23 Mayıs 2009 Cumartesi

Dr. Funda Pala



Bazı konularda yazmak içimden gelmese dahi burada çokça kez eleştirilmiştir Aziz Yıldırım. Benim gibi benzer kaygıları taşıyan binlerce Fenerbahçeli vardı. Dr. Funda Pala aydın bir cumhuriyet kadını ve aynı kaygıları taşıyan bir Fenerbahçe taraftarı olarak aday oldu Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı'na. Tepki amaçlı ve biraz da kongrede rahat bir konuşma yapabilmek adına kırmadı ısrarımızı ve bu yüzden de yönetim kurulu oluşturmadı.

Bugün, İslam Çupi'nin lafının işinize geldiği zaman sarılacağınız boş bir motto olmadığını ve bu kulübün taraftarının kupalardan çok daha fazla hassasiyet gösterdiği bir takım değerlerinin olduğunu hatırlattığı için sonsuz teşekkür ediyorum kendisine bir taraftar olarak. En az Funda Hoca kadar iyi bir Fenerbahçeli olan, Bu Aşk Bizi Canlı Tutacak isimli kitabın da yazarı Bozkurt K. Yılmaz'ın Lig Radyo'da konuğu olacak Funda Hanım bu akşam saat 21:00'de. Meraklısına duyurulur.

Kendisi hakkında Facebook'da açılan gruptaki özgeçmiş de aşağıda.

1965 doğumlu,
ITU Fizik mühendisliği 1987 mezunu,
Yüksek lisans Sağlık Fiziği ve Radyobiyoloji,1990
Doktora Radyobiyoloji 1997
1990-2001 yılları arasında Nükleer araştırma merkezi Radyobiyoloji bölümünde
çalıştı.
2002 yılından bu yana Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji
A.D..nda öğretim üyesi.

Fenerbahceliliği:

6 yıldır kongre üyesi. İlk katıldığı kongrede diğer 3 bayan kongre üyesi ile
birlikte yaptığı konuşma ile kendisine Fenerbahçe kongresinde ilk konuşan
bayan üye ünvanı verildi (divan kurulunun yalancısıyım) Daha sonra katıldığı
kongrede, sponsorluk anlaşmaları, yayıncı kuruluşlar, federasyon, tribun ve
diğer klüpler hakkında vs. görüşlerini belirten konuşması, birçok üye
tarafından coşkuyla karşılandı.

Fenerbahçeliliğin bir yaşama biçimi olduğuna inanıyor. Taraftarlığın, bazı
dernekler aracılığı ile yozlaştırılmasına, bazı derneklerin kendilerini
Fenerbahçenin üzerinde görmesine karşı olduğundan kendini bir dernekle ifade
etmek istemiyor. Öte yandan, Fenerbahçelilik ruhunu yaşatan ama
taraftarlığını klüp bazında yaşayan Hatay Fenerbahceliler derneği, Kuzey
Amerika Fenerbahçe derneği vb. güzel sosyal sorumluluk projelerine imza
atan derneklere de çok saygı duyuyor.

Fenerbahçe taraftarının kırmızı çizgileri olduğuna ve yönetimin de bunlara
saygı göstermesi gerektiğine inanıyor. :Örneğin, Basın ne yazarsa yazsın,
Fenerbahçeye şike yaptığı iddiasında bulunan, taraftarına küfür etmiş bir
isimin teknik direktör olarak adı geçtiğinde başkanın da kendisi gibi
düşündüğünden emin olmak istiyor. Fenerbahçe’nin tabiki sponsorlara ihtiyacı
var ve olacak. Ancak seçilen sponsorların Fenerbahçelilik ruhunu
yansıtmasına, Ulu önder Atatürk’ün klübü olduğumuz gerçeğinin unutulmamasına
özellikle önem veriyor. Sponsorların Fenerbahçeyi kullanmasına alet
olunmamasına dikkat edilmesini istiyor. Herhangi bir siyasi görüş veya
kuruluşun Fenerbahçeyi kullanmasına izin verilmemesini istiyor.

Amatör branşlardaki başarılarla gurur duyuyor. Öte yandan hem amatör hem de
profesyonel branşlarda Vefa’nın bir semt adı olmadığının Fenerbahçe yönetimi
tarafından da bilinmesi gerektiğine, klübün kişiler değil, işinin ehli
kurullar tarafından yürütülmesi gerektiğine inanıyor. Bu sezon gibi bir
sezonun yaşanmaması için sadece yönetimin değil, dernekler ve kombineli
taraftarların da yaptıkları hataları gözden geçirmesi gerektiğine ve bunun
hemen bu hafta içinde yapılması gerektiğine inanıyor.

Etiketler: ,

Where Amazing Happens



I Love This Game sempatikti, bir dönemi çok iyi ifade ediyordu ama NBA'i en iyi anlatan motto kesinlikle budur. Bu seneki Chicago - Boston, Lakers - Houston ve son olarak Cleveland - Orlando serileriyle gerçekten acayip şeylerin şöleni NBA. Tek bir hareket ile 47 dakika 59 saniyelik koca bir maçı şöpe atabiliyorsunuz. Skorborda 96-95 yazdıran, Lebron James'in o muazzam buzzer beater üçlüğün ardından hangi yorumu getirebilirsiniz ki bu maça ?
Yine de birkaç kelime etmek lazım.

Cleveland Süreyya Ayhan gibi takım. Startı Road Runner misali yapıyor ama iş finişe geldiğinde aynı enerjiyi, aynı kararlılığı, aynı konsantrasyonu sergileyemiyorlar. Coyote'nin kendine gelmesine, avının peşinde koşmasına imkan tanıyorlar.
Cleveland koçu Mike Brown ilk maçta pota altını döven Dwight Howard'a çare olarak da double team düşünmüş bu kez ve Ben Wallace'ın dakikalarını arttırmış. İdeal bir çözüm değil belki, velakin Ben Wallace'ın pozisyon bilgisi ve Varejao'nun aldatma temsilleriyle epey hızını kesti Dwight Howard'ın bu ikili sıkıştırmalar. Dışarıdaki opsiyonlar Hidayet, Rashard Lewis ve Rafer Alston'un da o dakikalarda yerlerde sürünen bir şut performansı sergileyince, 23 sayıya kadar çıkardı Cleveland farkı 2. çeyrek ortalarında. Devre sonuna doğru Reddick'in çabası ve isabetli şutları Magic'i biraz olsun ateşledi. Hidayet ve Lewis'in de ufak kıpırdanışıyla devre 12 sayıyla bitti.

Bu doping ve Polonyalı Gortat ile savunmayı da oturttu Magic. Lebron dışındaki bütün alternatif sayı kanallarını kapattı Cleveland'ın. Hido ve Lewis de hücum ritimlerini iyiden iyiye buldular ve çaylak Courtney Lee'nin katkısıyla maçın bitime 5.27 kala ilk kez 86-84 ile öne geçtiler. Courtney Lee'ye kısa bir paragraf açmak lazım. Tayshaun Prince'den beri star olarak NBA'e gelmeyen bir çaylağın ilk kez bir Playoff maçının sonuna bu denli katkı yaptığını gördüm. Tayshaun savunmasıyla yapardı bunu, Lee ise hücumuyla başardı. Acayipti ama Mo Williams'ın attığı 7 sayıyla Cleveland'ı o dönemde kaostan kurtarması daha da acayipti.

23 sayılık geri dönüşün ardından Hido'nun bitime 1 saniye kala attığı şut mizansen olarak yıllar önce Jordan'ın aynı takıma, aynı yerden Ehlo üzerinden attığı şutu getirdi akıllara. Ancak Hidayet sözkonusu olunca aklıma Horry'nin Sacramento'yu yıktığı an canlandı ilk olarak gözümün önünde. Hidayet o günün acısını çıkarıyordu sanki ve mutlu sonu kafamda yazmıştım. Lebron'u unutmuşuz. Hatırlattı kendini. Ama ne hatırlatma.

Duygular da karışıyor haliyle. Bir tarafta Lebron - Kobe kapışması, diğer tarafta bir Türk'ün all star seçilmekten daha da büyük bir iş başarıp şampiyonluk hedefi olan bir takımın oyun lideri olması. Gel de çık işin içinden...


Son notum da Kaan Kural için olsun. NBA, bu sempatik ve lafı gediğine koymaktan çekinmeyen adamla bir başka keyifli. Sabahın köründe Seinfeld ya da Coupling izlemezken evde kahkaha atacağım aklıma gelmezdi. Varejao için söyledikleri hem doğru hem de komikti. Yattığı yerden oynuyor lafı yorumculuk literatürüne yeni bir ufuk açmıştır. Beğeniyle izliyoruz...

Etiketler: ,

22 Mayıs 2009 Cuma

Hizmette Sınır



Telekom'un ülke çapında iletişim altyapısı elden geçirdiğini, her yere fiber optik kablolar çekildiğini ben kısa bir süre önce istifa ettiğim işimin de etkisiyle biliyorum. Bu altyapının bir amacı bi directional dönüştürücülerle hanelere fiber üzerinde hızlı internet verebilmek ama sadece halkı için adım atmaz bizim kurumlarımız. İşin ucunda çok daha büyük bir rant olduğu bilinen bir gerçek. Telekom ve TRT'nin 2010 yılında yapılacak Süper Lig ihalesine büyük bir ilgisi olduğunu bir süredir okuyoruz; hatta şu an LigTv'de çalışan Şansal Büyüka ve ekibinin TRT'ye geçeceği dahi yazılıp çiziliyor. Benim umurumda değil, sözkonusu futbol olduğunda bu ülkede yayıncıların bakıç açısı, programcılık anlayışlarını belirli bir eşiğin ötesine zaten geçemiyor. Okuyabileceğiniz ve dinleyebileceğiniz spor gazetecilerinin sayısı az ve birçoğu da zaten ekranlar da fazla boy gösteremeyen isimler. Onlardan biri olan Caner Eler gibi bir değer Fenerbahçe TV'de Bona Fides adında enfes bir program yapabiliyor ama NTVSpor'un Yenilsen de Yensen de programına Galatasaraylı taraftar kimliği ile katıldığından ötürü güzelim program yayından kaldırılıyor. Böyle bir ülke Türkiye ve hala Türk sporu geyikleri yapıyor kulüplerimiz.

Geçsinler bunları ve teknik olarak kaliteli ve verdiğim paraya değecek maç yayını sunsunlar bize. Avrupa Ligleri ayağımıza geliyor artık. Avrupa'nın üst düzey liglerinde yapılacak yayıncılığı filan da örnek göstermiyorum. Kişisel merakımdan ötürü takip ettiğim Brezilya Liglerini yayınlayan kanallar kadar olsunlar kafi. Daha spesifik olmak gerekirse;

1 - Cam gibi ve canlı bir görüntü istiyorum. Tamam bizim stadlarımız kötü, tribünler çirkin ve renksiz ama biraz parlaklık, biraz ışık ayarlamak pek de zor birşey olmasa gerek. UEFA finalinde 31 kamera kullanıldığını öve öve anlatmak yerine siz de arttırın biraz kamera sayısını ve kalitesini. Maç öncesinde ve sonrasında seyircinin gözüne hemen de reklamı dayamayın. O anki atmosferi, duyguyu yaşamamızı ve izlememizi çok görmeyin. Para ödüyoruz size efendiler, hem de gereğinden ve uluslararası muadillerinizden çok daha fazla para. Kıçımızdan saatlerce ter akıtıyoruz o paraları kazanmak için. Maç öncesi ve sonrasındaki şu toplam 5-10 dakikayı çok görmeyin müşterilerinize. Ve biraz da estetik sahibi olun. Sergen'in dediği gibi "Josico'yu bulmak da marifet ister hocam, nasıl buluyorlar bu yöneticiler bu kadar kötü oyuncu anlamıyorum" Ben de anlamıyorum bu kadar kötü skor ve istatistik barlarını nasıl bulduğunuzu.

2 - Spikerlerden maç esnasında çok bir şey beklemiyorum, bu iş için ahkam kesecek kadar da bilgi sahibi değilim. Gol atıldığında ya da önemli bir pozisyon olduğunda o güzelliği bana yaşatın yeter. Oyuncuların sülalesi beni ilgilendirmiyor, Ercan Taner yapıyor mu hiç öyle şeyler ? Bana maçın o an en önemli anlarını yaşadığımı hissettirin yeter. Bu minvalde ne kulağı tırmalayacak şekilde aşırı bağırın ne de heyecansızca "Alex ve gol" diye golü anlatın. Ne Ertem Şener gibi ne de Onur Şahin gibi olun. Eurosport Türkiye'nin genç spikerlerini izleyin anlarsınız neyi istediğimi istediğimi. Yeri gelmişken şurada bir eleştiri de Ersin Düzen'e getireyim. Beğendiğim bir spikersin, auran ve maç esnasında seyirciyle iletişimi de iyi. Bilgisiz bırakmıyorsun izleyiciyi, güzel anektodlar da veriyorsun ama o sesinin pozisyon esnasında tizleşmesi yok mu ? O an patlamak istiyorsun besbelli ama yetmiyor sesin. Ses tellerine biraz bakım yapmalı, içiyorsan sigarayı bırakmalısın. Böyle temiz yüzlü çocuğu da boş bırakmazlar, kesin sevgilin vardır. Ona da az bağır, sesin bize kalsın. İşin esprisi bunlar tabi ama spikerin sesinin o anlarda artması gerekir azalması değil. Merak edenler NTVSpor'da dönen La Liga VTR'lerini biraz dikkatle izlesin, anlarlar neyi eleştirdiğimi.

3 - Şu sıralar LigTV'nin pek bir övündüğü 7-8 maçı aynı anda yayınlıyoruz, aman ne büyük iş yapıyoruz hamasetinden vazgeçip yeni dönemde artık bütün maçları izletin. Kişisel merakımdan ötürü biliyorum. Brezilya dediğin bizden 3 kat büyük, coğrafyası daha zor olan, çok daha rezil iletişim ve stad altyapısına sahip bir ülke. Bu şartların yanında maç sayısı da daha fazla ve buna rağmen bütün maçları yayınlıyor bu adamlar.

Sadece yayınlamakla da kalmıyorlar. O maçları web sitelerinin video bölümüne yüklüyorlar. Ayda 10 Brezilya Real'i yani 5 USD vererek o maçların tamamını arşivleyebiliyorsunuz. Saat farkından ötürü canlı izlemek zor zaten Brezilya ligini, ben veriyorum o parayı ve bütün görüntüleri arşivliyorum bu sezondan itibaren. Spormax kazığına da oturmuyorum dolayısıyla. Sizin sitenizde ise sadece gol görüntüsü izleyebiliyoruz. O da siteye üye olur ve mail kutuma bir sürü spam mail yemeyi kabul edersem gerçekleşiyor. Hadi bu kazıkları atıyorsunuz bize utanmadan, bari hizmette sınır tanımayın ve yapın şu güzelliği. Para verip izlediği bir 90 dakikayı arşivleyebilsin bu futbolsever halk. Youtube'da telifli görüntü kovalayacağınıza azıcık nasıl daha fazla hizmet ederim diye düşünün. Şunun için bir de Plus kazığı geçirmeyin ve damarımıza da basmayın. Internet var, uydu var, teknoloji var.

Etiketler:

Jupp Heynckes & Berti Vogts


Futbol kanatlandırır...

Etiketler:

Ramires Benfica'da



Aşağıdaki postun ateşi sönmeden Benfica işi 7,5 milyon € karşılığında bitirdi. Ramires 5 yıllık sözleşme imzaladı Portekiz kulübü ile. Aynı gün yaşadığı bir diğer mutluluk da Dunga tarafından Uruguay, Paraguay ve 2009 Konfederasyon Kupası kadrosuna çağırılmış olması. Daha önce Beijing 2008 kadrosunda yer alan Ramires ilk kez A seviyede Brezilya Milli Takım kadrosuna çağırılmış oldu böylece. Oyuncunun künyesi da merak edenler için aşağıda. Cruzeiro formasıyla 2 senede oynanan 105 resmi maç ve atılan 27 gol. Ayrıca 2008'in en iyi ortasaha oyuncusu ödülü de var. Hayli etkileyici, bilmeyenler için tabi...

Nome completo: Ramires Santos do Nascimento
Posição: Volante
Data Nascimento: 24/03/1987
Naturalidade: Barra do Piraí - RJ
Altura: 1.79 m
Peso: 65 kg
Jogos: 105
Gols: 27
Carreira: Joinville (2005 – 2007); Cruzeiro (desde 04/2007)
Estreia no Cruzeiro: Fluminense 2 x 2 Cruzeiro, em 12/5/2007, pelo Campeonato Brasileiro, no Mineirão
Títulos: Seletiva Catarinense para Campeonato Brasileiro Série C 2005 e 2006; Medalha de bronze nos Jogos Olímpicos de Pequim (2008); Campeonato Mineiro 2008 e 2009
Seleção Brasileira: Seleção Sub-23 (2007 e 2008); Principal (2009)
Conquistas pessoais: Bola de Prata da Revista Placar 2008; melhor volante do Brasileiro 2008 pelo Prêmio Craque Brasileirão

Etiketler: ,

21 Mayıs 2009 Perşembe

Ramires'in Avrupa Durağı ?



8 ay olmuş Ramires ile ilgili ilk postu atalı. O zamanlar popüler olmayan, FM kuşağının bilmediği, gelişmekte olan bir oyuncuydu. Oyunu da fiyatı da büyüdü, tanındı ve talibi arttı Ramires'in. Son 15 gündür Brezilya basını en çok ondan ekmek yiyor, neredeyse hergün transfer haberi patlatıyor. İlk kancayı Sporting Lizbon ve Lokomotiv Moskova atmıştı oyuncuya. Sporting Rochemback'ı alınca meydan Lokomotiv'e kaldı ama Cruzeiro'nun istediği parayı veremediler. Ramires de daha büyük bir futbol ülkesinde oynamak istediğini söyleyince transfer olmadı. Sonra kriz patladı. Fenerbahçe ve Benfica'nın çok ciddi ilgisi olduğu yazıldı çizildi, hele yerel basın Fenerbahçe'nin oyuncuyu Cruzeiro bağlantıları güçlü olan Alex ve Edu aracılığıyla özel hayatına ve sosyal yaşamına dek soruşturduğunu yazdı. O sıralar da bana işinin bittiği haberi geldi ama transfer haberleri bitmedi Ramires hakkında çıkan. 2 gün önce Zico'nun oyuncuyu CSKA'ya istediği ve 8 milyon € ile en iyi teklifi verdiği haberleri çıktı. An itibariyle ise Benfica oyuncuya en yakın kulüp. Goal sitesinde yazıldığı gibi iş bitmiş değil ama Benfica, "almıyorum arkadaş" demediği sürece oyuncuyu transfer etme hakları ilk olarak Lizbon kulübünün. Ramires'in menajeri Giuliano Bertolucci ve Benfica direktörü Paulo Gonçalves işi bitirmek üzere. Giderse Benfica'ya zorla Spormax aldıracak bana, ona yanıyorum. Fenerbahçe'nin teknik direktörünün Ersun Yanal olma ihtimalini de gitgide arttırıyor bu transfer, zira onun gönlünde yatan oyuncu Ramires değil. Duyduğuma göre Anderledcht forması giyen Arjantinli ortasaha oyuncusu Lucas Biglia.

Etiketler: ,

Akşamüstü Piazza Di Spagna



Çalışmaktan bitkin düşünülen bitkin bir yıl, tatili ve yazı iple çekiyorsunuz. Sevgilinizi de alıp yurtdışında bir hafta on günlük tura çıkacaksınız. Binbir plan yapılmış, bavullar hazırlanmış. Roma planında aşk çeşmesine para atıp ardından akşamüstü İspanyol merdivenlerinde demlenmek her turistin rutini. Fakat üniformalı takım taklavattan biri çıkıyor buraya para atamazsınız diyor. Hadi deyip direk içmeye gidiyorsunuz. Açıyorsunuz şarabı ama aynı üniformalı orada da tepenizde, içemezsiniz diyor. İndirirler o valiyi, belediye başkanını ama UEFA'nın tuzu kuru. 27 Mayıs'ta Roma'da Barcelona & Manchester United finaline gidecekler o gün ne maçtan önce ne de maçtan sonra ellerinde Peroni ile coşamayacaklar . Uçakta içtileriçtiler.

Etiketler:

Süslü Portekiz



Portekiz futbolu son 10 yılda hem kulüp bazında hem de ulusal takım bazında ciddi gelişim içerisinde. Piyasalarını ve ekonomilerini büyüttüler. Önemli teknik adamlar ve Figo, Cristiano Ronaldo gibi süperstar olmuş oyuncular da yetiştirdiler. Stoper, bek ve kanat oyuncusu havuzları çok zengin. Ambiansı, servisi, ara sıcakları kaliteli ama ana yemeği vasat olan süslü bir vejeteryan restoranı gibiler. Müthişli keyifli başlayan yemek aynı lezzetle sona ermiyor maalesef. Bir türlü son hamleyi yapamıyorlar kale ve forvet mevkilerinde yıllardır süregelen sorunları yüzünden. Forvette birkaç maç öncesine kadar hala Pauleta ve Nuno Gomes'dan medet umuyorlardı. Postiga 35 yaşına gelse bile yetenek olarak kalacağa benzer. Bir süredir de Bremenli Hugo Almeida'yi deniyorlar fakat o da beklenen çıkışı yapamadı, yüzdesi düşük kaldı. Kalede de arayış içerisindeler ama bir türlü istedikleri kaliteyi yakalayamıyorlar, çareyi başka ülkelerde arıyorlar.


Forvet için aday Fransa'da top oynayan, hatta alt yaş kategorilerinde milli formayı da giymiş Lorient'tan Kevin Gaminero. Fransa rotasyonuna girmezi zor Gaminero'nun, Portekiz daha iyi bir seçim gibi görünüyor ama çıkmadık candan umudu kesmemekte kararlı Gaminero. Yine de 4 ay içerisinde karar vermek zorunda yoksa 21 yaşını dolduracak Eylül ayında ve sonrasında Önder Turacı gibi pişman olabilir.

Portekiz'in kaleci adayı ise yıllardır arka bahçeleri olan Brezilya'dan. Son dönemde çok iyi kaleciler çıkıyor Brezilya'dan ve ülkede forma giyen en iyi kalecilerden biri olan Flamengo'dan Bruno. Onun da Julio Cesar, Doni, Gomes gibi kaleciler varken forma bulması zor Brezilya Milli Takımı'nda. Büyükanneden Portekiz kanı var Bruno'da, Queiroz da sürekli izletiyor. Kaleyi 25 yaşındaki oyuncuya emanet etmesi an meselesi. Deco gibi Portekiz'e çok şey katabilecek bir isim Bruno ve yapacağı seçim durumu iyi olmayan Flamengo'dan Avrupa'ya yelken açmasını da muhakkak etkileyecektir.

Etiketler:

Orlando 107-106 Cleveland



Maçın bitimine 25.6 var. Lebron James zor pozisyonda basketi atmış ve faulü almış. Ardından maç boyunca problem yaşadığı tek an olan serbest atışta da isabeti sağlamış. 20 saniyelik mola esnasında Lebron James'in dudaklarından acı dolu ve yalvarır bir yüz ifadesiyle "one step" kelimeleri dökülüyordu. Maçın bitmesini istiyordu., o 25.6 saniye bütün maçtan daha uzun gelmiştir eminim Cleveland'a. Bu sadece Lebron James'in değil lideri olduğu takımı Cavs'in de bu maçta hem fiziksel hem de mental olarak ne kadar bitkin ve bu tür maçlara ne kadar hazırlıksız olduğunun işaretiydi bana göre.

Stan Van Gundy ise rakibinin bu eksiğini maçta çok evvel görüp, oyuncularına kendilerinin sahip olduğu tecrübenin kudretini anlatmıştı bir mola esnasında. Magic'in maçın en stresli anlarında, topla oynaması en zor anlarında bu kadar rahat oluşunda hatta oyuncularının gülümseyerek topu oyuna sokuşunda bunun etkisi yadsınamaz. Olası bir uzatmada potakıran Dwight Howard'dan yoksun olma durumuna rağmen üstelik. Orlando Magic 4-3 biten, her türlü çok yoruldukları Boston serisinin ardından ilk devre bu kadar ezilmelerine rağmen geri dönmesini bildi. Pek görmediğim bir şekilde NBA'in açık ara favori takımına karakter gösterdiler. Yoruldukça daha da dinçleştiler. Bay Son Çeyrek Hidayet'e sahip oluşlarının motivasyonu da çok büyük elbette bu galibiyette. Gerçekten tarif edilemez bir oyun oynadı. Sayıları çok fazla değildi ama geri dönüşte üstlendiği rolü, yaptığı katkıyı başta asistleri olmak üzere izlemek çok keyifliydi. Bunu yapan adamın Türk olması keyfin derecesini daha da arttırdı.




Lebron'un maç sonunda gördüğümüz sakatlığı ne derece ciddi bilemiyorum ama aynı sıhhatinde olsa ve oynasa dahi Cleveland için seri bekledikleri kadar kolay olmayacak. Bu kesin. NBA takibim bu sene playoff sezonunda başladı, Cleveland'ı da uzak ara favori olduğundan hiç izlemedim ama gördüğüm şu ki; Lebron olmadığında da takımı oyunda tutabilecek, yön verebilecek oyunculara ihtiyaçları var. Zamanında Chicago Bulls Michael Jordan'a çok daha muhtaçtı, katkısı 49 sayı 6 ribaund, 8 asist ve 3 bloktan çok daha fazla olabiliyordu ama o takımda yeri geldiğinde Pippen, Kerr, Kukoc hatta Rodman bile başrole soyunabiliyordu. Durumunu bilmiyorum ama Michael Brown'un Ben Wallace'ı daha fazla kullanması gerekiyor sanki.

Etiketler: ,

Shakhtar Donetsk 2-1 Werder Bremen



Finalin ismi beğenilmedi Türkiye'de ilk başta ama gelen takımların oyun karakterleri sebebiyle çok cazip bir finaldi benim için. Shakhtar daha teknik Bremen daha dayanıklı olsa da iki takım da hücum yapmayı seven, gelişigüzel değil bilinçli hücum yapan, alan oyununu iyi oynayan ve temposu yüksek takımlar. Kiev - Hamburg finali çok daha sıkıcı olacaktı büyük ihtimalle lakin bugünkü maçın tamamında gayet zarif, keyifli bir oyun vardı bana göre.

Mircea Lucescu takımı Shakhtar Donetsk'i klasik 4-2-3-1 dizilişiyle oyuna sürdü. Kaleci Pyatov ve önünde Kuchev ve Chyhrynskiy'den oluşan savunma hem sağlam hem de oyuna katkıları yüksek iki oyuncu. Kapasitelerinin yetmediği yerde de topu beklerine aktaracak kadar alçakgönüllü ve basit oynuyorlar. Ortasahada oynayan Lewandowski ve Fernandinho ikilisi de Brezilya takımlarının ortasaha karakterine uygun olarak seçilmişler sanki. Forma numaraları tutmasa da Lewandowski oyunun savunma yönünü daha iyi bilen 5 numara, Fernandinho da hücum yönünü daha iyi bilen 8 numara görünümündeydi ama esas meziyetlerinin dışındaki katkıları da vasatın üzerinde olan iki ortasaha oyuncusu bunlar. Bu ikilinin bu minvalde Frings ve Baumann'a attığı fark ile Shakhtar'ın hücum hattını oluşturan Brezilyalıların dinamizm ve devamlılıkla birleştirdikleri yetenekleri Shakhtar'ın maçın genelinde daha kompakt, daha baskın ve Latin oyuncu ağırlığına rağmen daha Avrupalı gözükmesinin en büyük sebebiydi.



Lucescu maç ilerledikçe ortaya çıkacak olan Bremen'in fizik üstünlüğünün avantajını kırmak istemiş olacak ki Shakhtar ilk düdükle birlikte çok hızlı girdi oyuna. Jadson & L.Adriano ve Srna & Ilsinho'nun ikili oyunlarıyla Mertesacker'in yokluğunda güven sorunu yaşayan ve kalitesi düşen Bremen savunmasını bunalttılar. Luiz Adriano kamyon gibi adam. Sırtına alıp götürüyor Bremen savunmasını. Üstelik ağır bir hedef santrfor değil. Baros türünde ayaklarına da hakim, teknik ve çevik bir santrfor. Bremen'in çıkarken kaptırdığı topun sonrasında savunmanın arkasına kaçışı ve sağ dışıyla topa attığı tokatla yaptığı gol bütün bu özelliklerini sergilediği anlardan biriydi. Brezilyalılar da zevklendikçe daha da iyi oynayan adamlar ve Lucescu'nun anlayışında golden sonra beklemek yerine ritimlerini bulmuşken saldırmaya devam ettiler ve 5 dakika içerisinde Willian ve yine Luiz Adriano ile cezasahasının çaprazından iki kez yokladılar Bremen kalesini.

Bu sırada Diego'nun tribünde telefonla konuşurken ekrana yansıyan görüntüsüne içim gitti. İlk 15 dakikada çok net hissedilsen ve oyun geneline de sirayet eden Bremen'in pas kalitesindeki düşüklüğü gördükten sonra sahada olsaydı hem Bremen'in kalitesi artacak hem de Shakhtar kapasitesini daha çok zorlamak durumunda kalacaktı; çok daha güzel bir maç izleyecektik dedim içimden ama Mesut Özil'in de sol kanada hapsedilmesiyle temposunu tamamen Skakhtar'ın ayarladığı bir ilk devre oldu.



Lucescu'nun takımı bunları yaparken, Bremen rakip cezasahasına ilk kez 20.dakikada Mesut Özil'in atılan uzun bir topu alıp yaptığı slalomla girebildi ama kaleyi yoklamayı başaramadı Özil. Biraz daha güçlenmesi ve devamlılığını geliştirmesi şart Masut'un üst düzey bir oyuncu olabilmesi için. 35. dakikaya kadar da kaleye isabetli şutu yoktu Bremen'in. Schaaf burada kritik bir hamle yaptı. Shakhtar'ın hem hücumda hem savunmada tıkır tıkır işleyen Srna ve Ilsinholu sağ kanadı arasında kaybolan Mesut Özil'i hücumda serbest bıraktı. Mesut da istediği gibi deplase oldu ve Shakhtar'ın sağına göre daha zayıf olan Rat ve Willian'ın kanadını zorlamaya başladı. 1. bölgeye girmekte zorlansalar da korner ve duran toplarla rahatsız etmeye başladılar Shakhtar savunmasını. Onlardan birinde Naldo kaleci hatasıyla da olsa ağları buldu. Yıllar önce Rüştü'nün MTK maçında yediği golün fotoğrafıyla aynıydı bu golün fotoğrafı.

Cesaretlenen Bremen ikinci devreye daha iyi başladı, Shakhtar'a nazaran daha fazla hücum ettiler. Duran toplar dışında 59 ve 64'te Rosenberg ve Mesut'u iki kez cezasahasında topla buluşturdular ama açık iki vuruşu kötü yaptı bu oyuncular. 78. dakikada bu kez Pizarro ile etkili oldular. Mesut'un duran topunda Pizarro'nun kafasını iyi çıkardı Pyatov bu kez. Shakhtar bildik paslarını yapsa ve bilhassa 40-50 metrelik başarılı ters toplarına güvense de ilk 30 dakikadaki kadar etkili değildi ikinci devre. Wiese'yi devre başında Srna ve Jadson'un kullandığı frikik dışında yere yatıramadılar.



Uzatmalar maçın en şaşırtıcı haliydi benim için. Bremen'in fizik kondüsyonuyla daha üstün olacağını düşünürken Shakhtar'ın sazı eline aldığı 30 dakikayı izledik. Hele Wiese'nin 97. dakikada yediği o komik golün ardından kedi fare oyunu vardı sahada. Lucescu kapanmak yerine takımın mesafesini açıp oyunu geniş alanda oynamayı tercih etti. İyi paslaşarak koşturdu Bremen'i ve gelecek presi de kırdı. Defaatle ekrana yansıdı Bremen oyuncuların hücum pres yapma çabasındaki çaresizlik.
Shakhtar hakettiği kupayı aldı. Srna maçın tartışmasız en iyisiydi, her lige uygun bir stili var ve onu artık büyük liglerde görmenin zamanı geldi de geçiyor.

Maçtan alınması gereken mesaj ise Lucescu'nun modern bir hücum oyununu da oynatabilmesi dışında bunu Brezilyalılarla da yapılabileceği, Brezilyalılalar da Avrupalı olunabileceği, takım olunabileceğidir. Yeter ki bu yetenekler doğru seçilsin ve doğru yönetilsin. Geçen sene Fenerbahçe'nin eriştiği çeyrek finale gayet moronca bir şekilde bireysel motivasyon yorumları yapanlar yine de almayacaktır bu gerçeği. Bir mesajı da Aziz Yıldırım'ın alması gerektiğini düşünüyorum.
Coşkulu tribün Maraton A ve B Bloklarda değil kale arkalarında olur; ve pankart ile bayrak ile olur diyelim.



Kapanışı Lucescu ile yapalım. Esas yazıyı daha sonra yazacağım ama kısaca Shakhtar ile alınan bu kupanın geç geldiğini ve Lucescu'nun belirtildiği gibi ucuz oyuncularla büyük işler başaran top class bir teknik adam olmadığını söyleyeyim kısaca. Faik Gürses gibi dünyadan bihaber yorumcuların söylediği gibi 300 - 500 Bin $ bonservisle alınan Brezilyalılar ile kazanılmamıştır bu başarı. Ortalama yaşları 23-24 ve ortalama maliyetleri 8-10 milyon € civarındadır o transferlerin. Matuzalem ve Nery Castillo gibi daha büyük meblağ tutan transferler de vardır geçmişinde Lucescu'nun ve buna rağmen esas kupada gruplardan dahi çıkartamamıştır takımını. Küçümsemiyorum elbette ama geçilen bütün turlar, alınan bütün puanlar değersizleştirilmiş ve içi boşaltılmış UEFA Kupası'ndadır. Ukrayna Ligi de çok daha büyük bütçeye rağmen domine edilememiş, Kiev efsanesi sona erdirilememiştir.

Etiketler:

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Brezilya Serie A 2009 - 2.Hafta



Haftanın en önemli maçı Internacional ve Palmeiras arasındaydı. Hafta içinde Flamengo ile Brezilya Kupası'nda yarı final rövanş maçı oynayacak olan Internacional aslarının çoğunu dinlendirerek çıktı maça. Klasik savunma göbeği olan Alvaro ve Indio yerine Danilo Silvo ve Danny Morais başladılar. Ortasahada da takımın iki as Arjantinlisi Guinazu ve D'Alessandro ile santrfor Nilmar da bençte başlayanlar arasındalardı. Palmeiras ise geçen hafta Coritiba karşısında oynayamayan efsane kaleci Marcos ve oyuna sonradan giren Diego Souza ve Keirrison destekli 11 ile başladı maça.

Buna rağmen maça iyi başlayan ve domine eden Internacional oldu. Geçen sezon ismi Monaco ile anılan Danny Morais 11. dakikada bir santrfor gibi bitirdi Gladyson'un soldan muazzam bir vücut çalımıyla getirdiği topu. Danny Morasi sadece attığı golle değil oyun içindeki üstlendiği rolle de Internacional'in en iyisiydi. Zaman zaman ortasaha gibi oynadı. Rafael Marquez kokan bir stili var. Palmeiras ise hücum planlarını Diego Souza ve Keirrison üzerine kursalar da Internacional ortasahasının lüzumsuz maceraperestliğinden kaptıkları topla gelişen atak dışında etkili olamadılar ilk yarı boyunca. Bu pozisyonu değerlendiremeyen Diego Souza ile 64. dakikada ikinci fırsatı yakaladılar direk izin vermedi.

Son 20 dakikayı rahat geçirmek için dinlendirdiği aslarını sürdü oyuna Internacional teknik direktörü Tite. Guinazu, D'Alessandro ve Taison üçlüsü top yaparak oyunu tuttu. Bitime 3. dakika kala Palmeiras 10 kişi kalınca D'Alessandro maçı bitiren golü attı. Internacional 2 hafta 2 galibiyet alabilen tek takım durumunda ve liderler.



Haftanın sürprizi ise Cruzeiro'yu 2-0 yenen Nautico'dan geldi. Carlinhos Bala attığı 2 golle yıldızlaştı. Serie B'den gelen Santo Andre de deplasmanda Coritiba'yı 4 golle geçti. Şu formlarıyla küme düşmeye çok uzaklar. Ronaldolu Corinthians ve Adrianolu Flamengo ise 2 haftadır gol atamıyor. Santos'un sorunu ise gol yemek. 2 haftada 4 gol yediler, neyseki bu hafta Neymar yaptığı 2 asist ile formaya daha ısındığını gösterdi. Son şampiyon Sao Paulo da gollü beraberlik alanlardan. Atletico Paranaense karşısında 2 kez geri düştükleri maçı 2-2 bitirmeyi başardılar. Atletico'nun iki golü de 25 yaşındaki stoper Rafael Santos'tan geldi. Haftanın en iyi 11'i ve sonuçlar şöyle



Haftanın sonuçları, takımı ve golleri ise bu şekilde.

Coritiba 2 x 4 Santo André
Flamengo 0 x 0 Avaí
Atlético-MG 2 x 1 Grêmio
São Paulo 2 x 2 Atlético-PR
Santos 3 x 3 Goiás
Grêmio Barueri 0 x 0 Fluminense
Internacional 2 x 0 Palmeiras
Vitória 1 x 0 Sport
Náutico 2 x 0 Cruzeiro
Botafogo 0 x 0 Corinthians

Video: 2. Hafta Golleri

Etiketler: ,

Säbener'a Gidiyorum



Hangi takımı tutarsa tutsun, benzer duyguları hisseden ve o kaçışa ihtiyacı olan binlerce taraftar olduğuna eminim. Kalbi Münih'ten Fenerbahçe için çarpan sevgili Alpay'a bu güzel yazıyı yazdığı ve buraya taşımama müsade ettiği için teşekkürler.

"Sabahlari ise otobüsle giderken ofisin kasvetinden mi, yol bittigi anda okudugum kitabin icinden cikip gercek hayatin akisina kapilacak olmamdan mi bilmem; o yol hic bitmesin istiyorum. Düzensiz uyku, düzensiz uyanma, düzensiz mesai saatlerini beraberinde getiriyor benim icin. O yüzden hangi sabah, hangi otobüse yetisecegimi Allah bilir. Bazi sabahlar benim boylarimda, göbegi bedeninin geri kalanindan epey önde giden, muhtemelen benim yaslarimda FC Bayern taraftari oldugunu ilk görüste disariya yansitmayan bir adamla karsilasiyorum. Genelde Alman futbolseverler, bir takimin pesinden gidiyorsa, bunu disavurmaktan hoslanirlar. Cantalarinda, montlarinda, kaskollarinda, mutlaka hangi takim taraftari olduklarini gösteren armalari, insanin gözünün icine sokarlar. Bu arkadasin dikkatimi cekmemesinin sebebi, bu prototipten oldukca uzak olmasiydi sanirim. Ilk farkina varisim, otobüste giderken yaptigi bir telefon konusmasina kulak kabartmam sayesinde oldu. "Genc takimin idmani bugün saat kacta?" diye soruyordu. Kisa bir konusma olmasina ragmen, hatirlayamadagim bir yerden Bayern'in genc takim idmanini izlemeye gittigini yakalamistim. Ben, beni günlük kosusturmacanin bekledigi, kasvetine alisamadigim ofisime gidiyordum, o ise gönül verdigi takimin genclerini izlemek icin cantayi sirtina atmis, belki de kimbilir benimkinden büyük gündelik sorunlarini arkasinda birakarak genc takim idmani icin vurmustu kendini yola. Evet, ilk kez o gündü o arkadasa imrenmem.

Gecen aylar süresince -muthemelen benim düzensiz ise gelis saatlerimden- ara sira rastlar oldum bu arkadasa. Artik, benim icin "herhangi biri" degil, iyi bir takim taraftariydi bu arkadas. Ne zaman görsem, mutlaka sirtinda haki yesili cantasi oluyor, hep ayni durakta otobüsten iniyor, ve özenle hazirlandigi belli olan cantasi (tahminim günün oldukca önemli bir saatini idmanlari izleyerek gecirmek üzere hazirlanmis bir canta bu.) hep sirtinda, herhangi bir aksesuarinda FCB taraftari oldugunu bagiran hicbirsey olmuyor. Bu rutin haftaicinde kac kere tekrarlaniyor bilmiyorum. Bir isi var mi, yoksa issizlikten zaman mi öldürüyor, onu da bilmiyorum. Ama ne zaman bir yere telefon acsa, ya da telefonu calsa -affetsin artik- kulak misafiri oluyorum. Ya idmanlardan bahsediyorlar, ya önümüzdeki hafta deplasmana gitmek icin tren biletlerinin fiyatlarindan. Bir kez olsun rastlamadim; "Ne olacak bu takimin hali?" , "Klinsmann da sacmaliyor ama", ya da "Beckenbauer'in süresi doldu, Rummenigge transferde söz sahibi olmasin" falan dedigini. Biraz da buna imreniyorum sanirim. Adam, belki de bir takimi benim koyabildigimin cok cok ötesinde hayatinin bir yerine koyuyor. Benimkinden belki de cok daha bagli takimina. Ama, benim/bizim gibi ruh hastaligi boyutlarina varacak mikro verilere kafa patlatmiyor. Transferde kim alinmis, ne yapilmis, kime kac para harcanmis diye abaküs hesaplariyla mutsuzluk yarattigini da sanmiyorum. Tabi onun isi kolay denebilir. Adamin baskani Kaiser, organizasyonu tikir tikir isliyor. Onlara kafa yormasina gerek bile kalmiyor. Bu da bir görüs acisi elbette. Ama, neresinden bakarsan bak, o adamin taraftarligina imreniyorum.

Bu sabah yine karsilastik. Telefonu caldi. Adinin Dirk oldugunu bugün ögrendim. "Simdi Säberner'a (FCB'nin idman tesislerinin bulundugu sokagin ismi) gidiyorum. Belki ögleden sonra gelebilirim. Arayacagim ben sizi öglene dogru" dedi. Ben ofisteyim su anda, bir yandan kulagimda telefon, hic ilgimi cekmeyen bir telekonferansi dinlemek zorundayim, bir yandan da bu yaziyi yazarak kismen de olsa bu dünyadan siyrilip, onun dünyasina ortak olmaya calisiyorum.

Bugün Dirk'in elinde "Sehnsucht FC Bayern - aus dem Leben eines ziemlich ungewöhnlichen Fans" isimli kitap vardi. Kitabin yazari Armin Randtke, Leverkusen'de dogmus, cocukluk yillarinda Borussia Mönchengladbach'a sempati duymus, ancak futbola olan kabiliyetsizliginin pek tanidik sonucu olarak, cocuklugu mahalle takiminin kalecisi olarak gecmis. FC Bayern taraftari olmasinin sebebi ise, kaleciligine hayran oldugu Sepp Maier olmus.

Bugün ofis cikisi ilk isim bu kitabi satin almak olacak, sanirim. Isten kacip, idmanlara gidemesem de. Kacabilsem bile, idmanini izleyebilecegim bir takimi tutuyor olmadigima göre, en azindan bu kitapla bu "kacislar"a birkac saatligine olsa da ortak olabilirim."

Etiketler:

19 Mayıs 2009 Salı

Mirandinha



Fenerbahçe'nin son 5 sezonda Türkiye'ye getirdiği Brezilyalıların büyük katkısıyla aldığı başarıların ardından konuşulmaya başlandı ülkemizde Brezilyalıların, hatta Güney Amerikalıların, Avrupa futboluyla ne kadar kaynaşabildiği. Kısa ve öz olarak belirtmek gerekirse bu konunun özü oyuncunun milliyetiyle değil yapısıyla ve bunu yönetebilmekle alakalıdır. Biz hala tartışadursak da Avrupa bu yeteneği görmezden gelmektense bunun üstesinden gelmeyi seçmiş ve başarmıştır. Başarısız olanlar da vardır muhakkak ama bugün herhangi bir ligde, Dünya'nın en iyi takımları da dahil olmak üzere, takımı için kritik rol üstlenen sürüyle Brezilyalı var. Bu ülkelerden gelen oyunculara en soğuk bakan İngilizlerin dahi inadı kırılmıştır artık.

Örneğin geçen hafta İngiliz basınında küçük puntolarla 16 yaşındaki Brezilyalı Dodo'nun Manchester United'a transfer olduğu yazıldı. Yoğun futbol gündemi içerisinde pek ilgi çekmedi ama geçen ay Arjantin'i yenip kıta şampiyonu olan Brezilya U-17 takımının en önemli oyuncularındandı Dodo. İlginç olan bu transferin Fluminenseli ikiz bekler Fabio ve Rafael ile Internacional'den alınan Possebon'un ardından Alex Ferguson'un akademisine kattığı 4. Brezilyalı olması. Halihazırda takımın önemli parçalarından olan Anderson'u da 5 ediyor Uniteddaki Brezilyalınüfusu. 3 Brezilyalı ve takım olmak klişesine merakı olanlar bir daha düşünürler belki şu tablonun ardından.

Peki ya İngiltere liglerinde forma giyen ilk Brezilyalı ? Geçen hafta Mirandinha Newcastle'ın ligdeki durumundan ötürü Shearer'a okyanus ötesinden ayarı vermese unutulup gidecekti. Şu an Brezilya'da Fortaleza takımını çalıştıran ve Newcastle için oyuncu izleyen Mirandinha'nın hikayesini anlatmak için daha iyi bir zaman bulamadım.



Newcastle United'da dönemin en önemli iki oyuncusu Chris Waddle ve Peter Beardsley'in peşpeşe Tottenham ve Liverpool'a satıldığı yıllar. Taraftarlar yönetim için istifa şarkıları söylüyorlar. Şehrin bir de konuğu var. Humberto Silva. Brezilya'dan İngiltere'ye dil öğrenmek amacıyla gelmiş bir öğrenci. Don Peckham adında şehrin sevilen bir esnafının evinde kalıyor. Bu sırada Humberto Silva birgün Peckham'a Avrupa'da forma giymek isteyen futbolcu arkadaşından söz ediyor. Peckham futbolla ilgisi olmadığını ama bir Newcastle efsanesi olan kadim dostu Malcolm Macdonald'a nam-ı diğer Supermac'e konuyu açacağını söylüyor ve yapıyor da. Supermac de Peter Beardsley'i satmaya hazırlanan Newcastle menajeri Willie Mcfaul'e telefon açarak oyuncuyu öneriyor.

Ve ne tesadüftür ki, Brezilya'nın Rous Cup kapsamında İngiltere ile Wembley'de 1-1 berabere maçta ülkesinin tek golünü atıyor Mcfaul'e önerilen Mirandinha. Mcfaul bu performansın ardından futbolcunun kariyerinde o zaman dek 300'den fazla, son senesinde de Palmeiras için ağlara 60 gol bıraktığını öğrenince onayı hemen veriyor. 575,000 £ bonservis ve 3 senelik kontrat karşılığı 1,250,000 £ karşılığında Newcastle'a imzayı atıyor Mirandinha.

Dönemin koşullarına göre büyük paralar olmasına rağmen Supermac'in tabiriyle göre bir golcüde bulunması gereken her özelliğe sahip olduğundan bu paraya değecek bir oyuncudur Mirandinha. Çok çabuk, çok hızlı, her iki ayağıyla da sert şutlar atabilen, herkesin pası düşündüğü anda golü koklayan bir forvet. 3 kere de milli olmuş. Tek kötü referansı bencilliği ve çelimsizliği. Burada da devreye Mcfaul giriyor. Çelimsizliği konusunda İngiliz stoperlerin ona tekme atması için önce yakalaması gerektiğini; bencilliği konusunda da kendisinin de zamanında aynı şekilde suçlandığını ve işi gol atmak olan bir forvetin bundan başka birşey düşünmemesinin doğal olduğunu söylüyor. İngiliz yaşam tarzına, bilhassa da sıcak ülkeden gelmesi dolayısıyla İngiltere'deki soğuk ve yağmurlu havalara, nasıl alışacağına dair olan soruları ise alaycı bir şekilde stada daha yeni alttan ısıtma döşettiklerini söyleyerek geçiştiriyor.

Mirandinha transferiyle birlikte Brezilya'dan gelen bu hava Newcastle United yönetimine olan güven sorununu da rafa kaldırır. Bilet satışları maç başına ortalama 2000 koltuk artar. Mirandinha da bu popülariteden faydalanarak sponsorlardan malı götürür. İşin futbol tarafı da fena gitmemektedir. 3. maçında Manchester United ağlarına 2 gol birden bırakır Mirandinha. Liverpool ve Everton'u da boş geçmez. İlk sezonunda 12 gol atmayı başarır. Takım ligi 8. bitirir. Bir önceki sezon küme düşmekten zor kurtulan ve üstelik Peter Beardsley gibi bir oyuncuyu satan bir takım için bu klasman hayli başarılıdır. İkinci sezon da 11 gol atar Mirandinha ama Mcfaul'un düşündüğü kadar kolay olmamıştır bu kez İngiliz stoperlerden kaçmak. Sadece 26 maç oynayabilir Mirandinha 1988 - 89 sezonunda ve Newcastle United küme düşmekten bu kez kurtulamaz.

Üstelik bencilliği de artık çıldırtacak boyuttadır. Hızı, çabukluğu ve driplingi sayesinde takımını ceza sahasına çok çabuk getirse de pas vermek yerime en imkansız açılardan dahi kaleye şut çekmeyi denemesi Mirandinha'nın takım arkadaşları arasında infiale yol açar. İş öyle bir noktaya gelir ki oynadığı 2 sezon boyunca 3 forvet takımdan ayrılır. Bir tanesi de Fenerbahçe'ye yar olmayan Frank Pingel'dir.

2 yıllık bu macera 89-90 sezonunun başında Mcfaul'un yerine gelen Jim Smith'in Mirandinha'yı serbest bırakmasıyla sona erer. Geride bıraktığı ise Saint James Park müdavimlerinin unutmayacağı o tezahürattır.

We've got Mirandinha,
He's not from Argentina,
He's from Brazil,
He's fucking brill'.

Etiketler: ,

U-17 Avrupa Şampiyonu Almanya




1. Maçların ardından Almanlar için "kupayı alırlarsa şaşırmayacağım" diye not düşmüştük. Şaşırtmadılar ve finalde Hollanda'yı 2-1 yenerek şampiyon oldular. Hollanda maçın başında dinamizmiyle Almanları hayli zorladı ama Thy gene golcülüğünü konuşturarak 1-0 geri düştükleri maçta Almanlara hayat veren oyuncu oldu. Uzatmalarda Trinks'in golüyle kupaya uzandılar. Almanlar için esas iş bundan sonra başlıyor. Bu jenerasyonu geleceğe tahvil edebilmek için uğraşacaklar. Gerek eğitim, gerek tesis, gerek de lig olarak bunu başarabilecek altyapıya sahip Almanlar ve 2014'e bu kadrodan en az 3 oyuncu bekliyorum şahsen. Thy, Basala - Mazana ve Buchtmann en büyük adaylarım.

Etiketler: