16 Mayıs 2009 Cumartesi

U-17 Avrupa Şampiyonası Yarı Finaller



Almanların turnuva boyunca en zorlandığı maçtı. İtalyanlar hiç beklenmedik şekilde kafa tuttu Almanlara. Turnuva boyunca hücum çeşitliliği zayıf gözüken İtalyanlar ilk yarıda benim takımdaki en beğendiğim oyuncuları Beretta ve Dell'Agnello ile üç net pozisyondan faydalanamadılar. Sadece pozisyon değil oyun olarak da İtalyanlar daha üstündü. Almanlar genellikle Scheidhauer ve Buchtmann ile etkili olmaya çalıştı. Yakalanan 1-2 fırsatta ise İtalyan kaleci Perin çoğunluklar başarılıydı ama Götze'nin dönen topunda Yabo'ya mani olamadı 70. dakikada. Alman sağ kanadının diğer önemli ismi bek Basala - Mazana ise 76'da fişi çekti. İlk yarı daha üstün olan İtalya'ya karşı Almanların oyunu koparan hamlesi teknik direktör Pezzaiuoli'nin sağ iç oynayan Yabo ile sol iç oynayan Buchtmann'ın yerlerini değiştirmesiydi. Daha iyi anlaşılması açısından yakın bir örnek vermek daha doğru olur. Fenerbahçe - Chelsea maçında Zico'nun Kazım ile Deivid'i ters kanada göndermesini hatırlatan bir hamleydi Alman teknik adamın yaptığı. İtalyanlar bu hamleye cevap veremediler. Oyuna sonradan giren Trinks'in de katkısıyla oyunda hakimiyeti ele alıp galip gelmeyi başardı Almanlar.

Turnuvaya bütün olarak bakıldığı zaman da Almanlar açık ara en iyi takım durumundalar . Hem bireysel hem de takım oyunu olarak üstünlükleri her maçta ortaya çıkıyor. Turnuvada attıkları 11 gol 9 farklı oyuncunun ayağından geldi. 4-3-3 düzeninde sağ kulvarı kullanan üç oyuncu sağ bek Basala - Mazana, sağ iç Yabo ve sağ forvet Scheidhauer'in tempolarına dayanabilmek hayli güç. Sol iç oynayan ve tekniğiyle öne çıkan Buchtmann ise Almanların Iniesta'sı. Oyunu o kuruyor. Liverpool'un oyuncuyu izlediği ve Rafael Benitez'in çok istediği yazılıyor İngiliz basınında. İlginç olan ise bu oyuncunun daha önce 14 yaşındayken Liverpool akademisinde beğenilmemesi. Dortmund genç takımında forma giyiyor Buchtmann. Sol bek, sol iç ve sol açık oynayabiliyor.

Yarı finalin diğer maçındaysa Oğuzhan Özyakup'un takımı Hollanda İsviçre'yi 2-1 ile geçti. Final 18 Mayıs'ta oynanacak.

Etiketler:

Bernd Schuster



"Hiçbiriniz eskiden benim oynadığım kadar mükemmel oynamak zorunda değilsiniz"

Oyuncularını rahatlatmaya çalışırken...

Etiketler:

Garanti NBA Skills Challenge


Şimdilerde federasyonda yöneticilik, koçluk, yorumculuk yapan birçok ismin Türkiye liglerinde oyuncu olduğu yıllar. Bizim şehrin takımı yoktu ama kara kutunun izin verdiği ölçüde maçları Avni Küpeli'nin o donuk anlatımıyla dinlerdik. 1 e 1 serbest atış yapardık maçlardan sonra. Parkede Amerikalı gördüğümüzde şaşırırdık. Calvin milattı misal Türkiye için. NBA ise hayalden öte değildi. Magic ve Majestelerinin tek kare görüntüsü için saatlerce beklerdik TRT'nin başında.


İzlemeyi çok sevsek de oynamak kolay değildi. Futbol gibi çoraptan basketbol topu, taştan pota yapıp oynama şansınız yoktu basketbolu. Sahası, topu, ayakkabısı futbol kadar kolay ulaşılır değildi ve zaten futbol kadar da basit bir oyun değildi basketbol. Oğlunun futbolcu olmasına karşı çıkan çoğu ebeveynin evladını yönlendireceği elit bir spordu basketbol. Amerika'da izole edilen bir kesmin sokak aralarında oynadığı oyun Türkiye'de üniversiteli sporu olarak anlatıldı durdu. Sokağa ve okullara inmesi de çok geç oldu; ama zaman değişti artık.

NBA TV ve basketbolun yıldızları artık kumandanızda. Onların hikayelerini dinleyip öğrenebileceğiniz Murat Murathanoğlu, Kaan Kural, Murat Kosova gibi usta kalemler ve peşlerinden gelen onlarca genç nesil NBA takipçisi var. Spalding marka toplara, Nike marka ayakkabılara, Champions marka formalara ve potalara ulaşmak da kolay. Eskiden basketbolseverler NBA'i izlemenin büyüsünden bahsederken artık orada forma giyme şansına sahipler. Meşakkatli ve uzun bir yol ama Garanti - NBA Skills Challenge özgüveniniz için bulunmaz bir fırsat sunuyor.

13-18 yaş arası gençler soluğu Ağustos ayında NBA koçlarının ve oyuncularının da buluncağı Orlandodaki kampta alma şansına sahipler. Tek yapmanız gereken bireysel yeteneklerinizi sergilediğiniz 2 dakikalık özgün videolarınızı 31 Mayıs 2009 tarihine kadar www.nba-garanti.com sitesine yüklemek ve gelecek puanları beklemek. Kullanıcıların oylarıyla en fazla puanı alan 100 kişinin arasından uzman bir jürinin seçeceği 30 kişi, 19-21 Haziran 2009 tarihleri arasında İstanbul NBA Skills Challenge Cup kampına katılacak. İmkanım yok diyenler için adres Caddebostan. Basketbolumuzun Pegasus'u Harun Erdenay'ın da bulunacağı NBA ve Garanti Sokak çekimleri bu hafta sonu İstanbul Caddebostan'da yapılacak.

http://www.nba-garanti.com
http://www.dailymotion.com/garantinba
http://tr.netlog.com/garantinba
http://www.myspace.com/garantinba
http://www.facebook.com/pages/Garanti-Skills-Challenge/73852529718
http://garantinba.hi5.com

Etiketler:

14 Mayıs 2009 Perşembe

Top Secret



Nisan 2008'de Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayan, 87. dakikaya kadar Stamford Bridge'e tırnak yedirten, ligde son haftaya kadar şampiyonluk kovalayan, kupada 9 kişiyle Galatasaray'a kafa tutup son dakika golüyle elenen takımın üzerine trilyonlar akıtıp 13 ay içerisinde ligde 5. olan, Şampiyonlar Ligi'nde 0 çekmekten zor kurtulan ve kupa finalinda rezil olan bir takım yaratmayı en büyük Fenerbahçe düşmanı dahi beceremezdi.

Aziz Yıldırım becerdi. Cuma günü merakla bekliyorum bu formülü öğrenmeyi.

Seneye de İbrahim Akın Veliefendi'den kurtarır artık takımı.

Edit: Blogu takip edenler de görsün istiyorum.

#10 & ahmtblt

Aziz Yıldırım da sizin gibi düşünüyor. Sadece kendi yarattı zannediyor ve yine istediği zaman yaratabileceğini sanıyor.

O yüzden başına buyruk, ne isterse yapıyor. Zico gidiyor, Daum gidiyor, Löw gidiyor, Atilla Kıyat gidiyor.

Kendisi ve 3 arkadaşı dışında kimseye saygı göstermiyor, emeğinin hakkını ( manevi olarak ) vermiyor. Zico'yu, Appiah'ı hanginiz biliyordu diyor; Josico'yu da göreceksinizin buyuruyor.

O yüzden de günah çıkartamıyor, ihale hep başkalarına kalıyor. Başarıda en önde durup, sarı kravatına gözyaşlarını silerken, 2004'te Denizli'de tur atarken, başarısızlıklarda kayboluyor. Bu ikinci 14 Mayıs akşamı oldu başkanımı aradığım. İkisinde de bulamıyorum.

Hatalar yaptım, şunu yanlış yaptım diyemiyor. Tesis, Stad, fenerium, amatör branş ile savunmaya geçiyor.

Daha da kötüsü başkalarının da dememesi için ne varsa yapıyor. Milyar dolar değeri olan bir kurumun yapısını hala bilmiyorum. Herşeyimle sahiplendiğim ve katkıda bulunduğum kurumdan birkaç kötü niyetli herif çıkıp da ortaya bir taş atmadığı takdirde hiçbirşey öğrenemiyorum.

Siz de bu mantığınızla bunlara çanak tutuyorsunuz. Şeyh uçmaz müridi uçururmuş. Yapmayın bunu. Ben de yaptım zamanında, inanın işe yaramıyor. Daha da kötüye gidiyor.

Yine de Cuma günü için umudum var. Elbet birgün Aziz Yıldırım da ayrılacak ama böyle ayrılmasını istemem. Umarım Cuma günü aynı masalı anlatmaz.

Etiketler: ,

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Bundesliga'nın En İyileri



Alman Spox sitesinin bu sezon Bundesliga'nın en değerli oyuncusu için açtığı anketin görselidir bu. Her ne kadar istatistiklerden ya da birkaç maçlık performanstan ziyade takımlarında üstlendikleri rollere göre bu oyuncuları seçmiş olsalar da; her hafta allak bullak olan Bundesliga'yı düşünüyorum ve rahatlıkla Spox'un biraz aceleci davrandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Böyle yakın giden bir ligde en değerli oyuncunun kime gideceğini bir maçlık karakter dahi etkileyecektir . Listedeki isimler de hayli ilginç. Kendi sıralamamı, Spox'un yorumlarıyla ufak ufak harmanlayınca şöyle bir manzara çıktı ortaya.

1 - Zvjezdan Misimovic ( VFL Wolfsburg )

Dzeko ve Grafite'nin bu denli başarılı olmasında ve leblebi gibi gol atmasında Misimovic'in payı çok büyük. Ufacık bir boşluk dahi verdiğiniz zaman gol pasını sıkıştırıveriyor Bosnalı. Böyle böyle 18 asist yaptı ve Andreas Herzog'un 1994-95 sezonunda yaptığı 20 gollük Bundesliga rekorunu kırmaya çok yaklaştı. Bütün Wolfsburg hücumlarını Misimovic yönetiyor. 9-10 maçlık galibiyet serisinde maestrodan farksızdı. Tekniği her zaman iyiydi ama oyunu okumadaki zekası, tercihleri ve soğukkanlılığı bu sezon bambaşkaydı. Bayern Münih şampiyonluğu Wolfsburg'a kaptırır ve o şilt Misimovic'in elinde yükselirse Hoeness'in yüzünü görmek isterim. Misimovic'in arkasında oynayan kaptan Josue'yi de unutmamak lazım bu arada. Yolda görseniz topçu demeyeceğiniz balet fizikli bu ufak tefek Brezilyalı takımın çimentosu. Hem oyunu hem de karakteriyle. Misimoviç kadar önemli adamdır.

2 - Mario Gomez ( VFB Stuttgart )

Stuttgart'ın Babbel ile yakaladığı müthiş ivmenin vurucu gücü oldu Super Mario. Şu ana dek 23 golü var. Son iki sezonda 14 ve 19 gol attığını düşünürsek, istikrarlı bir çıkışı olduğu açık. Fakat daha da önemlisi yaptığı 7 asist ile takımın lideri olması. Şubat ve Nisan aylarının oyuncusu seçildiğini ve Wolfsburg'a attığı 4 gol ile Mayıs ayı ödülü de kendisine giderse şaşırmayacağım. Alman Milli Takımı Klose'den ne akdar çabuk kurtulursa Gomez'in uluslararası patlaması da o derecede çabuklaşacaktır.

3 - Philippe Lahm ( Bayern München )

Şu an bana göre Dünya'nın tartışmasız en iyi sol beki. Hem ofansif hem de defansif olarak. Ribery ile birlikte sol kanatta yaptıkları olmasaydı, Klinsmann o koltuktan çok daha evvel kalkabilirdi. Piyasa Jansen'e kaldığında Bayern için ne denli önemli olduğunu daha bir ortaya çıktı.

4 - Robert Enke ( Hannover 96 )

Fenerbahçe'den ayrılık hikayesi her haliyle insanın içini acıtır. Kimileri o maçtan sonra ülkesine dönmesini zayıf karakterine bağlasa da yürekli bir adamdır, liderdir Robert Enke. 2 yaşındaki kızını kaybettikten sonra çıktığı maçta takımının yıldızı olacak kadar da iyi profesyoneldir. Rusya maçı öncesi eli kırıldıktan sonra Hannover küme düşmemeye oynadı. Koca devre 17 puan alabildi. Enke devre arasında döndükten sonra ise aldıkları puan 22. Bremen'i geçip ligi ilk 10'da bitirebilecek durumdalar.

5 - Milivoje Novakovic ( FC Cologne )

İki sezonda 46 gol attı ve son zamanlarda gördüğüm en iyi bitiricilerden biri. Sadece kafayla değil her şekilde bitirebiliyor. Köln'ün hem Bundesliga'ya dönüşünde hem de orada tutunmasında aslan payı bu Sloven'e ait. 29 yaşında ve peak yapmış durumda kariyeri. Ümit Özat'ın futbolu bırakmasının ardından kaptanlığını da yapıyor Köln'ün. Her ne kadar onu Köln'e getiren Daum olmasında bu yükselişteki katkısı büyüktür ve Daum'un böyle adamlardan yıldız yaratmadaki becerisini da ayrıca incelemek şarttır.

Listedeki diğer isimlerden Arthur Wichniarek, Josip Simunic ve Jermaine Jones'un esbab-ı mucibesini anlamadım. Hadi Wichniarek Bielefld'in sezon başında küme düşme potasından uzakta kalmasında attığı gollerle başrol oynamıştır ama 20. haftadan beri tek bir gol atamamıştır Wichniarek. Şu an takımı da bok yoluna gitmektedir. Ibisevic'in ne günahı vardır diye sorarım ben bu durumda. Hoffenheim'ın yanı sıra Dortmund'dan da birinin o listede olması şarttı. İlla Hertha ve Schalke'den birileri seçilecekse de bu adamlar Jones ve Simunic olmamalıydı.

Etiketler:

U-17 Avrupa Şampiyonası 3. Maçlar



Dalgınlığın kurbanı olduk, anahtarı içeride unutup kapıda kaldık. Elde pizza ile turnuvanın 3. maçlarını izlemekti niyet. Kısmette karşı komşunun beyiyle Fenerbahçe'yi kurtarmak varmış gözleme ve çay eşliğinde. Pizzalar FTK finali için mikrodalgaya verilecek bu akşam. Özetleri izleyebildim sadece. Korktuğum başıma geldi ve şu güzelim İspanya takımı 0 gol 0 gol yiyerek turnuvayı 3 puanla kapadı ve bir önceki turnuvanın diğer finalisti Fransa da İtalya'ya kaybedince kolkola elendiler. Tek tesellileri Nijeryadaki U-17 Dünya Şampiyonasına katılabilmek. Bizim kaderimiz de İspanya ile aynı oldu. İngilizleri yenerek kalan tek hedefe ulaşmayı başardık.

Bu turnuvanın en iyi takımı olan Almanya yedekleriyle devirmiş Hollanda'yı. 2-0 biten maçın 1 golü Thy'den gelmiş. Bu gelişimi devam ederse Werder Bremen ve Bundesliga çok iyi bir santrfor kazanacağa benzer. Thy'in en büyük şansı onu en iyi parlatabilecek kişiyla, Tomas Schaaf ile çalışma ihtimali. Oğuzhan Özyakup'un forma giydiği Hollanda ise bu mağlubiyete rağmen gruptan çıkmayı başardı.

Yarı final maçları Cuma günü oynanacak. İsviçre ile Hollanda, İtalya ile de ev sahibi Almanya karşılaşacak

Etiketler:

12 Mayıs 2009 Salı

Die Spielverderber



Die Spielverderber 11 Haziran 2009 tarihinde Almanya'da gösterime girecek, belgesel tadında bir futbol filmi. Türkiye'ye geleceğini sanmıyorum, gelirse de muhtemelen absürd bir çeviri ile gelecektir ama Die Spielverderber'in tam Türkçe karşılığı "oyunbozan". Afişten de anlaşılabileceği üzere film hakemleri konu alıyor. Futbolu oyunun yalnız adamı ve günah keçisi üzerinden sunuyor. Hakemlerin psikolojisi, deneyimleri 3 farklı jenerasyondan hakem aracılığıyla iletiliyor seyirciye. 40 yaşındaki ünlü Alman hakem Herbert Fandel, şu an 70 yaşında olan ve hala amatör liglerle hakemlik yapan Oreste Steiner ve 14 yaşında hakemliğe hazırlanan Kevin Proesdorf kişisel anılarını, duygularını paylaşıyorlar. DVD'yi bekliyoruz merakla.

Video: Die Spielverderber Trailer
Die Spielverderber Resmi Site

Etiketler:

Brezilya Serie A 2009 - 1.Hafta



Brezilya Serie A 2009'un 1. hafta maçları tamamlandı. İlginç bir fikstür vardı. Birbirinin kalemi olan ve aynı hedefe oynayan takımlar karşılaştılar. Bu sene sürpriz beklediğim Carlos Alberto Parreira'nın çalıştırdığı Fluminense ile son şampiyon Sao Paulo'nun maçını izleme fırsatı buldum. CAP eli değdiği belli olmuş takıma. Edcarlos ve Luiz Alberto'dan oluşan savunması çok iyiydi Fluminense'nin. Önlerinde oynayan Faibnho ile çok iyi bütünleşerek Sao Paulo'nun hücum seçenekleri durdurmayı başardılar. Hernanes, Dagoberto, Hugo ve Washington dörtlüsünü sahadan sildiler. Hücumda da ilk yarı nefes aldırmadılar Sao Paulo'ya. Rogerio Ceni'nin yokluğunda kaleyi devralan Bosco yerden kalkamadı. Her türlü atak organizasyonunu yaptı Fluminense. Beklenen Hamburg'dan geri dönen Thiago Neves'in bu ataklarda merkez olmasıydı ama sadece duran top kullanmakla yetindi Neves. Etkili de oldu ama düşüşü devam ediyor. Yerini 89 doğumlu Tarta'ya bıraktı. Neves'in yapması gereken işleri ise FM balonu Arouca'nın yerine takıma monte edilen Mauricio üstlendi. Muazzam oynadı ve sol ayağıyla da nefis bir gol attı. Maçın adamıydı 1988 doğumlu ortasaha oyuncusu. Harika bir 8 numara daha kazanıyor Brezilya futbolu ve eğer ligin yarısında bu performansı sürdürsün çok geçmeden milli takıma da seçilecektir. Performansı Mauricio'ya yaklaşan bir başka genç oyuncu daha vardı Fluminense'de. 1990 doğumlu santrfor Maicon. Solak Ronaldo diyorum ben ona.



Cruzerio - Flamengo maçı ise seyri en keyifli olan maçlardan biriydi. Flamengo hızlı girdi maça. Kleberson ve Ibson ortasahada, sağ bekten gelen Leo Moura'nın da katkısıyla çok etkililerdi. Çok net pozisyonlar yakaladı Kleberson ve forvet Everton ama Fabio müthiş bir kalecilik performansı sergiledi. Yetmedi bir de Juan'ın penaltısını çıkardı. Cruzeiro ise Flamengo'nun kaçan penaltı pozisyonunun dönüşünde Wagner'in Alberto Gilardino'ya taş çıkaracak temsili sayesinde kazandığı penaltıyla öne geçti. Golü Guilherme transferinde Dinamo Kiev'den alınan Kleber attı. Flamengo penaltıdan sonra 10 kişi oynayan rakibine karşı ezici bir üstünlük kurdu. Fakat atılan Jancarlos'un yokluğunda Ramires inanılmaz oynadı. Çelimsiz gözüken 8 numara 2 kişilik mücadele etti ve maçın sonunda mükemmel de bir gol attı. 2-0 kazandılar ve liderlik koltuğuna oturdular.

Luxemburgo'nun Palmeiras'ı ise geri düştüğü maçta Coritiba'yı 2-1 ile geçti. Sonradan oyuna giren Keirrison eski takımına acımadı. Bu sezon oynadığı 27 maçta 20. golünü attı. Barcelona ile imzalaması an meselesi bu oyuncunun. Corinthians Ronaldo'nun oynamadığı maçta Nilmar'ın mükemmel golüyle Internacional'e mağlup oldu. Internacional ortasahasını istikrarsızlıklarıyla meşhur iki Arjantinli D'Alessandro ve Guinazu taşıdı. Corinthians'ın genç ofansif ortasahaları Lulinha ve Dentinho ise vasattılar. Avrupa'nın takibinde olan Santoslu Neymar da Gremio maçında etkisizdi.



Haftanın sonuçları, seyirci sayıları, takımı ve golleri ise bu şekilde.

Cruzeiro 2 x 0 Flamengo: 24.564

Grêmio 1 x 1 Santos: 24.309

Palmeiras 2 x 1 Coritiba: 19.105

Sport 1 x 1 Barueri: 16.019

Fluminense 1 x 0 São Paulo: 14.547

Corinthians 0 x 1 Internacional: 14.458

Atlético-PR 0 x 2 Vitória: 12.906

Avaí 2 x 2 Atlético-MG: 9.174

Goiás 3 x 3 Náutico: 2.517

Santo André 1 x 1 Botafogo: 1.939

Video: 1. Hafta Golleri

* O melhor jogador: En iyi oyuncu

Etiketler: ,

Nilmaradona



Genel bir yazının içerisinde kaybolmasını istemedim bu futbol harikasının. Brezilya basını çarşaf çarşaf anlatmaya gayret etse de, Nilmar'ın Corinthians'a attığı gol kelimelerle anlatılabilecek bir gol değil. Israrcı olanlara yardımcı olması açısından birkaç rakam vereyim. Tam 8 Corinthians oyuncusunu geçerek, 11 saniyede ve 11 dokunuşla attı golü Nilmar. Bu gole Corinthians takımı ve taraftarı dışında tek üzülen vardır, o da önümüzdeki sezon için oyuncuyu transfer etmek isteyen Palermo'dur.

Video: Nilmar Gol ( Internacional vs. Corinthians )
Video: Nilmar Gol Analiz

Etiketler: ,

İki Maç Üstüste



Çok değil, 6 sezon önce Şampiyonlar Ligi finalini İngiltere'de iki İtalyan oynuyor ve İngilizler hayran hayran izliyordu. O zamanlar Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final göremeyen İngilizler artık yarı finale minimum 3 takım yolluyor. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Döndü. 6 sene sonra İngiltere olmayan İngilizler, 6 sene sonra Roma'ya Ovrebo maçı 1 dakika erken bitirse 2 takım gönderiyordu. Roller altüst olmuş, makas iyiden iyiye açılmış durumda. 6 sene önce pek kimsenin umurunda olmayan Arsenal - Chelsea maçı artık ülkemde şifreli kanaldan veriliyor, Juventus - Milan maçını Ntvspor Güntekin Onay ile zar zor pazarlıyor. Dünkü Serie A derbisini Arsenal - Chelsea maçının ardından izleyince bu manzaranın vehameti daha da net ortaya çıktı. Bruce Lee'den sonra Malkoçoğlu'nu izlemek gibiydi. Milan savunma göbeğindeki Maldini ile Favalli'nin yaş ortalaması 39. Forvetinin yaşı 35. Ortasahanın ortalaması da 30'dan fazla. Kaka ve Pato dışında tekdüze ve eskimiş bir takım. 2003 finalinden kalan mirasın çoğu sahada. Juventus yenilenmiş yenilenmesine ama bir zamanlar Zidane, Deschamps, Davids'in oynadığı ortasaha artık Poulsen ve Zanetti'ye emanet. Sağ bek Thuram'ın yerindeki adam Grygera. Inter de fırsat bu fırsat hepsini tokatlıyor ama dayağı yiyen karşılık vereceğine diğer yüzünü dönüyor. Mourinho da dalgasını geçiyor tabi...

Etiketler:

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Juventus - Conte - Bülent Korkmaz



Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oldu Juventus. Şampiyonluk kovalarken ikincilikten de olmak üzereler. Ranieri son 1,5 ayda Bülent Korkmaz'dan daha kötü antrenörlük ve yönetcilik yaptı. Biri Lincoln ile diğeri Del Piero ile uğraştı. Seneye koltuklarını devredecekler. Galatasaray kiminle anlaşır bilemiyorum ama Juventus'un rotası Bari'yi 12 sene sonra Serie A'ya taşıyan Antonio Conte. İmza atılırsa Del Piero ve Giovinco'nun yanında seneye bir de Diego olacak. Bakalım bu bombayı aynı neslin futbolcusu Bülent Korkmaz gibi elinde mi patlatacak yoksa sahada mı ?

Etiketler:

Brezilya Serie A 2009



İlk haftası tamamlandı Brezilya Serie A 2009'un, ayrıca yazacağız ilk haftaya dair ama ligin genel yapısına bir bakmak lazım öncelikle.

Brezilya ligi kendi bulunduğu kıta dışında adından pek bahsettiren bir lig değil. Arjantin kadar yer bulmuyor en azından dış basında. Çok daha fazla oyuncu ihraç etmesine, çok daha rekabetçi olmasına, ambians ve kalite açısından da fazla eksiği olmamasına rağmen üstelik. Bunun en büyük sebebi ülkede oynan liglerin çeşitliliği ve statüsündeki istikrarsızlık. Ülkenin zorlu coğrafi koşulları ve genelde ekonomik darboğaz içerisinde olması nedeniyle Brezilya'da futbol ligleri ilk olarak eyaletler düzeyinde organize ediliyordu. Çok daha eski bir gelenektir Brezilya'da. Şu an sayısını bilmediğim kadar fazla eyalet şampiyonası oynanıyor ancak içlerinden sadece 4 tanesi elle tutulur bunların. Paulista, Carioca, Mineiro ve Gaucho. Ocak ayında başlayıp Mayıs ayı başında son bulurlar ve ardından ulusal şampiyona başlar.

Ulusal ligin başladığı tarih ise 1971 ancak bana göre başlangıç olarak 2003 yılını almak daha doğru olacaktır. Zira 2003 yılına kadar istisnasız her sene statü değişikliğine uğradı Brezilya Serie A. Her sene katılımcı sayısı, turnuvanın organizasyonu değişti. 2003 yılından önce ilk 8 takım şampiyonluk için çift maç üzerinden play-off oynuyordu örneğin. Santos'un Robinho, Elano, Diego, Alex gibi şu an Avrupa'nın önemli oyuncularından oluşan kadrosu normal sezonu 8. bitirmiş ancak play-off sonunda şampiyon olmuştu.

2003 yılında Avrupa'da olduğu gibi deplasmanlı lig usulüyle oynanmaya başlandı Brezilya Serie A. 20 takımdan oluşuyor artık lig. Brezilya pasaportu olmayan 3 oyuncu oynatabilme hakkı var takımların. Ligi en üstte bitiren şampiyon oluyor. Sonraki 4 takım, kupa şampiyonuyla beraber Copa Libertadores'e katılıyorlar. 5-12. klasmanda yer alan takımlar ise UEFA Kupası ile eş tutabileceğimiz Copa Sudamericana biletini alıyorlar. Son 4 takım ise küme düşüyor. Sıralamada ikili averaja değil genel averaja bakılıyor. Genel averaj eşitse atılan toplam gol sayısı dikkate alınıyor.

1971 yılından bu yana tam 17 farklı çıkartmıştır bu lig. Rekabet ve heyecan açısından Dünya'nın en iyisidir diyebilirim gözü kapalı. Tahmin edilmesi en zor olan, bahisçileri sürekli ters köşeye yatıran, kaotik bir lig Brezilya Serie A. Kaliteden ziyade kulüplerin kötü yönetilmesi, uzun vadeli planlamanın olmayışı, kısa süreli kontratlar, ekonomik ve tesis bazlı sorunlar ile bizimkilerden çok daha kötü hakemlere sahip olmalarının ve sezon ortasında Avrupa'ya transfer olan yıldız oyuncuların da da büyük etkisi var bu belirsizlikte. Yine de çok heyecanlıdır. Oyun mücadele olarak sizi tatmin etmeyebilir, teknik olaraksa büyüler. Türkiye liginin tam zıttıdır bu bakımdan ve tercihim eğer aynı saatte yayın olsa kesinlikle Brezilya olur. Başı kesik tavuk gibi koşan oyunculardansa, biraz zarafeti tercih ederim. Kaldı ki artık Avrupa futboluna da daha yatkınlar. Eskiye oranla, daha tempolu ve daha mücadeleciler. 2014 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacaklar ve olimpiyat adaylıkları sözkonusu olduğundan tesis olarak da çok ciddi yatırımlar yapılıyor. Sponsorluk ve merchandising olarak eskisine göre çok ilerlediler. Uluslararası yatırımcıların da katılımıyla çok renkli bir atmosferi var artık ligin.

Ronaldo, Adriano, Fred gibi süperstarlar da boy gösterecek bu sezon Brezilya Serie A'da. Nilmar, Neymar, Keirrison, Ramires, Hernanes, Marquinhos, Leo, Dentinho ve daha onlarca genç yetenek de cabası.

Küme düşme adaylarım Botafogo, Vitoria ve Goias. Nautico, Atletico Paranaense, Avai ve Barueri ile çekişeceklerdir.

Şampiyonluğun en büyük adayı ise 3 senedir üstüste şampiyon olan Sao Paulo doğal olarak. Teknik direktör Muricy Ramalho gördüğüm en çalışkan ve gelişime açık teknik adamlardan. Saha kenarında hareketlidir, mıymıntı mıymıntı durmaz. Son 3 şampiyonluktaki payı çok büyüktür. Zamanında kulübün altyapısında da görev yaptığı için genç oyuncu bulma, yetiştirme ve parlatma konusunda başarılıdır. Geniş ve verimli kadrolar kurar.Velakin çok da eleştirilir, Daum misali eleştirilir. Takımın küçük maçları domine edip, büyük maçlarda varlık gösterememesi eleştirilerin temel noktasıdır. Sao Paulo'nun bu 3 yılda Paulista Eyalet Şampiyonası ve Copa Libertodares'te çuvallamasının altında bu gerçeğin olduğunu söyleyenler epeyce var. Öyle ki, bazı kulüpler açıktan olmasa bile alttan alttan ligin play-off usülüne geri dönmesi gerektiği konusunda ısrar ediyorlar. Bir diğer eleştirdiği nokta da transfer ettiği oyuncuların bazılarını asıl pozisyonlarında oynatmaması. Bilhassa bek transferi yapıp ortasahada oynatması, ortasahaya transfer yapıp bek oynatması. Takımdan bu sene 4 bekin ayrılıp 2 yeni bekin alındığını düşününce en azından tutarlı olduğu açık bu eleştirinin.

Bu sene yapılan en önemli transferler sağ bek Wagner Diniz ( Vasco De Gama ), ortasahalar Eduardo Costa ( Espanyol ) ve Arouca ( Fluminense ) ve forvet Washington ( Fluminense ). Takımın en önemli oyuncusu ise ortasahaya maestroluk yapan Hernanes. Bu oyuncu beraber oynadığı bir diğer ortasaha oyuncusu Jorge Wagner ile tandemde görev yapan Andre Dias - Miranda ve en uçtaki Washington - Borges ikilisiyle birlikte takımın omurgasını oluşturuyor. Yaratıcı ayak sayısı fazla değil ve çok da pozisyona giremiyorlar aslında, ama gol yüzdesi çok yüksek Sao Paulo takımının. Bu sene en büyük sıkıntıyı yine bu eksiklikten çekecekler ve eğer ilk golü bulamadıkları maçlarda hayli zorlanacaklardır. Şampiyonluk da geçen sezonlara oranla daha zor olacaktır.

Sao Paulo'yu en çok zorlayacak takım ise geçen sene ligden düşen Corinthians. Karakter olarak da Sao Paulo'ya benzer bir takım Corinthians, tek farkları 3-5-2 oynamaları. Dentinho ve Lulinha gibi çok büyük iki 2 ofansif yeteneğe sahipler. Elias, Andre Santos, Chicao, Jorge Henrique, Douglas gibi 25-30 yaş aralığında olan ve en verimli çağlarını yaşayan oyunculardan oluşan bir omurga var. Valencia'dan alınan tecrübeli bir ortasaha oyuncusu Edu ile birlikte iyi bir ortasahaları olduğu kesin Corinthians'ın ama yaratıcı ayakları pek fazla değil. Ronaldo transferi bu yüzden çok önemli bir transfer. Gitgide form tutuyor ve takımın eksik olan özgüvenini de mutlaka etkileyecektir. Öne geçemedikleri maçlarda ise tıpkı Sao Paulo gibi zorluk çekeceklerdir sezon boyunca.

Bir diğer şampiyonluk adayı ise basınımızın en iyi bildiği takım olan Cruzeiro. Bu sene epey safra attı Cruzeiro, Birçok oyuncusuyla yollarını ayırdı ama öz transfer yaptılar. Kaybettikleri en büyük değer, geçen sezon takımın en golcü oyuncusu olan genç Guilherme. Ama karşılığında aldıkları santrfor Kleber ile bence Kiev'e büyük bir kazık attılar. Wellington ve Thiago Ribeiro ile birlikte iyi bir hücum hattına sahip Cruzeiro. En sağlam bölgesi ise ortasahası. Ramires daha önce bloga konu olan, ve Hernanes ile birlikte şu an ülkenin en önemli ortasaha oyuncusu. Alex De Souza'nın çekirgesi Wagner ve defansif ortasaha Fabricio ile arasındaki uyum muazzam. Bekler Jancarlos, Jonathan ve Juan Pablo Sorin önlerindeki bütün kulvarı kullanacak kapasitedeler. Cruzeiro'nun en büyük problemlerinden biri teknik anlamda stoperler Leo Fortunato ve Leonardo Silva arasındaki uyum, zira Leonardo Silva bu sezon katıldı takıma. Olası bir sakarlıkta fazla izleme şansı bulamadığım ama Brezilya'nın bel bağladığı stoperlerden biri olan Thiago Heleno hazırkıta bekliyor. Bir de idari problemleri var. Cruzeiro yönetimi parlayan oyuncusunu iyi para verilirse gözü kapalı satar. Ve Ramires, Wagner gibi oyuncular büyük ihtimalle tüm sezonu oynayamayacaklardır.

Benzer durumda olan bir başka takım da Vanderlei Luxemburgo'nun çalıştırdığı Palmeiras için geçerli. Keirrison, Cleiton Xavier ve Diego Souza gibi uluslararası piyasası çok yüksek oyuncular var takımda. Keirrison'un ayrılacağı neredeyse kesin gibi. Marquinhos ve Lenny çok yetenekli, hatta Keirrison'dan daha potansiyelli oyuncular olsa da çok ham ve tecrübesizler. Marquinhos'un sakatlıktan çıkmış olması da cabası. Geçen sene tecrübeli Alex Mineiro epey iş görüyordu, bu kez ellerinde bu tür bir oyuncu yok. Keza savunmada Barcelona'ya giden Henrique'nin yeri dolmadığı gibi Roque Junior, Gladstone, David ve elder Granja gibi o bölgenin diğer isimleri de kadrodan ayrıldılar. Yerlerine oyuncu alındı fakat uyumları zaman alacaktır. Eyalet Şampiyonası'nda bunun sıkıntısını zaten yaşamışlardı. Spartak Moskova'dan Mozart'a çok bel bağlıyorlar. O kalitesi var ama Sandro Silva ve Villareal'den alınan Edmilson'un uzun sürecek sakatlığında çok yorulacağı da kesin. Luxa ilk 10 haftayı iyi atlatamazsa sezon sonunu göremeyecektir bana kalırsa, zira geçen seneden de ona gıcık olan epeyce taraftar var ve basının pek sevdiği bir adam da değildir.

Internacional da kan kaybedenlerden. Alex, Daniel Carvalho, Fernandao, Renan gibi kalburüstü oyuncularını sattılar. Arjantinli D'Alessandro istikrarsız. Gençlere bağlamış durumda Internacional umudunu. Genç forvetler Nilmar ile Taison uyumlular. Walter gibi süperstar olabilecek yetenekte bir yedek ve Giuliano gibi milli takımda oynayan Elano'dan daha kapasiteli bir sağ açıkları var. Ortasahadaki Guinazu, Magrao ve Andrezinho istikrarlı oyuncular, ancak savunmadaki iki stoper 32 ve 34 yaşında ağır oyuncular. Beklerin işi pek kolay olmayacak Internacional'de.

Ligin kodamanlarından Santos, Gremio ve Flamengo'nun kadroları dar. Gremio geçen sene teknik direktör Celso Roth sayesinde geçen sezon hiç beklenemedik işler yaptı. Uzun süre lider götürdüler ligi ama dar yüzünden son düzlükte geçildiler. Bu sene ağırlığı lige değil Libertadores'e vereceklerdir. Flamengo ise Adriano'nun ayağına bakacak tüm sezon. Kaptan Fabio Luciano'nun da futbolu bırakmasıyla takıma liderlik oyuncuları kalmadı. Ligi orta sıralarda bitireceklerini düşünüyorum. Santos ise Neymar gibi süperstar karakteri olan yeteneğine güveniyor ama bence o role hazır değil henüz. Kleber'in alternatifsizliği başlarına iş açacaktır. Libertadores vizesi alamaları sürpriz olur benim için bu sezon.

Son kısmı başka bir sürprize ayırdım. Şampiyonluk sürprizim Fluminense'ye.

Teknik direktörleri Carlos Alberto Parreira. Fenerbahçe ve Brezilya Milli Takımı'nda çok verimli bir düzen oluşturmuştu. Fluminense'de de aynı düzenin temellerini atıyor. Altyapısı da çok iyi çalışan bir kulüp Fluminense. Yapılan transferler kağıt üzerinde isabetliı. Hamburg'da başaramayan Thiago Neves, Lyon'un kıdemli forveti Fred takıma katılan en önemli oyuncular. PSG'den geri dönen forvet Everton Santos ve Sao Paulo'ya giden Washington yerine Vasco De Gama'dan alınan bir başka tecrübeli santrfor Leandro Amaral da forvet rotasyonuna zenginlik katacaklar oyuncular. Savunmada oynayan Luiz Alberto ve Edcarlos Avrupa formasyonu olan, sağlam ve tecrübeli oyuncular. Uyumları zaten iyi, CAP'nin sisteminde daha da iyi olacaktır. Ancak bek rotasyonu yetersiz Fluminense'nin. Mariano ve Joao Paulo gelecek vaadeden genç iki bek, ama Eduardo Ratinho'dan başka yedek yok. Takviye bekliyorum bu pozisyona. Ortasahada ise CAP'nin forma vermeye başladığı 21 yaşındaki Mauricio çok iyi bir 8 numara. Sezon sonunda Ramires ve Hernanes'in yanında ismi anılabilecek kalitesi var ve haftanın da en güzel gollerinden birini attı. Mauricio ile birlikte oynayan Wellington Monteiro takımın Kemalettin'i. Sakatlıktan dönecek Diguinho ile olan rekabetleri izlemeye değer olacak. Yedekten gelen Tarta ise gelecek vaadeden bir 10 numara.

Fluminense'ye dair son notum yine bir oyuncu üzerinden olacak.

Sao Paulo'yu 1-0 yendikleri maçta izledim. Daha önce de bir kupa maçında izlemiştim. Adetim değildir bu kadar az maç üzerinden oyuncu yazmak; ama tıpkı Mourinho'nun Carlos Alberto'yu Porto'ya transfer etmesi gibi Maicon da bir istisna. Ronaldo'nun sol ayaklısı demek yeterlidir şimdilik Maicon için. Gerçek Ronaldo'nun elbette.

Etiketler: ,

U-17 Avrupa Şampiyonası 2.Maçlar



Cumartesi oynandı 2. maçlar aslında ama internet bağlantısındaki problemden ötürü sıcağı sıcağına yazamadık. Yine de değinelim kısaca. Yayın programı sebebiyle Fransa'yı izleyememiştik hiç, İspanya - Fransa maçı hem bu bakımdan hem bu turnuvanın son finalistleri olması sebebiyle günün en önemli maçıydı bana göre. İspanya her zamanki dominant oyununu ortasahada Muniain ve Isco değişikliğiyle aynen sergiledi ve ilk maçtaki gibi girdikleri birçok pozisyona rağmen son dokunuştaki başarısızlıklarına kurban gittiler. 0-0 bitti maç, şayet son maçlarında İsviçre'yi yenemezlerse veda edecekler turnuvaya. Bu İspanya karşısında Fransa da tıpkı İtalya gibi savunma yapmakla yetindi ve oyunun hücum yönündeki becerileri hakkında pek fikir sahibi olamadık. Savunmaya yönelik, disiplinli bir 4-4-2 ile karşıladılar rakiplerini. İspanya'nın ilk yarıda kullandığı birçok duran topu, çok sakar bir görüntü veren kalecileri Boucher'e rağmen başarıyla savuşturdular. Bunda fiziksel ve atletik yeteneklerinin payı büyük. Bu neslin en önemli özelliği de bu. Önceki nesilde olduğu gibi Ben Arfa, Nasri, Benzema türü oyuncuları yok bu kez.

En uçta oynayan Ishak Belfodil uzun bacaklı, güçlü ve hızlı Fransız santrfor geleneğinin en taze temsilcisi. İspanyolların çok baskın oyunundan ötürü topla neler yapabileceğini pek anlayamadık ama özellikle sağdan aktığı bir pozisyonda fiziksel becerileri net olarak gözüktü. Blasquez ve Sarabia'yı amiyane tabirle süründürdü. Fransa'nın bir başka önemli oyuncusu da solbek Atilla Turan. İspanya'nın oyun anlayışında çok önemli yer tutan ve ters kanattan gelen akınlarda sürekli ceza sahasına İspanyol sağ kulvar oyuncularına karşı, bilhassa da Lacruz, hem ilk müdahalelerde hem de kademelerde başarılıydı. Hücumda maçın karakterinden pek gözükmedi ama kavisli ve isabetli toplar atabileceğine dair güçlü sinyaller aldık bir pozisyonda. Önümüzdeki birkaç sene içerisinde adı basınımızın spor sayfalarına düşmeye başlar.



Almanlar 3-1 galip geldikleri Türkiye maçının ardından gene farklı bir skorla kazandılar. 4 - 0 ile paramparça ettiler İngiltere'yi. Maça daha iyi başlayan İngiltere idi esasen. 7 dakikada 3 korner attılar ama kornerden golü bulan Labus ile Almanlar oldu. İlk maçta da takımın diğer stoper Mustafi benzer bir gol atmıştı Türkiye'ye karşı. Maçta bu dakikadan sonra Almanların mutlak üstünlüğü vardı. Teknik direktör Pezzaiuoli tırpanı atmış ilk maçta akıl almaz goller kaçıran Trinks'e. Yerine benim ilk maçların ardından Hakan Şükür'e benzettiğim Thy'ı oynattı. Maçın da adamıydı bana göre. Attığı gol dışında, Almanların İngilizler'i hapsetmesinde önemli payı vardı. Diğer etkili oyuncular ise 3 gol hazırlayan ortasaha oyuncusu Buchtmann ve ilk maçta bize de gol atan Scheidhauer idi.

İngilizler ise altyapılarını yabancı yeteneklerle doldurmalarının sıkıntısını yaşıyor. Arsenal forması giyen Jack Wilshere dışında göze batan oyuncuları yok. Zaten çok da geleneklerinin olmadığı bu yaş grubunda şu ana kadar izlediklerim arasında en zayıf takım konumundalar.

Türkiye ise Hollanda'ya 2-1 yenildi. Son maçımız İngiltere ile olacak. Kazanırsak 3. olup Ekim ayında Nijerya'da oynanacak Dünya Şampiyonası'na katılacağız, beraberlik ve mağlubiyet durumunda ise vize İngiltere'nin olacak. İsviçre ise İtalya'yı 3-1 yenerek üst tura çok yaklaştı. Üst tura çıkamayacakları tek kombinasyon son maçta İspanya'ya kaybetmeleri ve İtalya'nın Fransa'yı yenmesi. 3. ve son maçlar yarın oynanacak turnuvada.

Etiketler: