kocsis, Grosics ...

O kadar büyüklerdi ki, yıllardır övünürüz. Hani şu nasıl yendiğimizi anlamadığımız ve Halit Kıvanç ustanın dilinden düşürmediği takımdan bahsediyorum. Zamanında 32 maç üstüste kaybetmeyen, Almanya, İngiltere filan demeden 7-8 atan Mighty Magyars'dan. O anların en büyük yapısı, en canlı şahidi Nep Stadion. 2001'den sonraki adıyla da Ferenc Puskas Stadı.

Yapımında asker de dahil olmak üzere onlarca gönüllünün ter döktüğü, 5 sene içerisinde biten ve İngilizler'in 7-1 lik skorla en farklı mağlubiyetini aldığı stad.

Burada çekilmiş Münih filmi.

Hatırladım ve hatırlatayım dedim.

Ayrıca karar verdim, başlamışken oldukça stad gezeceğiz.

Etiketler:

26 Aralık 2007 Çarşamba

PELADA - Topsuz Oyun



Burası Afrika'da adını bilgi yarışması meraklıları dışında pek kimsenin bilmedigi Burundi ülkesinin Gitega şehri. Kentteki bir mülteci kampında ne yapıp etmişler topa benzer birşeyler uydurmuş çocuklar.

Voleye yatmış ufaklık ama Semih Yuvakuran misali sliding tackle gelmek üzere biraz daha fiziklice olan yeşil bluzlu çocuktan.

Kayıtsız kalmamak lazım...

Etiketler:

BURU



Bakmayın adındaki sadeliğe, onun da borusu Pele veya Zico kadar ötüyor Brezilya'da ama bir farkı var onun. Çim yerine kumu tercih ediyor.

Hoş Zico'da 1995'te FIFa Dünya Plaj Voleybolu Şampiyonası'nın Altın Top ödülünü kazanmıştı ama bu spor o zamanlar bu kadar ünlü değildi. 12 sene sonra Buru da kazandı aynı ünvanı ve turnuvanın şampiyonluk kupasını da kaldırdı ( bunun kulbu var mı yok mu bilmiyorum hakiki tosunumuz Onur Erdem'e danışmak lazım :)

FIFA da onu ödüllendirdi diğer sambacılar Kaka ve Marta ile birlikte.

Bu arada bizim gibi 3 tarafı denizle çevrili ülkenin plaj futbolundaki durumu nedir merak etmiyor da değilim. Fakat biliyorum ki soğuktan götü donan Rusya ve plaj kumu yerine çöl kumu ile idare etmelerine rağmen Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler bu turnuvalara katılıyorlarken bizim yazları kış uykusuna yatmakta üstümüze olmadığına eminim diyebilirim.

O yüzden bir kez daha Haluk Ulusoy İstifa diyoruz.

Etiketler: ,

Carlos VILLANUEVA & Pedro MORALES



Geçtiğimiz günlerde Şili Kapanış Ligi Colo colo'nun şampiyonluk kutlamalarıyla sona erdi. Kapanış Ligi'nin play off öncesi 1.si olan Audax Italiano 4.sü olan U.De Concepcion takımına, 2.si Universidad de Chile de 3.olan Colo Colo takımına yenilmekten kurtulamadı.

Raporumuza konu olan Carlos Villanueva ve Pedro Morales elenen takımların ve ligin en iyi iki oyuncusu durumunda. Villanueva'yı Copa America seyredenler Ekvador maçında oyuna girer girmez attığı enfes frikikten hatırlayacaklardır.

Sol ayağını çok amaçlı kullanan, bu 1986 doğumlu yetenek Kapanış Ligi'nde 20 gol attı bu sene. Bildiğimiz santrafor arkasından çok daha fazlası o.

Bir diğer Şili'li Pedro Morales ise 13 gol attı Kapanış Ligi'nde. O da santrafor arkası oynuyor ve 1985 doğumlu fakat daha bir klasik ama oldukça da verimli. Sağ ayağını kullanıyor Morales genellikle. 2005 Dünya Gençler Şampiyonası'nda şu an Villareal forması giyen Matias Fernandez'in yedeğiydi ve 1 de gol atmıştı turnuvada Honduras'a karşı. Villanueva da o turnuvada Şili kadrosundaydı ancak forma şansı bulmamıştı ancak daha çabuk gelişti ve Morales'ten önce Şili Milli Formasını A Milli seviyede giymeyi başardı.

Rodrigo Tello'nun ülkemize uyumundan sonra ilgilenenlere duyurulur. Henüz Villareal gibilerinin gözü açılmadan...

Villanueva'ya ait bir videoyu da hizmetinize sunuyoruz efendim.

Etiketler: ,

24 Aralık 2007 Pazartesi

Gökhan Gönül: Kariyeri Torricelli, Çehresi Panucci



Moreno Torricelli İtalya'nın Lombardia bölgesinde hayatını bir mobilya fabrikasında işçilik yaparak kazanan, yağız bir İtalyan delikanlısıydı. Hobi olarak da yarı - profesyonel düzeyde aynı bölgenin takımı olan Catanese için top oynuyordu 2 senedir. Juventus 1992 - 1993 sezonu için Giovanni Trapattoni önderliğinde hazırlanmaya İtalya'nın bu ormanlık, sert bir iklimi olan bölgesini tercih etmişti.

Torricelli'nin kaderi işte tam da bu an değişiyordu. O koca Juventus, o amatör Catanese ile bir idman maçı yapıyor ve Trapattoni savunmanın sağında oynayan bu 22 yaşındaki delikanlıda birşeyler görüyordu. Birkaç milyon lirete de onu Bianconeri yapıveriyordu.

Daha dün bedenini bir mobilya fabrikasının deposunda evine ekmek götürmek için kullanan Torricelli, bundan sonra aynı bedenini yeşil sahanın ve oraya bakan binlerce futbolseverin seyir zevkine sunacaktı. Üstelik 22 kez İtalya şampiyonu olan, müzesinde Avrupa kupaları bulunan bir kulübü temsilen. Daha Serie A'nın 2 . haftasında da Juventus'un 11 kişilik kadrosunda sahaya çıkmayı başarıyordu.

Juventus'un aynı sezon oynadığı UEFA Kupası'nda da formasını kaptırmıyor, ve Mayıs ayında Delle Alpi'de yükselen kupanın bir kulbundan da o tutuyordu. Bundan 3 sene sonra da, en son Heysel'de kazandıkları Şampiyonlar Ligi Kupası'nı Atina'da kaldırıyordu. İtalya Milli Takımı formasıyla katıldığı 2 büyük turnuvada değilse bile 6 sene sürecek Juventus macerasında Kupa Galipleri Kupası dışında yerel ve uluslararası hiçbir kupa bırakmıyordu kaldırmadık.

Nereden nereye dedirtecek cinsten.

Futbol tarihinde, kulüpler seviyesinde bu seviyede bir sıçrayışın emsali pek nadirdir. Yakın zamanda buna benzer bir sıçrayış öyküsü komşumuz Yunanistan da yaşandı. Giourkas Seitaridis bir 2. Lig takımı olan PAN Giannina'dan 20 yaşındayken Panathinaikos'a gelmiş ve geldiği sezon hem Yunanistan 1. Ligi hem de UEFA Şampiyonlar Ligi'nde forma giymiş. Takımının bu turnuvada çeyrek final görmesinde de epey katkıda bulunmuştu. Uluslararası anlamda ise kariyerine bir Euro 2004 kupası ekleyip önce Porto'nun sonra da Atletico Madrid'in yolunu tutmuştu.

Bu nadir sıçrayış öykülerinden biri de Türkiye'ye nasip oluyor şu sıra. Sağ beklerden pek görmediğimiz bir şekilde, oynadığı kulübün Türkiye'deki en alt ulusal lig seviyesinden en tepeye çıkmasında baş rolü oynayan Gökhan Gönül ardından o seviyenin en çok şampiyonluk kazanan takımı olan Fenerbahçe'ye transfer oldu bu yaz başında.

Fenerbahçe'nin yedek takımıyla çıktığı Gaziantepspor maçının ardından, ilk forma şansını bir
Şampiyonlar Ligi deplasmanında bulan Gökhan Gönül; yerini gene deplasmanda oynanacak bir maçta Jefferson Farfan'ı çok iyi savunup Roberto Carlos'un kanadına göndermekle kalmayıp aynı zamanda iyi de hücum ettiğini göstererek perçinliyordu.

Bu performansını yerel ligde de sürdürerek, kendisini Türkiye A Milli Takıma taşıyor ve ay yıldızlı formayla yaptığı asistle ülkenin İsviçre - Avusturya'da olmasını sağlayan isimlerden biri oluyordu. Torricelli'nin yüreği ve gücü ile yaptığını Gökhan Gönül tekniğini ve özgüvenini de ekleyerek yapıyordu. Bu göz kamaştırıcı performans sayesinde neredeyse Roberto Carlos'tan dahi fazla konuşulan bir isim o yeşil sahada.

Kariyer hikayesi Torricelli'ye, çehresi de bir başka İtalyan sağ bek Panucci'ye bekleyen Gökhan Gönül artık ülkedeki Burak Yılmaz misali yaşıtlarına da örnek olabilecek olgunluk ve nitelikte. Fenerbahçe yıllardır beklediği sağ taraf oyuncusunu, hem de en profesyonelinden bulmuş durumda.

Johann Cruyff kendisi için yazılan ve röportajlarından oluşan "Ajax Barcelona Cruyff" kitabında Rijkaard özelinde genç oyuncular için şöyle diyor:

"Bazılarına anlamaları için bir kez vurmak zorundasınız, hepsi bu. Sonra oraya varırlar, çünkü sahip oldukları bir parça yetenek onları en tepeye götürür"

Tıpkı Cruyff'un dediği gibi ona bir kez vurmak yeterli oldu ve pırıl pırıl bir gelecek onu bekliyor. En tepeye, ulaşmaya muktedir olduğu yere doğru adım adım ilerliyor.

Bu yolda, durmadan devam etmesi dileklerimizle.

Etiketler: , ,

Barcalı Ronaldinho vs. Fenerli İlyas



Bundan 2 sene önce Santiago Bernabeu'da hiç de alışık olmadığımız bir sahne yaşanıyordu. Barcelona'da Ronaldinho diye çağırılan bir futbolcu Los Galacticos'un evinde onbinlerce insanı kendisi için ayağa kaldırıyor ve alkışlatıyordu. Doğaçlama şeklinde gerçekleşmişti bu, o inanılmaz performans ve futbol aşkına ayakları istemsizce yerden kesilmişti onbinlerin.

Yeryüzünde ondan iyisi yoktu, bütün futbol alemi onu konuşuyordu. Bir zamanlar ergen bir gençken Brezilyalı cıvırların dönüp bakmama sebeplerinden olan dişleri alameti farikası olmuştu belki de, artık arzulanan bir yetişkindi Barcelona plajlarında.

Plaj kısmında değişen pek birşey olduğunu sanmıyorum da, alkış kısmının yerinde yeller esiyor artık.

Çayırsporlu, Çeliksporlu ve sonra Fenerbahçeli olan İlyas'ın da buna benzer bir hikayesi var. Onun ki hakikaten hikaye belki ama ateşi olmayan bir yerden çıkma da değil Ya Ya Ya Şa Şa Şa.

Allah kader ortağı etmesin diyelim.

Etiketler:

23 Aralık 2007 Pazar

Boys Are Back In Town



Efendim bayram dolayısıyla söz verdiğimiz Derby Della Madonnina tarihçesini yazamadık, bu sözümüzü tutacağımızı belirtmekle birlikte en azından derbi sonrası izlenimlerimizi paylaşalım istiyorum.

Yazının başlığının Türkçe meali "çocuklar şehre geri döndüler". Bizzat Thin Lizzy adlı efsane gruptan arakladığımı ve maçtan önce direk bu şarkıyla motive olduğumu, maçtan sonra da aynı hırsla gaza geldiğimi itiraf edeyim. Bu maça cuk oturan başka bir cümle daha olamaz. Evet, Milano'nun Interli çocukları geri döndüler. Milano'nun efendileri artık onlar.

Onlara "non vincete mai" yani "asla kazanamayacaksınız" dediler 1989'dan beri şampiyon olamadıkları için ama unutmuşlardı kendilerinin 44 yıllık şampiyon olamama dönemlerini. Ve yine unutmuşlardı Nerazzuri'nin hiç calciopoli vb skandallara karışmadığını, hiçbir zaman Serie B görmediğini.

Yıllar boyu süren Berlusconi ve medyası ile Agnelli dayanışmasının yasal olarak da ayyuka çıkmasından sonra kavuştu Inter Scudetto'ya geç de olsa. Ertesi sene bir kez daha yaşadılar bu sevinci üstelik 28 puan fark atarak Milan'a ama bizim puanımızı sildiler dediler, sanki 29 puanlarını silmişlerdi ve sanki haybeye silmişlerdi. Sonuçta gene non vincete mai teranesi devam etti, ama non mollare mai demeye ve Inter'in peşini bırakmamaya devam etti Nerazzuri sevdalıları.

Facchetti'nin, Meazza'nın, Mazzola'nın, Bergomi'nin, Zenga'nın, Boninsegna'nın, Burgnich'in, Altobelli'nin ve Baresi'nin ( Inter'in Guiseppe Baresi'si bu efendim ) aşkına oynamaya, mücadeleye devam ettiler. 2 senedir yenilmiyorlardı zaten Milan'a ama bu kez geriden gelerek, Şampiyonlar Ligi ve Dünya Kulüpler Şampiyonu ünvanlı Milan'ı alaşağı ettiler, Seedorf'ın hafta içinde verdiği küçümser mesajı ona iade edercesine. Nasıl ettiklerine gelelim isterseniz.


4-3-1-2 ile başladı Inter maça. Inter'in 4-3-1-2 si Cesar'ın önünde Maxwell, Samuel, Cordoba, Maicon'dan oluşan bir savunma dörtlüsü, onları iki yönlü olarak destekleyen Chivu, Cambiasso ve Zanetti üçlüsü vardı. Inter'in hücum organizasyonu ise genç bir Şilili olan Jimenez'in omuzlarında yükseliyordu. Cruz ve Ibra hattını beslemek, zaman zaman da onların kenarlara deplase olarak yarattığı boşluktan gol kovalamak onun işiydi.

Jimenez'in işini Rossoneri'de yapacak olan oyuncunun Kaka olması Inter'lileri partneri Shevchenko olmadığı için pek korkutmuyor gibiydi. Inzahgi ise karşısında Battaglia'dan çok daha sert ve tecrübelilerini bulunca zaten pek bir sönükleşmiş ama yine de ceza yayı üzerinde sergilediği performans ile Pirlo'ya gol yolunu açmış ve o da gerekeni yaparak Guiseppe Meazza'yı suskunluğa sürüklemişti.

Milan'ın tam da istediği şeydi lambuja bulmak. 5'i de birbirinden mahir ve has olan ortasahadan oluşan 4-3-2-1'in direncini iyice artacak ve oyunu kilitleme konusundaki becerilerini sergileyebileceklerdi fakat Jimenez'in Kaka performansı sergileyeceğini hesap etmemişlerdi, buna bir de Cambiasso'nun insanüstü oyunu eklenince Milan'ın ortasahası sararmaya başladı. Seedorf, Gattuso, Ambrossini, Pirlo ceplerinde sarıyla oynamaya başlayınca Inter'i yeterince sıkıştıramadı Rossoneri. Üstüne üstlük bir de Cruz'un 3 kişinin arasından Dida'nın kapadığı köşeden topu ağlara yollaması eklenince, Ancelotti'yi de afakanlar basıyordu haliyle.

İkinci devreye Ancelotti biraz daha ısırgan bir takım ile çıktı. Sararmış ortasahasını Emerson ile tazeleyip, Inter'in canlı bombası Materazzi üzerine de Gilardino ile gitmeye karar verdi fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Bunda hem değişikliklerin pratikte sonuç vermemesi etkiliyken hem de ilk yarı kıpırdayan ve Samuel'i hastaneye yollayan Kaka'nın ikinci devre durmasının etkisi de büyüktü.

Inter kanadında ise Ibrahimovic'e ragmen dalga dalga hücumlar devam ediyor, Jimenez Zamorano'dan sonra Nerazzuri'nin ikinci Şili efsanesi olma yolunda ilerliyordu, büyüdükçe büyüyordu. Ancelotti 58'de son kozunu oynayarak Serginho ile biraz hücum yaparak Maicon'un sürüklediği Inter sağ kanadının hızını kesmek istese de başarılı olamıyor ve Dida'nın Cambiasso'dan yediği golle Boys San grubunu coşturuyordu.

Bundan sonrası artık formaliteydi. Mancini Suazo hamlesini erken yapsaydı ve Cruz yerine Ibra yerine yapsaydı Milan için kara bir günün mimarı olabilirdi fakat tercih etmedi. Sonuçta Inter namağlup ve 7 puan farkla sürdürdüğü liderliğini iyice perçinlemiş oldu.

Artık geri döndüğünü de tamamen ispatladı.

Başta bizzat kendim olmak üzere hayırlı ve daim olsun efendim tüm Inter Milan ve derbilerde mavi kanadının sempatizanları için bu galibiyet. Maçın adamı elbette Jimenez ve Cambiasso fakat bence maçın bidonları daha ses getirecek cinstendi. Şu yukarıdaki maç afişinde Ibrahimoviç Inter adına maçın bidonuydu. Maç boyunca hiç faul alamadığını söylersek bana katılırsınız sanırım. Milan adına da bu kadar kötü oyununu görmediğim Kaka'yı seçecektim aslında ama ödül sonrası moral bozmak olmaz şimdi. Hem zaten ondan da bidonu vardı hatta kova kıvamında olan bir Rossoneri vardı sahada.

Dida.

Bu arada Italyanlar bize Morganti'yi bile iflas ettirerek tempoyu, futbol sertliğini ve fair play kavramının ne demek olduğunu 90 dakika boyunca iliklerimize kadar yaşattılar. Tartışılacak kararlara rağmen tek bir Hasan Şaş mizanseni izlettirmediler, herkesin aklı fikri futboldu.

El Clasico'nun keyfini çıkaralım artık.

Etiketler:

Milan'ın Sırrı Wenger'in Derdi



Malumunuz Şampiyonlar Ligi'nde iki final seviyesinde eşleşme var. Inter - Liverpool ve Arsenal - Milan. Liverpool Inter'i kendine pek dert etmiş gibi görünmüyor fakat Arsenal ve menajeri Arsene Wenger kara kara düşünüyor.

Dün Fox TV'nin vermeyerek bir torba küfür etmemizi sağladığı Londra derbisinin ardından Arsen Wenger bu eşleşmeye dair bir kaç kelime etmiş. Ligde Milan'ın iki senedir ortalama takım olduğu halde nasıl olup da Şampiyonlar Ligi'nde finaller oynayabildiğini sormuş ve eklemiş;

"Milan'ın Avrupa sırrını bulmalıyız"

Eh nasıl sormasın, 11 senedir 2 final oynayıp birisi Galatasaray'a olmak üzere ikisini de kaybeden bir takım. Milan ise 6 senede 3 final oynayıp ikisini kazanmış, iki de Süper Kupa ve Kıtalararası Kupa ile şenlendirmiş müzesini.

Arsene kuluna 'iki kişinin bildiği sır değildir' diyor ve biraz çoluk çocuktan vazgeçsen artık diye de ekliyorum.

Etiketler: