12 Eylül 2009 Cumartesi

Maradona ve Kilisesi



Maradona'nın futbol belgesellerinde Arjantin'de bir Tanrı yakıştırmasıyla anılması sadece oynadığı futbolun ve yaptıklarının müthişliğine bir övgü değil. Maradona'yı gerçekten Tanrı olarak görenler var. Maradoniana çatısı aldında da örgütlüler. Rosario merkezli kilisenin kurucularından biri Alejandro Veron. Kaybedilen Brezilya ve Arjantin maçlarından sonra Maradona'nın sersemlediğini; hiçbir taktik, strateji üretemediğini söylüyor. Messi'yi görevlendirdiği mevkinin Barcelona'daki ile aynı olmadığı eleştirisi de var. Maradona'yı sevenlerin değil tapanların bile inancı zayıflıyor artık. Peru maçı El Monumental'e alındı ama asıl kıyamet Uruguay deplasmanında kopacak. Kilisenin de Maradona'nın da kaderi buna bağlı.

Etiketler:

11 Eylül 2009 Cuma

Kaiser



Mönchengladbach ve Bonhof sevdiğimiz bir ikilidir ama Franz Beckenbauer bu pankarta yanıt vereli çok oldu. Bugün 65. doğumgünü. Kasım ayında da çok sevdiği Bayern Münih ile organik ilişkisini bitiriyor. Bir dönem kapanıyor. "Sabener'e Gidiyorum" diyen Alpay'ın sözü var, Kasım ayında o biten dönemin arka planını yazacak. Merakla bekliyorum.

Etiketler:

Derbi Casusluğu



Haftasonu Brezilya'da klasiklerden biri oynanacak. Botafogo ile Fluminense Brezilya'nın en modern stadlarından biri olan Engenhao'da karşılaşacaklar. Garrincha, Nilton Santos, Gerson, Jairzinho, Tele Santana, Rivelino, Didi gibi yüzlere sahip bu iki Brezilya devi derbiyi bu kez şampiyon olmak için değil küme düşmemek için oynayacaklar. Sırasıyla 18 ve 20. sıradalar. İki takımdan da bilgi akışı çok az. Botafogo cephesi antrenmanlarını basına kapatmış durumda ama casusluk isteyen çok da zor değil. Engenhao Stadı modern ama tesislerin beleştepesi mevcut. Basına sadece 10 dakika açılan antrenman taraftarlara serbest (!). Taktik antrenmanda Botafogo ilk 11'ini yakalamışlar hemen.

Jefferson, Emerson, Juninho e Teco; Alessandro, Leandro Guerreiro, Fahel, Lucio Flávio e Michael; Reinaldo e André Lima.

Fluminense başka şeylerle uğraşıyor. Kadro ve oyunları hakkında yapabileceğim tahmin yok ama Maicon'u izlemek isterdim. Gerçek Ronaldo'nun sol ayaklısı. Öyle büyük bir yeteneğe sahip, 1990 doğumlu oyuncu. Botafogo'nun şu kadrosundan ise frikik golü bekliyorum. Stoper Juninho da iyidir ama Lucio Flavio tarihin en iyi frikikçilerindendir. Velakin Spormax tribünlerin de yarı yarıya olacağı - şu an yer kavgası var - bu gergin derbiyi vermeyi akıl edemediğinden büyük ekranda, rahat rahat izleyemeyeceğiz hiçbirini.

Etiketler: ,

Fluminense Tarihinde Bir İlk



Tekrar yapmayalım, sağ tarafta yer alan post etiketlerinden Brezilya'ya tıklayıp geriye giderseniz Fluminense'de yaşananlara dair az ama öz bir fikir edinebilirsiniz. Kaos daha vahim bir hale geldi artık. Futbol takımının konumu bir yana kulüp her tarafından kanamakta. Çalışanların maaşları ödenemiyor, Xerem'de bulunan antrenman tesislerinin bakkaliye alışverişi bile yapılamıyor. Eski başkan Silvio Kelly "üçüncü ligi gördük ama bu rezaletler yaşanmadı" diyor. Fay bir kere tetiklendi mi o enerjinin boşalması lazım ama yine de bu kadarını beklemiyordum. Fluminense'nin 107 yıllık tarihinde bir ilk yaşandı. Bir kulüp başkanı gensoru yedi. Üstelik gereken imzadan 19 fazlası toplanarak. Kulübün maddi ve manevi varlığına zarar vermekle suçlanıyor başkan Roberto Horcades. Yüce Divan 30 gün içinde toplanıp konuyu görüşecek ve meseleyi disiplin kuruluna taşıyacak. Oradaki süreç maksimum 16 gün. Kurul suçlamaları haklı görürse Horcades'in başkanlığı düşecek ve seçime gidilecek. Horcades için ayrılık durumu kesin gibi. Ya seve seve ya ....

Etiketler: ,

10 Eylül 2009 Perşembe

Rus Yalanı



Rusça bilmiyorum. Bilen ve blogda zaman zaman Rusya'dan Rus futbolu hakkında bildiren Fırat aka Dani Alves ile de aramıza şantiyeler girdi. Görüşemiyoruz uzun zamandır. Zico getirilirken CSKA nasıl bir hedef koydu, anlaşırken nelere öncelik verdiler. Bunlardan haberdar değilim. Aklıma iki seçenek geliyor. 1 - Gazzaev'in son iki senesinde Rus Ligi'nde kaybedilen dominasyonu hemen geri sağlamak. 2 - Fenerbahçe'nin 2007 - 08 sezonunda oynadığı futbolu oynamak.

Eğer hedef 2 numara ise Zico elbette doğru tercihtir. Fenerbahçe'ye oynattığı oyun hala anlaşılmış ve yeterince tartışılmış değil aslında. İleride tek oyuncu ve arkasında ofansif ortasaha ile oynadığından ve Lugano & Edu ikilisinin uyumundan ötürü savunma futbolu oynattığını söyleyenleri umursamamak lazım. Daha derli toplu bir yazının sözünü vereyim ama kısaca belirtmek gerekirse topa hakim olan, pasa dayalı, sahayı yerden mekik gibi dokuyan ve gayet hücum oynayan bir takımdı Zico'nun Fenerbahçe'si. Pozisyon ve alan bilgisi yüksek, oyunu okuyabilen, teknik ama en önemlisi pasör oyunculara gereksinim duyuyordu. Sonunda oyun disiplininden kopulmadığı sürece her takıma karşı sonuç alacak bir futbol ortaya çıkıyordu. Kuşkusuz zaman vermeniz gerek.

Eğer hedef 1 numara ise Zico baştan yanlış tercihti. Gelişime, yeni yollara açık ama felsefesi yek bir kere Zico'nun. Mustafa Denizli ya da Daum gibi şampiyonluğun kısa yollarını seçen bir karakteri de yok. Sabretmeyecekseniz ya da ligde çok dominant bir kadronuz yoksa getirmeyeceksiniz. Üstelik devraldığı CSKA klasik 3-5-2 oynayan bir takımdı. Zico'nun diziliş tercihi ise 4-4-2 türevleri. Rakamlar bazen önemsiz gibi gelebilir ama oyuncuların bütün alan paylaşımını ve üstlenecekleri rolleri doğrudan etkiliyor. Böyle bir geçiş için daha da fazla zaman lazımdı.

Verilmedi o zaman.

Zico'ya Tam Destek postunun üzerinden 1 hafta geçmeden Aksenov'un demeçleri çöpe gitti. Zico gitti Juande Ramos geldi. Anlaşılıyor ki hedef 1 numaraymış. Hocamızın arkasındayız demek Rusya'da da kovulacaksın demekmiş. Bir kere CSKA kadrosunun en önemli iki oyuncusu olan Zhirkov ve Vagner Love'ın gidişine izin verip, doğru dürüst takviye de yapmadan başarılı olamadı diye sezon başında iki kupa kazanmış hocayı yollamak büyük bir Rus yalanı. Eğer ahını aldılarsa Zico'nun bellerini doğrultamazlar. Doğrultmasınlar da, iki yakaları bir araya gelmesin. Evgeny Giner ise her türlü kara listemdedir artık.

Zico'nun yerine gelen Juande Ramos beğendiğim bir hocadır. Sevilla müthiş bir referans ve Rusya'da neler yapabileceğini de merakla bekliyorum; ama gittikçe caretaker karaktere bürünmesi saygınlığından kaybettiriyor. Para herşey olmamalı.

Etiketler:

Bir Varmış Bir Yokmuş

2002 yılında futbol milli takımımız dar rotasyonuna rağmen sistemi sayesinde Dünya Kupası üçüncülüğü almıştı. 2 sene sonra daha geniş rotasyona rağmen, aynı hocayla Euro 2004 finallerine gidilemedi. Görevi yarıda devralsa da Fatih Terim ile 2006 Almanya'ya hazırlanıp playoff turunda İsviçre'ye elendik. Aynı Fatih Terim ile Euro 2008 finallerine gidip, über başarılı bir sonuç aldık. 2010 Güney Afrika için moralimiz yerinde, kadro havuzumuz daha geniş ve grubumuz da kolaydı. Bugün alınan sonuçla 2010 Güney Afrika rüyasından uyanmak üzereyiz.Arda'nın direkten dönen şutu dışında hiçbir pozisyonumuzun gerisinde organizasyon yok. Savunma zaten hak getire. Terim maçtan önceki toplantısında "pozisyon vermeyi dert etmediğini" söyleyerek resmen de ilan etti bu anlayışı.

2006 Dünya Şampiyonası'nda 6. olan basketbol takımımız, 2007 yılında İspanya'da paspas olmuştu. Kadro, tarihimizin kağıt üzerinde en iyi kadrolarından biriydi. 2009 yılındayız. Hoca yine Tanjevic, kadromuz daha dar ama Polonya'da düzenini oturtmuş, rotasyonu belli ve sistemini harikulade işleten bir takımımız var. Önlerine geleni deviriyorlar. Ciddi ciddi madalya konuşuyoruz.

Bu örnekleri kulüpler bazında da yazmak mümkün.

Kıssadan hisse şudur;

Hayat algımız, gündeme ve olaylara bakışımız, çalışma şeklimiz herhangi bir alanda planlı bir gelişim göstermeye, ve bunu gelenek haline getirmeye uygun değil. Zaman zaman sonuç alıyoruz sadece. O yüzden takım sporlarında bir varız bir yokuz. Euro 2012'de şampiyon olan bir futbol takımı, evimizde düzenlenecek 2010 Dünya Şampiyonası'nda gruptan çıkamayan bir basketbol takımı görmek beni şaşırtmayacak. Döngü devam edecek. Aynı sorulara, aynı günahlara, aynı başarılara farklı özneler yazacağız sadece.

Alıştım şahsen.

Etiketler: , ,

9 Eylül 2009 Çarşamba

Atletico Madrid Tribünleri



Nerede acı çektiren kulüp var, orada saf tutuyoruz. Atletico Madrid en sevdiğim kulüptür İspanya'da. Jesus Gil dönemiyle Fenerbahçe'nin Aziz Yıldırım öncesi son 15 yılının pek farkı yok. Ne kadarı Gil döneminde bakmadım; ancak Atletico Madrid duble yaptığı sezondan sonraki 14 yılda 13 hocayla çalışıp 400 milyon € harcadı. Kazanılan kupa sıfır olduğu gibi ikinci ligi gördü kulüp. Oysa son iki sezondur Agüero, Forlan, Maxi Rodriguez, Simao gibi oyuncular sayesinde yukarıya oynuyorlar. İstikrarsız sonuçlar alıyorlar ama iki senedir ligde ilk 4'e girip, Şampiyonlar Ligi'ne katılıyorlar. Bu sezon başta Agüero ve Forlan olmak üzere kadrosunu korudu ve Heitinga gibi varlığıyla zarar verenlerden kurtuldu Atletico Madrid. Bu bile büyük başarıdır aslında ama fazla oyuncu almadılar. Asenjo ve Juanito var dişedokunur transfer. Panathinaikos'u elediler ama lige Malaga'dan 3 yiyerek başladılar. Tezcanlıdır Atletico Madrid taraftarı. Hemen tenekeyi bağladılar kulüp yönetimine. Enrique Cerezo ve Gil Marin hedeflerindeki adamlar. Pankart dışında bir de manifesto var forumlarda dolaşan. Takımı yetersiz görüyorlar, transfer istiyorlar. Akıllanmamışlar.

Etiketler:

Edu Dracena Santos'a



Edu'nun havaalanında yaptığı açıklamalardan sonra gönderiliş şekli olay oldu. Fenerbahçe bu konularda sabıkalıdır ama Aykut Kocaman'ın söylediklerine inanmak geliyor içimden. Hepsi artık geride kaldı. Fenerbahçe savunmasının göbeği Lugano - Bilica - Önder üçlüsüne emanet. Edu'nun durağı ise o Brezilya olacak. İki kez aynı dizi haşat eden topçuya Avrupa bakmaz artık. Santos ile görüşme halinde. Maddi açıdan az bir fark kalmış. Luxemburgo ortasahasından sonra savunmasına da tecrübe eklemeye devam ediyor. İşi biliyor.

Etiketler: ,

Geçen Sene Bu Zamanlar



Fransa'nın milli takım bazında futbol gündemi için 1 sene geriye gidelim. 2010 elemelerinde Ekim ayına kadar fikstür Avusturya - Sırbistan - Romanya. Bu eşikten 1 mağlubiyet, 1 galibiyet ve 1 beraberlik alarak çıkmıştı Domenech'in ekibi. Kepaze bir Euro 2008 performansından sonra bu başlangıca L'equipe başta tüm Fransa basını dişini göstermişti. Gündeme Gerrard Houllier ve Alain Boghossian gelmişti. 1 sene sonra değişen birşey yok. Fransa kendi evinde yenemedi Romanya'yı. Basın hala Domenech'i indirmeye çalışıyor, gündem yine Houllier ve Boghossian ama haberler bu kez beraber çalışacakları yönünde. Takım Sırbistan'a uçmadan önce Clairefontaine'in konukları başkan Escalettes ve Houllier idi. Sırbistan maçından galibiyet dışında birşey çıkarsa helvasını dağıtırlar Domenech'in. İstedikleri kadar hocamızın arkasındayız desinler.

Etiketler:

Inter ve Ibrahimovic



Hayat sizi ilginç tesadüflerle başa çıkmak zorunda bırakabiliyor. Inter ve Barcelona aynı gruba düştü, üstelik fikstürde de ilk hafta Giuseppe Meazza'da oynayacaklar. Zlatan Ibrahimovic Inter'de unutulmadan yeniden Milano'ya ayak basacak 1 hafta sonra. Barcelona daha büyük kulüp demişti. Milano'da 24 saatte 72.000 bilet satıldı. Taraftar çiçekle karşılamayacak kuşkusuz eski topçusunu, tepki gösterecekler. Barcelona'dan ince bir ayar gelmiş.

"Gerçek taraftar Inter için neler yaptığımı biliyor. Ben gelmeden önce 17 senedir kazanamıyorlardı"

Etiketler:

Chygrynskiy'ye Sözlük



İspanya'nın şampiyonluğu ile biten Euro 2008'den sonra Barcelona şehrinde acayip bir gündem vardı. Xavi'nin şampiyonluk kutlamaları esnasında Viva Espana marşını söylemesine takmıştı Barcelona ahalisi. Xavi gönül almak zorunda kalmıştı. 2002 Dünya Kupası sonrasında Rüştü Barcelona'ya transfer olduktan sonra, imza törenine Katalanca sözlerle başlamıştı. Kıssadan hisse şudur, Barcelona'da oynamanın en büyük şartlarından biri yetenek değil oraya aid olmak, orada benimsenmek. Rüştü yerine Valdes'in oynaması, Keita yerine Busquets'in tercih edilmesi, Oleguer'in 5-6 sene rotasyonun önemli bir parçası olması bundan. Katalanca bilmeden şehir ve kulüple bu iletişimi kurmak zor. Hleb'in ayrıldıktan sonra sadece birkaç İspanyolca kelime bildiği ve kendini kabul ettiremediği yönünde demeçleri var. Üç kupa ile biten sezonun şampiyonluk kutlamalarında oyuncuların hepsi taraftarına 3-5 cümle de olsa seslenebildiğini hatırlıyorum. Yenilerden de aynısı beklenecek. Chygrynskiy kokteyl meselesinden sempatik ama dil meselesinde de en çok zorlanacak oyuncu. İlk kez ülkesinin dışına çıktı Ukraynalı ve kendi ana dili dışında da bir dil bilmiyor. Bir sözlük ve dil kursu şehirde ilk bulması gereken şey.

Etiketler:

8 Eylül 2009 Salı

Türkiye 94 - 66 Bulgaristan




Türkiye turnuvadaki ikinci gününde de olumlu sinyaller vermeye devam ediyor. Bulgaristan gibi umutsuz vaka konumundaki bir takımı yenmek mesele değil, kazanacağımız aşikardı ama galibiyetin geliş şekli mühim. Prensiplerimizdan zerre şaşmadan, olabilecek rotasyon içerisinde, doğru bir basketbol ile kazandık.


Pota altında Bulgaristan'a karşı siklet farkımız büyüktü. Gershon bunu önlemek ve bizi dışarıdan şut atmaya sevkederek ritmimizi bozmak için takımına maçın başında alan savunması yaptırdı. Daha 1 dakika dolmadan sol dipten iki boş üçlüğü deneyiverdik. İsabet bulamamamızdan ötürü hislerimize fazla kapıldığımızı zannedebilirsiniz ama o şutlar gelişigüzel atılmadı. Yüksek postta Ersan'ı topla buluşturup, alan savunmasının dengesini bozduk ve Kerem'in dağıttığı paslarla şutu hazırladık. Tanjevic genelde hazırlıksız yakalanıyor böyle beklenmediklere karşı, bu kez o da rakibin ne yapacağını iyi kestirmiş. Zaten Gershon da daha sonra alanı bırakıp adam adamaya döndürüverdi. Bu kez topu içeriye indirmeye gayret ettik. Rakip zayıf olmasına rağmen hem kenar hem de oyuncular oyuna hayli konsantre olmuşlar. Disiplini ve ciddiyeti de elden bırakmıyorlar. Çok sevindirici bir manzara bu.


İlk çeyreği 24-19 önde kapattık. 14 sayı Hidayet ve Ersan ile geldi. Litvanya maçının ilk devresinde de böyle olmuştu ama bu ikili bu kez sayıları daha organize hücumlarla buldular. İkinci çeyrekte ise öldürücü darbeyi vurduk. Sahada çift oyun kurucu ile oynadık. Kerem ve Ender süreyi ve tempoyu iyi ayarladılar, topu da hızlı dolaştırıp doğru oyuncularla buluşturdular. 29 - 8 gibi mükemmel bir performans yakaladık. Oğuz ve Ömer'in pota altını domine etmesi şaşılacak şey değil ama Ender'in bu çeyrekte 3'te 3 isabetle 9 sayı bulup maçın genelinde 5/7 üçlük isabetiyle 17 sayı üretmesi ve Kerem'in asist hanesinde 7 yazıyor olması bizim için çok önemli. Turnuvanın genelinde bu tehditler işimizi kolaylaştıracaktır. Savunmanın ve sistemin çok önemli bir parçası olan Sinan Güler'i de bu sayede hücuma dahil edip, bir silah daha kazandık. Semih'in formsuzluğunda Barış Hersek'i turnuvaya alıştırmak da Polonya maçı için doğru hamle.

Maçın geri kalanında da oyunu tutup, yorulmadan ve rahat bir galibiyet aldık. Üstelik en önemli iki kozumuz olan Hidayet ve Ersan'ı da dinlendirdik. Polonya maçında 35 dakika ihtiyacımız olacak bu oyunculara. Zira hem bir nevi bir sonraki turun maçı niteliğinde hem de ilk 8 için çok önemli. Ev sahibi moralli, seyirci ve muhtemelen bir parça hakem destekleri de olacak. Sertliklerine cevap verebilir ve 70 civarında tutabilirsek maç istediğimiz gibi geçer. Kısalarımız görevlerini yapacaklardır, sadece Logan'ı baskı altında tutmaları bile Polonya kısalarınn Gortat ve Lampe ile bağlantısı kesmeye yeter; ama bu iki oyuncu yine de fizikli ve sert oyuncular. Uzunlarımıza büyük iş düşecek. Tanjevic belki de bu yüzden Bulgaristan maçını koparmışken alan savunması denemeleri yaptı. Aslında uzmanlık alanıdır ama ne Fenerbahçe'de ne de milli takımda pek tercih etmiyor. Polonya gibi tek tabanca takım karşısında işe yarayabilir.

Etiketler: ,

Cacık Olmaz



2006'da Zidane'ın sırtında Almanya'da final oynadı Fransa. Sonrası kepazelik. Euro 2008'de grup sonunculuğu, eve erken dönüş. 2010 yolunda da berbat bir eleme performansı. Basit takımlara, hovardaca dağıtılan puanlar. Raymond Domenech'in Euro 2008 sonrası nasıl görevinden alınmadığını anlamamıştım, şu an bile görevine devam ediyor olması bitmemiş senfoniyi yazmak gibi. Domenech kazık çaktı koltuğa bırakmıyor. FFF başkanı Escalettes ayrı bir kifayetsiz, oyuncular söylüyor gerekenleri. Dün Henry bugün Robert Pires fetvayı verdiler. Domenech ile 'cacık olmaz' dediler. İyi ettiler.

Etiketler:

İmkansız Goller: Norbert Jedrzejczyk



Bu seriyi uzun zamandır unutmuştuk. Polonyalılar hatırlattı. Maç Polonya 2. ligi takımları MKS Kluczbork ile Znicz Pruszkow arasında oynanıyor. Gol maçın son dakikasında gelmiş, sabah kahvesiyle tam uyku açacak cinsten.

Etiketler:

Eurobasket 2009 Notları #1



* Önce kendi çöplüğümüze bir bakalım. Ev sahibi Polonya'nın son milli başarıları 1960'lı yıllarda. Son dönemlerde kulüpler bazında önemli yatırımlar yapıyorlar, fena da bir altyapı kurmadılar. NBA'de de temsil ediliyorlar. Gelişim bariz. coşku hat safhada. Bulgaristan karşısında oynadıkları resmi açılış maçında rüya gibi bir ilk devre oynadılar. Maç sanıyorum 17-16 iken öyle bir coştular ki devreyi 52-37 önde kapadılar. David Logan devşirme kontenjanı için iyi tercih gibi duruyor. Oyunu iyi okuyan ve sadece atan değil attıran çok hareketli bir kısa. Bulgaristan'ın felaket uzun rotasyonunda Gortat ve Lampe'yi çok iyi besledi. Kendi istatistik hanesine 23 sayı 9 asist yazarken, bu ikili toplam 12/18 yüzde ile 33 sayı 15 ribaund ve 9 blok ürettiler. Maçın en beklenmedik performansı ise 22 sayı ile Ignerski'den geldi. Seneye ACB'de Sevilla maçı denk gelirsek izlemek lazım. 90 - 78 açılış maçı için güzel skor ama Bulgaristan'a bile neredeyse 5 oyuncuyla oynamak, 4 oyuncuya 30 dakika üzerinde süreler vermek ilerleyen zamanlarda başlarına iş açar. Bizim gruptaki son maçımızı Polonya ile oynayacak olmamız rotasyon farkına da bakıldığında fiziksel bir avantaja dönüşebilir.

* Bulgaristan kötü bir takım. Uzun rotasyonları kötü, Evtimov'un eline bakıyorlar. Ivanov yüzü dönük oynamayı seven vasat bir 4 numara. Kısa rotasyonlarında da iş yok. Rowland isminde dengesiz bir gard var, sadece atıyor. Organizasyon sıfır. Sadece 10 asist yapabildiler maç boyunca. Sadece hızlı oynadıklarında ve şut silahlarını devreye sokabildiklerinde oyun tutturabildiler ancak Polonya'ya karşı 5/19 üçlük isabetiyle oynadılar. Videnov ve Stoykov baskılı savunulursa erir gider bu takım. Doğrusu İtalya'nın, turnuvayı izlerken ne düşündüğünü çok merak ediyorum.

* Yunanistan bu turnuvaya yarım gelenlerden. Papaloukas, Diamantidis, Kakiouzis, Tsartsaris ve Dikoudis yerine yeni parçalar eklenmiş. Iannakis gitmiş yerine başka bir tarzın koçu Kazlauskas gelmiş ama iyi olmuş. Savunma izlemek bir yere kadar güzel. İnsan bir yerde zarafet ve hücum arıyor. Yunanistan sert, disiplinli savunma takımı kimliğini koruyor ama Kazlauskas sayesinde hücumda da yenilikler var. Topu çok doğru, çok hızlı dolaştırıyorlar. Ve bilhassa tepe oyunları çok gelişmiş komşunun. Spanoulis ve Zizis'in delicikleri çok etkili oldu Makedonlar karşısında. 18-3 bir seri yakaladılar maçın başında, 11 sayıyı sırf Spanoulis attı. İçeride Schortsanitis ve Bourosis'i de iyi beslediler. Bilhassa Schortsanitis'i durduracak bir fizik turnuvada az. 86-54 Yunanistan için süper başlangıç ama, Spanoulis'in bu kadar eksiğin arasında, turnuva boyunca bu yükü ne kadar omuzlayacağı merak konusu.

* Efes World Cup sayesinde Ankara'da izleme fırsatı bulduğum Makedonya fena bir görüntü vermemişti aslında. Massey eklemesi sayesinde de turnuvada iz bırakabileceklerini düşünüyordum. Oysa Yunanistan maçında Bulgaristan'dan dahi kötü bir görüntü çizdiler. Sadece şut attılar ama % 19,2 ile attılar. İlk 2 sayılık isabetlerini maçın 13. dakikasında buldular. Ribauntlarda 23 - 40 ezildiler. Kısacası Yunanistan çok ağır geldi Makedonlara. Massey ve Samardziski dışında aklımda kalan tek oyuncu yok. Elemelerde 80 sayının altına indiklerinde maç kazanamıyorlardı, Portekiz ve Estonya'ya dahi yenilebiliyorlardı. Bu turnuvada ilk maçlar ışığında bu skoru yapabilecekleri takım olarak belki Bulgaristan'ı sayabilirsiniz. İşleri zor.

* Kalan maçlar arasında zaman zaman Sırbistan - İspanya maçını izleme fırsatı buldum ve İspanyolların neden hazırlık maçlarında bu kadar kötü sonuçlar aldıklarını anladım. İçeriye neredeyse hiç top indirmeden, sadece şut attılar. Bilhassa da ilk iki çeyrekte. İspanya her zaman iyi şut atan bir takımdır, özellikle de 3 sayı çizgisinin gerisinden. Fakat bu şutu hazırlamak için çizilmiş setlerin içerisinde iyi top dolaştırırlardı. Calderon'un yokluğunda bunu hiç yapamadılar. Rubio iyi başladı ama devamını getiremedi. Sırplar da genç ve enerjik takımlarıyla muazzam savunma yaptılar. Yine de % 10,5 üç sayı yüzdesi oyunla açıklanabilir bir rakam değil. En az bunun kadar ilginç olan bir rakam da serbest atış yüzdeleri. 15/28 isabetle % 53,8 yüzde yakaladılar. Elindeki sakatlıktan ötürü ilk turda riske edilmeyecek olan Pau Gasol'u oyuna sürmek zorunda kaldılar. O da takıma ayak uydurdu. 66 - 57 mağlubiyetle kapatılan, kabus gibi bir maç. Açılış gününün sürprizi.

* Sırbistan belki de şampiyona tarihindeki en düşük profili çizen, yapacakları sürpriz sayılabilecek bir kadroyla geldi turnuvaya. En büyük star Nenad Krstic olan bir kadro. Ama Partizan'ı tekrar Avrupa sahnesinde saygı duyulan bir takım haline getiren Tepic, Tripkovic ve Velickovic bende çok büyük merak uyandırıyordu. Macvan ve Teodosic'i da unutmamak lazım. İzlediğim bölümde çok sıkı ve sert bir savunma yaptılar. İspanya zerre karşılık veremedi, sindi. Sürekli dışarıdan şut atmak zorunda kaldı. Ivkovic baskıdan uzak taş gibi bir takım yapmış. Hücumda da sadece Tripkovic suskundu, kalan parçalar gayet başarılıydı. Yugoslavlar hala hayatta.

* Kalan maçları az da olsa izleyemediğimdem ahkam kesmeyeceğim ama herhangi bir sürpriz de yok. Bir yayın eleştirisi ile postu bağlayalım. NTV ve NTVSpor'un maç seçimlerini anlamadım. Hadi açılış maçıdır ve rakibimizdir diye Polonya - Bulgaristan ve Yunanistan - Makedonya maçlarına eyvallah dedik. Fransızları ve Almanları izleyemedik. Velakin bugün oynanacak Slovenya - Sırbistan maçı yerine Polonya - Litvanya maçının seçilmiş olması aklıma Sergen Yalçın'ı getirdi. "Ercan Taner Josico, Maldonado gibi kötü oyuncuları bulmak da büyük beceri" diyordu. Bu kötü maçları seçmek de gerçekten büyük beceri. FIBA TV konusunda ciddi ciddi düşünüyorum.

Etiketler: ,

Türkiye 84 - 76 Litvanya



Futbol, basketbol, ve benzeri rakip faktörünün önemli olduğu sporlarda karşı tarafın yapısı ve ne durumda olduğu önemlidir şüphesiz. Bu bağlamda Litvanya'nın kadrosunda olmayan Jasikevicius, Siskauskas, Songaila, Macijauskas, ve Jankunas üzerinden şu galibiyet küçümsenebilir. Turnuvayı kazanacak bir ilk beş bu ama unutulan detay bizim de çok önemli oyuncularımızın olmayışıdır. Mehmet Okur, Kaya Peker, Serkan Erdoğan, Kerem Gönlüm ve Ömer Onan da bizim yapımızı, oyunumuzu geliştirebilecek çok büyük parçalar. Bu galibiyeti Tanjevic önyargısından ötürü küçümseyecekler önce sahadaki oyunculara haksızlık yaptıklarının farkına varsınlar ve kalemlerini ona göre oynatsınlar.

Rol artık takım sporlarında dizilişin ve mevkilerin önüne geçmiş bir kavram. Türkiye yapısal eksiklerinin yanı sıra bu belirsizliklerin içinde boğulup duruyordu. Kim lider oyuncu, kim yardımcı oyuncu karmaşası büyüktü. Sadece rotasyonun değil, rollerin da dağılımında da başarısızdık. Eurobasket 2009'un başlangıç maçı özelinde bu sorunlar ortadan kalkmışa benziyor. Hidayet Türkoğlu ve Ersan İlyasova takımda, insiyatifi paylaşma gibi önemli bir karaktere de sahip olan iki lider oyuncu. 25 dakikanın üzerinde süre vermeme gibi bir huyu olan Tanjevic bu oyunculara ortalama 30 dakikanın üzerinde süre verdi. Bunun ne demek olduğu açık. Kaldı ki; savunma gayretimizle oyunda tutunduğumuz, hücumda üretemediğimiz ve 39 - 39 biten ilk devre boyunca bu iki oyuncunun sırtında yürüdük. Diğer oyuncular da takıma karşı büyük bir aidiyet hissederek boşlukları mükemmel doldurdular ve takım halinde şaşmaz bir konsantrasyon ve iyi oynayarak Litvanya karşısında 84 - 76 kazandık. Avrupa Şampiyonası tarihimizde Litvanya'ya karşı ilk galibiyetimiz bu. Detaylara bakalım.

Tanjevic'in ikiz kule vs. 4 numara Ersan seçimi önemliydi. Ersan bana göre tipik bir 4 numara olmasa da orada oynadığında bizim takımda herşey daha dengeli ve olumlu gidiyor. Fiziksel olarak yeterince iri ve sert olmasa da ribaund alabiliyor, sıkıştığı zaman şutu var ve oyunu okuyup doğru adama doğru pası atabiliyor. Futbolda topu iyi kullanan stoper tarifinin basketboldaki uzun karşılığıdır bu. Ersan ile sadece şut değil, top ve dripling hakimiyetimiz de arttı. Daha dinamik bir takım görüntüsüne kavuştuk. Lavrinovic'in bize yaratacağı sorunu biz ilk dakikalarda Ersan ile Litvanya'ya karşı yarattık. Litvanya'nın hayli zayıflamış kısa rotasyonuna iyi de baskı yaptık. Yengeç gibi oynayan 1 numaraları Mazutis ve pota dibinde akrep varmış gibi davranan uzunu Javtokas da, Litvanya'nın en korktuğumuz özellikleri olan pick n roll ve pick n pop organizasyonlarını törpüledi. İlk 3 dakikayı 11-6 önde geçtik.

Hemen ardından da rakip koç Butautas'ın hamleleri geldi. Son hazırlık maçında İspanya'ya karşı coşan Delininkaitis ve Petravicius'un oyuna girmeleriyle oyunun gidişatı değişti. Delininkaitis daha korkusuz ve delici bir oyuncu. Petravicius da potayı daha fazla zorlayan cinsten bir uzun. Faul problemine giren uzunlarımız, Kerem'in yavaş ayakları ve Ersan'ın defosunu ortaya çıkardı bu değişiklikler ve Litvanya ekolü işlemeye başladı. Oğuz Savaş, Sinan Güler ve Ender Aslan hamleleriyle Tanjevic oyuna doğru müdahalelerde bulundu. Velakin Delininkaitis ve Petravicius ikilisinden 10 sayı yemekten kurtulamadık. Çeyrek sonunda kenara 22 - 17 geride geldik. O değişiklikler kısa bir kuluçka döneminin ardından ikinci çeyrekte etkisini gösterdi. İlk 2,5 dakikası her iki takım için de sayısız geçen ikinci çeyrekte savunmamızı oturttuk. Ersan ve Hidayet'in peşpeşe gelen 12 sayısıyla oyunda dengeyi sağladık. Soyunma odasına da 39 - 39 berabere girdik.

Doğrusu hem Fenerbahçe hem de Türkiye ile klasik haline gelen 3. çeyrek sendorumundan korkuyordum ama kuruntum boşa çıktı. Tanjeviç Kerem Tunçeri ve Ömer Aşık yerine Ender ve Oğuz ile başladı.
Litvanya'nın Petravicius silahını yavaşlatmayı başardık. Hücumdaki manevra yeteneğimiz ve becerimiz de artttı ama farkı yaratan oyuncu Sinan Güler oldu. Üstelik tam da ben "Fenerbahçe olsa kimbilir kaç kez bakmıştın potaya" derken 2 üçlük yolladı. Utandırdı. Ender, Oğuz ve Hidayet'in de katkılarıyla çeyreği 5 sayı farkla 63 - 58 önde kapattık.

Son çeyrekte Ömer Aşık'a ayrıca bir parantez açmak lazım. Tecrübesiz, karar verme ve denge problemleri var. Hücum da neredeyse etkisiz eleman. Çok da çabuk faul alabiliyor ama skoru koruması gereken bir takım için yaptığı savunma ve taşıdığı blok tehdidi bulunmaz nimet. Hele de klasiklerinin aksine pota altı daha iyi olan bir Litvanya takımı karşısında. Ömer Aşık'ın oyunu son çeyrekte Litvanya'yı dışarıdan, spontane ve setten uzak şut atmaya itti. Jasaitis dışında da takım halinde potayı dövdüler. Lavrinovic biraderler, Kleiza ve Delininkaitis'in maç genelindeki 3 sayı isabetleri 2/15. Son çeyrekte de 0/6. Bunun yanı sıra ribaundlardaki hakimiyetimiz ve Ender - Hidayet ikilisinin yüzdeli serbest atışları sayesinde son çeyrekte koparılan ve umut veren bir galibiyet. 8 sayılık fark da olası bir üçlü averaj durumunda hayli önemli. Turnuvaya underdog gitmenin de üzerimizdeki baskıyı aldığı ve işimize daha çok geldiği de aşikar.

Savunmamız çok önemli ama maçı kazandıran detay hücumdaki performansımızdı bana göre. 2 - 3 sayı dengesini iyi kurduk. Ersan'ın bir kaç hatası dışında genelde doğru tercihlerde bulunduk. Yüzdeli attık. Hele serbest atışlar efsaneydi. Asist sayımızı da ikinci devrede ikiye katladık. Toplamda 12 yetersiz ama bizim standardımız için, hele de Litvanya'ya karşı hiç de fena değil. Ender oyunun bu tarafında maçın kahramanı.


Artık hedef Bulgaristan. Kuşkusuz iyi şutörler ama ilk maçlarında Polonya'ya karşı tutukluk yaptı bu silah. Üstelik pota dibinde bize karşı durmaları da imkansız. Hala Evtimov ile idare etmeye çalışıyorlar ki, kılları kadayıf oldu artık. Gortat sayesinde Shaq gibi oynadı. Litvanya karşısında takımın tek çürüğü olan Semih morallenebilir bu maçta. Eğer konsantrasyon kaybı yaşamaz ve bugünün yarısı kadar kısalarına baskı yaparsak güle oynaya götürürüz maçı. Ne Stoykov ne de Videnov el üstü şut atan oyuncular değiller. Rowland'a dikkat etsek kafi. Ömer Onan hazır olursa mükemmel olur. Finali de Polonya ile yaparak
Sırbistan - İspanya - Slovenya grubuna firesiz gidebiliriz.

Oğuz Savaş ve Ender Aslan'ın bu geceki performansları, Tanjevic'in kusursuz rotasyonu, savunmadaki gayretimiz, istikrarımız ve agresif oyunumuz turnuva geneline yayılırsa çapı hayli düşen turnuvada madalyaya oynamamız sürpriz olmaz. Yeter ki; 2001'in intikamı peşinde koştuğu hissi veren, Hırvat Radovic türünden hakem müsvetteleri çıkmasın yolumuza.

Eyvallah 12 Dev Adam.

Etiketler: ,

7 Eylül 2009 Pazartesi

Brezilya'nın Tango Anlayışı



Kaka'nın bugün demeci var. Dünya Kupası Arjantin olmadan olmaz diyor. Kaka zarif adam, naif adam ama Brezilya sokaklarının böyle düşünmediği kesin. Bu görsel Os Geraldinos adlı Brezilyalı bir blogdan. Tangoyu böyle algılıyor abiler. Altına Arjantin'in neden 2010'da olmaması gerektiğine dair 10 adet de yorum yazılmış. Güldüren ikisini alıyorum.

"Arjantin'i 6. kez üstüste evine erken dönüş yapmaktan kurtarmak için"

"Sadece Brezilya'nın değil Uruguay'ın, Şili'nin, Ekvador'un ve Paraguay'ın da Arjantin'den daha iyi olduğunu göstermek için"

"Tanrı'nın elinin her zaman işe yaramayacağını göstermek için"

Etiketler: ,

Boştaki İtalyanlar



İtalya önemli bir futbol ülkesi ve futbol okuludur. Unuttuklarım muhakkak vardır ama Vittorio Pozzo, Enzo Bearzot, Arrigo Sacchi, Giovanni Trapattoni, Nevio Scala, Fabio Capello, Carlo Ancelotti, Marcelo Lippi hatta Gianluca Vialli gibi yetkinlikleri teslim edilmiş, uluslararası çapta teknik adamlar yetiştirmişlerdir. Bazıları hala görevde bu hocaların, velakin Ancelotti dışındakiler daha az yorulacakları işlerde, tamamen duygusal kaygılarla çalışıyorlar. Paranın oluk oluk aktığı, çok başarılı olan 90'lı yılların efsanelerini futbolla iyi entegre edemediler. Yeni jenerasyondaki en başarılı hocalardan üçü de boşta. Roberto Mancini, Luciano Spalletti ve geçen sene Bari ile harika işler Antonio Conte iş bekliyorlar. Alacakları görevler de 1. torba takımlarında olmayacak büyük ihtimalle. İtalya futbolunun neden yenilenemediğinin, demode kaldığının en önemli kanıtıdır bu vaziyet. Ciro Ferrara, Gianfranco Zola ve Pierluigi Casiraghi'nin yeniliklerine büyük ihtiyaçları var. Donadoni ve Zenga için tren kaçmıştır bana göre.

Etiketler:

Maradona Donadoni Farkı



Maradona ile sarmaş dolaş gol sevinci ve Brezilya maçında attığı gol ile 1 ayda meşhur oldu Jesus Datolo. Arjantin kariyerini bilmiyorum, bugünkü açıklamaları şaşırtıcı geldi. Donadoni'ye mevkisinin sol kanat olmadığını ve oyunkurucu olarak oynatılması gerektiğini söyleyerek göndermede bulunmuş. Lavezzi, Hamsik ve Gargano gibi oyuncuların olduğu takımda o iş zor. Geçeceksin. İlginç olan kendisini tıpkı Donadani gibi sol açık oynatan Maradona için bırakın aynı istek ve serzenişte bulunamayaşını, ölüp gidiyor D10S sevdasından. Boca Juniors'da oynamış ve şimdi de Napoli'de ter döken bir Arjantinli bir için bu sevgi normal de bu profesyonel bakış farkı açıklanamaz. En sevmediğim topçu karakteridir. Bir çizik daha attım Datolo'nun üstüne.

Etiketler:

Albert Streit



17-18 yaşından beri mesleğin içindesiniz, yetenekli ve aynı zamanda talihlisiniz zira o yeteneği farketmişler. Schalke gibi bir kulübe transfer olmuşsunuz ve Almanya Milli Takımı için de adınız geçmiş. Yaş da olmuş 30. Olgun, düzenini oturtmuş bir futbolcu beklersiniz. Albert Streit 30 yaşında tribünden tükürük, tehdit ve en hafifi o.çocuğu olan küfürlerle besleniyor. Üstelik A takımda değil, A2 takımında ve bu yazılanları 700 kişinin izlediği Waldof Mannheim maçında yaşadı. Gelsenkirchen artık A2 takımında bile istemiyor Albert Streit'ı. O ise kazanacağı paranın hatrına katlanıyor bunlara. Antrneman sevmeyen ve iyi çalışmayan, bu yüzden dikiş tutturabildiği tek kulüp olan Eintracht Frankfurt'ta bile ipi kesilen adamı Felix Magath cin çarpmışa çevirir. Çevirdi de. Biraz azimle çok başka bir yerde olabilirdi halbuki Albert Streit.

Etiketler:

Gerçek Okçu

Etiketler:

6 Eylül 2009 Pazar

Arjantin 1- 3 Brezilya



Futbol ve Arjantin iki doğal çağrışım. Kazanmadık kupa bırakmamış ve her ülkeye futbollarıyla kafa tutan bir milli takımları var. Dünya çapında başarılar kazanmış marka kulüpleri ve onlarca uluslararası şöhrete sahip ve Avrupa'ya daha iyi uyum sağlayan futbolcuları var. Tribünleri de parmakla gösterilir ama Arjantin futbolu dendiği zaman aklıma yetenek ve mücadeleden başka bir şey gelmiyor. O yetenek ve mücadeleyi sistem içinde eğiten bir yapı kurulamamış. Ekol olunamamış. Menotti ve Bilardo ile vakti zamanında tarz sahibi olmuşlar ama şablon sahibi olmamışlar. O yüzden sürünüyorlar. Eskiden Maradona gibi olağanüstü bir yetenek ile yürünmüş ama artık bunlar kar etmiyor. Messi, Agüero, Tevez gibi inanılmaz yeteneklerin; Zanetti ve Veron gibi iki liderin olduğu takım hiçbirşey oynayamıyor zira şablon yok.

Sözüm ona Brezilya doğaçlama oynar. Rahatlardır ve şablona yatkın değillerdir ama 1970 ve 1994 Dünya Kupaları ile iki büyük taktiksel trendin öncüsü olmuşlardır. Arjantin'in Avrupa'da saygınlığı olan teknik adamlarına rağmen böyle bir geçmişi yok. Bırakın trend yaratmayı kendi ekollerini bile oluşturamadılar. Jose Pekerman döneminde bu yolda önemli adımlar atılıyordu aslında ama Maradona ile başka bir yola girdiler. Avrupalı hocalar Türkiye'deki "elimde sihirli değnek yok" göndermesini David Copperfield ile yaparlar. Maradona'nın böyle deme lüksü de yok. Tanrı'nın eline sahip, reddetse de muamele öyle. Hemen başarı isteniyor. Çıkan kadroyu sahaya dizememek de şaşırtıcı olmuyor haliyle.

Baktığınızda baklavalı bir 4-4-2 oynamak derdindeler. En ileride Tevez ve Messi. Forvet arkası Veron, önlibero Mascherano. Güzel, ama sağ iç ve sol iç Datolo ile Maxi Rodriguez. Zico'nun ilk Fenerbahçe günlerindeki Tümer ve Mehmet Yozgatlı canlandı birden gözümün önünde. Açık gibi oynadı bu iki oyuncu sürekli. Mascherano ne akdar küfrettiyse azdır, kırmızı kart görmemesi gerçek bir mucize. Üstüne sol bekte de Heinze stoperi üçledi. Asimetrik, çorba gibi bir takım oldu Arjantin. Bireysel parlamalar dışında birşey üretemediler. İkinci devre Maxi Rodriguez yerine giren Sergio 'Kun' Agüero ile 4-3-3'e evrildiler bir nebze ama Milito - Tevez değişikliğine kadar onun da hakkını veremediler. Ahmet Çakar gibi sesleneyim.



Ey Maradona;

Bu takım 4-3-3 oynar. İleri üçlüsü Agüero - Milito - Messi; orta üçlüsü sağlamken Gago - Mascherano - Lucho olur. Hazırlık maçlarında Otamendi - Dominguez ile tandem denemeleri yaparsın ama ciddi maçlarda ayakları kopmadıysa şayet Samuel - Burdisso - Demichelis - Coloccini dörtlüsünden ikisini sürersin sahaya. Aksi halde evinde paspas olursun. Bırak şu tişörtün hakkını vermeyi neredeyse Güney Afrika'nın yüzünü göremeyecek takım. Taktik diye ileride pres yapın, rakip çıkarken indirin demeyi en kötüsünden Mesut Bakkal da biliyor ayrıca. Dunga'nın biraz burnu sürtülsün diyordum; ama Amerikan futbolundaki kicker misali duran top kontenjanından sahaya sürülen ve oyunun içinde hiç gözükmeyen Elano'nun iki klas kesmesi yetti koskoca Arjantin'i dağıtmaya. Cücük kadar takım Arjantin, biraz boy takviyesi şart. Andre Santos da vasatın üstündeydi. Topuk yapmak yerine önü açıkken vursaydı unutulmaz olabilir ve değerini katlayabilirdi. Stoper Luisao ise maçın yıldızıydı. Yatacak yerin yok Maradona.

Dunga ise dersine iyi çalışmış. Carlos Alberto Parreira'dan iyi feyz almış zamanında. Klasmandaki durumdan ötürü oyunu domine etmek gibi bir zorunlulukları yoktu zaten. İpleri de Arjantin'in eline verdiler. Takım halinde topun gerisinde durarak, sabırlı, sağlam, zaman zaman 4-2-3-1'e dönen klasik 4-4-2'lerini oynadılar. Kapılan toplarda dripling yeteneği yüksek oyuncularla çabuk çıkmaya çalıştılar. Duran topla öne geçtikten sonra bolca bu türden fırsat da yakaladılar ama laubaliliklerinden son hareketi yapamadılar. Neyseki Kaka gibi bir topçu var sahada. Robinho gibi şebeklik değil işini yapıyor. Luis Fabiano'ya pası enfesti, o gol vuruşu da PES oyunununda o kadar rahat yapılmaz. Güle oynaya kazandılar.

Maç umduğum gibi değildi, vasatın bile altında diyebilirim hatta. Oysa sürekli çemkirdiğim Datolo'nun çataldaki ağları alması seyirlikti.
Brezilya bu galibiyetle 2010'u garantiledi. Maradona'nın şansı ise devam ediyor. Uruguay deplasmanda Peru'ya yenildi, keza Ekvador da Kolombiya'ya. Dört ayak üstüne düşüp 4.lük klasmanlarını korumaktalar hala ama işleri zor. Uruguay ve Paraguay deplasmanlarına gidecekler. İçerideki tek maç Peru ile. Aşağıdaki pankart da gecenin, hatta elemelerin Arjantin adına özetidir.



Argentina ( 1 ) : Mariano Andújar; Javier Zanetti, Nicolás Otamendi, Sebastián Domínguez, Gabriel Heinze; Maxi Rodríguez (m.46, Sergio Agüero), Javier Mascherano, Juan Sebastián Verón, Jesús Dátolo; Lionel Messi y Carlos Tevez (m.68, Diego Milito).

Brasil ( 3 ) : Julio César; Maicon, Lúcio, Luisao, André Santos; Elano (m.68, Daniel Alvez), Gilberto Silva, Felipe Melo; Kaká; Robinho (m.68, Ramíres) y Luis Fabiano (m.77, Adriano).

Goles: 0-1, m.24: Luisao. 0-2, m.31: Luis Fabiano. 1-2, m.65: Dátolo, 1-3, m.66: Luis Fabiano.

Árbitro: Óscar Ruiz (COL), que amonestó a Lúcio, Kaká, Luis Fabiano, Verón, Ramíres

Etiketler: ,

Arjantin vs. Brezilya



Benim futbolla olan elektriğim daha bebekken başlamış. 1982'nin Haziran ayında tamda Dünya Kupası'nın ortasına doğmuşum. Babamdan fiske yemişliğim azdır ama ilk zılgıtı daha 1 aylık bile değilken yemişiz. 24 yaşındasınız, futbolu çok seviyorsunuz, Zico ile Maradona 1982 finallerinde karşılaşacak ama izleyemiyorsunuz. Ben olsam ben de çekerdim fırçayı. 27 sene geçti o maçın üzerinden, Arjantin - Brezilya rekabeti 95 yaşında. Her iki ülkenin yarattıkları kültürel ve sportif zenginlik de dudak uçuklatacak cinsten. La Nuestra vs. Joga Bonita, Pele vs. Maradona, samba vs. tango. Birini daha çok sevebilirsiniz, daha çok beğenebilirsiniz ama karşılaştırıp, daha iyi olduğunu savunmak aptallık. Bu maç da Kaka ve Messi üzerinden pazarlanıyor ama rekabetin tarihinde bambaşka notlar var. Önce istatistikler.



İki ülke federasyonları AFA ve CBF rakamlar konusunda ihtilaflı. AFA 1923 yılında oynanan ve Brezilya'nın 3-2 kazandığı maçı saymıyor. Arjantin'in aynı gün Centenario Stadı'nda Uruguay'a karşı oynadığını ve Brezilya'nın oynadığı takımın Buenos Aires kulüplerinden çıkan bir karma olduğunu iddia ediyor. Aynı şekilde 1968 ylında oynanan iki maçı tersi sebeple, yani Arjantin'in oynadığı takımların Rio ve Mineiro karmaları olduğunu gerekçe göstererek istatistiklere dahil etmiyorlar. Arjantin bu iki maçı 4-1 ve 3-2 kaybetmişti. Yukarıda rekabeti dönem dönem inceleyen tablo Globo'dan ve sanırım bu maçlar dahil edilmemiş. RSSSF'nin rakamlarını bulamadığım için karşılaştıramadım, bulan varsa yorumlara alalım.

1971- 80 arası Arjantin için uluslararası utanç dönemi. Hiç galibiyet alamamışlar. Arjantin'in 95 yıl boyunca en farklı galibiyetleri 1940 yılında Buenos Aires'te 6-1 ve 1960 yılında Rio'da 5-1. Brezilya'nın da Rio'da iki kez 6-2'lik skorla kazanmışlığı var. Seneler 1945 ve 1960. Yine 1960 yılında Buenos Aires'te alınan 4-1'lik galibiyet ise en farklı deplasman galibiyeti.

Kupa bazında rekabete bakarsak milli takımlarda Brezilya üstün. Arjantin'in toplamda 2 Dünya Kupası, 15 Copa America, 2 Olimpiyat, 1 de Konfederasyon Kupası şampiyonluğu var. Brezilya'nın ise 5 Dünya Kupası, 10 Copa America, 3 Konfederasyon Kupası şampiyonluğu.

Üstelik Arjantin 1993 yılında kazanılan Copa America'dan bu yana, onlarca uluslararası yıldızına rağmen tek bir kupa kazanamadı. Brezilya'nın aynı dönemde 2 Dünya Kupası, 4 Copa America, 3 Konfederasyon Kupası var. Makas fena açılmış durumda. Arjantin Messi, Agüero, Tevez gibi oyuncularıyla 23 yaş ve altı takımlarla işi götürüyordu. 2008 yılında Brezilya'nın kazanamadığı tek altın madalya olan olimpiyatı da kazandılar. Ancak Brezilya son 2 yıldır bu alanda da öne çıkmaya başladı. Güney Amerika'nın son 20 ve 17 yaş altı şampiyonluğunu finalde Arjantin'i yenerek kazandılar.

Kulüpler bazında ise Arjantin, 21 Copa Libertadores, 9 da Kıtalararası kupa ile önde. Brezilya hanesinde 13 Copa Libertadores ve 6 Kıtalararası Kupa yazıyor. Copa Sudamericana, Recopa Sudamericana ve Copa Mercosur gibi oyuncak olmuş organizasyonlara bakmadım.



Her zaman gergin geçen Arjantin - Brezilya maçlarının başlangıcını okuduğumda ise inanamadım. 20 Eylül 1914 yılında Buenos Aires'te çiçeklerle karşılanmış Brezilya. Bu aynı zamanda Brezilya'nın ilk resmi uluslararası maçı. Takımda bilinen tek oyuncu Friedenrich. 3-0 kaybetmişler Arjantin'e. 1 hafta sonra Copa Roca maçında rövanşı 1-0 ile almışlar. İz bırakan maçlar sadece bunlar değil.

1937 yılında Copa America finalinde Buenos Aires'te oynanan maça Brezilyalılar'ın taktığı isim Joga de Vergonha, yani utanç maçı. Sebebi Arjantin taraftarlarının Brezilyalıların siyah tenli oyuncularını maçtan önce, maç esnasında ve sonrasında 'maymunlar' diye taciz etmesi. Sahadaki sert oyunla birlikte Brezilya'nın 3 oyuncusu Tim, Cardeal ve Jui sakatlanarak oyundan çıkmışlar. O zaman değişiklik diye birşey yok. Brezilya takımı uzatmalardan önce sahaya çıkmak istememiş, ama soyunma odalarının kapısı kilitli olunca sahaya dönmüşler. Finali uzatmalarda yenilen gollerle 2-0 kaybetmişler.

1939 yılında bir başka Copa Roca maçı. İlk maçta Brezilya 5 yemiş. Bir hafta sonra oynanan rövanşta 1-0 geçmelerine rağmen 2-1 geriye düşmüşler. Leonidas ile beraberliği yakalamışlar. Maçın bitimine kısa bir süre kala Brezilyalı hakem Carlos Monteira ( ki 5-1 biten ilk maçın da hakemi ) tartışmalı bir penaltı çalmış. Arjantinli Arcadio Lopez kendisine hakim olamayıp hakeme saldırınca polis eskortuyla stad dışına alınmış. Takım arkadaşları da kararı protesto edip, sahayı terketmişler. Brezilya kalecisiz kaleye Peracio ile penaltıyı atarak 3-2 kazanmış.

1945 ve 46 yıllarındaki maçlar da efsane olmuş türden. 1945 yılında genç Brezilyalı Ademir yaptığı sert hareketle Arjantinli Jose Batagliero'nun ayağını kırmış. Brezilya maçı 6-2 kazanmış. 3 ay sonra Copa America finalinde sadece rövanş değil intikam da arayan Arjantin'e karşı, Brezilya teknik direktörü Flavio Costa genç oyuncusuna forma vermemiş. Tribünleri ilgilendirmez elbette. Batagliero koltuk değnekleriyle birlikte sahaya çıktığı an dümdüz gitmişler Ademir'e. Maç daha da gerginleşmiş. Arjantin bu kez kaptan Jose Salomon'u kurban vermiş. Jair'in müdahalesiyle kaptanın ayağı iki yerinden, fibula ve tibia kemiklerinden, kırılmış. Sahaya giren onlarca Arjantin taraftarı, çıkan kavga ve soyunma odasına koşan Brezilya takımı. İlginç olan maçın düzen sağlandıktan sonra devam etmesi. Arjantin 2-0 kazanmış. Salomon bir daha futbol oynayamamış. İki ülke federasyonlarının ilişkisi durmuş. 10 sene maç yapmamışlar. Arjantin Milli Takımı 1949 ve 1950 yıllarında Brezilya'da düzenlenen Copa America ve Dünya Kupası turnuvalarına bu yüzden katılmamış.



1957 yılı ise Brezilya için özel. 16 yaşındaki Pele ilk kez Brezilya forması giyiyor. Copa Roca maçı, yer Maracana stadı. Del Vecchio'nun yerine ikinci devre oyuna girip beraberlik ilk golünü atsa da kazanan 2-1 ile Arjantin. Pele'nin 114 maçlık milli kariyerinde sadece 12 mağlubiyet var. 4 tanesi Arjantin'e karşı.

1982'de ölüm grubunun ve bizim zılgıtın unutulmaz maçı. Arasıra TRT 3 verir, denk gelirse izlerim. Santana'nın teknik direktörlüğünü yaptığı; Zico, Socrates, Falcao, Eder'in sanatkar misali oynadığı Brezilya çoğu otoriteye göre gelmiş geçmiş en iyi ama kupa kazanamamış takımlardan biridir. 3-0 biten maç da Maradona'nın yanılmıyorsam milli takımda ilk kırmızı kart gördüğü maçtır.

1989 yılının Copa America finalini unutulmaz kılan ise Maradona'nın Brezilyalı taraftarların deyişiyle bekaretini kaybetmesi. Brezilya'nın 2-0 kazandığı maçın sonunda, Brezilya top dolaştırıken Romario enfes bir bacak arası atmıştır Maradona'ya. Başka bir topçu olsa geçer gidersin; ama gelmiş geçmiş en iyi iki futbolcudan biriysen böyle hatırda kalıyor.


İlginç bir de not verelim. Zico, Romario ve Bebeto hem milli takım hem de kulüpler düzeyinde Maradona'nın takımlarına hiç kaybetmemişlerdir. Tek bir maç bile.

Maradona bunların intikamını İtalya 90'da alır. Canlı izlemiştim. Lazaroni'nin Brezilya takımının 4 topu direkten dönmüştü ve oyunun hakimiydi sambacılar. Ama Maradona başka bir adam. Ortasahadan aldığı topla İngiltere maçında yaptığı türden bir dripling yaptıktan sonra, yayın biraz gerisinden ve Dunga'nın dibinden Caniggia'ya müthiş bir ara pası atmıştı. O da Taffarel'i geçip golü yapmıştı. Bu maçla ilgili ilginç bir de iddiası vardır Brezilyalıların. Branco maçtan sonra Arjantinlilerin kendilerine bir oyuncunun sakatlanması esnasından sakinleştirici katkılı su içirdiklerini ve bu yüzden oyundan düştüklerini açıklar. Kutsal Su olarak da hatırlanır bu maç.

1991 ve 93 Copa America maçları Arjantin kanadının övündükleri ve mutlu oldukları maçlardır. Arjantin her iki kupayı da şampiyon kapamış ve Batistuta gol kralı olmuştu. 91'deki maçta Arjantin'den 2, Brezilya'dan 3 futbolcu atılmıştı ayrıca. 1995 Copa America'ya ise Tulio'nun maçın sonlarında sol eliyle topu kontrol edip golü atması damgasını vurmuştur. Bu gol Brezilya'ya beraberliği getirmiş, maçı ve kupayı penaltılarla Brezilya almıştır. Arjantinliler o pozisyona "şeytanın eli" derler.



Bugün maçın oynanacağı Rosario'nun stadının hikayesini ise sona bıraktım. İki takımın 1978 Dünya Kupası'nda oynadığı maça ev sahipliği yapmıştır bu stad. Maçta Arjantin tekme tokat oynamış. Macar hakem Karoly Palotai, o zamanlar Arjantin'de askeri cuntanın başı olan Videla Paşa'nın da etkisiyle bunları görmezden gelmiştir. Olan bu sertliğe cevap veren Brezilyalı topçulara olmuştur. Maç 0-0 bitmiş, Arjantin sadece 1 sarı kart görürken Brezilya maçı 3 sarı kart ile bitirmiştir. Rosario Muharebesi olarak bilinir. Devamında ise cunta Brezilya'nın maçını önce oynatmış ve Arjantin gruptan çıkması için gereken skoru fazlasıyla, Peru'yu 6-0 yenerek almıştır. Finalde de Hollanda'yı yenerek şampiyon olmuştur. Arjantin - Peru ilişkileri tarihinin en olgun dönemini yaşarken, Brezilya - Peru ilişkileri durmuştur. Bugün tam 31 sene sonra rövanşa çıkılacak. Arjantin kaybederse 2010 tehlikede.

Etiketler: