1 Mayıs 2009 Cuma

Wendel Out Bastos In



Fransa'da iki sezondur sezona damga vuran oyuncular sol açıklar ve ikisi de Brezilyalı. Geraldo Wendel geçen sezonu 12 golle tamamlamış ve Bordeuax'un zirveye oynamasında çok etkili olmuştu. Bu sezonun adamı ise Lille forması giyen 25 yaşındaki Michel Bastos. Lyon ve Marsilya gibi şampiyonluğa oynayan takımların da dahil olduğu 12 takıma toplam 13 gol attı. Fakat Bastos'u Wendel'den ayıran bir yön var. Wendel geçen seneki performansına rağmen ciddi talep almamıştı. Bunun sebebi performansının Bordeaux'nun oynadığı sistem dahilinde yükselmesi ve başta fiziği olmak üzere bireysel yeteneklerinin tekniği dışında çok dikkat çekmemesiydi. Fenerbahçe'deki Deivid gibi. Bastos'un farkı en az Wendel kadar teknik olması ve bunları farkedilmesini sağlayacak sürate ve fiziksel mükemmelliğe saihp olması. Tottenham ve Everton başta EPL kulüpleri dikizliyor o bakımdan ama bir sorun var ki; EPL için alması gereken çalışma iznini Brezilya Milli Takımı'nın son 2 yılda oynadığı maçların 3/4'ünde oynamadığı için alamayacağı.

Etiketler:

30 Nisan 2009 Perşembe

Meksika Tribünleri



Hayatta anlamsız refleksler vardır, futbolcuların ki de bu. Kimi selamlıyorsunuz bre ?

Etiketler:

29 Nisan 2009 Çarşamba

Modern Çağın Midası



Arsene Wenger'in duvarında ekonomist diploması var, süs olsun diye almamış. Gereğini yerine getiriyor. Ezeli rakip Tottenham gibi har vurup harman savurmuyor. Hollandalı bir oyuncu hakkında birşeyler ararken De Telegraaf'da gördüm aşağıdaki dökümü. Akşam oynanacak maçtan önce iki takımın muhtemel onbirlerinin maliyetlerini yazmışlar. Manu'nun maliyeti 145 milyon €. Carrick, Tevez, Hargreaves hariç üstelik. Wenger'in bebeleri ise 25 milyon € dahi değil. Bu oyuncuların şu an ki değerleri kaba bir hesapla en az 100 milyondur. Arsene Wenger ve Arsenal dokunduğu herşeyi altına çeviriyor. Modern çağda Midas da böyle olunuyor.

Manchester United: Edwin van der Sar (3m); John O’Shea (eigen jeugd), Nemanja Vidic (7,5m), Rio Ferdinand (30m), Patrice Evra (7,5m); Cristiano Ronaldo (13m), Ryan Giggs (eigen jeugd), Anderson (20m), Ji-Sung Park (5m); Dimitar Berbatov (30m), Wayne Rooney (29m).

Total: 145m.

Arsenal: Manuel Almunia (1m); Bacary Sagna (6m), Kolo Toure (155,000), Mikael Silvestre (500,000), Kieran Gibbs (eigen jeugd); Abou Diaby (2m), Theo Walcott (5m), Denilson (1m), Alex Song (1m), Cesc Fabregas (500,000), Emmanuel Adebayor (7,6m).

Total: 24.8

Etiketler:

9 > 1




Giampaolo Pazzini için geçtiğimiz sezonun ortasında umut dolu yazmıştık. Bu sene benim şahsi olarak beklenti içerisinde olduğum bir forvetti. Gilardino'nun gelişinin dahi önünü kesemeyeceğini düşünüyordum ama yanıldım. Gilardino attıkça Pazzini tükenmeye başladı. Devre arasında da Floransa'dan yine bir sahil kenti olan Genoa'nın Sampdoria takımıan transfer oldu. Cassano dışında gol üretmekte zorlanan bir takımdı, banko oynama ihtimali de yüksekti. Burada uzun uzun değerlendirmeye fırsat olmadı ama özünde doğru bir seçim gibi gözüküyordu. 3,5 ay geçti Sampdoria transferinin üzerinden. Pazzini 14 maç oynadı, attığı gol sayısı 9. Fiorentina'da 12 maçta 1 gol atabilmişti bu sezon. Pazzini'ye sıradışı güçler bahşedilmedi herhalde birden. Oynadığı Sampdoria takımı da Fiorentina'dan daha iyi değil. Atalanta'dan sonra huyunu suyunu bilmediği Floransa'da tutunamadı demek de komik, çünkü memleketi Tuscani adamın. Söylenebilecek en kolay şey zaten Pazzini'nin küçük takımların golcüsü olduğu. Oysa futbolda bazen böyle açıklayamadığınız şeyler oluyor. Pazzini bir süre daha gizemli kalacak benim için, önümüzdeki sene bir daha deneriz.

Etiketler:

İki Takım Bir Hoca



İki hoca bir takım varyasyonu alışılmadık bir uygulama değil futbolda. Lars Lagerback ve Tommy Söderberg'in yarattığı İsveç'in neler yaptığını biliyoruz. Daha başka örnekler de olmakla beraber son zamanlarda Galatasaray ve Schalke'nin üçlü denemelerine bile şahit oluyoruz. Oysa iki takım bir hoca varyasyonu futbolun nadir uygulamalardan biri. Türkiye gündeminde Fatih Terim ile yer buluyor. Terim'in son 1 yıldır böyle bir arzusu olduğu açık. Milli takım teknik adamlarının bu kadar az mesai yüzünden yeteneklerini geliştirmesi zor. Taleplerinde kendi açılarından haklılar. TFF sıcak bakmıyor bu işe ve kestirip atıyor belki ama iki takım bir hoca varyasyonunu tartışmak gerek. Hele de Hiddink'in yaptıklarının üstüne bu tartışmanın daha değerli olacağı kesin.

Fatih Terim'in elindeki en büyük koz kendi inatçı yapısını ve prestijini bir tarafa koyarsak elbette Guus Hiddink ve Tanjeviç. Hollandalının PSV - Avustralya ile Chelsea - Rusya, Tanjeviç'in de Türkiye Basketbol Milli Takımı ve Fenerbahçe Ülker ile yaptıkları ortada. Tekdüze bir bakışla pekala iki takımı aynı anda çalıştırıp başarılı olunabileceğini söyleyebiliriz ama detaylara inildiğinde bunun o kadar da kolay söylenmemesi gerektiğini görüyoruz.

Bir kere bu işin en zor yanı takvimi ayarlayabilmek. Terim'in sarıldığı örneklerden Tanjeviç bu konuda çok rahat. Basketbolda şampiyonalar yazın oynanıyor ve ligler de ekim ayında başladığı için kafadan 1-0 önde Tanjeviç. Şampiyona öncesi elemeler de 15-20 gün arasında oynanıp bitiriliyor. Örnek vermek gerekirse, Eurobasket 2009 için Türkiye Ekim ayında başlayan ligin öncesinde 3-20 Eylül arasında bütün maçlarını oynadı. Tanjeviç bu süre zarfında Fenerbahçe Ülker'in sadece sezonbaşı hazırlıklarından bir süre uzak kaldı ama buna rağmen TBL'ye hazırlanması için 1 ayı vardı elinde. Sezon içerisinde de hiç milli takım arası olmuyor. Bakıldığında Tanjeviç için avantajlı bir uygulama dahi olduğunu söylenebilir zira hem teknik olarak sürekli hazır kalıyor hem de ülkesindeki oyuncuların durumlarından sürekli haberdar olabiliyor.

Futbolda ise durum bundan çok daha farklı. Elemeler basketboldan farklı olarak uzun bir zaman dilimine yayılıyor. Hazırlık maçlarıyla birlikte bölük pörçük ve hayli yoğun bir takvim ortaya çıkıyor. Aynı konsantrasyon ve motivasyon ile iki takımı birden idare etmek kolay bir iş değil bu yüzden, hele de hedef takımları yönetiyorsanız. Çok dinç olmanızın yanında, çok güçlü sinirler ve büyük bir sabır da gerektiriyor.

Hiddink seçtiği takımlardan ötürü böyle ağır bir taşın altına sokmadı elini. Bilhassa Avustralya deneyimi kıtadaki takımların kalitesi yüzünden elemeler bazında çokbirşey yapmayı gerektirmediğinden kolay olmuştu. Şöyle ki; İsrail'in 1990 elemelerinde Okyanusya grubunda mücadele edip Avustralya'nın önünde yer almasından bu yana, son 4 kupada Okyanusya temsilcisi olarak play off oynayan takım hep Avustralya. Açık ara farkla üstelik. Dolayısıyla Hiddink'in teknik adamlığı da pratikte Güney Amerika'dan gelen 5. ile oynanacak 2 play off maçı ve 1 aylık Dünya Kupası'ndan ibaret kalıyor. Hiddink'in üzerinde tartışılması gereken görevi Rusya ve Chelsea 'yi beraber idare etmesi ama kendisi zaten Chelsea'yi sezon sonunda bırakacağını açıklayınca Avrupa'dan iki takım çalıştırmanın zorluğu için kurduğumuz mantık onaylanmış oluyor.




Fatih Terim'in niyeti de Avrupa takviminde tam zamanlı çalışabiliyor olmak. Çalıştıracağı takım yerel olursa işin altından kalkmak elbette diğer opsiyona göre daha kolay gibi olacaktır; velakin Mustafa Denizli'nin hem Galatasaray'ı hem de Milli Takımı yönettiği yılları hatırlayanlar bunun ağızda durduğu kadar kolay olmayacağını bilirler. Bambaşka şeylerle uğraşmak zorunda kalacak Terim. Kendisinin amacı da zaten üst düzey liglerden bir takımı çalıştırmak. Sinirleri pek sağlam değil ama Türkiye'den uzak kaldığı takdirde nispeten rahatlayacaktır. Enerjisi ise çok yeterli Terim'in iki takım çalıştırmak için.

Bu çerçevede yapacağı tek şey sorumluluklarını paylaşması Terim'in. Tabi Türkiye'de kurumlar sorumlu oldukları halkı, tabanı bilgilendirmekten aciz olduğu için Terim'in yardımcıları ne kadar işlevsel çalışıyorlar, hangi tempo içerisindeler bilemiyoruz. Fakat dışarıdan göründüğü gibiyse; Terim safrasının bir bölümünü Oğuz Çetin, Metin Tekin'e bırakıp pekala sadece seçiçi olarak çalışabilir. Avrupa'daki birçok teknik adam da böyle çalışıyor, yardımcılarına sorumluluk vermekten çekinmiyor. Bizim ülkemizde ise tek adamlık bir gelenek, uygulama ne kadar performans verir ve Terim egolarından ne kadar sıyrılabilir ? İşte onu kestirmek zor.

Etiketler: ,

Tek Yönlü Maç



Futbolun son yıllardaki en büyük klişeleri çift yönlü oyuncu, total futbol. İki yönlü oyuncuların en çok bulunduğu kulüplerden, total futbolun en büyük iki temsilcilerinden Barcelona ile Chelsea. Barcelona'nın hücüm, Chelsea'nin savunma karakteri birbirlerine oranla daha iyi belki ama oyunu bu hale sokacak kadar da değil. Sahadaki o çift yönlü oyuncular bu maçta resmen yarım oynadılar. Tek yönlü ve Amerikan futbolundan farksız bir maç vardı sahada. Amerikan futbolunda dahi roller değişir, velakin bu maçta değişmedi. Barcelona'ya karşı 90 dakika bu kadar ilkel bir oyun oynayıp gol yememek yapılan işteki kalitenin işareti. Uzun uzun anlatmanın pek bir manası yok, Chelsea mükemmel bir savunma yaptı.

Böyle durumlarda hücum edenin beklenmedik bir hamle yapması lazım maçı çözmesi için ama Guardiola hiçbirşey denemedi. En basitinden Henry ile Messi'nin yerini değiştirip Ivanovic ve Bosingwa'ya karşı o kanatlarda görev yapan Henry ve Messi'ye nefes aldırabilirdi, avantaj sağlayabilirdi. Ya da bu kadar çok pas yapmak yerine şut atarak Chelsea'yi panikletebilir, Cech'in maçın başında çok net görülen ürkekliğini zorlayabilirdi ama o bildik pas oyununa devam etti. Maç öylece akıp gitti, Marquez'in bir anlık hatası Barcelona'ya pahalıya patlayabilirdi ama Victor Valdes kariyerinin belki de en hatırlanacak kurtarışını yaptı. Barcelona ise Eto'o'nun şans topundan doğan pozisyon ve maçın sonundaki Krkic'in kafası dışında birşey üretemedi.

Hülasa Hiddink istediğini aldı, bizim gibi eline birasını ve çerezini alıp televizyon başına geçen kim varsa da hayallerini Stamford Bridge'e ertelemek zorunda kaldı. Tabi El Clasico sonrası hiç ummadık bir rövanş da izleyebiliriz.

Etiketler:

28 Nisan 2009 Salı

Nemanja Vidic

Etiketler:

O Golü Karım Bile Atardı



Darren Bent şu golü kaçırdıktan sonra Harry Redknapp tarafından verilmiş bir demeçti bu. Kendisine verilen bonservisin de etkisi vardır muhakkak ama golü atsaydı Portsmouth'u yenecekti Tottenham. Aradan aylar geçti ve Harry Redknapp'ın aşağıladığı Darren Bent 17 golle Tottenham'ın en golcü adamı oldu. Demecin etkisi var mıdır bilinmez ama Harry Redknapp bugün özür diledi oyuncusundan. EPL'nin en karizmatik hocalarındandır, helal olsundur...

Etiketler:

Brezilya Çıldırdı



Her haliyle, şu karikatürize edildiği de dahil olmak üzere, bu gözlerin modern futbolda gördüğü en farklı, en özel oyuncudur Ronaldo. Birçokları için de öyle, hele ki Brezilya için. O yüzden geri dönüşü yaşına ve hala tam olarak atamadığı kilolarına rağmen büyük yaygara koparıyor. Hele bunu bir de ülkenin en büyük kulüplerinden olup da geçen sene küme düşen Corinthians ile yapması herşeyi daha değerli kılıyor. Bir aksilik olmazsa Corinthians Eyalet Şampiyonu olacak ve Serie A'nın da ciddi favorilerinden. Brezilya da şu an tam anlamıyla çıldırmış durumda. Ronaldo gündeme oturmuş durumda ve tartışılan 3 konu var.

- Brezilya'da hayatı film olan 3 futbolcu var. Pele, Garrincha ve Zico. 4. film Ronaldo için çekilecek. Bu Brezilya'nın sanat camiasının gönlündne kopup, halkın desteklediği bir proje değil. Corinthians'ın şu geri dönüşten biraz vole vurmak istemesinden ötürü ortada dönen bir fikir. 2010 yılını ortaya attı Corinthians yöneticisi Luis Rosenberg. Merakla bekliyoruz.

- Bundan tam 13 sene önce yine Corinthians oyuncusu olan Marcelinho Carioca, Santos'a muazzam bir gol atmıştı. Golü yiyen kaleci Pele'nin oğlu Edinho idi, golü yiyen takım da Pele'nin idolü olduğu Santos olunca, 2-2 biten maçın ardından soyunma odasında Pele tarafından özel bir plaket ile ödüllendirilmişti Marcelinho. Bu Pele'nin kişisel olarak ödüllendirdiği ilk ve tek goldür. Brezilyalılar şimdi Pele'ye baskı yapıyorlar, Ronaldo'yu ödüllendirmesi için. Brezilya'nın herhangi bir medyasında bunun üzerine bir anket, haber, kritik görmek mümkün. Ronaldo'nnun attığı golü izlemek isteyenleri hemen aşağıdaki posta alıyoruz.



- 3. ve en mühim olanı Ronaldo'nın Canarinho formasına tekrar kavuşma ihtimali. 2006 Dünya Kupası'ndan beri milli formayı giymiyor Ronaldo. Bu geri dönüşten sonra yapılan anketlerde Ronaldo'nun Brezilya Milli Takım formasına geri dönmesini isteyenler % 80 üzerinde seyrediyor. Globo'nun anketinde oy kullananların sayısı bizim yerel seçimlerimizde belediye başkanı seçebilecek düzeyde. 147,000 kullanıcı.

Objektif bir gözle bakarsam, Güney Amerika için ciddi bir forvet sorunu var Brezilya'nın. Robinho ve Pato eldeki en iyi 11 oyuncuları ama doğrusunu söylemek gerekirse son 15 yılda o mevkiyi domine eden Romario ve Ronaldo kadar güvenilir değiller. Grafite ve Luis Fabiano'ya alternatif gözüyle bakılıyor. Keirrison ve Neymar gibi potansiyeli ve yerel popülaritesi çok yüksek oyuncular, eğer o zamana kadar Avrupa'nın ciddi kulüplerinde boy gösteremediği takdirde sadece 22 kişilik kadroyu doldurmaya yarayacaklar. Adriano futbolla ilişiğini kesmiş durumda. Ronaldo şayet biraz daha fit duruma geldiği takdirde gözü kapalı giyecektir o formayı.

Etiketler: ,

27 Nisan 2009 Pazartesi

Kral



Paulista Eyalet Şampiyonası finalini değiştiren adam Ronaldo. Santos'u ilk maçta, üstelik de deplasmanda 3-1 yendiler. Son 2 golü Ronaldo attı. Turnuvadaki gol sayısı da 8 oldu. Ortalaması da 91 dakikada 1 gol. Belki hala sahadaki görüntüsü futbolcudan çok besili bir tosun gibi ama bitiriciliğinden hiçbirşey kaybetmemiş. Topu ayağına aldığı anda hala korkulması gerekiyor. Bilhassa attığı ilk goldeki kontrolü ve vuruşu inanılmaz. 40 maçtır Guiza'yı izledikten sonra daha da bir başka geliyor.


Etiketler: ,

Luis Fabiano'yu Neden Oynatmadın ?




En kritik virajı hasarsız dönen Real Madrid oldu. Valencia ve Barcelona tamponu biraz çizdirdiler. Sevilla ise tarihinde olmayanı başardı ve La Liga'da üstüste 4 kez mağlup olma başarısını gösterdi. Bunun vebalini ödeyecek olan isim Manolo Jimenez. Berbat bir fikstür ve bu mağlubiyet serisinin artma ihtimali var ama Jimenez'in hataları da var. Estadio Deportivo başlığıyla açık açık belli etmiş görüşünü.



Tek eleştiren yerel medya da değil. Son mağlubiyet Real Madrid'e olunca Barcelona medyası da yükleniyor Jimenez'e. Bilhassa da oyuncu tercihlerini yerden yere vuruyorlar. Kazanmak zorunda olan bir takımın, hele de rakibinin en kötü mevkisi savunma göbeği olduğu halde Fabiano'yu kenarda tutmasına feci içerlemişler. Fabiano oynadığı takdirde Metzelder ve Cannavaro ikilisinin 1 yerine 2 pivot ile mücadele etmek zorunda kalacağını, Metzelder'in de ilk goldeki asisti yapamayacağını ve Sevilla'nın daha dominant bir oyun oynayacağına inanıyorlar. Arada Barcelona ile oynayıp 4 yedikleri maçı da sıkıştırmışlar. Kanoute'yi yedek soyundurup 4 yemiştin, ders almazmısın demeye getirmişler. Çok da haksız sayılmazlar. Maç özelinde ciddi hatası var Jimenez'in ama yine de La Liga'nın mevcut koşullarında hayli başarılı olduğunu düşünüyorum. Sevilla için şu an içinde oldukları ilk 4 bile kolay değil zira kendilerinden daha fazla yatırım yapan Valencia, Atletico Madrid ve hatta Villareal gibi takımlar var. Fatih Terim haberlerinin de bu minvalde inandırıcı gelmediğini belirtmiş olalım. Ne yapacak, gelip de şampiyonluğa mı oynatacak ?

Etiketler:

Meşalesiz, Sis Bombasız, Konfetisiz



Tribün de oluyormuş. Ben bugün bunu öğrendim

Etiketler:

Nezaret Bekçisi Santos



Atletico Madrid maçındaki hadiselerin üzerinden fazla zaman geçmedi. Avrupa'nın neredeyse bütün tribünleri bu adam için birleşmiş ve İspanyolların elinden güç bela kurtulmuştu Santos. Bu kez kendi ülkesinde, Lille deplasmanında 2 arkadaşıyla birlikte yakayı ele verdi. Pazar günü Lille-Flandres garında çıkan bir arbedede 25 yaşlarındaki bir taraftarın üzerindeki PSG formasını zorla çıkarmaya çalıştığı ve hafif de silkelediği için tutuklandı. PSG tribünlerinden geçme olduğu iddaalarından ötürü mü yoksa faşist PSG tribünlerine karşı solun gücünü mü göstermek istedi de böyle bir delilik yaptı bilinmez ama Marsilya başkanı Pape Diouf hemen savundu amigosunu. Bir de Avrupa'da taraftar ile yönetim ilişkisi yoktur derler. Erman sana söylüyorum, Hıncal sen anla...

Etiketler:

26 Nisan 2009 Pazar

Şefin Tavsiyesi: Buffalo - Mother's Choice (1976)


Avustralya'nın başta AC/DC olmak üzere; Coloured Balls, Taste, The Angels ve Rose Tattoo (ki bu grup da Buffalo'yu kuran Peter Wells tarafından oluşturulmuştur) dışında müzik dünyasına bir başka hediyesi. 1968 yılında Dave Tice ve Peter Wells tarafından oluşturulan Head isimli blues-rock grubu yaşadığı eleman, icra ettikleri müzik ve isim değişiklikleri neticesinde 1971 yılında Buffalo adını alır ve hikaye böyle başlar. Grubu diğerlerinden ayıran en büyük ve en alışılagelmişin dışında olan özelliği ilk kurulduğunda iki vokalistten (Dave Tice ve Alan Milano) oluşuyor olmasıydı. Bu iki eleman dışında gitarda John Baxter, bass gitarda Peter Wells ve davulda Paul Balbi, Buffalo'nun ilk bilinen kadrosunu oluşturuyordu. Yaşanan bir kaç eleman değişikliği değil de, grubu düşüşe geçiren olay 1975 yılında gitarist John Baxter'ın ayrılışı olacaktı.

Grubun 4. albümü olan Mother's Choice grubun kurucu elemanlarından olan Baxter yerine gelen Karl Taylor ile çıkarılan ilk albümdür. Her ne kadar Baxter'ın ayrılışı Buffalo için bir dönüm noktası olsa da, bu albümdeki şarkıların yapımında Taylor'ın katkısı da büyüktür. Rock 'n' roll, blues-rock ve proto-heavy metal türlerini içeren başarılı bir albüm Mother's Choice.

Şarkı listesi:

01. Long Time Gone*
02. Honey Babe*
03. Taste It, Don't Waste It*
04. Little Queenie (Chuck Berry Cover)
05. Lucky
06. Essukay
07. Sweet Little Sixteen (Chuck Berry Cover)
08. Be Alright

İlgilendiysek buradan buyuruyoruz:

Salute.

Etiketler:

Klinsmann Raus ?



Ottmar Hitzfeld gibi gerçek bir dahinin mirası üzerinden bir takıma sportif değer katmak rasyonel bir teknik adamın alabileceği bir risk değil aslında. Velakin Klinsmann'ın tam da sevdiği şeydir bu. Herkesin kaplumbağa gibi kabuğuna çekildiği bir zamanda ve futbol yöneticiliği anlamında bir tecrübesi yokken Almanya'nın başına gelmesi de benzer bir durumdu. Cesur bir adamdır Klinsmann. Bu seviyede top oynayıp Almanya dışında kariyer edinen yegane futbolculardandır ve üstelik bunu profesyonel bir menajer tutmadan başarmıştır. Mattheus ile girdiği ağız dalaşı, İngiltere'ye gidişi vs... Her hareketinin altında bir cesaret timsali bulmak mümkündür Klinsmann'ın. Almanya'ya ve futboluna her zaman mesafeli biri olsam da Klinsmann'ı çok sevmemin başlıca nedeni budur. Bir de, bir Almanda çok nadir görülen duygusal dışavurumudur.

Şu an epey zor durumda. Bayern Münih'i azizeler dahi kurtaramadı Schalke maçında ve 3 sene önce ona teşekkür eden medya ve taraftar Klinsmann Raus yani Klinsmann dışarı diye tempo tutup, pankartlar açıyor. Bayern'i kaybederken seviyorum ama Klinsmann'ı kaybederken görmek hem alışık olduğum birşey değil hem de görmek istediğim bir manzara değil. Benim tatmininm açısından sezonu CL klasmanı içerisinde bitirmesini dilemek sanıyorum ki en kestirme çözüm.

Objektif bir göz ile bakıldığında da, şu an Bayern'de bir futbol gerçeği var. Geçen sezon ki takım ile bu sezonkine bakıldığında, kupaları filan bir kenara koyuyorum, takımda gelişen hiçbir yön yok. Bireysel olarak Ribery'nin performansı belki. Bunun dışında mevki bazında Bayern standartlarının altına düşmüş ve geriye gitmiş bir takım var. One touch futbol da vizyondan öteye gidemedi. Elde teselli olunacak bir kupa da mevcut değil. Klinsmann'ın gönderilmesi için her şart oluşmuş durumda.

Özel oyuncuların teknik adamlıklarının da özel olmasını dileyen biri olarak, bir taraftan da düşünmeden edemiyorum.

Lucian Favre'nin 2. senesinde yakaladığı ivmeyi neden yakalayamasın kaldığı takdirde ?

Etiketler:

İmkansız Goller: Sebastian Langkamp

Epeydir boşlamıştık bu bölümü. Sebastian Langkamp'ın bu golüne kayıtsız kalmak olmazdı.

Video: Sebastian Langkamp

Edit: Video sayfa düzenini bozduğu için kaldırdım. Linke tıklamanız yeterli.

Etiketler:

La Liga Hala Hayatta



Barcelona beklediğimden baskın oynadı ilk yarı. Bilhassa Iniesta'nın salvoları izlemeye değerdi, attırdığı golü de mahalle maçlarında attıramazsınız. Eliniz ayağınıza dolaşır, ama Iniesta sanki kanı çekilmişçesine rahat çıkardı topu. Messi de aynı soğukkanlılıkla bitirdi. Yine bir Barça klasiği izleyecekken Victor Valdes çıktı sahneye. La Liga'nın son 10 takımında zor oynayabilecek bir oyuncunun, Barcelona'nın Casillas çıkarma histerisi yüzünden o kaleyi koruması ve kendinin de buna inanıp Casillas ile aynı kontratı istemesi akıl alır gibi değil. Guardiola bütün kartlarını oynadı ikinci devre. 4-3-3 bozulmadı ama Henry ve Gudjohnsen ile daha hücumcu bir hal aldı. Xavisiz bir işe yaradığını söylemek zor. Busquest'in çıkması daha doğru olurdu kanımca. Valencia ise rölantide götürdü oyunu. İlerideki pırpır oyuncularının Barca savunmasının oyuna katılmasının da etkisini uzatmamak lazım. İşlerin sarpa sardığı dakikalarda ise Mestalla ambiansını da arkalarına alarak oyunu gerdiler. Faullerle, hakeme itirazlarla Barcelona'yı soğutmaya çalıştılar oyundan. Başarılı olduklarını da söyleyebilirim, film de kendileri için mutlu son ile bitecekti ama Cesar pişmiş aşa su kattı. 2-2 biten bu maçın ardından yarın Pizjuan'da Real Madrid kazanırsa La Liga'nın üstü bitkisel hayattan çıkıp yeniden hayata dönecektir. Merakla izliyoruz...

Etiketler: