8 Mayıs 2009 Cuma

Adriano'nun Dönüşü









Futbolu bıraktığını açıklayan Adriano geri döndü. Rehabilitasyon dönemini geçirdiği Brezilya'da, bu kez Flamengo formasıyla boy gösterecek artık. Beylik laflar bir yana, bırakma kararı gibi dönüş kararının altındaki gerçek sebebi sadece Adriano biliyor ama taraftarların peşinden koşacakları birşey şart. Voltei Para Vencer yani "kazanmak için döndü" mottosunda birleşmişler. Bu biraz kendilerinin psikolojisini de yansıtıyor aslında, çünkü Flamengo 1992 yılından bu yana Brezilya Serie A'da şampiyon olamıyor. Bu sene ezeli rakipleri Fluminense'nin Neves ve Fred'li kadrosuyla da iddialı olduklarını belirtmek gerek. Çok zevkli, en azından renkli bir Brezilya sezonu bizi bekler. Ah bir de saat farkı olmasa...

Etiketler: ,

7 Mayıs 2009 Perşembe

Kadıköy'ün Pyhtia'sı



Delphoi Antik Yunanistan'da bir şehir. Kehanet tanrısı Apollon'un evi. Sadece geleceği değil geçmişi ve herşeyi çok iyi bilen Apollon'un. O evin sadık bir de hizmetkarı var. İsmi Pythia. Resmedildiği üzere kadın bir rahibe kendisi. Pythia'nın özelliği Apollon ile iletişim kurabilen tek insan olması. Pythia Apollon'un evindeki toprak delikten çıkan gazlar sayesinde transa geçerek Apollon'un bilgeliğinden feyz alabiliyor. Bütün bir medeniyet de, devletin en tepesindekiler dahil olmak üzere sorularına aradıkları cevap için Pythia durağında müsade istiyorlar. Pythia da meraklıları bilgilendiriyor.



Fenerbahçelilerin durağı da Akşam gazetesi. Bilhassa mayıs ayında iyice kapıldıkları bazı sorulara cevap alabilmeleri için Alaattin Metin'e bir uğramaları şart. Zira Aziz Yıldırım ile yönetim kurulundan, o kadar övülen kurumsallaşmaya ve kulübün artan iletişim araçlarına rağmen, tek bilgi alabilen kişi konumunda. En azından yazabilen bir o var. Bugün de Beşiktaş maçı öncesinde içeriden uçurulan bir bilgiyi destek alarak şahane bir istihbarat vermiş A.M.

Devre arası biterken, yönetimin takıma takviye yapmak istemesine şiddetle karşı çıkıp, 'Ben yoluma bu futbolcularla devam edeceğim' söylemi ile ilişkilerin düzeldiği varsayılmıştı. Öyle ya, her hoca transfer isterken Dede'nin karşı çıkması bir yerde futbolculara 'Ben sizlere güveniyorum' mesajı ile birlikte barış zeytin dalı olarak algılanmıştı.
Ama herkes yanıldı.
Verilen desteğin, kredinin limiti bitti.
Bir tarafta 20-25 yaşınki futbolcular. Diğer tarafta 70 yaşındaki hoca.
Aradaki sosyal, psikolojik uçurum kapanacak gibi değil. Beşiktaş maçında futbolcular onur mücadelesi yaptılar, kazandılar. Peki seneye ne olacak!
Bir galibiyet ile sezon sonunda alınacak radikal kararlar kirlenen halının altına mı atılacak!
Kısacası Aragones'in kalemini kırmış Aziz Yıldırım, son cümleyle de olası bir yalancı baharın getireceği havayı dağıtıyor. Bunlar eski ama başarılı propoganda taktikleri. Bu kadar emin konuşmamın sebebi ise 1 sene önce yazdığı "Avrupa sevdasına kaybedilen şampiyonluk "başlıklı yazı. Bu yazıyla, Aziz Yıldırım'ın 2 Haziran tarihinde FBTV'de verdiği "yürüye yürüye şampiyonluk" fetvası ve 1 ay sonra Fenerbahçe resmi sitesine yazdığı "Yeni bir döneme giriyoruz" başlıklı yazıdaki birer paragrafı üst üste koyunca bütün resmi görmek mümkün.

Zico’nun futbolculuğuna herkes saygı duyuyor.. İnsan olarak da mükemmel. Ama Avrupa’da kariyer peşinde koşarken, Türkiye ligini unuttu, ciddiye almadı. Dinlendirme adına yaptığı oyuncu değişiklikleri, yanlış kadro tercihleri ile Fenerbahçe’nin güle oynaya olacağı şampiyonluğunun altına dinamit koydu.

Alaattin Metin - 05.05. 2008

Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi'nde gelinen yere, kazanılan başarılara rağmen, yurtiçinde belirlenen hedeflerinin gerisinde kalmamız, çok kolay bir şekilde elde edebileceğimiz şampiyonluğu kaçırmamız ve bu nedenle tüm camiamızda yaşanan burukluğu ortadan kaldırma düşüncemiz yeni teknik direktör arayışımızda etkili olmuştur. Eğer kazanılan bir takım başarılar nedeniyle, bir takım başarısızlıkları göz ardı etmeye, tolere etmeye kalkarsak, bunu Fenerbahçe'de gelenek haline getiririz ki, bu da Fenerbahçe'nin geleceği açısından çok büyük bir tehlike oluşturur.

Aziz Yıldırım - 01.07.2008

Etiketler: ,

Chelsea 1 - 1 Barcelona



Maçtan önce Barcelona'nın turu geçeceğini düşünsem de bunun kolay olmayacağı kesindi. Böyle düşünmemin temel sebebi Barcelona'nın elinde Pique dışında bu seviye için başka stoperi olmamasıydı. Puyol ve Marquez'in yokluğunda ya Yaya Toure'yi ya da Abidal'i devşirip stoper yaratacaktı Guardiola mecburen. Henry'nin de yokluğunda bütün oyun kurgusu bozulacaktı. Abidal'in de Euro 2008'de İtalya'ya karşı sergilediği performansı düşünmüş olsa gerek tercihini Yaya Toure'den yana kullandı. Henry de olmayınca Barcelona'nun en etkili bölgesi olan ortasaha ve hücum hattının büyüsü bozuldu.

Yaya yerine Busquets geçti. Henry'nin yerine sol forvete geçen Iniesta'nın bölgesinde ise Keita oynadı. Yine iyi paslaştı Barcelona belki ama hızı, kalitesi ve verimliliği düşüktü pasların. "Messi Nasıl Savunulur" dersini de blok olarak ve ekstra Ashley Cole katkısıyla yapmaya devam ediyordu Hiddink'in talebeleri ve bu yüzden ceza sahasına oyun boyunca hiç giremedi Katalanlar. Alves'in ortaları cami avlusunda takunyayla çağla düşürmeye çalıştığımız günleri hatırlattı bana. Hal böyle olunca Cech yere bile yatmadı uzun süre.



Aksilikler Barcelona adına bitmek bilmiyordu. Essien'in insanlık dışı şutlarından biriyle hemen maçın başında geri düştüler, ve Abidal'ın da oyundan atılmasıyla herşey bitmiş gibiydi. Skoru çevirmek için oyuncu değişikliği dahi yapamıyordu Guardiola. Gudjohnsen ve Krkic kartlarını sanki evde unutmuştu. Eli, ayağı, beyni tutulmuş gibiydi ve Hiddink'e sarılışı da bu tükenmişliğin, çaresizliğin resmiydi bana göre.
Hakemin bazıları skandal sayılabilecek yanlış kararlarına, Chelsea'nin ikinci golü atmak yerine skorun üstüne yatma çabalarına rağmen tarih bizi saniye saniye Hiddink'in bir başka mucizesine götürüyordu.



Önce ilginç bir şekilde Victor Valdes sonra da futbol tanrıları dur dedi Hiddink'e kavuşma anında. Başka bir son yazmışlardı bu filme. Alves'in dağlara taşlara yaptığı orta bu kez Barçalılara geldi. İyi kontrol edemediler ve golü atan Essien bitiverdi orada. 0-0 bitse "man of the match" seçilecek Essien iyi uzaklaştıramadı topu ve maçın en silik adamı Messi'nin ayağına düştü top, sonra da Iniesta'nın önüne akıverdi birden. Barcelona hücum ederken en az kullandığı silah olan cezasahası dışından şut ile hayata döndü. İlk defa yabancı bir takımın attığı gole sanki Fenerbahçe atmış gibi tepki verdim. İlahi bir komedyadan farksız.


Son olarak;

Yıllardır bu kupa için çabalayan Chelsea ile seyrine doyum olmayan bir oyun oynayan Barcelona'nın finalde değilde yarı finalde eşleşmesi, Hiddink'in ustalığı ile Guardiola'nın heyecanının bu aşamada son bulması bir futbol haksızlığı. Ama en büyük haksızlık iki takımın birden kazanmayı başaramadığı maçlardan bir galip türetmek. Bu deplasman golü zırvasını silmek lazım artık futboldan. Bir şans daha vermek lazım, yoksa Ballack yakacak balataları.

Etiketler:

6 Mayıs 2009 Çarşamba

U-17 Avrupa Şampiyonası 1.Maçlar



17 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nın 1. günü geride kaldı. Resmi açılış maçı ev sahibi Almanya ile Türkiye ile oynansa da, günün ilk maçı İspanya ile İtalya arasında oynandı. Maç değerlendirmelerinden önce Eurosport Türkiye'nin iki genç spikeri Caner Eler ve Dağhan Irak'a teşekkür ederek başlayalım. Böyle alt yaş turnuvalarında spikerlerden ilk beklentim maçı anlatmalarından ziyade pek fazla izleme şansımızın olmadığı oyuncular ve teknik kadroların hiyerarşisi, yapılanması hakkındaki bilgilerdir. Çok başarılıydılar bu konuda. Maç anlatımlarındaki zarafeti de eklemek gerek. Caner bir de yağmurun azizliğine uğradı ama yine de soğukkanlılığını kaybetmedi, hatta kamerayı silmeyi geç akıl eden kameramana esprili bir şekilde iğneyi batırmayı da ihmal etmedi.

İspanya - İtalya maçını izlerken sanki Euro 2008 çeyrek final maçını banttan izliyor gibiydim. Maç pozisyon olarak biraz daha zengin olsa da, hem skortif kısırlık hem de takımların oyun karakterleri açısından karbon kopya gibiydi. İspanya son yıllardaki dominant oyun geleneğini bu maçta da açık olarak sürdürdü.

İspanya 4-1-4-1 dizilişiyle başladı maça. En uçtaki Borja'nın arkasında konuşlanan sağaçık Lacruz, sol açık Sarabia ve ortasahalar Isco ile Fernandez top göstermedi neredeyse İtalya'ya. Blasquez ve Dalmau da sanki Sergio Ramos ve Capdevilla'nın küçülmüş halleri gibiydi. Sürekli hücuma destek verdiler. Özellikle Sarabia'nın kanadından çok etkili oldu İspanyollar ama bir türlü son dokunuşu yapamadılar. Böylesine genç oyuncuların yakaladığı bu uyum, paslaşmalarındaki akıcılık ve olgunluk golsüz oyunu izlenmeye değer kıldı. Oyuna sonradan giren Muniain'i de çok beğendim. İtalyanlar ise çok nadir gözüktüler oyunda. O anlarda savunmanın önünde oynayan kaptan Koke savunması ve öndeki dörtlüyle çok iyi yardımlaşarak De Vitis, El Sharaawy ve Beretta'nın pas bağlantılarını kesti. Trezeguet'ye tarz olarak çok benzeyen Libertazzi'ye uzun top atabildiler sadece ama zamanlamalı çıkışlarıyla kaleci Guardiola tehlike olmaktan çıkardı o topları. Beretta'nın tekniği ve zarif oyunu dışında İtalya adına gözüme çarpan birşey olmadı.

Bayrağı 8 yıldır beraber çalıştığı Gines Melendez'e bırakan Santiesteban'ın 16-17 yaşındaki çocuklara dahi aşıladığı ve bütün İspanya sathına yayılan bu oyun şekli İspanya'nın Avrupa futboluyla makası ulusal bazda gitgide açmasınıni en büyük neden. Lig bazında da durum farklı değil. Sadece İngilizler güçlü ekonomileri sayesinde getirttiği kaliteli yabancılarla öne geçebiliyorlar ama İtalyanlar ve Almanlar için bu gidişat pek de iyi değil.




Türkiye'nin bu jenerasyonunu hiç tanımadığımdan ve Gökhan Töre'yi çok merak ettiğimden ötürü akşamki Almanya maçını başka bir gözle izledim. İtiraf etmek gerekirse pek umut vaad etmiyorlar. İki kanat oyuncumuz Gökhan Töre ve Berkin çok yetenekliler. Hızlılar, teknikler ve devamlılıkları da iyi ancak kendi başlarına üretmeye kalkıyorlar ve bunu Almanya gibi fizik olarak bizden daha güçlü takımlara karşı yapabilmek hayli zor. Başarısız olduklarında da katkıları her dakika düşüyor, sonunda da Gökhan Töre gibi iki gereksiz sarıdan atılabiliyorlar.

Takımın güven veren iki bölgesi var. Kaleci Deniz Mehmet'in önünde oynayan stoperler Oğulcan ve Furkan ile, onların önündeki Orhan Gülle ve Deniz Herber. Bilhassa Deniz Herber'i çok beğendim. Hem fiziği, hem oyun anlayışı çağdaş oyuna uygun. Takımın en büyük sorunu ise forvette. Muhammet Demir tek alternatif mevcut kadroda izlediğim kadarıyla. 3-1 kaybettiğimiz maçta tek golümüzü atan Ahmet Sarı ise forvetten ziyade supporter oynamaya daha uygun gibi. Ortasahadaki Ahmet Çörekçi de sorumluluk alan, yaratıcı bir oyuncu değil. Silik bir görüntü çiziyor. Yenilen ilk golde ofsaytı bozan Fenerbahçeli sağbek Barış eğer çok kötü bir gününde değilse üzerinde durulmayacak kadar kötü bir sağbek. Ne savunma kabiliyetleri, ne de hücum katkısı bu seviye için yeterli değil. Sol bek Nurullah ise vasat bir isim. Sağ forvet olarak oynayan Scheidhauer'i sürekli arkasına kaçırdı ve hiç savunamadı bu maçta.

Yine de ilk maçta izlediğim İtalya kadar zayıf değiliz bireysel olarak ama kollektif olarak çok eksiğiz. Taktik olarak vasatız. Tabi bunda teknik adamların da payı var. Neden böylesine saf yetenekleri Abdullah Ercan gibi çaylak antrenörlere teslim ediyoruz bilemiyorum. Üstelik klasik olarak duran toptan, taçtan ve çıkarken kaptırılan toplardan gol yeme hastalığımız bu seviyede de sürüyor. Maçtaki 3 golü de böyle yedik. Hollanda maçında Gökhan Töre olmadan neler yapabileceğimizi düşünüyorum ama pek umutlu olamıyorum.

Ev sahibi Almanya ise şu ana kadar izlediğim 4 takım arasında en iyi olanı. Sadece teknik olarak fizik olarak da çok güçlü oyunculara sahipler. 4-3-3 oynuyorlar. Kaleci Ter Stegen oyun konsantrasyonunu hiç kaybetmiyor. Geri dörtlüdeki Mustefi taş gibi stoper. Siyahi sağ bek Basala Mazana ve sağ iç Yabo çok tempolular ve fizikleri A takım seviyesine hayli yakın. Oyuna akıl almaz goller kaçıran Trinks yerine giren Thy uzun boylu, hava hakimiyeti yüksek ve hareketli bir oyuncu. Bitiriciliği ise pek iyi değil. Tarz olarak Hakan Şükür'e çok benziyor. İleri üçlünün sağında oynayan ve maçı 1-1 yapan golü atan Scheidhauer çok hızlı olmamasına rağmen kurnaz bir oyuncu. Ters kanattan gelen topları sürekli kovalıyor, topu aldığında çalım atabiliyor ve iyi top kesebiliyor. Ortasahada oynayan Zimmermann ve Buchtmann ise takımın dinamoları. Kupayı alırlarsa şaşırmayacağım.

Fransa - İsviçre ve Hollanda - İngiltere maçları ise 1-1 bitti. Hollanda'nın golü elimizden kaçırdığımız ve şu an Arsenal akademisinde oynayan Oğuzhan Özyakup'tan geldi.

Etiketler:

Schalke'nin Yeni Hocası Felix Magath



Birkaç haftadır dedikodusu yapılan bu transfer bugün resmi olarak onaylandı. Yıllardır yaptığı yatırımların karşılığını almak için çabalayan Schalke 04, bu sene Bundesliga'da bilhassa 2. yarı fırtına gibi esen Wolfsburg'un teknik adamı Felix Magath ile önümüzdeki sezon için anlaştığını duyurdu. Schalke futbolcuların takımı bir süredir çalıştıran Mike Büskens, Oliver Reck ve Youri Mulder üçlüsüyle devam etme hayali de suya düşmüş oldu. Önümüzdeki sezon Türkiye'de sezon öncesi klasiği olan X hoca futbolcuların adeta pestilini çıkardı tabiri Schalke oyuncuları için gerçeğe dönüşecek. Wolfsburg'un başına kimin geçeceği ise muamm, tıpkı bu transferden sonraki şampiyonluk şansları gibi.

Etiketler:

17 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası



6 Mayıs 2009 tarihinde Almanya'da başlıyor. 2 grupta toplam 8 takım mücadele verecek finallerde. Gruplarında ilk 2 sırayı alanlar çapraz eşleşecek. Eurosport hergün 2 maçı naklen yayınlayacak. Yarın ki yayın akışlarında ev sahibi Almanya ile Türkiye'nin maçı da var. Maç programının tamamı ise burada. Saatlerin üzerine 1 eklemeniz gerektiğini unutmayın. Rooney, Cesc, Krkic, Nuri, Kroos gibi yıldızları bize ilk kez izleten turnuvanın bu seneki yıldızı kim olacaka bakalım.

Grup A: İspanya - İtalya - Fransa - İsviçre
Grup B: Türkiye - Almanya - Hollanda - İngiltere

Etiketler:

5 Mayıs 2009 Salı

Bilica




Ali Okancı Blog sağ üst köşede sezonun en değerli futbolcusunu seçiyor. Baros ve Bilica önde gidiyor. İkisi de takımlarının karakterlerini en iyi yansıtan oyuncusu durumunda. Baros'un kariyeri zaten ortada, ama Sivasspor'a bu sezon katılan Bilica geldiği zaman kimsenin bilmediği ve pekçok kişi için de beklenmedik bir performans sergiliyor. Kariyerine bakanlar ve bilhassa 90'lı yıllarda Avrupa futbolunu domine eden İtalya liglerinde forma giydiğini bilenler için ise sürpriz değil. Zira Serie B'den alınan Tomas'ın bu ülkede neler yaptığı malum. Üstelik Bilica'nın potansiyeli Brezilya altyaş takımlarında kendine yer bulabilecek kadar üstün. Hatta şimdilerin baba stoperleri Juan ve Lucio'nun önünde formayı kapacak kadar iyi. Sezon sonunda bitecek kontratını 1 sene daha uzattı. 1 sene olmasının sebebinin altında Sivasspor'un Bilica'yı satıp para kazanma dürtüsünün olduğunu düşünüyorum. Gideceği yer ise İstanbul olacaktır. Görsel basının ara ara programlarda ve futbolseverlerin de taraftar forumlarında tartıştığı konu Bilica'nın 3 büyüklerde oynayıp oynayamayacağı. Bilica'nın bireysel yeteneklerini sona bırakıyorum, öncelikle iyi potansiyeli olan bir oyuncunun neden kariyerindeki en verimli çağlarını Sivas'ta geçirdiğini irdelemek lazım. Zira tarih nice kaliteli oyuncunun eriyip gittiğini, nice sıradan oyuncunun da unutulmaz olabileceğini bize defalarca göstermiştir.

Bilica'nın en büyük şansı da Sivasspor'da oynuyor olması. Öyle ki, Sivas için yapılabilecek ilk yorum herhalde "iyi takım savunması olan bir sistem takımı" olsa gerek. Yerel bir klasik olan İlker - Uche - Högh - Erol ve Kemalettin'in olduğu savunma kurgusundan sonra, kalite olarak değilse bile uyum olarak akıllara kazınabilecek birkaç savunma kurgusundan biridir Hayrettin - Bilica - Sedat - Abdurrahman ve önlerinde İbrahim Dağaşan beşlisi. Hem beklerin kademe yapmayı bilen ve çabuk oyunculardan oluşması hem de önliberonun iyi pozisyon alan, dinamik ve kesici karakteri Sivasspor savunmasının Fenerbahçe'nin o zaman ki savunmasıyla benzeşen diğer yönler. Geçmiş zamanın koşullarından farklı olarak Bilica'nın bir avantajı daha var. Sivasspor'un şu an rakip olsa bile üç büyükler kadar kazanma baskısı yaşamaması, Sivas'ın savunmayı Mehmet Yıldız'dan başlatması ve baskılı oynamak zorunda olmadığı için rakiplerine oynayacak fazla alan bırakmaması. Bir de ligin eskiye oranla teknik olmaktan çıkıp mücadeleci ve kısır bir yapıya bürünmesi var. Yaratıcılığı azalmış, kısır bir lig artık Türkiye Ligi.

Velakin Bilica İstanbul'a geldiği zaman zorlanacak, çünkü kendisini bekleyen manzara bu olmayacak. Kendi yarısahasının ortasında savunma hattını kurabilecekken artık orta yuvarlağa daha yakın olmak zorunda kalacak. Üstelik oynadığı takımlar Avrupa kupaları dışında hiçbir zaman rakibini beklemeyen, genellikle hücum eden, ortasahası Sivas'a göre daha az sayıda oyuncudan oluşan ve daha teknik takımlar olacak. Bilica'nın bu doğrultuda oyununa yansıyacak iki temel değişiklik var.

- Rakip hücumcularla daha geniş alanda mücadele etmek zorunda olması
- Topu daha iyi kullanmak ve hücuma daha fazla destek vermek zorunda olması

Amatör bir değerlendirmeyle , teorik olarak bakacak olursak;

Bu oyun yapısında bir stoperin bu yükün altından kalkabilmesi için ilk başta fizik gücünün ve konsantrasyonunun üst düzey olması gerekir diye düşünüyorum. Bilica'nın pekiyi notu alabileceği iki özellik söyleyin deseniz aklıma ilk gelenler de bunlar olur. Oyundan Vederson misali kopup, uyuklayan bir oyuncu değil Bilica. Konsantrasyonu ve kararlılığı her zaman üst düzey, sakatlık sonrası rehabilitasyonu ne kadar sürüyor bilemiyoruz tecrübe edilmediği için ama fizik olarak da her zaman hazır görüntüsü veriyor. Hızı da fena değil, hatta çok beğendiğim Lugano'ya göre daha iyi.

Bunun ardından gelen değerlendirme kriterleri ilk müdahale ve pozisyon almak olmalı. İlk müdahale babında, sadece uzaklaştırması gereken toplarda yerden de havadan da iyi bir oyuncu Bilica. Hem zamanlaması hem de hamlesinin çabukluğu ve şiddeti yerinde. Fakat rahatlıkla alabileceği, önünde dripling yapabileceği alanın olduğu, genellikle de Sivas'ın hücum yaptığı ve Bilica'nın savunmayı ileriye çıkardığı sırada rakipten dönen serseri topları - oyuna bir an evvel kazandırmak istediğinden olsa gerek - kimi zaman fazla açıyor ayağından. Anlamadığım bir şekilde hemen hemen her maçta yapıyor bunu. Sonucunda topu kaptırma korkusuyla ya ani bir hamle yapıp rakibine istemdışı olarak sert girebiliyor, kart görebiliyor ya da son G.Antep maçında gözlemlediğim üzere topu kaptırıp kendi kalesinde pozisyona sebep olabiliyor.

Hülasa toplamda bana Bilica'nın savunma özelliklerini 10 üzerinden değerlendir deseler 7 civarı bir not veririm. İyilerin fazla olduğu bir değerlendirmede neden vasatın birazın üzerine tekabül edebilecek 7 verdiğime gelelim.

Sivas'ın kazanmak zorunda olduğu ve pratik olarak Bilica'nın defolarının çıkabileceği ya da benim öngördüğüm iki değişikliğin gözlemlenebileceği 2 maç izledim. Birisi sezon başında Braga ile oynadıkları Intertoto maçı, diğeri de Fenerbahçe ile oynadıkları FTK yarı final 2. maçı. Braga maçı Bilica'nın ilk maçıydı, pek sağlıklı bir gösterge olmayacağını düşünüyorum haliyle ama Fenerbahçe maçında Guiza'yi defalarca arkasına kaçırdı. Sprinter olmayan, formsuz bir Guiza'nın Bilica ve Sivas'ın başına bu derece bela olması 8-8.5 değilde 7 gibi bir not almasının en büyük nedeni. Pozisyon alışında bazı sorunları olduğu açık Bilica'nın.

Hücum anlamında ise topu oyuna sokma konusunda ortalamanın hayli üstünde olduğunu söylemek gerek. Hem sağ ayakiçini hem de ayakdışını iyi kullanıyor ve hazırlık pası yaparken hiç tembel pas attığını görmedim. Tehlikeli frikikleri de cabası. Duran toplardaki hava etkinliği zayıf gibi gözükse de Sivas'ın bu organizasyonlardaki yetersizliğinden ötürü Bilica'yı mazur görebiliriz.

Toplamda tarz olarak Chelsea'deki Alex'e benzetiyorum ben Bilica'yı. 2008 - 2009 sezonundaki formuyla 1 gömlek altıdır Alex'in, genel olarak da Edu'nun ve üç büyük kulüpte forma giymesi işten bile değildir.

Etiketler: ,

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Galacticos II - Coming Soon



14 Mayıs'ta yapılacak Real Madrid Başkanlık seçimleri için Florentino Perez resmen aday oldu. Vaad ettiği isimleri nasıl alacak bilmiyorum ama Marca seçimin tarihini de atıfta bulunarak M-14 tüfeği benzetmesi yapmış. Listeye geri dönelim. Has adamı Jorge Valdano Predrag Mijatoviç'in koltuğuna oturacak. En garanti vaadi bu. Juande Ramos rekor olarak literatüre giren 6-2'lik Clasico'dan sonra koltuğunu kesin olarak kaybetti. Perez'in o koltuk için ilk adayı Arsene Wenger, yedeği Carlo Ancelotti. Vaad ettiği oyuncular ise Kaka, Cristiano Ronaldo, Cesc, Xabi Alonso, Negredo ve bu sene Getafe'de çok iyi oynayan ve Real Madrid altyapısından yetişme Esteban Granero. Belki bu isimler, belki başkaları gelecek ama yazın gösterimde olacak filmde başrol ne Araplar'ın ne de Abramovich'in, Perez'in. Galacticos II, coming soon...

Etiketler:

Brezilya Eyalet Şampiyonları



Son zamanların en çekişmeli ve keyifli Rio ve Paulista Eyalet Şampiyonalarıydı doğrusu. Corinthians deplasmanda 3-1 ile aldıkları galibiyetin avantajını rövanşta korudu ve 1-1 ile şu kupanın altın sarısı olanına sahip oldu. Bakmayın öyle durduğuna devasa bir kupa o. Kutlamalarda alev alan konfetiler yüzünden platformda yanma tehlikesi de geçirdi.





Kaptanı Fabio Luciano olan Flamengo'nun 1-1 berabere biten ilk maçın rövanşında 85,000 taraftarı önünde Botafogo'yu ağırladı. Eski Beşiktaşlı Kleberson'un iki golüyle fırtına gibi başladılar ama sonradıkları yedikleri 2 gol doğrudan penaltılara götürdü maçı. Resimler kimin kazandığını açıklıyor olsa gerek. Yakında Serie A başlayacak. Ronaldo, Fred, Carlos Alberto gibi Avrupa'da önemli işler birçok tanıdık yüz ile Keirrison, Neymar, Walter, Dentinho gibi birçok potansiyel starı izleyeceğiz.

Etiketler: ,