15 Ağustos 2009 Cumartesi

Chelsea 2 - 1 Hull City



Premier Lig'in açılış maçı tahmin ettiğim gibi hızlı başladı. Savunmasını ceza sahasının hemen önünde kuran ve ortasahasıyla da baskı yapmayan Hull City'nın ceza sahası etrafında Drogba at koşturdu. Yakaladığı iki pozisyonda ayağını yatırabilse ilk 5 dakika sonunda 2-0 galip olabilirlerdi. Oysa Drogba çerçeveyi bulamadı.

Hull City maçın başında yaşadığı bu tökezlemenin ardından toparlandı. Savunmasını biraz daha ileriye çıkardı, 2. bölgede en uçtaki Folan'ın da katılımıyla Chelsea ortasahası ve savunmasına rahat top kullandırmadılar. Boateng'in liderliğinde de ileriyi zorlamaya başladılar. Oyun dengelenmekle kalmadı, temponun direksiyonu da Hull City'nin eline geçti. İlk 5 dakikalık baskıdan sonra oyun 30 dakika böyle geçti. Hull üretkenliği düşük bir takım. Boateng dışında oyunu iyi okuyabilen bir oyuncuya sahip değiller ama taktik disiplinleri ve mücadele azimleri sayesinde oyuna tutunuyorlar. Bu bağlılık sayesinde Chelsea savunmasının uzaklaştıramadığı bir topu değerlendirerek 28. dakikada Stamford Bridge'ın hepbir ağızdan yuhaladığı Hunt ile öne geçtiler.


Oysa küçük takımların büyük takımlara karşı öne geçmesi değil, o golü getiren oyunu genele yaymaları ve skoru aynı alışkanlıklarla koruyabilmeleri esas mesele. Hull ise golden sonra maçın başındaki görüntüsüne geri döndü. Doğal olarak da Chelsea'den dayak yemeye başladılar. Hunt ve Mendy tehdidi sayesinde Chelsea'nin oyunda pek gözükmeyen iki kanat beki, oyunu zorlamaya başladı. Bilhassa da Bosingwa. Hem organize hem de yoğun geldiler. Birçok tehlike üretilmesine rağmen gol Drogba'nın frikikteki ölü yaprak vuruşundan geldi. Chelsea durmadı, devre sonuna kadar aynı baskıyı sürdürdü ama 2. gol gelmedi.


Bu baskı ikinci devrenin başında yapılan Ballack - Mikel Obi değişikliğiyle daha da arttı. Mikel Obi fiziksel olarak kusursuz bir oyuncu. Mücadelesi, devamlılığı ve tekniğiyle de bunu destekliyor. Ve savunmanın önündeki ilk oyuncu profiline bu açıdan tam bir uyum gösteriyor. Fakat o bölgenin adamının oyuna çok hakim olması ve oyunu iyi okuması lazım. Sahip olduğu niteliklerin sahaya tam olarak yansıması için bu şart. Oysa Mikel'de o zeka yok. Chelsea'nin yediği golde topu uzaklaştığı yer orada oynayan oyuncunun en son yapacağı şey olmalı. Sadece bu da değil kusuru. Savunmanın arasına çok giriyor, zamanında çıkamıyor ve kompakt olmaktan uzaklaşıyor Chelsea. Ayrıca takımın hücumdaki hızını da törpülüyor.


Ballack'ın girişiyle Essien ve Ballack o bölgeyi değişmeli olarakdaha iyi doldurdular ve ileride daha çok gözükerek takımın hücumdaki tempoyu arttırdılar. Beklerin de devrenin ilk 15 dakikada açık gibi oynaması oyunun uzun süre Hull City cezasahasında gözükmesini sağladı. Anelka iki net gol kaçırdı, Lampard ve Drogba da önemli pozisyonlardan yararlanamadılar. Uzaktan atılan şutlar da cabası. Yine de bu yoğun baskının harcı 4 pozisyon değildi. Chelsea'nin çok daha üretken olması lazımdı, olamamalarının sebebi Lampard'ın henüz forvet arkası rolüne alışamamış olması.

Lampard eski rolünde iki cezasahası arasını domine ederek oynuyordu. Oyunun hep içindeydi, Chelsea'yi ileriye iten adamdı ve bunu topla çok daha geniş bir alanda yapıyordu. Şimdi topun kendisine gelmesini bekliyor. Gelmediğinde oyundan kopuyor. Üstelik oynadığı mevki daha dar ve daha ince işler yapmaya zorlayan bir mevki. Doğru zamanda doğru yerde topla buluşup çok hızlı karar vermesi lazım. Henüz olması gerektiği gibi yapamıyor. Ancelotti bu soruna çözüm getirmek için 70.dakikada Deco'yu oyuna aldı, Lampard'ı da Malouda'dan boşalan sol içe çekti. Maçın sonunda Drogba'nın attığı maç kazandıran golü direkt etkileyen bir değişiklik oldu. Moral veren bir galibiyet.


Chelsea ve Ancelotti sezonu böylece iyi açtılar. İstatistik kağıdındaki 32 şut ve 38 kanat bindirmesi muhteşem ama verim yerlerde sürünüyor. Kendileri gibi oynamaya çalışan takımlar karşısında işleri biraz daha kolay olacaktır. Velakin 4-1-2-1-2 değişmeyecekse, Lampard rolüne alışana kadar, bilhassa da böyle cezasahasının önüne duvar ören takımlara karşı üretkenlik sorunu çekmeye devam edecekler gibi. Telafisi için beklerin daha fazla oyuna katılması şart. Dizilişin gereklerinden biridir zaten. Hem FA Community Shield hem de bu maçta Bosingwa - Cole ikilisi kopuk kopuk gelebildiler. O yüzden de 20-30 arasından attıkları şutların insafına kaldılar. Ne zaman bu ikili hücuma katıldı chelsea başka bir oyun oynamaya başladı. Maçta atılan goller mükemmeldi. Sezon öncesi hazırlıklarından bu yana izliyorum ve Drogba şu an yeryüzünün uzak ara en formda santrforu. Bu maçın da adamı.

Hull City'nin 4-3-3'ü etkili oynayıp, bu ligde kalabilmesi için Marney'i Boateng ayarında bir ortasaha oyuncusu ile değiştirmesi lazım. Boateng bu kadar uzun süre bu takımı taşıyacak kadar sağlam sinirlere sahip bir adam değil. Savunmanın hemen önünde oynayan Olofinjana ise kendi kalibrelerine göre iyi bir transfer. Stoper oynayan Turner'ı da çok beğendiğimi belirteyim. Hem uzun hem de çabuk. 26 yaşında. Biraz araştırdım ve genel formu da bu seviyelerde. Stoper arayanlara duyurulur.

Etiketler:

Berlusconi ve Milan



Bu birliktelikten hem Berlusconi hem de Milan kazanmıştır. Yıllarca kaybeden ise Inter olmuştur. Şimdi ise durum tersine döndü. Inter kazanıyor, Milan kaybediyor. Sokağa çıkıp rastgele ne olacak bu Milan'ın hali ? sorusunu sorsanız, en futboldan bihaber kişiden bile alınacak cevap nettir. Milan çok yaşlı. Berlusconi de farkındadır elbet. Hatta bu sene 23 yaşının altında oyuncu transfer etmeyin emri verdiği dedikodusu var. Torino'dan Abate ve Genoa'dan Di Gennaro alınınca doğru dedikoduymuş diye düşündüm ama son transfer 35'lik Roma olunca işler değişti. Capello'nun Avrupa'da oynamazsan Dünya Kupası'nda götürmem mesajından sonra 34'lük Beckham'ın da Milano'ya tekrar döneceği yazılıyor. Milan futbolu bıraksın, huzur evi açsın.

Etiketler:

Fiorentina Müzesi



İtalya'da sanat deyince aklınıza kim geliyorsa - Michelangelo, Pisano, Donatello, Da Vinci - eserlerini yaşatan ve Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biri olan Firenze'nin temsilcisi, ligin köklü takımı Fiorentina'nın doğru dürüst bir müzesi yokmuş. Çok şaşırdım. Şehir yöneticileri ile birlikte Museo Viola projesini hayat geçiriyorlar. Materyal toplamaya başlamışlar. Tairihinde Antognoli, Baggio, Socrates, Passsarella, Batistuta, Effenberg gibi oyuncular olan, şampiyon bir takımdan nefis birşey çıkacaktır. Fatih Terim de yerini alacaktır elbette müzede. Tek sıkıcı detay kulübün kurucusu ve zamanın Ulusal Faşist Parti lideri olan Luigi Radolfi'nin unutulmayacak ve bronz bir heykelle onurlandırılacak olması.

Etiketler:

14 Ağustos 2009 Cuma

Adiós Lugano



Corriere Dello Sport'a göre bu iş bitti. Roma merkezli gazetedir ve başından beri Lugano'nun Lazio'ya daha yakın olduğunu yazıyorlardı. Bugün Lazio Başkanı Lotito ile Lugano'nun temsilcilerinin dün öğleden sonra Roma'da anlaştıkları haberini yaptılar. Lugano da yarın Roma'ya gelecek ve imzalar atılacak. Lazio'nun Uruguaylı kalecisi ve Lugano'nun milli takımdan arkadaşı Fernando Muslera da Lugano ile konuşup haberi aldığını, Lugano'nun Lazio'da oynamak istediğini doğrulamış. Bu kalp seni çok özleyecek. Adiós Lugano...

Etiketler:

Mourinho(Modern Futbol+10 Numara)



Çin'de oynanan İtalya Süper Kupası'nın ardından yazdığım maç yazısının satır arasında
, Mourinho'nun 4-3-3 için ideal kenar oyuncularını bir türlü bulamadığı, maça 4-1-2-1-2 ile başladığını not düşmüştüm. Umudu kesmiş sanırım Mourinho. 4-3-3 dizilişinden vazgeçeceğe benziyor. Şu sıralar 10 numara yani forvet arkası pozisyonunda görevlendirdiği Stankovic'i iç olarak oynatıp, bir forvet arkası alacak. Kare asında Deco, Van Der Vaart, Wesley Sneijder ve Gourcuff var. Elinde tuttuğu son kart ise Ivan Rakitic. 4-3-3'ü dirilten, futbolda başka bir dönem açan Mourinho kendini Inter imkanları ve kadrosuna göre yeniden eviriyor. Mourinho parantezinde modern futbol ve 10 numara ne verecek bilinmez. Keza modern futbolda 10 numara tedavülden kalktı geyikleri yapanların ne konuşup, ne yazacakları da...

Etiketler:

Delgado - Lincoln - Rakitic



Kader bazen ağlarını fena örüyor gerçekten. Sene 2006. Jean Tigana iyi bir 10 numara arıyor. Kulübün portföyündeki adamın özgeçmişinde üç sezonda 113 maç oynayıp 58 gol var. Maradona'nın hemşerisi, 24 yaşındaki Matias Delgado. Basel'den önemli bir paraya transfer ediliyor. Bu kadar kıymetli bir adamı Basel'in neden bıraktığı o sezon bir başka 10 numara peydah olunca anlaşılıyor. Bir sezon önce sadece 1 maç oynayan, 18 yaşındaki Hırvat oyunkurucu Ivan Rakitic 2006 - 2007 sezonunda 33 maçta 11 gol atıyor. 1 sezon sonrası. Bu sefer Galatasaray'ın 10 numara özlemi var. Hedefteki adam 3 sezonluk Bundesliga kariyerinde 83 lig maçı oynayıp 20 gol 21 asist yapmış. Takımı Schalke'nin, hatta ligin de en değerli oyuncusu olmuş Cassio Lincoln. Türkiye bir başka önemli maliyetle bir başka Avrupa kariyerli 10 numara getiriyor. Transfer yine Ivan Rakitic'e yarıyor. Basel'den Schalke'nin yolunu tutuyor. 2 sezonluk Schalke döneminde asist yönüne ağırlık vererek 53 maçta 4 gol 20 asist yapıyor. Bu sezonu da Magath yönetiminde Hannover maçında yaptığı 2 asistle açıyor. Eğer menajeri Max Urscheler uydurmuyorsa Inter'e transfer olması muhtemel. Rakitic'in selefleri Lincoln ve Delgado ise istenmeyen adamlar oldular Türkiye'de. Girdikleri tünelin sonunda ışık yok gibi...

Etiketler:

Sergio 'Kun' Agüero









Trevanian - Mr Cool ve Skiptomylou'ya tebrikler...

Etiketler:

13 Ağustos 2009 Perşembe

Runje ve Kezman



Bir zamanlar Yugoslav cennetiydi Türkiye toprakları. 3 yabancı vardı ve neredeyse her kulüp bu hakkını Yugoslavlardan kullanırdı. Yugoslavların Avrupa'da pek de söz sahibi olmadığı zamanlardı. Onlar top oynamayı öğrendiler, biz transfer etmeyi unuttuk. Yeni dönemde dağılan Yugoslavya topraklarındaki ülkelerden çıkan Balkan kökenli oyuncuların meskeni artık 5 büyük lig. Bilhassa da Bundesliga ve Serie A. Bunun üzerine ayrıca bir yazı gelecek. Bu postun konusu Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın uzun zaman sonra yüzünü Balkanlara dönüp karavana attıkları Kezman ve Vedran Runje. Fotoğrafı gören işler yolunda sanır ama değil. Runje'nin takımı Lens geçen sezon küme düşmüştü. Bu sene Ligue 1'e geri döndüler ama açılış maçında 4 gol yediler son şampiyon Bordeaux'dan. Runje, bir süredir Pletikosa'nın sakatlığı ve form tutmamış olması sebebiyle milli takımda 1. kaleciydi. Bu maçtan sonra Belarus maçı için milli takım kampına gitti, ama Bilic yanında oturttu Runje'yi. Kezman'ın PSG macerası geçen sene de parlak sayılmazdı ama iyi kötü forma şansı buluyordu. Bu sene Le Guen'in de gidişiyle ipi kesilmişe benziyor. Montpellier maçında 92. dakikada Sessegnon'un yerine oyuna girdi. Malaga'ya transferi gündemde.

Etiketler:

Yenilsen de Yensen de



Futbolcular, teknik direktörler, kulüp yöneticileri, federasyon temsilcileri, hakemler. Her biri futbolun aktif birer parçası. Kimi başrolde, kimi figüran. Etkileri ölçüsünde her biri istediği zaman konuşabiliyor, derdini ve fikrini anlatabiliyor. Kullandıkları araç medya. İstedikleri zaman programlara canlı bağlanma şansları var. Biraz çevre ya da meslek dönemlerinde isim yapmışlarsa gazetelerde yazma, televizyonlarda boy gösterme şansları da var. Hatta bir süre sonra medyanın bizzat kendisi dahi olabiliyorlar.

Bir de ne pahasına olursa olsun bu oyunun peşinde koşan, defalarca kez canını vermiş taraftarlar var. Artık sadece futbolun seyrini değil, onun dev ekonomisini de canlı ve ayakta tutan bir kalabalık. Temsildeki ağırlıkları ve rolleri sebebiyle bana göre en çok söz hakkı verilmesi gerekenler onlar. Ama en az konuşanlar da onlar. Bir acayip izolasyon. Ne ilginçtir en az konuşması gerekenler de en çok konuşanlar. Gazetecileri tenzih ederim ama yetkinlikleri bilinmese de herşeyi bilen, üslubu ve kalemi zayıf onlarca türdeş yorumcu var bu ülkede. Çok konuşuyorlar, çok yazıyorlar ama ne için yazdıkları da meçhul. Dünya bazen tersine işliyor böyle.

NTVSpor'da Bağış Erten ve Banu Yelkovan'ın moderatörlüğünü yaptığı "Yenilsen de Yensen de" programının eşsiz ve önemli oluşunun sebebi bu izolasyonu deliyor olması, işleyişi normale çeviriyor olması. Oyunun sahadakilerden sonraki en büyük aktörüne kendini ifade etme fırsatını veriyor olması. Programın sadece temelde değil içerikte de eşsiz olabilmesi için sadece taraftar muhabbeti yetmez. Yoksa git kahvehanede yap çekimleri, bitir montajı, sür yayına. Olmaz, kalite ve özgünlük de lazım. Bunlar için adres medyaya alternatif olan, güncelden ve kaostan farklı, çoğu zaman daha kaliteli bir içerik ve bakış açısı sunabilen blogger, ekşisözlük, okuryazar ve Eurosport ahalisinin yetenekli kalemleri, spikerleri.

Heyecan verici, müthiş bir proje.




Program önceden 3 büyük İstanbul kulübünün 5'er taraftarını haftanın ilk 3 günü ağırlıyordu. Bu sene temsildeki kontenjanı düşürerek herkesi aynı sepete koydular. 3 büyük kulübün yanına 4. büyük olan Trabzonspor'un ve bir de Anadolu kulübünün temsilcisi eklendi. Haftada bir gün yayın var artık, ama süre de daha uzun.

Bu değişikliğin sebebini birinci ağızdan öğrenmiş değilim. Tribünde ve sokaklarda birbirine girenlerin aslında yanyana oturup, nefret ettikleri takımlar ya da oyuncular üzerine bile futbol konuşabileceklerini göstermek olabilir. Güzel, ama programa kaybettiriyor bu.

"Yenilsen de Yensen de" gitgide sıradanlaşıyor, kalitesizleşiyor.


İnsan yönetmek zordur. Hele de yönetmek zorunda oldukların söyleyecek çok şeyi olanlarsa. Az katılımcının olduğu dönemde bile söylenilenleri dinlemek ve takip etmek zordu. Şimdi 10 kişiler. Bu sayı çok fazla ve ekran başında ızdırap çekiyorum. Kim ne konuşuyor anlamıyorum. Birkaç eleştiri ve önerim var bu minvalde.


İlk eleştirim ekibe. Belli ki kendi aranızda sosyalleşmişsiniz. Birbirinize naif naif takılıyorsunuz, keyifli taşlamalar da oluyor ama programın ve konuşmacıların bütünlüğü bozuluyor. Kim ne diyor anlamıyoruz, farkında mısınız ? Elif Hanım, rahat bırakın önünüzdeki arkadaşları. Ali Murat Bey a.k.a. arvo; siz de Caner Eler'in mor formasına programdan sonra çay içerken takılabilirsiniz. Hiçbiriniz 15 yaşında da değilsiniz. Birbirinizin sözü kesmemek çok zor olmasa gerek. Okuyup, yazdıklarınınızı aynı zamanda iyi anlatabilmek harcınız olmayabilir ama pekala hissettirebilirsiniz. Nerede sizin bloglarınızda ve sözlükte sunduğunuz kalite, nerede programda söyledikleriniz. Bu kadar mı fark olur ? Bazen Adnan Aybaba, Hayri Hiçler dekorasyonu görüyor gibi oluyorum ekranda.

Moderasyonun da var kabahati.

Bağış Erten ve Banu Yelkovan benim düzenli takip ettiğim ve sundukları içerik, takındıkları üslupla hem ekranda hem de gazetelerinde bu ülkede dikkate alınacak değerli birkaç yazardan ikisiler. Velakin kusura bakmasınlar moderasyon işinde biraz daha sabırlı, kararlı ve planlı olmalılar.

Söz kesme konusunda aynı eleştiriyi moderasyona da yapacağım. Bağış Erten neşeli bir karakter, besbelli ki espri de seviyor. Malzemeyi yakaladığı anda da affetmiyor, çakıyor espriyi.. Banu Yelkovan da anektodları ve detayları seviyor. Genellikle de bir taraftar konuşurken aklına düşüyor. Araya sıkıştırma gereği duyuyor. Keyifli, hoş ama programın ve konuşan kişinin söylediklerinin bütünlüğü bozuluyor. İçeriği takip etmek zorlaşıyor.

Kendi fikirlerinizi söylemek konusunda da biraz daha geri planda olabilirsiniz ayrıca. Medya sizin. En kötü ihtimalle her haneye ulaşan ve bloglardan daha fazla kitleye ulaşabileceğiniz gazete sütunlarınız var.


Gelelim programın en büyük sorununa. İçerik ve zaman planlaması. Program öncesinde muhakkak çalışılıyordur üzerinde. En azından reklamlara pası atarken, sonrasında ne konuşacaklarını söyledikleri için öyle düşünüyorum ama o planı yeterince iyi yürütemedikleri çok açık. Konukların söyleyecek şeyi çok ve bazen ipin ucunu kaçırıp planlanan konuların dışında başka bir mecraya kayabiliyorlar. Fren hep geç geliyor ve çok dostane geliyor. Sevgili Mustafa Taha hızını alamadığında ve lafı uzattığında olan Caner'e, Eray'a, diğerlerine oluyor. Eksik kalıyor söyledikleri.

Oysa programın reklamlar çıkıldığı zaman kalan süresi belli. Bunu konuşulacak konu ve konuk sayısına eşit oranda pay etmek çok büyük bir mesele değil. Ekranın sağ alt köşesine konacak bir kronometre herşeyin üstesinden gelir. Konuşan da cümlelerini dikkatli seçer böylece.

Son sözü ise yapım ve yayın akışını düzenleyen kanal yönetimi hakkında söyleyeyim.

NTVSpor'da geçen anlam veremediğim bir haber akışı var. Altyazılarda zaten sürekli aynı haberleri, hatta fazlasını geçiyorsunuz. Keza yayın da 3/4 ekranda. Kalan kısımda yine haber ve bilgi akışı var. Neden saatbaşı tekrar ? Benzer şekilde aylardır dönen lig özetleri ve yine bir takım programların tekrarları var.

Bunlardan biraz kırpıp, Yenilsen de Yensen de programının süresine ekleyebilir ve konuklarınıza biraz insiyatif verebilirsiniz.

Zira taraftarlar artık ana forumlarında; coşkularını, sevinçlerini, sinirlerini, hüzünlerini, dertlerini paylaştıkları ve ifade edebildikleri kutsal mabedlerinde bile tutsaklar. Orada bile rahat bırakılmıyorlar. Küfür etmemeliler, ayakta maç izlememeliler, meşale yakmamalılar, pankartlarında kullanabilecekleri kelimeler için ayrı bir lügat var, yaptıkları tezahüratlar da oyuna etki etmeli. Takdir görmeleri için bunları yapmaları bile kafi değil. Yaratıcı olmalılar. Gaudi kadar sıradışı, Rachmaninoff kadar romantik.

Bari kendi programlarında özgür olsunlar. Kendi gündemlerini daha uzun sürelerde konuşabilsinler. Konuştukları kadar ödemiyorsunuz nasıl olsa. Adı da serbest atış olabilir. Anadolu takımları için de ayrı bir program daha yerinde olacaktır. Yine büyüklerin gündemine kurban gidiyorlar.

Etiketler:

Maradona İle Gol Sevinci



Yeryüzünde hangi futbolcu gol sevincini teknik direktörüyle böyle kutlayabilir ? Benim aklıma gelebilecek yegane teknik adamdı Maradona. Datolo fırsatı değerlendirmiş. Rusya'yı 3-2 yendikleri maçta, milli formayla ilk maçını oynadı. Malvinas formasıyla attığı ilk ve tek golün sevincini de böyle yaşadı dün gece. Bir eski, bir yeni Napolili. Ole manşet yapmış hemen."Gülümse, Maradona Seni Seviyorum". Arjantin güzel ülke.


Etiketler:

International Board Yaş Ortalaması



Bu kare geçen hafta oynanan Hoffenheim - Bayern Münih maçından. Simunic'in sayılmayan ama nizami olan golü. Bu maçtan sonra doğal olarak tartışılan şey çipli top ve gol kamerası. 1. ve 2. Bundesliga'nın işletmecisi DFL ve Almanya Futbol Federasyonu bu pozisyonlarda teknoloji kullanımına sıcak bakıyor. Verilmeyen bu golden kazançlı çıkan Louis Van Gaal bunun için 1988'den beri uğraştığını söylüyor. Ragnick'e de pozisyondaki sükunetinden ötürü şapka çıkartıyor. Magath çipli toptan yana. Futbol seyircisine anket yapsan büyük bir çoğunluktan bu tür pozisyonlar için teknoloji kullanımına olumlu yanıt çıkacak. Olumsuz bakan ise IFAB yani International Board olarak bilinen ve futbol kurallarının kitabını yazan FIFA kurumu. Onlar kale çizgilerine hakem koymaktan yana. Nadir yaşanan bir pozisyon için birer hakem koyalım, boş kaldıklarında da penaltılara ve cezasahasındaki olaylara baksınlar diyorlar. Sanki o hakem hata yapmayacak. Sanki benzer uygulamalar teniste yapılmıyormuş ve yine de kamera kullanılmıyormuş gibi. Bütün bu ayak diremenin altında yatan sebep ise futboldaki insan faktörü azalmasın, oyunun ruhu ölmesin. Oysa teknoloji yardımı oyunun genelinde kullanılmayacak, sadece topun çizgiyi geçip geçmediğine bakılacak. NBA, hakemlerini topun süre dolmadan elden çıkıp çıkmadığına bakılması için monitöre yolluyor. Sebebi o kararın oyundaki iki taraftan hangisinin kazanacağını doğrudan etkileyen, hayati bir an olması. Futbol gibi düşük skorlu bir oyun için bu daha da elzem. Üstelik futbolda ruh ve romantizm yerini paraya bırakalı çok oldu. Bu kararlar sadece can yakmıyor, para da kaybettiriyor artık. Gel de anlat bunları IFAB üyelerine. Yaş ortalaması 82,5.

Etiketler:

Manuel Neuer



Manuel Neuer Almanların Kahn bıraktıktan sonra Rene Adler ile birlikte en iyi iki kalecisinden biri. İsmi Bayern ile anılıyordu. Hatta geçen hafta başında, Ruhr yerine Münih'te bir bira bahçesinde görülmesi, yan masalardan birinde de Uli Hoeness'in olması dedikoduları iyice alevlendirmişti. Şimdi ki dedikodu ise İngiltere'den. Manchester United ile geçiyor ismi. Şehrin publarında takılırken görülmedi Neuer ama Magath dedikoduyu "duydum" diyerek doğruladı, "resmi teklif yok" diyerek ise yorumlamadı. Alex Ferguson transferi kapattım demişti ama kalede beklenmedik bir sıkıntısı var. Van Der Sar sakat ve Ekim ayına kadar yok. Ben Foster ve Tomasz Kuszczak sezon öncesinde oynanan maçlarda hiç güven vermediler. Van Der Sar'ın da yaşı 40'a dayandı, iyi bir halefe ihtiyacı var. 23 yaşında, lider karakterli ve üst düzey bir kaleci olan Neuer başarılı bir seçim. Schalke sezon başında Bayern'e 18 milyon € fiyat çekmişti. Ferguson için çıtır çerez bu para.

Etiketler:

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Recaro Pişmanlığı



"Arsenal'den ayrıldığım için elbette pişmanım. Premier Lig'de ilk 4 mücadelesi veren, Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden, Avrupa'nın en heyecan verici takımlarından birinde her hafta, düzenli oynuyordum. Ayrıca Dünya'nın en iyi teknik adamlarından Arsene Wenger'in yönetimi altındaydım. Ona borçluyum. Onun sayesinde çok yönlü oyunumu geliştirdim. Fiziksel olarak daha sağlam, etrafına bakmayı öğrenen, daha iyi pas atabilen bir takım oyuncusu oldum. Wenger altında kimse kötüye gidemez. Arsenal'den ayrılmak iyi bir seçim değildi. Bir futbolcu oynadığı sürece var olur ve takımına katkıda bulunur. Barcelona benim çocukluk hayalimdi ama oynama şansı elde edemediğim sürece devam edemezdim."

Alexander Hleb

Etiketler:

Juventus Ortasahası



Mourinho'nun kağıt üstündeki rakipleri iki çaylak. Leonardo ve Ciro Ferrara. Leonardo'nun elindeki kadroyla rakip bile olması mümkün değil aslında ama Ferrara ve Juventus bu sene önemli takviyeler yaptılar. Felipe Melo, Diego, Cannavaro ve Barcelona'dan kiralık gelen Caceres takımda direk oynayabilecek kalitede oyuncular. Dış transfer memnun etmişe benziyor ama eldekileri değerlendirme konusunda Gigli ve Secco'dan oluşan futbol yönetimi eleştiri almaya devam ediyorlar. Ferrara'nın planlarında baklavalı 4-4-2 a.k.a. 4-1-2-1-2 oynatmak var. Bu dizilişin en önemli bölgesi ortasaha. Juventus'un elindekiler Sissoko, Felipe Melo, Camoranesi, Giovinco, Marchisio ve Diego. Forvet arkası için Diego ve Giovinco üst düzey bir rotasyon. Savunmanın hemen önündeki oyuncu için de Sissoko ve Felipe Melo'dan oluşan güçlü bir ikili var. İç rotasyonu içinse aynı şeyi söylemek zor. Marchisio ve Camoranesi'nin alternatifi artık yok. 3 sezonda 70'tan fazla maç oynayan ve oraya alternatif olabilecek Zanetti yok pahasına, hem de ilk 4 için rakip olabilecek Fiorentina'ya satıldı. Üstelik yeri geldiğinde Sissoko ve Felipe Melo'nun yanına da yazılabilecek, her derde deva bir oyuncuydu. Takımda kalanlar ise Tiago, Almiron ve Poulsen. Mourinho eminim bıyık altından gülüyordur. D'Agostino paklar bundan sonra Juventus'u. Secco da kaçacak delik arasın.

Etiketler:

11 Ağustos 2009 Salı

Twitter'dan Giydirmek



Bizim kulüplerimiz henüz kullanmıyorlar ama Twitter üzerinden iletişim Dünya'nın her yerinde hızla yayılıyor. Kurumsal iletişimde de kullanılıyor. Fluminense de Fludigital yerini almış Twitter'da. Takım ligde tepetaklak. Son maçlarında Maracana'da 2-2 berabere kaldılar Vitoria ile, ve 20 takımlı ligde 19. durumdalar. Twitter'dan sorumlu editör bu maç esnasında sinirlerinin kurbanı olmuş. Savunma oyuncusu Edcarlos'a giydirdikçe giydirmiş. Korkunç oynadığını, bu performansa dayanmanın imkansız olduğunu ve yüz yüze mesafeden golü kaçırdığını yazmış. Bu twitler daha sonra kaldırılsa da haber basına düştü bir kere. Edcarlos rahatsızlığını dile getirdi, ve maçta iyi oynadığını söyledi. Benim de beğendiğim bir oyuncudur. Kulüp ilginçtir medyayı suçluyor.

Etiketler: , ,

Ibrahimovic Topçu Değil



Vardır böyle hikayelerimiz. Daha sonradan süperstar olacak oyuncular gençken ülkemize geldiğinde ya da bir şekilde ilk kulüplerinde izlenilip beğenilmemiştir. Hyppia - Samsun örneği ilk aklıma gelen. Bugün de Saviola'yı duydum. Engin Verel ve Ömer Kaner zamanında izleyip, Fenerbahçe yönetimine bundan topçu olmaz demişler. Juande Ramos'un sabıkası ise Ibrahimoviç. 2002 yazında Espanyol'un başındayken istememiş Ibrahimoviç'i. Şimdi bütün Barcelona sahaya çıkacağı günü bekliyor.

Etiketler:

Juan Carlos Mosquera



Messi'nin yeni kontratında yazan bedel 9,5 milyon €. Haftalık 250,000 $ eder. Saat başına ise 1544 $ demek. Juan Carlos Mosquera Kolombiyalı bir kaleci. Bolivya'nın The Strongest kulübü için oynarken 3 ay maaş alamadığı gerekçesiyle kulüpte oynamak istemedi. Kulüp Mosquera'yı dava etti ve kazandı. Borçlu oldukları kaleciden şimdi 10,000 $ istiyorlar. Ya da gel oyna diyorlar. Mosquera'nın çizgileri kalın ve net ama 10,000 $ da yok cebinde. Messi'nin 7 saatlik ücreti. Futbolu bıraktığını açıkladı Mosquera.

Etiketler:

Barbie Foot



Kadınları tribüne çekemiyoruz, en azından oyuna ilgi duymalarını sağlamak lazım. Fransız tasarımcı Chloé Ruchon bu Barbie langırt ile enfes bir adım atmış. Uluslararası Berlin Tasarım Fuarı'nda sergileniyor. İsimlerini bilmiyorum; varsa blogun bayan okurları, onlar daha iyi bilirler ama Barbie serisinin orjinal karakterleri birebir kullanılmış bu oyuncakta. Değeri 10.000 €. Şimdilik sadece İngilizlerin WAG dedikleri sporcu eşleri ya da sevgilileri için alınabilir sanki.

Etiketler:

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Alex Ferguson ve Hakemler



Alex Ferguson'un sempatik gelmeyecek, takdir edilmeyecek tek bir yönü varsa o da hakemlerle birlikte verdiği bu ve benzeri fotoğraflardır. Galibiyet ya da mağlubiyet almış olması farketmiyor. Alex Ferguson çok seviyor hakem konuşmayı, hakemle uğraşmayı. FA'in respect ( saygı ) kampanyası filan hak getire. Şu ve benzeri demeç ve diyaloglardan aldığı birçok ceza var kariyerinde. Boş bir vakitte listelemek lazım ama yanılmıyorsam, en son geçen sezon 4-3 kazandıkları Hull maçında hakem Mike Dean'e salladığı parmak ve ettiği laflardan ötürü 2 maç + 10.000 pound ceza almıştı. Dünkü FA Community Shield maçında takımının son dakikada attığı beraberlik golü açık bir ofsayttan geldiği halde, Chelsea'nin 2. golünden ötürü bugün ortalık yangın yeri. Yangına veren Alex Ferguson elbette. Golden önce Ballack'ın Evra'ya faul yaptığını, hakemin oyunun durdurması ve Ballack'ı dirsek attığı için oyundan atması gerektiğini söylüyor Sir. İzlemeyenlere Evra'nın bu pozisyonunun sonrasında top United oyuncularında olduğu için, hakemin akını devam ettirdiğini ve kaptırılan top sonrasında Chelsea'nin 2-1 öne geçtiğini belirtelim. Ancelotti'nin ilk kupası biraz şaibeli geldi, maçın başında da çok baskı yediler United'dan. Cech göğüs gerdi akınlara. İkinci devre gelen Bosingwa takviyesi, ilk yarıda oyunda hiç olmayan Lampard'ın kıpırdanması ve Foster çaylağının ürkekliği sayesinde ikinci devre oyunu domine etti Chelsea. Ancelotti'nin baklavalı 4-4-2 dizilişi sayesinde Lampard bu sene kral olur.

Etiketler:

En İyi 10 Futbol Stadı



Sunday Times'ten çeviridir. Tony Evans hazırlamış.

1: Westfalenstadion

Borussia Dortmund'un stadı bir efsane. Sağır edici yoğunluktaki tezahüratları oyun alanına yansıtan, güvenli bir şekilde ayakta maç izlenebilen iki dev kale arkası tribünü. Bu yapı tamamen futbol için ve taraftarların kendilerini haykırmaları için inşa edilmiş. Bütün Avrupa Kupası finalleri burada oynanmalı. Kıta'nın en iyi atmosferi.

2: San Siro

Giuseppe Meazza Stadı'nı ilk kez gördüğünüzde, nefesinizin kesilmemesi imkansız. Milano varoşlarına iniş yapmış bir uzay gemisi gibi. Ölüm Yıldızı'nı yenebilir, o denli etkileyici. İçeride, tribünler uçurumdan farksız. Başdönmesiyle, daha dik olmaması için dua edersiniz. Futbol izlemek için masalsı bir yer.

3: Anfield

Hayal edebileceğinizden bahsetmiyorum, fakat bilhassa Avrupa Kupası gecelerinde hayret verici bir kalabalık vardır. O bahar gecelerinden birinde Anfield'a gelin; KOP enerjiyle doludur ve ses sahayı dövmektedir, zayıf ruhluları ( Chelsea - Real Madrid - Juventus ) paramparça eder, Shankly'nin "Yenilmez Armada" sı yeniden yaratılır. Liverpool için ev sahibi olmak, avantajdan daha fazlasıdır.

4: İnönü Stadı

Fenerbahçe'nin evi Şükrü Saraçoğlu ve Galatasaray'ın evi Ali Sami Yen'i de örnek verebilirsiniz ancak Beşiktaş'ın İnönü Stadı muhteşem konumuna binaen günün kazananı. Bu stadın delikanlıları sıkıldıkları zaman Boğaz'dan Asya manzarası izleyebilirler. Ama sıkılmıyorlar, başlama vuruşundan itibaren göz alıcı bir atmosfer ve üstesinden gelinemez bir sahne.

5: Allianz Arena

Yeni bir stad yapılacaksa, böyle yapılır. Bayern ve 1860 Münih'in evini yaratan mimarlar, Emirates ile aynı konforu sunuyorlar ama biraz da atmosfer eklemişler. Stadın dev, ıskarta bir araba lastiğini andıran tasarımı burasını aynı zamanda bir turist çekim alanı yapıyor. Gece boyunca da ışıklandırılıyor. İçeride oynayan bazı takımlardan daha eğlenceli.

6: Bernabéu

Nou Camp'ın şer ikizi. Real Madrid'in büyük ve görkemli evinde herşey Katalan muadiline göre daha iyi; belki biraz, ucu ucuna, büyük maç atmosferi hariç. Effortlessly stylish, the place has the easy charm of a brilliantly successful tycoon whose career has been underpinned by a ruthless streak. Franco would feel right at home.

7: La Bombonera

Arjantin'de sağlık ve emniyet zabıtaları yok. Olsaydı, Boca Juniors'un sahasına göz açıp kapayınca kadar kilit vurulurdu. Stadyumun üç tarafı geleneksel yatık oturma düzenine sahip ama dördüncüsü, dimdik tribün, Bombonera'yı eşsiz yapıyor. Bu stad zıplıyor, en fazla da River Plate geldiği zaman.

8: Stadionul Dinamo

Koşu parkuru bir stadın atmosferini mahvetmeye yeterli. Oysa Dinamo Bükreş'in stadı, soğuk savaş şıklığının şaheseri. Önce Stalinist heykellece karşılanıyorsunuz. Kalenin arkasındaki geniş bir merdiven - merdivenlerden aşağı inen bir çocuk arabasının sarsıntısını hayal edin - sizi oyun alanına götürüyor.

9: Nou Camp

Maçına bağlı olarak, burası kolaylıkla en kötü stadlar listesinde yer alabilir. Işıklar kapalı olduğunda, burası ölüm gibi. Ama geceleri, Barça taraftarları Luis Figo'ya domuz kafası fırlattığında heyecan verici.Nou Camp, yerliler biletlerini turistlere satmak için sıraya girse de, Katalan kimliğinin katedrali. Ne yazık ki, Şampiyonlar Ligi bu gibi sıradan yerleri sık ziyaret ediyor. Daha nadir olsaydı, daha iyi olurdu.

10: Craven Cottage

Thames nehrinin kıyısındaki bu küçük, harap stad başka bir çağa atlamak gibi. Soylu bir yer ama iyi hissettiriyor. Zengin bir muhitte bulunmasına rağmen, Cottage'a giriş sıra evlerin arasından. Gösterişsiz ve rahatlatıcı. Yatma vaktindeki bir bardak ılık süt gibi.

Etiketler: ,

Lider



Elektrik kesintisi sadece takımların değil benim de konsantrasyonumu ve iştahımı törpüledi. Ancelotti'nin ilk kupasını, Rijkaard'ın ilk lig galibiyetini de yazacaktım ama mecalim kalmadı. Fenerbahçe'ye dair kısa bir değerlendirmeyle geçiştirelim haftasonunu. Diğer konularla birlikte hafta içi detaylandırırız.

Şablon geçen seneki şablon. 4-2-3-1 devam ediyor. Değişen Daum ile Fenerbahçe'nin rüzgarı ve Andre Santos - Emre - Cristian katkısı ile artan kadro kalitesi. Girilen gol pozisyonları da geçen seneye göre doğal olarak daha fazla. Eğer bunlardan bir tanesi daha değerlendirilip, ilk devre 2. gol bulunsaydı Denizli sezona ağır bir hasarla girebilirdi. 2-0, Denizli için iyi sonuç. Şimdilik yeterli ama sezon ilerledikçe, havalar serinledikçe, sezon öncesinde yapılan yüklemelerden oluşan hantallık atılınca Fenerbahçe'nin temposu, oyun anlayışı, kalitesi istikrara kavuşacaktır. Birkaç bireysel değerlendirmeyle bağlayalım postu.

Kazım önceki dönemlere göre daha çalışkan, daha disiplinli ama üretkenlik kazanması lazım. Şu an sadece göze hoş geliyor ama skora etkisi yok. Cristian'ın bu maçın sonundaki ya da Beşiktaş maçının ikinci devresindeki agresifliğini oyun geneline yayması şart. Brezilya'dan bildiğim Cristian'ın bu kapasitesi var. Yine de şu hali bile tek top ve isabetli pas yüzdesi sayesinde Fenerbahçe'yi olumlu etkiliyor. Selçuk girdikten sonraki 3 dakikalık görüntü bile bunu anlamak için yeterli. Guiza'nın oyununda ve bitirme yüzdesinde ilerleme var. 2 gol attı ama hala sürüyle de harcıyor. Arkadan gelenlere atamadığı birçok direk gollük de pas var. Andre Santos'u izlemek Uğur'dan sonra rüya gibi. Kaçırdığı iki gol yakışmadı ama güçlendikçe ve devamlılığı arttıkça yüzdesi ve oyuna da katkısı artacaktır. Brezilya'nın en iyisi de olsanız Avrupa futboluna evrilebilmek için zaman şart. Takımın en zayıf bölgesi olan savunma göbeği bu maçta başta Bilica olmak üzere iyiydi. Denizli'nin zaafiyetine de verilebilir elbette. Kanat bekleri Vederson'u ve son gole kadar Gökhan'ı beğenmedim. Volkan ise imzayı atmış ama kafa başka yerde sanırım. Çok dalgındı. Denizli bu denli ofsayta düşmese bugün darağacındaydı.

Ve Alex. Bu kadar akıllı, çevresini bu kadar iyi tarayan ve bu kadar keyif veren bir oyuncuyu izleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bir de düşünebildiği kadar hızlı koşabilseydi.

Lider başladı Fenerbahçe, lider bitirecek.

Etiketler: ,

9 Ağustos 2009 Pazar

Die Meister, Die Besten, Die Große...



Yayın şahane, stadlar şık ve modern, tribünler dolu ve hep oyunun içinde. Tempo daha da yükselmiş, neredeyse EPL seviyesinde. Yurtdışından gelenlerle oyuna teknik kalite ve zarafet de eklenmiş. Açılış töreni mükemmel. Geçen sene de favori ligimdi ama bu sene daha bir başka Bundesliga. Eğer ligin dış sermayaye ve tamamen şirketleşmeye kapalı % 51-49 yapısı olmasa çok kısa sürede Avrupa'nın 1. ligi olacak kapasiteye sahip Bundesliga. Wolfsburg - Stuttgart ve Hoffenheim - Bayern maçları çok keyifliydi. Geçen sene herkesin sempatisini kazanan Hoffenheim benim de favorim. Geçen seneden bu yana oluşan farklılıklara ve Bayern ile yaptıkları maçın detaylarına inelim.

Geçen sezon Ibisevic'in sakatlığının ardından hücumdaki akıcılık kaybedilmiş, zayıf takım savunması ve sertliği sebebiyle de serbest düşüşe geçilerek lig 7. sırada bitirilmişti. Devreyi şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi umuduyla giren takım UEFA Avrupa Ligi vizesi dahi alamamıştı. Ralf Ragnick bu sene dersini almış, işleri sıkı tutuyor.

Kale sorunu geçen sene Hildebrand ile çözülmüştü. Savunma tandeminde de Compper'in yanına tecrübeli Hırvat Josip Simunic eklenmiş. Tobias Weis ve Salihovic orta üçlünün hali hazırda vazgeçilmezleri. Gana'dan alınan ve hem savunmanın önünde önlibero olarak hem de gerektiğinde stoper oynayabilecek fizik, teknik ve sertliğe sahip Isaac Vorsah ile ortasahanın direnci ve fizik kalitesi arttırılmış. Arjantin'den alınan Franco Zuculini, Brezilya'dan alınan Maicosuel, ve altyapı ürünü Boris Vukcevic ile de rotasyon genişletilmiş. Hepsi de devamlılığı olan, güçlü ve teknik becerisi olan oyuncular. Geçen sene burada Selim Teber, Luis Gustavo ve zaman zaman Carlos Eduardo oynuyordu. Büyük fark var arada.



Ibisevic'in geri dönüşü, Demba Ba'nın yokluğunda Carlos Eduardo'nun forvet üçlüsüne kayması ve canavar Obasi ile sürekli tempo yapabilecek nefese ve kaliteye sahip bir takım olmuş Hoffenheim. Bu yapı, başta Milan maçı olmak üzere hazırlık maçlarındaki temposuyla umut veren Bayern Münih'i ilk devre sahadan sildi. İnanılmaz bir enerji, çabukluk ve hızla hücum etti Hoffenheim. Maçın sonunda Bayern ortasahasının ortasında Van Bommel'in adelesini attıracak kadar inanılmaz. Salihovic ve Carlos Eduardo'nun driplinglerini de sürekli faulle kesmek zorunda kaldı Bayern. Dengeyi bozan ise hakem oldu. Önce Hoffe'nin nizami golünü vermedi, peşinden de hazırlanışında bence Olic'in faul yaptığı pozisyonu atladı ve Hoffenheim üstün olduğu oyunda 1-0 geriye düştü. Tipik ballı badem Bayern ama yine de maviler hız kesmediler. Önemli pozisyonlar ürettiler. Obasi'nin devre sonunda attığı gol hem hazırlanış hem de bitiriş açısında 1. sınıf bir gol.

İkinci devre Bayern'in 4-1-2-1-2 dizilişi daha iyi işlemeye başladı. Baumjohann'ın arkasındaki Schweinsteiger - Van Bommel - Hamit üçlüsü daha iyi pas yaptılar. Arkadan gelen Pranjic ve Lahm ile de oyunda bir süre baskındılar. Bu dönemde Olic'in hareketliliği sayesinde 30 milyonluk Gomez önemli boşluklar buldu ama berbat ve etkisiz tercihler yaptı İspanyol asıllı Alman santrfor. Louis Van Gaal maçtan sonra "bu profesyonelce değil" diyerek göndermesini de yaptı Gomez'e. Hoffenheim'ın atakları ise Baumjohann'ın ürkek oyunun doğal neticesi olan top kayıplarıyla başladı bu devre. Louis Van Gaal'in Thomas Müller'i bu kadar öne çıkardıktan sonra Baumjohann'ı tercih etmesini anlamadım. En azından Sosa ile başlayıp topu Hoffenheim sahasında daha fazla tutabilirlerdi.

Ragnick gittikçe düşen ortasahasını önce Weis yerine Vukcevic'i, 5 dakika sonra da forvetten Ibisevic'i alıp Maicosuel'i oyuna dahil ederek güçlendirdi. Bayern'in etkisini ve baskısını kırdı bu değişiklikler. Oyun tekrar tempo kazansa da birkaç karambol dışında pozisyon olmadı. Yine de keyifli ve kalitesi yüksek bir maçtı. Carlos Eduardo ve Obasi bana göre maçın yıldızıydı. Van Gaal doğumgününde üzüldü. Bayern şampiyon olur mu bilemiyorum ama Kahn'ı dinleyip kaleci almalılar. Bu Hoffenheim da ilk 4 için oynar kesinlikle. Wolfsburg, Schalke, Dortmund ve Hertha beklentileri karşılayıp galip gelenlerden. Haftanın sürprizini ise Michael Skibbe ve Eintracht Frankfurt yaptı. Deplasmanda Werder Bremen'i 3-2 yendiler. Özil'in de güzel bir golü var maçta. Takımı kazanamayan ama golle buluşan bir başka Türk de Eren Derdiyok. İlk lig maçında ağları bulmak büyük bir moral.

Etiketler: