9 Şubat 2008 Cumartesi

Afrika Uluslar Kupası'na Şike Gölgesi



Takip edenler Afrika Uluslar Kupası başlamadan önce FIFA Etik Komisyonu Başkanlığı'nın yürüttüğü bir operasyonla Kenya Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Daniel Omino ve Kenya Hakem Komitesi Başkanı Wycliffe Ogutu'nun 5 yıl, Kenya Hakem Komitesi'nin Mali İşler Sorumlusu Samson Kawa'nın da FIFA listesine yeterli teknik özellikleri olmayan hakemleri rüşvet ve para karşılığı yazılmasına ön ayak oldukları için 2 yıl futboldan men ettiğini hatırlarlar.

Bu yüzden kupadaki Kenya hakem seviyesinde temsil edilmemiş, ve yerlerine Japon ve Kore'li hakemler dahil edilmişti.

Afrika şimdi de Benin teknik direktörü Reinhard Fabisch'e gelen şike önerisi ile sallanıyor.

Hikaye kafilenin Sekondi'de kaldığı otelde takımının Mali'ye 1-0 yenildiği maçtan 2 gün önce bir adamın kendisine maçın skoru için bir ayarlama yapıp yapamayacağını sormasından ve Fabisch'in onu otelden attırmasından ibaret.

Ortada ne bir isim var ne de yakalanan, bakalım ne çıkacak altından.

Etiketler:

Saygı Duruşu



Daha geçtiğimiz hafta oynanan Fortis Türkiye Kupası derbisinde Türkiye konuştu bu konuyu. Fenerbahçe'nin eski yönetim kurulu üyesi ve amatör branşlar sponsorlarından Aras Kargo'nun icra kurulu başkanı Celal Aras için yapılan saygı duruşunda Galatasaraylı taraftarlar 1 dakika sabredemeyip üçlü çekmişti.

İngiltere de aynı konuyu tartışıyor. Münih'te düşen uçağın ardından ardından yas tutulan, yaşlar akıtılan Busby Babes'in 50. yıl dönümü anısına yapılan saygı duruşlarındaki saygısızlığı anlamakta güçlük çekiyor.

Wembley de oynanan İsviçre maçında 1 dakikalık sessizlik 27. saniyede bozulmuştu hatırlarsanız. Şimdi acıyı asıl yüreklerinde hisseden Manchester United'ın evinde ezeli rakibi City ile oynayacağı maçta bu sessizliğin sağlanması için medya epey yazıp çiziyor.

Times gazetesinin duayen spor yazarı Simon Barnes oldukça içli bir yazı yazmış ve City taraftarını United'ın anısına hörmet etmeyeceklerse bile kendi anılarından birisi için bu sessizliği sağlamaları konusunda sağ duyulu olmalarını istemiş.

Resimdeki Frank Swift, Manchester City'den başka kulüpte oynamamış ve kulübü için 16 yıl boyunca 300'den fazla forma giymiş tam bir bayrak adamdı. İngilizlerin Peter Shilton ve Gordon Banks'in ardından gelmiş geçmiş en iyi kalecisi olarak gösterilir halen. Aktif sporu bıraktıktan sonra News of The World için çalışan bir gazeteci olmuştu. Münih felaketinin enkazından da canlı çıkmasına rağmen hastane yolunda can vermişti.

Barnes'ın yazısının tamamı için tıklayın.

Etiketler:

8 Şubat 2008 Cuma

Unutulan Ödül



1999 yılında başlayan Real Madrid A Takımı kariyeri tam 9. yılında Iker Casillas'ın. Bu süre içerisinde henüz 26 yaşında olmasına rağmen 400'den fazla maç oynadı Casillas, Real Madrid için. 455 olduğunda ise Francis Buyo'nun Madrid rekorunu tarihe gömecek.

Fakat Real Madrid Casillas'ın La Liga'nın 14. haftasında Racing Santander'e karşı yakaladığı bu 400 maçlık başarıyı ödüllendirmeyi unutmuş. 9 haftalık gecikmeyle de olsa Valladolid maçında ödülünü alacak Casillas.

Etiketler:

PELADA - Savaşa Rağmen



2003 yılından bir Irak manzarası. Coniler ile Irak'lılar arasındaki mesafenin yok olduğu ender anlardan. Tabii ki futbol sayesinde...

Etiketler:

En Ateşli 50 Spor Kadını



Epey ünlü bir site olduğunu öğrendiğim Popcrunch seçmiş efendim. Görmek isteyenler tıklasınlar.

Etiketler:

Brezilya'da Bu Hafta - #3



Başlık bu hafta diyor ama bakmayın siz, bu yazı birkaç haftayı birden kapsıyor çünkü epeydir yazamadık Brezilya Liglerini birkaç haftadır. Geniş bir özet geçelim, önce Campeonato Paulista.

Adriano'nun Brezilya rehabilitasyonu, yazı resminden de anlaşılacağı gibi hayli iyi gidiyor. Sao Paolo'nun oynadığı son Sao Caetano maçında kornerden gelen topa iyi yükseldi ve takımı adına 4. golünü de attı Campeonato Paulista'da. Gol krallığında da Noroesto'dan Neto, Guaratingueta'dan Michael ve Ponte Preta'dan Renato'nun ardından 4 golle 4. sırada.

Santos ve Palmeiras ise dökülüyorlar. 14 ve 15. sıradalar 20 takımlı ligde.

Luxemburgo'nun büyük umutlarla gittiği ve önemli de oyuncuları da kazandırdığı Palmeiras son 4 maçtır galip gelemiyor ve son 3 maçı da peşpeşe mağlup olarak kapattı. Daha da ilginci Luxemburgo hayli iyimser ve takımın iyiye gittiğini düşünüyor. Palmeiras cephesinden bir gelişme daha verelim.



Denilson'u istiyorlar. FC Dallas ve MLS'de takılan ama henüz 30 yaşını dahi doldurmamış olan Denilson'un kontrat opsiyonu FC Dallas tarafından uzatılmadı yeni sezon için, daha az bir maaş ödemek derdinlere. O bakımdan bu transfer gerçekleşebilir, keşke Uğur ya da Wederson yerine Fenerbahçe'de izlesek diye de iç geçirmiyor değilim.

Santos'da felaket bir gidişatın içerisinde, 2 hafta üst üste puan aldıkları görülmedi daha. En büyük zaafları ise gol atamamak, ligin son 2 sırasındaki Paulista ve Rio Preto'dan 1 gol fazla atmışlar sadece.

Ligin tepesinde ise tıpkı gol krallığında olduğu gibi Guaratingueta, Ponte Preta ve Noroesta var. Hadi Ponte ve Noroesta eski kulüpler, bir geçmişleri var ama Guaratingueta daha 10 senelik kulüp. Bizim Oftaş gibi hikayeleri. Her sene bir seviye atlayarak gelmişler buralara, bakalım devamı gelecek mi?



Campeonato Carioca'da ise takımların konumu açısından beklenmedik bir gelişme yok şu ana kadar. 8'er takımın 2 ayrı grupta oynadığı ligin A grubunda Flamengo ve Fluminense beklendiği gibi 1 ve 2. durumdalar.

Flamengo'da işler iyi gidiyor belki ama sürekli sakatlıkla boğuşuyorlar. Elmacık kemikleri kırılan Renato Augusto'nun ardından, dün savunma oyuncusu Rodrigo tıpkı Renato Augusto gibi bir hava topu mücadelesinde yere düşerken elini destek aracı olarak kullanınca, dirsek altından kolunu kırdı. 6 hafta oynayamayacak eski Dinamo Kiev oyuncusu. Sevindirici haber ise Sao Paolo'dan alınan Diego Tardelli'nin golle tanışması oldu.

Fluminense'de ise Washigol fırtınası esiyor. Leandro Amaral ile birlikte tam bir gol makinası olup çıktı Brezilya'ya geri dönen eski Fenerbahçeli. 6 gol ile de krallıkta da lider durumda. Bu haftasonu Flamengo ile oynayacakları büyük derbi öncesinde Thiago Neves'in milli takıma çağırılması ile hayli morallenmiş durumda Fluminense.

Fla - Flu maçı hayli sıkı olacağa benzer, bu blogdan maçın nabzını tutacağımızı da belirtelim.

B grubunda ise Botafogo lider durumda. Washington gibi Japonya'dan gelen ortasaha oyuncusu Ze Carlos muhteşem bir seri yakaladı ve 5 gol attı takımı adına. Santrforlar Jorge Enrique ve Wellington da 3 er gol ile takımın diğer golcüleri.

B Grubu ikincisi Vasco'da ise işler karışık, aşağıdaki posttan malumunuz.

Etiketler: ,

Romario Bıraktı



Futbolu zaten 2007 Aralık ayında kel olmamak için kullandığı ilaçta doping maddesi olan Finasteride bulunmasından ötürü bir Palmeiras maçı sonrası aldığı 4 aylık ceza sonrası bırakmıştı.

Vasco'ya hoca olmuştu bunun ardından ama Başkan Eurico Miranda ile bir türlü geçinemiyorlardı. Ne zaman Brezilya basınına baksam bir sürtüşme haberi görüyordum bu 2'linin esasoğlan olduğu.

Romario artık dayanamamış ve istifa etmiş Vasco De Gama teknik direktörlüğünden. Sebebi bize pek yabancı değil. Kulüp Başkan'ın teknik işlere karışması.

Benim birkaç gün sonra blogun "Craque" bölümüne yazacağım isimlerden biri olan ve Vasco kariyerine Romario'nun yerine oyuna girerek başlayan Alan Kardec'in, son maçta yedek soyunacağını öğrenmiş Miranda. Bunu doğru bulmamış ve Romario'ya oynatmasını söylemiş, zira başta PSG olmak üzere birkaç Avrupa kulübü Kardec ile ilgilenmekteymiş.

Kardec sahaya çıkmış sonunda, ama Romario kulübeyi terk-i diyar eylemiş.

Miranda ise pek oralı değil gib , göreve Alfredo Semapio'yu getirmiş hemen. Gerekli gördüğü yerlerde yine teknik konulara karışabileceğini de belirtmiş üstelik.

Bakalım Brezilya basını Mirandasilin yaratıcılığını düşünebilecek mi...

Etiketler: ,

Ranieri'ye Fazla Gelirsin



Diego'nun hikayesini burada kısaca yazmıştık. Bu Diego ile La Gazzetta Dello Sport'dan Luca Calamai Dublin'de bir röportaj yapmış. Röportaj tamanen Diego'nun Juventus'a olası transferiyle ilgili.

Malumunuz Ranieri Del Piero'nun yerine daha dinç ve sürekliliği olan birini arıyor. Van Der Vaart işi olmayınca Diego Ribas için her türlü finansal yükün altına girmeye hazır Ranieri; ama bakalım Moggi'nin halefi Alessio Secco hazır mı. Zira Bremen 35 Milyon € istiyor.

Diego mu ? O dünden razı. Gurur duyarım, Juve çok büyük ama Bremen'de mutluyum, buradaki huzurumu da bozmak istemem gibi tipik transfer dönemi demeçleri vermiş ve eklemiş "Ranieri hakkında birşey bilmiyorum" diye.

Ben nacizane takip ederim. Yeryüzünün en overrated 3-5 hocasından biridir, hayatını karartan Co Adriaanse'den farksızdır. Sen Ranieri'ye fazla gelirsin Diego. Aman diyeyim.

Etiketler: ,

Everton'da Yakubu Sorunu



Afrika Uluslar Kupası için Gana'ya giden Joseph Yobo ve Aiyegbeni Yakubu'nun Nijerya'nın kupadan elenmesine üzerine Premier Lig'e erken dönüşünün gerçekleşmesini bekliyor Everton sakinleri.

Fakat Yobo dönmüş olmasına rağmen, Everton'un tarihindeki en pahalı transferi Yakubu ortalarda yok. Hiçbir şekilde haber de alınamıyormuş oyuncudan. Everton'un oyuncuya FA'in en üst sınırı olan 80.000 £'luk cezayı vereceği kesin ama neye yarayacak göreceğiz.

Etiketler:

Luka Modric



Eskiden Savicevic ve Suker, Dasayev ve Protasov beraber oynayabiliyorken, yani Yugoslavya ve SSCB dağılmadan önce, Slavlardan hem kulüp hem de milli bazda iyi ve iddaalı takımlar izleyebiliyorduk. Artık pek öyle değil, sadece oradan kopmuşları izleyebiliyoruz. Onlar da sürekliliği olmayan, yakalanan iyi bir jenerasyonu değerlendiren takımlar oluyorlar.

Hırvatistan gibi.

Boksic, Prosinecki, Boban, Suker, Jarni, Stanic'ten olusan 90 sonlarındaki kadrodan sonraki en iyi jenerasyonu yakaladılar. Babic, Srna, Petric, Vranjes, Olic gibi orta yaştaki oyuncuların yanı sıra futbolları henüz olgunlaşmamış olmasına rağmen Avrupa'nın önemli kulüplerinde oynayan Rakitic, Corluka, Eduardo, Kranjcar gibi oyunculara sahipler. İngilizleri Wembley'de yenebilecek kadar iyiler.

Hem o maçın, hem de bu jenerasyonun en sükseli ve yetenekli oyuncusu ise Luka Modric. Henüz ülke sınırlarını terketmedi, ama kontratı 2015 sonunda bitecek olan 23 yaşındaki oyuncunun adı sürekli İngiltere'nin hem de İspanya'nın başta Arsenal ve Barcelona olmak üzere en büyük kulüpleriyle anılıyor.

Ortasahanın ortasında oyun kurucu olarak oynuyor. Sağ ayağı daha usta belki ama solunu da yürümek için kullanmıyor, o ayağıyla da öldürücü paslar, şutlar çıkarabiliyor. Doğuştan gelen en önemli yeteneği sezgisi ve pozisyon almadaki başarısı. O kadar çabuk ve hızlı bitiveriyor ki olması gereken yerde, hayranlıkla izliyorsunuz.

Daha da önemlisi aynı hızı düşündüğünü uygularken de görüyorsunuz. Hemen kaptığı bir topla santrforu Mandzukic'e 60 metrelik bir pas atabiliyor ya da ceza yayı etrafında oluşan bir karambolde önünde kalan topu, bir topuk pasıyla hemen kanattaki arkadaşına atabiliyor.

Bir oyun kurucuda olması gerekenden fazlası var Modric'te. Hücumu kadar savunması da üst düzey. Ayağı yere yakın olandan kork demişler ya, 175'lik boyu ve inatçılığıyla pire gibi bir oyuncu. Birebir, omuz omuza girdiği bir savaşta ayakta kalan taraf oluyor genelde. Pozisyon alırken gösterdiği hızı ve kararlılığı, rakibinden topu kaparken de sergileyebiliyor.

Bunlara dinamizmi ve liderlik de eklenince Dünya klasında bir oyuncu oluyor Luka Modric.

Bütün bu yeteneklerini görmeniz için kariyer maçlarından oluşturulan bir kasete de gerek yok, herhangi bir maçını izlemeniz yeterli.

Modric 23 kez giydiği Hırvatistan formasıyla 3, 84 kez formasını giydiği Dinamo Zagreb ile 24 gole imza attı. Bu sene, geleceği çok parlak olan bir başka Hırvat ve takım arkadaşı olan santrfor, Mandzukic'ten bile golcü ve 10 gol ile takımını sırtlıyor.

Etiketler: ,

7 Şubat 2008 Perşembe

İsviçre'nin Türkleri



Dün oynanan birçok milli maç arasında şüphesiz en merak edilenlerden biri Capello'nun ilk sınavı olmasından ötürü İngiltere - İsviçre maçıydı. Türkler de epey ilgiliyi bu maça, lakin bizim ilgimiz Euro 2008'deki rakibimiz İsviçre'ye ve daha önce Fenerbahçe'de denenen, bu sene Serie A'da Udinese'yi taşıyan Gökhan İnler'e idi.

Gökhan oyunu ve organizatörlüğüyle alkışlattı, siz daha müzmin sakat Emre ve Yıldıray'dan umut bekleyin gözlerinizi kapadığınız ben o işin kralını yapıyorum der gibiydi. Ama asıl sükseyi yapan yeni Wembley'de takımınınn golünü atan Eren Derdiyok oldu. Derdiyok attığı bu golle düne kadar Wembley'de gol atan tek Türk ünvanlı Kubilay Türkyılmaz'a da ortak oldu.

Gecenin bir diğer flaş Türk oyuncusu ise İsviçre 21 Yaş Altı Milli forması giyen Murat Ural'dı. St. Gallen forması giyen santrfor da attı golünü. Bunlar golleri sıralarken Türk Milli takımı golsüzlükten ve oyun içi organizasyonsuzluktan kırılıyor.

Yakın kardeşler ve Kubilay Türkyılmaz için uyuyan sözüm ona oyuncu izleme ekipleri, kış uykusundan bir türlü uyanacağa benzemiyor.

Hayırlı İşler...

Etiketler:

6 Şubat 2008 Çarşamba

Başın Öne Eğilmesin !



Biraz geç gelen bir mesaj olacak ama yine de taze sayılır. Hollanda'nın klasiğini bu sayfalarda işlemiş, anlatmıştık. Doğrusu kıran kırana, karşılıklı temponun olduğunu bir maç bekliyordum; ama kıran da tempoyu yapan da Ajax oldu. Hem de santra vuruşundan itibaren.

Feyenoord uzun süre sonra ligin genelinde başa güreşecek bir kadroya sahip dedik ama Feyenoord üzdü sevenlerini. İki takımın da bir başka Hollanda klasiği olan 4-3-3 formasyonunu oynadığı maçta Ajax parladı, F'noord söndü.

Makaay tek top alamadı, sağdan PSV'den tanıdığımız Beasley'in yandan yemişi kıvamından olan Slory ile zorlamaya çalıştılar sadece. Ajax'ın Gabri, Lindgren ve Perez'den oluşan 3'lü ortasahası, ileri 3'lü de Huntelaar'ın etrafında gezen Suarez ve Kennedy'nin de katılımıyla göz açtırmadı Feyenoord'un kağıt üzerinde daha iyi olan Landzaat, Gio, Hofs ve Chelsea'nin almaya çalıştığı De Guzman'a.

Feyenoord'da topla en çok oynayanlar savunmanın göbeğindeki Green ve eski PSV'li Hofland'dı. Green'i çevik ve cesur bir savunmacı arayan Türk takımları iyi izlemeli. Hollanda'nın savunması da topla epey haşır neşirdi. Heitinga perdeyi açtı, Vermaelen ve Verthongen de her fırsatta ileriye çıktılar.

Bu kadar hücum eden bir takıma karşı Hofland ve Green de dayanamadı, Huntelaar'ın değeri daha da arttı attığı 2 gol ile.

Bu kadar silik bir oyun 82/83 sezonunda Cruyff'lu Ajax'ın 8-2 kazandığı maçı hatırlattı doğrusu. Zaten Feyenoord oyuncuları da Gio Van Bronckhorst vasıtasıyla, Amsterdam Arena'ya gelen ve muhtemelen epey aşağılanarak Rotterdam'a geri dönmek zorunda kalan başta 1100 Feyenoord taraftarından ve tüm camiadan özür dilediler.

PSV şampiyon olursa Eredivisie play off maçlarında bu iki takımı gene izleyeceğiz gibi yoksa epey pekleyecek Feyenoord rövanş için.

Etiketler:

Drogba'nın Papatya Falı



Sürekli transfer spekülasyonları var hakkında. Herkes biryerlere yakıştırıyor Drogba'yı. Mourinho gitti gideli de huzursuz zaten Drogba. Sürekli demeç veriyor, hababam konuşuyor. Şu ana dek geleceği ile ilgili somut bir demecini dinleyip, okuyamamıştık. Tercihini belli etmemişti lakin bu kez Accra'dan seslenmiş La Gazzetta Dello Sport'a.

Chelsea'den yazın ayrılacağını söylemiş ve eklemiş, "Ya Milan ya Barcelona"

Barcelona'daki şartları düşündüğümüzde muhtemelen Milan olur demek daha mantıklı sanırım.

Etiketler:

Kaliteli İngiliz Medyası




Pierre Van Hooijdonk'un armağan ettiği deyişlerden biridir "kaliteli medya". Sadece bizde değil tüm Dünya'da var bu tür medya kuruluşlarından. İngiltere'nin The Sun gazetesi mesela.

Maradona ile yaptığı röportajı okuyanlar bizim yaramaz, hınzır Arjantinli'nin derviş kıvamına geldiğini düşünür. Zira o röportajda Maradona Tanrı'nın Eli için Tanrı'nın gazabına uğrayan Peter Shilton'dan af diliyor ve "eğer geçmişe gitme şansım olsaydı tarihi değiştirirdim" diyordu. Yani o hareketi yaptığı için pişman olması demekti bu.

Doğrusu hayli ilginç gelmişti hem bana hem Arjantin halkına, ama bugün El Diego The Sun için açmış ağzını yummuş gözünü.

Fazla detaya inmeye gerek yok. Tek cümlesi yeter.

"Sadece Boca Juniors taraftarlarından af dilerim, çünkü 5 kez üstüste penaltı kaçırmıştım" diyor El Diego.

Not1: The Sun'da yayınlanan röportajın tamamı için tıklayın
Not2: Maradona'nın resmi sitesinden verdiği demeç için tıklayın

Etiketler: ,

5 Şubat 2008 Salı

Mario Frick



Avrupa'nın sadece eleme turlarında görebildiğimiz, en rolsüz milli takımları listesinin en güçlüsü olan Liechtenstein'ın en yalnız adamı Mario Frick.

Hoş San Marino, Faroe Adaları filan gibi ülkelerde oynayan meslektaşlarına göre gene durumu iyi. En azından İsviçre Ligi'ne entegre olan Liechtenstein bunlara göre epey güçlü. Atak yapabiliyorlar, şut çekebiliyorlar, puan alabiliyorlar.

Mesela 2006 Dünya Kupası elemelerinde 8 puan topladılar. Portekiz, Slovakya, Letonya gibi Avrupa Şampiyonası tecrübesi olan ülkelerden puan aldılar 33'lük tabanca Frick'in golleriyle. Ama Frick seviyesinde bir oyuncu için yine de yeterli değil.

O da mecburen hırsını Serie A'da gösteriyor. Haftasonu Siena'nın Roma'ya 3 atıp, Roma'yı Scudetto hayallerinden uyandırdığı maçın kahramanlarından biriydi. Çok daha geniş bir referans yazısını hak ediyor aslında, şimdilik bu kadar.

Etiketler:

Fransa'nın Uğursuz Forması



Futbolda bırakın taraftarları, futbolcuları Federasyonların bile bir takım uğurları, fetişleri olabiliyor. Malumunuz Türkiye o güzelim göğüs bantlı formasını uğursuz diye 90'ların ortasında bırakmıştı.

Fransa da 1905 yılında İngiltere'ye 15-0 kaybedince kırmızı formasını terketmiş ve beyaz formaya dönmüştü.

Tam 103 sene sonra kırmızı formayla Malaga'da İspanya ile oynayacakları maça çıkacaklar. Ben olsam şöyle çantada keklik bir takım seçerdim, bir sonraki Kongo maçı daha ideal olabilirdi; yoksa olası bir mağlubiyette gene vazgeçerler filan...

Etiketler:

Annet Artani



Pek adetim değil, bloga bu tür resimler koymak ama görünce dizlerim bağı çözüldü. Sesi de aynı etkiye sahip Annet Artani'nin, Eurovision'da Rumlar'ı temsil ettiğini hatırlar ilgililer.

Etiketler:

Lig'in Adı, Kupa'nın Tadı...



Sanki bütün takımlarımız yakın seviyedeymiş ve kalburüstüymüş gibi grup usulü oynanan Fortis Türkiye Kupası işkencesi devam ederken; yaban ellerde kupanın tüm güzellikleri, sürprizleri, amatör manzaraları son sürat devam ediyor.

Fransa 2. Amatör Ligi G Grubunda mücadele eden USJA Corquefou takımına uzatmada attığı 2 golle, Fransa Ligue 1'in bu seneki flaş takımı Nancy'yi mağlup etti ve çeyrek final sevincini yaşadı iliklerine kadar. Corquefou'nun ufacık stadyumunu dolduran 3000 kişi de hayatlarının futbol açısından belki de en zevkli anısına sahip oldular.

Zamanında Lüleburgaz, Pendik gibi takımlar da bu zevki tadardı, hey gidi...

Etiketler:

4 Şubat 2008 Pazartesi

Michael Weiner ve Özür Dileyenler



Yeryüzünde görüp de benim cüssemdeki bir adamı korkutabilecek en nadide bakışlardan birine sahip Alman hakem Weiner. Alfred Hitchcock filmlerinden çıkmış gibi tıpkı, bir de Kaspars Kambala ve Şebnem Ferah vardır böyle bakabilen.

Neyse hakemliğine gelelim Weiner'in. Efendim Werder Bremen'in son 10 gündür üzerinde karabulutlar dolaşıyor. Önce Dortmund'a kupada kaybettiler, geçtiğimiz günlerde de Bundesliga'da Bochum'a ilk kez evlerinde mağlup oldular tarihleri boyunca. Mağlubiyete giden yolda Michael Weiner'in açık seçik ofsayt olan bir pozisyonda golü vermesi epey etkiliydi, üstüne bir de Naldo'yu attı oyundan.

Buıgün Werder Bremen'den özür dilemiş bu gol kararı için. Schaaf ise bu özrü kabul etmesine rağmen olgunluk göstererek kazanacak şansları yakaladıklarını belirtmiş ve oyuncularını hakem psikozuna girmekten alıkoymuş.

Aslında Four Four Two gibi leziz dergiler için güzel bir konu olabilir özür dileyen hakem listesi ve ince taşlamalar. Buna hakem şefleri de dahil edilebilir.

Benim aklıma gelen ilk özürcü hakem Polonyalı Ryszard Wojcik. Leeds United'ın fırtına gibi estiği zamanlar... Real Madrid'in Bernabeu'da Leeds'i 3-2 yendiği Şampiyonlar Ligi maçında Raul'un elle attığı bir gol. Sonrasında gelen özür.

Bu Şampiyonlar Ligi tarihinde bir ilkti. Kolay değil tabi, İngilizler yine bir "Tanrı'nın Eli" hadisesiyle kaybedince birşeyler yapılmalıydı.

Serdar Çakman'da hatalı bir karar sonrası Konyaspor'dan özür dilemişti çook eskiden, zira Konya'nın küme düşmesi an meselesiydi.

Varsa aklınıza gelen başka örnekler, yorumlara bekleriz...

Etiketler:

Berti Vogts





Dürüst olmak gerekirse birkaç istisna dışında Alman ve Hollandalı teknik adamları pek tutmam. Hakettikleri değer ve saygının fazlasını gördüklerini düşünürüm. Berti Vogts da bu teknik adamların başında gelir.

Almanların usta-çırak düsturuna göre giden teknik adam hiyerarşisinde Kaizer'den sonra 8 sene takımın başında bulunmasına ve 2'si Avrupa Şampiyonası, 2'si Dünya Kupası olmak üzere katıldığı 4 major turnuvadaki beceriksizliği ile hafızamda yer almıştır Berti Vogts. Bierhoff'un şapkadan tavşan çıkardığı Euro 96'yı da kimse başıma kakmasın.

Ardından zımba gibi bir Leverkusen takımını iğdiş etmiş, İskoçları çileden çıkarmış ama yine de Nijerya gibi Afrika'nın her zaman iddialı olan bir ülkesine teknik direktör olmayı başarmıştır. Sürekli de konuşur başarısızlıklarının ardından, hep bir bahanesi vardır.

Bu kez de takımının ev sahibi Gana'ya rakip 10 kişiyken kaybetmesinden sonra, oyuncularının tecrübesiz olduğundan sızlanmış hazret.

Tecrübesiz Nijerya'nın 23 kişilik kadrosunda da ülke içerisinde forma giyen oyuncu yok. 15'i İngiltere, İtalya, İspanya ve Fransa'nın en üst liglerinde forma giyiyor, kalanlar da Steaua Bükreş filan gibi Şampiyonlar Ligi takımlarında.

Yakında Türkiye'nin Lorant tipi teknik adam sirkülasyonuna girmesi işten bile değil. İlk durağı da Kalli ilesağlık sebeplerinden ötürü yolları sene sonunda ayırması muhtemel ve Alman ekolünden şaşmayan Galatasaray olabilir, kimbilir...

Etiketler:

River'ın Yeni Prensi: Diego Simeone



River Plate Clasura 2008 öncesi hayli mutlu şu sıralar. 2 kez üstüste ezeli rakipleri Boca Juniors'ın elinden sezon öncesinde alınabilecek kupaları kapıverdiler. Yaz Turnuvası ( Torneo de Verano ) maçında Boca'ya kaybetmelerine rağmen kupayı kaldıran Simeone'nin öğrencileri, Copa Revancha'da rövanşı aldılar ve 1-0 geri düştükleri maçı 3-2 kazandılar.

Maça River adına damgasını vuranlar ise Arjantinlilerden çok kırmızı beyazlıların Kolombiyalı'sı Falcao ve 19 yaşındaki Şilili oyuncusu Alexis Sanchez'di. Sanchez 3.gol öncesinde ipe dizdi tüm Boca savunmasını ve yaptırdığı penaltıyla da Ortega'ya golü attırdı.

Hülasa Estudiantes La Plata ile 2006 yılında Boca'nın kabusu olan Simeone, River Plate ile de aynı geleneği devam ettiriyor. Hem de rakibine göre çok sönük bir kadroyla. El Monumental ve Mar De Plata'nın yeni prensi artık Simeone.

Bakalım bu cicim ayları Clasura 2008 boyunca da devam edecek mi ?

Etiketler:

3 Şubat 2008 Pazar

De Klassieker Tribünleri - Ajax







Etiketler:

De Klassieker Tribünleri - Feyenoord









Etiketler:

De Klassieker Öncesi Sokaklar



Etiketler:

De Klassieker



Simon Kuper "ülkenin spor takvimindeki en büyük maç" diye tarif ediyor Feyenoord - Ajax maçını.

Avrupa'nın en özgür, en medeni, en hoşgörülü ülkesinde söz konusu F'Noord-Ajax maçı olunca hepsi yok oluveriyor. Amsterdam'ın liberal ve sosyalist temsiline karşı Rotterdam'ın sağ ideoloji temsili; Amsterdam'ın rahat, zengin, bonkör ve bohem yaşayan sakinlerine karşı Rotterdam'ın emektar, özverili, kalender işçileri. Ve iki tarafın da asla bitmeyecek kini.

F'noord-Ajax maçının nüvesi bu. İşin çekirdeğine indiğimizde ise kimilerini insanlıktan çıkaracak bir Yahudi ve Nazi atışmalarını görüyoruz.

Hikaye Hollanda'da bazı çevrelerin Ajax ve taraftarlarını köklerine dayanarak Yahudi aşağılamasında bulunmasıyla başlıyor. Ajaxlılar da ilginç bir şekilde bunu sahipleniyorlar ve şeref timsali olarak gururla kimlik ediniyorlar. Öyle ki tribünlerinde İsrail bayrakları açmaya, davut yıldızını da alamet-i farikaları olarak kullanmaya başlıyorlar.

Ajax'ın De Meer stadından kalma en etkili taraftar grubu F-Side bu işin başını çekiyor. Web sitelerine girdiğiniz zaman bunu daha iyi anlayabilirsiniz.

Hal böyle olunca Feyenoord'un 3 ayrı jenerasyonun temsilcisi SCF, RCK ve FIIIR taraftar gruplarına ait kalabalıklar ortak olarak söylemlerinde bulunmakta çekinmediler. Nazilerin Yahudi karşıtı propogandalarının marşı olan "Juden Wir Kommen" şarkısını kendilerine uyarladılar. Yahudileri ölüme, Ajax'ı gaz odasına davet ettiler, gaz odalarından sızan gazın simgesi "tısssssssssssssss" sesini tezahürat öğesi olarak kullandılar. Filistin bayrağı açıp, Hamas sloganları attılar.

Filmin kopuşu ise Feyenoord'un 1996-1997 sezonunda AZ ile oynayacağı deplasmana giderken yolda Ajax'ın holiganlarının onları beklemesi sonucu çıkan çatışmayla başladı. O kavganın devamı bu kez bıçaklar, çekiçler, silahlar eşliğinde Beerwijk'te yaşandı. Carlo Picornie adındaki Ajax'li çamura bulanarak feci bir şekilde dövüldü ve öldürüldü, ona sahip çıkmaya çalışan bir diğer taraftarda göğsünden bıçaklanarak ağır yaralandı.

Ertesi sezon bir süre bizde de yapılan benzer bir uygulama ile deplasman taraftarı maçlara götürülmedi. Radikal sağcı, faşist politikacı olan Pim Fortuyn'in ardından benzer çizgide Anti Yahudi ve Müslüman çağrılarda bulunan gazeteci ve sinemacı Theo Van Gogh'un öldürülmesinin ardından artan anti-semitizm yüzünden bu içerikteki ya da ima edici tezahüratlar Hollanda Futbol Federasyonu tarafından yasaklandı. 2005 yılında kimse ölmemesine rağmen maç sonunda çıkan büyük olayların ardından güvenliğin dibine vuruldu.

Sadece taraftarlar değil futbolcular da nasibini almıştı derbiden. 1990'ların sonunda Froylan Ledezma Feyenoord için imzaya getirilmiş, fakat havaalanında Ajax yöneticileri onu kaçırıp kendi kulüpleri için imza attırmıştı.

2004 yılında Ajax ile Feyenoord arasında rezerv takımların oynadığı bir maçta Feyenoord futbolcusu Jorge Acuna'ya Ajax taraftarı sağlam bir sopa çekmişti. Aynı arbede de Robin Van Persie de Ajax'ın hocası Schip ve oyuncusu Daniel De Ridder tarafından dayak yemekten kurtarılmıştı.

Artık bu tür şeyler olmuyor. Hala çok renkli, gergin ve olaylı olmasına rağmen bu ölçütlerde eski seviyesinden uzaklaşıyor derbi. Herşeye rağmen Hollanda'nın bu en büyük spor olayı izlenmeye değer, hele ki yıllar sonra Feyenoord'un Ajax ile rekabet edecek sportif gücü varsa.

Bugün 13:30'da Business Channel'da maç.

Etiketler: