Uzun süre oynadığım ve çok da sevdiğim bir oyun basketbol. Biraz vakit sıkıntısı ve biraz da yayının şifreli bir kanalda olmasından ötürü yazamıyordum. Derbi münasebetiyle başlamış olalım. Aslında bütçelerin ve kadroların güç dengesine çok ciddi yansıdığı bir spor basketbol ve derbinin atmosfer, konsantrasyon ve kazanma iştahı dışında pek bir etkisi yoktu maça. Fenerbahçe Türkiye'nin kadro derinliği, kadro kalitesi ve kadro dengesi açısından en güçlü takımı. Başta Giricek, Ömer Aşık ve Devin Smith olmak üzere henüz form tutamamış oyuncularına rağmen üstelik. Ve tek avantajı bu da değil Fenerbahçe'nin. Bu kadronun 7-8 oyuncusu 3-4 sezondur birlikte oynuyor. Galatasaray ise yeni yapılanıyor. Bütçeden ötürü yerli dominasyonu sağlamaları çok zor. Zaten Hüseyin Beşok ve belki biraz Cüneyt dışında da oyuna liderlik edebilecek çapta bir yerli yok takımda. Cemal Nalga 2006 Avrupa Ümitler Şampiyonası'ndan takım arkadaşı olan Oğuz Savaş'ın yaptığı çıkışı yapamadı. Hala ümit vadeden oyuncu konumunda. Murat, Polat gibi oyuncular da rotasyon oyuncusu. Belirli bir seviyenin üzerinde oynadıkları maç kariyerlerinde yok denecek kadar azdır. Böyle olunca Galatasaray'ın kendisinden daha güçlü takımlara karşı - ev sahibi olduğu durumlarda arkasına alabileceği seyirci desteği ve Ayhan Şahenk potaları dışında - tek çıkar yolu var, o da yabancı performansı. Bugünkü maçta Galatasaray'ın en büyük sıkıntılarından biri buydu. Beşiktaş maçında başta Tolliver olmak üzere coşan Galatasaray yabancıları bu maç durdular. Kağıt üzerinde 62 sayının 46'sını attılar belki ama oyun içerisindeki ağırlıkları fark yaratacak cinsten değildi. Dönem dönem Atkins, Graves ve Hosley insiyatif almaya çalıştılar ama karşılarındaki Fenerbahçe hem bu oyuncuları dönüşümlü savunarak enerjisini verimli kullandı hem de rakibini yordu. O yorgunluk maçın sonunda çok belli etti kendi. Kalan çeyreklerde de başta Hosley olmak üzere yanlış şut seçimleri yaptı Galatasaraylılar. Hüseyin'in maçın başında girdiği faul problemi Galatasaray adına maçın kazanılma ihtimalini düşüren bir başka saha içi faktördü. Savunma zaten Mincinozlu'nun elindeki bu kadronun iyi yapabileceği bir iş değil. Fenerbahçe ise dünden hazır. Taraftar salonu doldurmuş, takım ilk maçtaki hezimetten ötürü bilenmiş. Ek olarak ilk 5 başlamasa da Solomon'un gelişinin yarattığı pozitif bir hava var. Çok da iyi başladılar maça. Sahada rakiplerine karşı en üstün oldukları front courtu ısrarla zorladılar. Oğuz Savaş ile içeriden, Ömer Onan ile dışarıdan sazı ellerine aldılar. Galatasaray kontrollü bir oyun oynuyor gözükse de ben çizilmiş bir set üzerinden oynanan iyi bir hücum göremedim. Ya hücum ribaundlarından ve ya da teketek zorlamalarla üretmeye çalıştılar. Başarılı olduklarını söylemek de güç. Daha ilk çeyrekte 8-10 sayı farkı yakaladı Fenerbahçe. İkinci çeyrekte de Damir Mrsiç'in peşpeşe attığı o muazzam üçlüklerle maçı bitirdiler. Devrenin sonuna doğru Mincinozlu bir umut tam saha pres denedi ve iki ekstra smaç basket ile sonuç da aldı. Velakşn Tanjevic maçtaki ilk coaching performansını başarıyla vererek molasını derhal aldı. Momentumu Galatasaray'a teslim etmedi, rakibinin hızını kesti. Kanarya devreye Mrsiç'in üçlüğü ile 16 sayı farkla girdi. 3. çeyrekler Fenerbahçe'nin Aydın Örs döneminden beri kabusu. Mirsad'ın sakatlanıp soyunma odasının yolunu tutması, ilk yarının en iyisi olan Oğuz'un kenarda olması, Rasim gibi iki ucu keskin bıçağın varlığını da düşünerek ben Galatasaray'dan devre başında ufak bir seri bekliyordum. Yapamadılar. Ömer Aşık, Oğuz'un bıraktığı yerden devam etti. Rasim'in üçlüğüyle fark 20 oldu. Galatasaray alan savunması ve tam saha pres ile devre başında beklediğim seriyi devre ortasında 7-0 ile yakaladı. Tanjevic'e tam da burada bir eleştirim var. Persona non grata Green zaten Solomon'a olan ilgiden ötürü psikolojik olarak iyi değil. İlk iki preste de Emir ve Giricek ile top getirilememiş ve fark yavaş yavaş erimeye yüz tutmuşken Solomon'un o sırada sahada olması lazımdı. Israr etti Tanjeviç ve son saniyede Emir Preldzic ile gelen üçlük olmasaydı bambaşka bir 4. çeyrek oynanabilirdi; ama o üçlükle gardı düştü Galatasaray'ın. Son çeyreği rölanti de götürüp son 2 dakikada tekrar gaza basan Kanarya istediği farkı da son saniyede yine Emir'in üçlüğüyle fazlasıyla yakaladı. Hülasa Fenerbahçe teknik olarak ekstra işler yapmadığı bir maçta savunmasıyla rakibini çok düşük bir şut yüzdesinde tuttu ve hücumda da yakaladığı yüksek şut yüzdesi sayesinde farklı bir galibiyet aldı.
Maçla ilgili iki notum daha var. - Emir'in maçın sonundaki üçlüğünün basketbol etiğinde yeri yok. Sanıyorum Özyer'in ilk maçta fark 20 sayı iken ve bitime saniyeler kala aldığı o molayı düşündü. Yine de atmaması lazımdı. - Blogu takip edenler bilirler bu sene Aziz Yıldırım ve yönetimine getirdiğim eleştirileri. Bilmeyenlerin arşive bakması kafi. Görevi devretmelerinin zamanı geldi de geçti. Velakin tribünlerdeki bir grubun birilerinin ayakçılığını yapması Aziz Yıldırım'ın yaptıklarından ve yapamadıklarından dahi büyük zarar verir bu camiaya. "Aşkımız için rekabet etmeyiz, ölürüz" pankartı açıp maç oynanırken yönetimi istifaya çağırmak, salondaki basketbol seyircisine karşı fiziksel temasta bulunmak delikanlılık değil. Yersiniz ıslığı anında. Maç sonunda yaşanması gereken o coşkunun da içine ettiniz, aferin hepinize.Etiketler: Basketbol, TBL