3 Temmuz 2009 Cuma

En Pahalı 10 Fransız



Liste France Football'dan. 2 Anelka 1 Zidane etmiyor. Rıdvan Dilmen derdi ya; "Alex uzay da bile oynar Güntekin" diye, Zidane dağın zirvesinde kale kurup oynuyor topunu. Kale de kale ama...

1. Zinedine Zidane (de la Juventus Turin au Real Madrid en 2001) : 76,2 millions d'euros
2. Lilian Thuram (de Parme à la Juventus Turin en 2001) : 40,4 millions d'euros
3. Karim Benzema (de l'Olympique Lyonnais au Real Madrid en 2009) : 35 millions d'euros
4. Nicolas Anelka (d'Arsenal au Real Madrid en 1999) : 33,5 millions d'euros
5. Nicolas Anelka (du Real Madrid au Paris Saint-Germain en 2000) : 33,2 millions d'euros
6. Franck Ribéry (de l'Olympique de Marseille au Bayern Munich en 2007) : 29 millions d'euros
7. Thierry Henry d'Arsenal au FC Barcelone en 2007) : 24 millions d'euros
8. David Trezeguet (de l'AS Monaco à la Juventus Turin en 2000) : 22,8 millions d'euros
9. Djibril Cissé (de l'AJ Auxerre à Liverpool en 2004) : 21,2 millions d'euros
10. Sylvain Wiltord (des Girondins de Bordeaux à Arsenal en 2000) : 20,7 millions d'euros

Etiketler:

Lula Başkan



Brezilya Devlet Başkanı Lula, Corinthians'ın kazandığı Brezilya Kupasını coşkuyla kaldırıyor. Güzellik yarışmalarında takılan o şerit olmamış yalnız. Biz de var mı böyle kupayı kaldırıp, "Corinthians'ı tutmayanlar kıskanmasın" benzeri demeç verebilecek yiğitlikte devlet erkanı ?

Etiketler:

Legrottaglie'den Laik FIFA'ya Ayar



Konfederasyon Kupası'nın son bombası bu görüntüydü. Brezilya takımı İsa t-shirtleri eşliğinde ve toplu halde Tanrı'ya dua etmiş ve sonra da kupasını almıştı. FIFA'dan da fırça yemişti. Yakında Kaka'nın da gol sevincine fırçayı kayar FIFA diye düşünürken, İsa'yı Bulmak isimli bir kitap da yazmış olan Legrottaglie'den destek geldi Brezilya'ya.

"Tanrı'ya dua etmek yanlışsa, neyin kabul edilebilir olduğunu merak ediyorum. FIFA şiddet olayları hakkında endişelenmeli. Futbolcular istedikleri şekilde Tanrı'ya şükranlarını sunabilmeli. Mısırlılar Allah'a şükrettiler, kimse birşey demedi"

Etiketler:

Brandenburg'da Futbol



Almanya'nın doğusunda, Brandenbrug bölgesinin takımı Energie Cottbus sezon öncesi hazırlık maçlarından birini, Brandenburg'un burnunun dibindeki Storkow kasabasının takımı olan Germania ile yapacaktı gelen davet üzerine. Energie Cottbus'un özelliği bölgedeki neo-nazi akımına rağmen 1999 yılında "ırkçılığa kırmızı kart" sloganıyla ırkçılığa karşı agresif bir tavır sergilemiş olması. Germania organizasyon afişlerinde "Mit Energie Für Toleranz" yani "Energie için Hoşgörü" mottosunu kullanıyordu. UEFA dün ırkçılık kararını açıkladı. Bugün aşırı sağ görüşlü Almanya Ulusal Demokrat Partisi'nden nispet yaparcasına maçı protesto edecekleri, aynı gün gösteri düzenleyecekleri ve eğer bu mottoyu değiştirmezseniz biz yardımcı oluruz açıklaması geldi. Energie de can güvenliği sebebiyle maçı yapmaktan vazgeçti. Bu bölgede idari kontrol NDP olarak kısaltılan bu partinin elinde ve daha önce de 2006 Dünya Kupası'nda Nijerya asıllı, Hamburg doğumlu Patrick Owomoyela'nın yeterince beyaz olmadığı için protesto edilmesini gerektiğini içeren bir broşürler dağıtmışlardı. İki parti yöneticisi bu eylemi organize etmekten ötürü 7 ve 10 aylık hapis cezasının yanı sıra, Unicef'e bağışlanmak üzere, para cezasına çarptırılmıştı. Görülüyor ki; Brandenburg Kapısı yıkıldı ama ruhu hala orada.

Etiketler:

Vergi Cenneti İspanya



Chelsea neden süperstar alamıyor ? Perez ne söylüyor süperstarlara da aklını çeliyor ? sorularını sormuştum şurada. İsimsiz bir okur mail atmış ve bu tabloyu yollamış. Bunlar futbolcuların kazançlarına göre ödemesi gereken vergi oranları. Elbette tek sebep bu değil ama bir profesyonel için önemli bir faktör olsa gerek. İspanya % 24 ile vergi cenneti. İngiltere için tabloda % 40 yazıyor ama bu sene % 50'ye çıkardılar. Hollanda ise ilk 10 sene boyunca gelirin sadece % 70'lik kısmına uyguluyor % 52 tutarındaki oranı. Türkiye'yi utançlarından almamışlar herhalde listeye. Bizde oyuncu değil kulüp üstleniyor vergiyi, o da % 15.

Etiketler:

Alex Ferguson'un Hikmeti



Manchester United takım için çok değerli olan Cristiano Ronaldo ve Carlos Tevez'i kısa bir süre önce kaybetti. İtalyan Kiko Macheda da Rooney ve Berbatov'dan sonra 3. opsiyon konumuna geldi. Danny Welbeck rezerv de takılır ancak. Bu çapta bir takım için içler acısı bir tablo ve transfer bekleniyordu doğal olarak . En büyük aday Benzema Real Madrid'e gitti. Diğer aday Agüero da ikna edilemedi. David Villa'nın gündeme geldiği yazılıp çiziliyordu ama Alex Ferguson olabilecek en zayıf halkaya oynadı ve Michael Owen'ı tam 3 saat süren bir sağlık kontrolünün ardından kadrosuna kattı. Ters köşeye yatmaya bir Allh'ın kulu da kalmadı. Haftalık 50,000 sterlin alacak Owen. Newcastle'da aldığının yarısı bu. Bu damping altında 2010 Dünya Kupası'nda İngiltere adına oynamak istemesi var Owen'ın. Capello'nun elinin en zayıf olduğu mevki forvet. Transfer United'a ne katar ne katmaz bilinmez ama oynanacak bir kumardır bu. Tutmazsa bu kumar United için devede kulak kalacak senelik 2,5 milyon sterlin kaybedilecek ama kazanılırsa hikmetinden sual olunmayak Alex Ferguson'un ve United'ın.

Etiketler:

Poltrona 36 Meselesi



Futbol yazmaya ara verdiğim, TBL ve NBA karaladığım dönemde Cezasahası blogunda yer verilmiş, oradan ulusal basına düşmüş bir hikaye Poltrona 36. Kahramanlar Türkiye'de iz bırakan iki isim olunca tantanası çok oldu. Hikaye de Brezilya'da geçtiğinden hergün bir mail geliyor işin aslını astarını soran.

Ben olayın geçtiği Trovão Azul diye çağırılan özel otobüsün kaptan şoförü ya da muavini filan değilim. Brezilya futbolunun Türkiye'deki en büyük otoritesi de değilim. Sadece Brezilya'da oynanan futbolu seviyorum. Avrupa'ya sürekli oyuncu ihraç eden yapıyı izlemek, yeni yeni sivrilen yeteneklerin farkında olmak zevk veriyor. Tribünlerin ateşi, kulüplerin, oyuncuların çok renkli olması da ayrıca ilgimi çekiyor. Bütün bunları da burada paylaşıyorum.

Bu olayı da daha önce duymadım zira genelde ulusal basını takip ediyorum, yerel basını fazla takip etme şansım olmuyor. Velakin o kadar çok mail geldi ki, araştırma gereği duydum.


Önce şunu bilmelisiniz ki, Brezilya bu olayla çalkalanmamıştır. Poltrona 36 daha ziyade Gremio'nun ezeli rakibi olan Internacional taraftarının sahip çıktığı yerel bir efsanedir. Google Brezilya'dan yaptığınız aramada karşınıza çıkacaklar bloglar ve forumlardan başka birşey değildir. Poltrona 36 meselesine dair ulusal basında hiçbir şey bulamazsınız. Globo, Terra, Lance, UOL. Hiçbirinde yoktur. Yoktur zira olaya dair ne görsel bir materyal, ne de resmi bir demeç bulunmamaktadır.

Öyle 1-1,5 ay filan değil 1 hafta araştırmak Brezilya'da konuyu ulusal basının neden ele almadığını anlamak için yeterli.

Ben yine de merak edip Globo televizyonunda spikerlik yapan, aynı zamanda magazin ağırlıklı bir futbol programı olan FootBrazil'i hazırlayan ve Pitacodogringo isimli sağlam da bir blogu olan Jon Cotterill'e sordum Poltrona 36 hakkında ne biliyorsun diye. Aldığım cevap şu oldu;

Hello Alper,


I’d never heard of the ‘Poltrona 36’ incident before. But I did some checking and it’s probably just complete rubbish. It’s probably just some bullshit put out by Internacional fans (Grêmio’s biggest rivals). Anyway, I’ve never heard any Brazilians talking about it.


Which ‘Jornal Do Comercio’ do you mean? There’s quite a lot of them here. But whichever one it is, it’s not that famous for football/sport.


Jon

Poltrona 36 ile ilgili tek kaynak vardır o da Adão Oliveira isimli, normalde ekonomi ve siyaset yazan Brezilyalı bir köşe yazarının, Porto Alegre'nin yerel bir ekonomi gazetesi olan Jornal do Comércio'da yazdığı köşe yazısıdır. Cezasahası blogunun olayı alıntıladığı Dossie Gremio adlı blogda Gremio'nun 2. lige düşüşü, tahminimce Gremio'nun ezeli rakibi olan bir Internacional sempatizanının kaleminden, alaycı bir dille anlatılır. Sonunda da Poltrona 36'ya yer verilir, ancak bu olaya dair onun da dayanağı aynı köşe yazısıdır.

İlginç olan bu köşe yazısının olayın yaşandığı Parana maçının neredeyse tam 2 ay sonrasında, yeni sezon başlayacakken yazılmış olması ve Gremio başkanlarının gördükleri manzaraya dair rivayeten söyledikleri dışında bir kaynak belirtilmemesidir. Parana maçı 6 Kasım 2004 tarihinde oynanmış, yazı ise 30 Aralık 2004 tarihinde kaleme alınmıştır.

Üstelik o köşe yazısında dahi Bilica ve Capone ismi geçmez. Bu isimleri kimin ortaya attığını bilmiyorum. Yazarın kişisel web sitesi var, ordan ulaşmaya çalıştım, elektronik posta da yolladım ancak cevap gelmedi.

Cezasahası blogunun yaptığı birkaç yanlışı da ben düzelteyim. Gremio takımı Parana maçından sonra küme düşmemiştir. 6 maç daha oynanmıştır Parana maçının ardından - listesi aşağıda - , ve 3. maç olan Atletico Paranaense maçında resmen küme düşmüşlerdir. Bilica & Capone de Parana maçından sonra takımdan kesik yememiştir. Oynamaya devam etmişlerdir, hatta Parana maçının hemen ertesinde oynanan Ponte Preta maçında Bilica 1 gol atmıştır.

Grêmio 6-1 Ponte Preta ( 13 Kasım 2004 )
Vitória 2-1 Grêmio ( 20 Kasım 2004 )
Grêmio 3-3 Atlético-PR ( 28 Kasım 2004 - küme düşülen maç )
Santos 5-1 Grêmio ( 5 Aralık 2004 )
Grêmio 0-1 Atlético-MG ( 11 Aralık 2004 )
Guarani 2-0 Grêmio ( 19 Aralık 2004 )

Üstelik Bilica da Capone de çoluk çocuğa karışmış genç adamlardır.

Internacional'in otobüsünde 36 numaralı koltuk bulunmaz ama 35 de bulunmaz. Yerel basın bu koltukların olmayışını Poltrona 36 dedikodusuna atfen sütunlarına ve bültenlerine taşısa da Internacional başkanı Piffero böyle bir provokasyon içerisinde olmadıklarını ve otobüsün en arkasındaki bu koltukların teknik ekip için uzun seyahatlerde toplantı yapılabilmesi amacıyla kaldırılıp, yerine masa konduğunu söylemiştir.

1-1,5 ay araştırılan bir skandalda şu 3 noktayı kaçırmak bir acayiptir.



Hülasa Poltrona 36 hiçbir zaman kanıtlanmamış bir dedikodudur. Güzide basınımızın dayanaksız haberlerden farkı yoktur velakin Internacional taraftarı bu sansasyonel dedikoduyu çok sevmiştir. Zira ellerine Gremio'nun ibneliğiyle ilgili yeni bir koz geçmiştir. Eskisi de 1970'li yıllarda kurulan ve ilk gay taraftar topluluğu olma özelliği taşıyan Coligay taraftar grubudur. Mazisi şuradadır. Bu grup diğer gayler için de ilham kaynağı olmuş ve o dönem başta Flamengo'nun FlaGay grubu olmak üzere birçok gay grup türemiştir.



Benzer geyikleri Gremio taraftarı da, Internacional'in Copa Libertadores maçının ardından Meksika dönüşünde uçakta Bolivar ve Taison'un 'samimi' pozlarına atfen yaparlar. Poltrona 24 derler onlar da. Ancak ses getirmemiştir, zira bunu yazacak bir Adão Oliveira yoktur. Olsa onlar da epey eğlenirdi sanırım.

Ben yine de Cezasahası bloguna borçluyum. Bilica meselesine ait birçok bilmediğim şey öğrendim Poltrona 36 meselesini araştırırken.

- Gremio'da birçok antrenmana sarhoş çıktığı.

- Evliyken ve Ancona'da oynarken İtalyan bir kadınla yasak bir aşk yaşadığı. O kadın maça gelince ve İtalyanlar da eşi zannedince işlerin karıştığı. Bilica'nın kadıncağızı görmezden geldiği.

- Sivasspor'da oynarken Brezilya'ya devre arasında tatile gittiğinde, Recife havaalanında boşandığı eşinin ve kızının nafakasını ödemediği için tutuklandığı. Ödedikten sonra serbest bırakıldığı gibi.

Keşke 1-1,5 ay süren araştırmada Bilica'nın ulusal basına malzeme olan, kanıtı ve dayanağı bulunan bu gibi kusurları bulunsaydı ya da oynadığı takımların çoğunda küme düşmüş olması yazılsaydı; "burada yaparsan bunları canına okurlar" denseydi. Ama medya ve tribün için homoluk daha büyük sansasyon tabi.

Etiketler: , ,

2 Temmuz 2009 Perşembe

UEFA ve Irkçılık



Platini'nin gündeminde Real Madrid'in transfere harcadığı paralar ve futbolun ekonomik dengelerinden sonra ki en önemli konulardan biriydi tribünlerdeki ırkçılık. Balotelli'nin maruz kaldığı tacizden sonra tekrar gündeme gelmişti konu. UEFA ırkçılık konusundaki cezaları yerel liglerde ülke federasyonlarına bırakıyor ama UEFA organizasyonlarında kararları kendisi veriyordu. Genellikle de maç içerisinde bir yaptırım uygulanmıyor, daha sonra idari para cezaları veriliyordu. Hem verilen cezaların komikliği hem de taciz eden tribüne hiçbir yaptırım olmadığından bu yara kanamaya devam ediyordu. UEFA bugün açıkladığı üzere maç esnasında yetkiyi hakemlere verdi. Bir dönem bizim küfürlü tezahüratlarda tercih edilen yöntemin bir benzeri. Tribünlerden ırkçı tezahüratlar ve görseller taşması durumunda hakemler önce anons yaptıracak, ardından 10 dakikadan fazla sürmeyecek bir ara verebilecek. Yine devam ederse ırkçı gösteriler, maçı tatil edebilecekler son çare olarak. Benim merak ettiğim hakemlerin o tezahüratları nasıl çözecekleri, pankartları nasıl takip edecekleri. Hem dil engeli var hem de yeryüzünden koskoca stadın tek başına fotoğrafını çekebilecek bir gözü yok insanoğlunun. Tribündeki gözlemciye de kulaklık yolu açılır bu gidişle.

Etiketler:

D'Alessandro Çıldırdı



İlk yarıdan sonrasını izlememiştim kupayı kimin alacağı belli olunca. İkinci devre ortalık feci karışmış. Dikiştutmaz D'Alessandro sahanın ortasında bir güzel kovalamış Corinthians kaptanı William'ı ama icraat sıfır, atıldığıyla kalmış. Hocalar da içeriye hücum etmiş yatıştırmak için. Hakem de önüne geleni atmış. Video burada.

Etiketler: ,

Roma Sezonu Açtı



Roma transferdi, kulübün satışıydı derken yıllar sonra ilk kez, kaçaradım İtalya'da Trigoria denilen kendi tesislerinin dışında kampa gitti. Gittikleri yer Riscone Di Brunico denilen ve İtalya'nın en kuzeyinde, Alpler'in eteklerinde bir tesis. Büyükler de dahil olmak üzere birçok takımın tercih ettiği bir yer. 2200 metre rakım, müthiş bir doğa artı çörekler. İtalya'nın Abant'ı resmen. Fotoğraflar burada

Etiketler:

Kader Keita Galatasaray'da



Kader Keita ayak hassasiyeti, tekniği, sürati, dengesi, fiziği neredeyse kusursuz bir oyuncu. Şöyle ki; Yattara'nın 2 gömlek üstüdür. Mali olarak ne kadar rantable bilmiyorum, taraftarın da işi olmamalı bu konular zaten; ama Rijkaard'ın gelir gelmez deneyeceği aşikar olan 4-3-3 dizilişi için biçilmiş kaftan Keita. İleri üçlünün hem solunda hem de sağında oynar. İki ayağını da iyi kullanan ve sadece çizgide gidip gelmeyeni içe kat edip bitirmeyi de seven bir kanat-forvettir. Çok da spektekülerdir, gol sevinçleri ayrıca coşturur ve Türkiye'de özel taraftarı olabilecek türden bir oyuncudur ama idare edilmesi de zordur. Hem kollektivite sorunları bakımından saha içinde hem de karakterinden ötürü saha dışında.

Kariyerine kısaca bir göz atmak gerekirse çoğu Fildişi Sahilli topçu gibi ASEC Abidjan'da değil, African Sports'ta başlamıştır kariyerine. Babası da Sporting Gagnoa kulübünde başkanlık yapmış bir fenomendir Fildişi Sahili'nde. Aileden ilgi var yani futbola. Keita'nın kariyerinin ünlü olmuş vatandaşlarından ayrılan tek yönü Abidjanlı olmaması da değil. Fildişi Sahili'nden ayrıldıktan sonra Akdeniz'in öte yanındaki Fransa'ya geçmek yerine Kuzey Afrika'da mola veriyor Keita. Tunus'un Sahel ve Birleşik Arap Emirliklerinin Al Ain takımlarında birer sezon geçiriyor. Fransızların dikkatini o zamandan çekiyor, hatta PSG ile anılıyor ismi ama Katar'ı seçiyor enteresan bir şekilde. Herkes Basra körfezi ve etrafından kaçmaya çalışırken Keita bilhassa tercih ediyor Al Sadd kulübünü. "Avrupa'da elbette oynamak istiyordum ama hazır değildim. Katar büyük bir macera ve deneyimdi. Lebouf, Batistuta, Romario gibi oyuncularla beraber oynadım. Bana büyük tavsiyelerde bulundular ve Avrupa'ya hazırlanmamda yardımcı oldular" dediğini hatırlıyorum bir programda.

Lille'e gelişinde en büyük pay Claude Puel ve Bora Milutinoviç'in. Puel kasetlerden beğeniyor Keita'yı. Hem izlemeye hem de soruşturmaya birkaç defa gidiyor Katar'a. İzlediğinden memnun kalıyor ama öğrendiklerinden pek değil. Al Sadd, oyuncunun disiplin sorunları olduğunu hatta 2004 - 2005 yılında göreve gelen Bora Milutinoviç'in "ya Keita ya ben" restini çektiğini de söylüyor. Lille başkanının tabiriyle "çapaklı bir elmas" olan Keita'yı
yeteneklerine karşı koyamayarak alıyor Puel. Hem Lille hem Milutinoviç hem de Al Sadd kazanıyor.

Lille'de yedek başladığı sezonda birkaç hafta sonra formayı alıyor, bir daha da vermiyor. 2006 - 2007 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde gruplardan çıkan ama 1-0 biten 2 maçın ardından Manchester United'a boyun eğen Lille'in en göze batan adamı oluyor.
Bodmer ile birlikte de takımın en kıymetli parçası duruma geliyor Keita. 2 sezonda oynadığı 63 lig maçında 14 gol atıyor ve Bodmer ile birlikte Lyon'un yolunu tutuyor. Milan'a rağmen Lille'e en yüksek bedeli önererek alıyorlar Keita'yı ( edit: quaresma7'ye teşekkürler ). Üstelik o dönem için Lyon tarihinin 1999 yılında Barcelona'dan 17 milyon € bonservisle transfer edilen Sonny Anderson'dan sonra, 16 milyon € ile en fazla para ödenen oyuncusu oluyor.

Lyon kariyeri ise geçmişteki kadar parlak değil Keita'nın. Govou'yu kesemiyor. Dakikaları Lille zamanlarının epey altına düşüyor. 52 maçta oynuyor ve 5 golde kalıyor. 5 golün 4'ü ilk sezonunda, son sene sadece 1 golü var. Esas eleştirildiği nokta ise oyun zekasının, bireysel taktiklerinin, kollektif anlayışının kısıtlı olması. Bu bakımdan çok top kaybetmesi. Gerland'da çok ıslıklanmışlığı vardır sırf bu yüzden.

Türkiye'de zaman gösterecek neler yapacağını ama kağıt üzerinde süper transfer. Parası pulu mühim değil, Haldun Üstünel'i bir kere daha tebrik etmek lazım. 27 yaşında ve talibi çoktu zira. Kapasitesi de ortada. Çok renkli ve hakemler kasaplığa izin vermezse bol gollü bir lig olacak önümüzdeki sene.

Etiketler: ,

Yaratıcı Palmeiras Taraftarı



Palmeiras taraftarı teknik direktör Vanderlei Luxemburgo'dan kurtulmak için Fora Luxa projesine sarılmışlardı. Projeyi gereken sürede, başarıyla uyguladılar. Sevdiler bu işi ve şimdi görülmedik bir şekilde Luxemburgo'nun halefini öneriyorlar Palmeiras yönetimine internet üzerinden açtıkları siteyle. Assina Muricy ismini vermişler. Muricy dedikleri, Sao Paulo'yu 3 kez ard arda şampiyon yapmasına rağmen, bu sene başında işlerin ters gitmesiyle koltuğundan olan Muricy Ramalho. Benim beğendiğim, hatta çalışkanlığı, saha kenarındaki tavırları ve futbol stiliyle Avrupa'da da iş yapabileceğini düşündüğüm ender Brezilyalı hocalardandır. Olursa bu iş yazarız uzun uzun.

Etiketler: ,

Internacional 2 - 2 Corinthians



Bunun gibi onlarca kare vardı Beira Rio tribünlerinde. Internacional taraftarının inancı hat safhadaydı maç öncesinde. Maçtan evvel tribünde yapılan meşale organizasyonu benim daha önce görmediğim çaptaydı. Her halükarda heyecanı yüksek olacağı belliydi maçın. İki takım da diziliş olarak ilk maçtan farklı görüntü çizmedi. Sadece oyuncu bazında ellerindeki tüm kozları kullandılar ve anlayışlarını revize etmişlerdi. Corinthians 2-0 avantajıyla kontrollü, sakin, pas yaparak ve kontrayla fırsat kovalama peşindeyken; Internacional çok aceleci başladı, erken gol için hemen saldırdılar. 12 ve 19. dakikalar arasında D'Alessandro, Taison ve Nilmar ile 3 net pozisyon yakaladılar ama cömertçe harcadılar.



Corinthians ise kaleye ilk kez 21. dakikada hücum etti. Andre Santos'un ortasına 1.68 boyundaki Jorge Henrique kafasını koydu ve Beira Rio'yu büyük bir susukunluğa gömdü. Golden önce golü atan Jorge Henrique'nin sağ çizgide Indio'ya faul yaptığını gördük tekrarda. Corinthians Inter kalesini 2. kez geldiğinde dakika 29 idi. Müthiş bir organizasyonla yine Inter'in sağ kanadından aktılar. Konfederasyon Kupası'nın dikkat çekenlerinden Andre Santos'u buluşturdular topla. O da sol çaprazdan tavana astı. Internacional devreye 1 gol bulup girme aşkıyla yine yüklendi ama kaleci Felipe izin vermedi, bilhassa Nilmar ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda çok başarılıydı. Maçın bundan sonraı formaliteydi, izlemedim ama çok coşkulu ve renkli kutlamış Corinthians. Kolay değil, geçen sezon 2. ligdeydi bu takım. Teknik direktör Mano Menezes'i kutlamak lazım bir kez daha.

Etiketler: ,

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Ne Oldu İngiliz Devlerine ?



Mehmet Topuz ve Süleyman Hurma 3 sene kafamızı ütüledi, veliahtı kim diyorduk fazla düşünmemize fırsat vermediler. 3 sene de Sercan Yıldırım ve İbrahim Yazıcı ile yatıp kalkacağız anlaşılan. Galatasaray ve Beşiktaş ne verdi bilmiyorum da Fenerbahçe'nin teklifi 5 milyon € + Burak Yılmaz olmuştu. İngilizler var dediler, devler istiyor dediler. 1 sene sözleşme yenilemiş Sercan bugün. Ne oldu İngiliz devlerine ? Arap Şükrü'de demlenip, Uludağ'da iskender yiyip, Mudanya yolundan basıp gittiler mi ? Mudanya'nın balığı, rakısı güzeldir bu arada. Yıldıztepe'de içip içip günbatımı izleniyor mu hala ?

Etiketler: ,

Chelsea Neden Süperstar Alamıyor ?



Abramovich futbola elini attığından beri Chelsea hep ikinci sınıf oyuncuları alıp süperstar mertebesine çıkardı. Mourinho döneminde alınan şampiyonluklar hep bu tür oyunculara verilen aşırı paralarla geldi. Halbuki Abramovich piyasadaki her süperstara talip oldu, inanılmaz paralar teklif etti ama bu vitrin oyunculardan hiçbirini alamadı. Ronaldinho, Kaka, Ibrahimovich, David Villa, Ribery ve hatta Carlos Tevez. Hepsi hayır dediler. Ballack ve Shevchenko sayılabilir belki. Ballack zaten Alman olması ve mevkii sebebiyle çok popüler bir oyuncu değil. Shevchenko ise kankasıydı Rus oligarkın. Şehir güzel, lig güzel, kulüp sonradan görme zengin değil her zaman zengindi. Real Madrid, Milan değil belki ama Portsmouth da değil. Mazisi güçlü ve iyi oyuncuları her zaman oldu. Chelsea niye süperstar alamıyor ? Florentino Perez'in söyleyip de Abramovich'in söyleyemediği, yapamadığı nedir ?

Etiketler:

Internacional vs. Corinthians



Brezilya Kupası finalinin rövanşı maçı bu gece oynanacak. İlk maçı Corinthians 2-0 kazanmıştı. Corinthians'ın kupayı alması bekleniyor ama her halükarda keyifli bir maç olacaktır. Bu kez tam kadro mücadele edecekler çünkü. Taison vs Dentinho, Nilmar vs Ronaldo düellolarını merakla bekliyorum. Konfederasyon Kupası'nda yıldızı parlayan ve Roma ile işi pişirmekte olan Andre Santos da oynayacak sol bekte ama ben ilk maçta çok beğendiğim Marcelo Oliveira'yı tercih ederdim. Hem daha iyi bek, hem de yeni bir oyuncu. Andre Santos sol açık da dah iyi verim verebilecek karakterde bir isim. Savunması ve kademesi çok iyi değil ama hücumu, bindirmeleri üst düzey. Globoesporte de çok güzel görsel analizler hazırlamış maçla ilgili. Göz atmakta fayda var, birileri de feyz alır belki bakıp.

Etiketler: ,

Satın Artık Roma'yı



Roma'nın birkaç senedir mali sorunları var. Franco Sensi zamanında bu denli hissedilmiyordu ama vardı yine. Sensi'nin vefatının ardından kızı Rosella aldı bayrağı ama pek başarılı olduğu söylenemez. Sensi ailesininin şirketi Italpetroli elindeki % 70'e varan Roma hissesini devretmek niyetinde. İsviçreli Fio Grup ile görüşüyorlar. Fio denen Grup futbol üzerine ne kadar konu varsa organizasyondan tutun transfere, pazarlamadan tutun oyuncu takip işine kadar hepsiyle ilgileniyor. Dünya ölçeğinde üstelik. Grubun başındaki Vinicio Fioranelli 5 dili akıcı konuşabilen bir FIFA menajeri aynı zamanda. Satışın diğer aktörü UniCredit Grup. Roma adına danışmanlık yapıyorlar. 180 Bin civarı çalışanı, 40 milyon müşterisi, 15 milyar € geliri var senelik. 200 milyon € civarı bir bedelle bu satış gerçekleşeceğe benziyor. İşin ilginç tarafı, kahrolsun endüstriyel futbol filan demeyip taraftarın bu satışı çok istiyor olması. Milan ve Juve yokken Inter ile başa çıkamadıkları yetmemiş gibi, bu sene Şampiyonlar Ligi de oynayamayacaklar. Yatırım ve iyi bir takım istiyorlar. Bu sabah Banca Di Roma'nın önünde eylem yaptılar pankartlı, meşaleli. Campo Testaccio marşını haykırdılar. Rosella'ya ve satışı yavaşlattığını düşündükleri Unicredito Grubu'nun CEO koltuğunda oturan Alessandro Profumo'ya da küfrettiler bol bol.

Etiketler:

Paris, Je Te Déteste



Paris, Je t'aime güzel filmdir. Aşka inanmayanlara umut verir, ilk uçakla Paris'e gidesiniz gelir. Aşk şehri, hayallerin şehridir Paris kime sorsan. Mevlüt Erdinç de hayallerinin peşinden gitti ama bunlar da gitmişti. Paris'te hayalleri yıkıldı, asla eskisi gibi olamadılar.

Xavier Gravelaine, 1991-93 yılları arasında Caen'de muazzam iki sezon geçirdi. Fransa Milli Takımı'na seçildi. Zidane ile birlikte en aranılan iki Fransız gençten biriydi. Arsene Wenger Arsenal'de olsa muhakkak alırdı da Monaco'nın başındaydı o zaman. Ağır abiler Marsilya ve PSG kozlarını paylaştı. PSG kazandı. Oynadığında fena değildi ama kenarda oturdu genelde.1 sezon kalabildi Paris'te. Strasbourg'a kiralandı. Orada özüne döndü Gravelaine. Paris'te yine şansını denemek istedi, yine olmadı. Guingamp'e kiralandı. İkinci geri dönüşünü yaptı Guingamp'ta ve Marsilya'nın yolunu tuttu. Marsilya'da geçirdiği iki iyi sezonun ardından Allah'ın hakkı 3 deyip yine Paris dedi. Bu kez kafa üstü çakıldı. İngiltere'ye gitti, Fransa'ya geri döndü. 6 kez daha kulüp değiştirdi, dikiş bir daha tutmadı. Kısa bir dönem antrenörlük denedi, şimdi tv yorumcusu olarak yolunu buluyor ve sorulduğunda Marsilya'dan ayrılmamalıydım diyor Xavier Gravelaine.

Jerome Rothen de Gravelaine gibi Caen'de topa vurmaya başlayanlardan. Evvelden Clairefontaine tedrisatı da var. Enfes bir sol ayağa sahip sol açık. Evra ile döktürürdü Monaco'da. Sponsorlar için kara bir final olan 2004 CL finalinde kariyeri zirve yapmıştı. Birçok kulüp istedi, ben Paris'e gideceğim dedi. Gidiş o gidiş. Kayıplar listesinde 2. sırada. Pires'ten sonra Malouda gibi kifayetsizlere emanet Fransa'nın sol kanadı.




Godwin Okpara ismini pek çok kişi hatırlamaz ama Suudi Arabistan'ın şampiyon olduğu 1989 U-17 Dünya Şampiyonası'nın en etkileyici stoperiydi. Oradan Belçika'ya, Beerschot'a transfer yaptı. 94'ün efsane takımı Nijerya kadrosuna giremedi ama 98 Dünya Kupası'dan yeşil beyaz için oynadı. Strasbourg'un yolunu tuttu. Çıkışını orada da sürdürdü ve ardından Paris. 1999 - 2001 yılları futbolunda en hatırlamak istemediği yıllar olsa gerek. En iyi arkadaşı yedek kulübesindeki battaniyesiydi. Belçika'ya geri döndü. Hiçbir şey istediği gibi gitmedi. Son olarak üvey kızına tecavüz edip, yakayı ele verdi. Hapiste Anılar dinliyor Coşkun Sabah'tan şimdi.

Bonaventure Kalou ASEC Abidjan'ın çıkardığı süper yeteneklerdendi. Rotterdam'ın yolunu tuttu. Feyenoord'da 6 sezon ofansif all arounder olarak döktürdü. Guy Roux onu Fransa'ya getirdi. Auxerre ile de çıkışı devam etti. Paris Saint Germain çeldi aklını. Zirveye oynarken, küme düşmeme mücadelesine başladı. Ne oynuyor, nerede oynuyor bilmiyorum artık. En son yine Hollanda'ya dönmüştü. Tek faydası küçük kardeşi aynı yolu adımlayan Salomon Kalou'ya oldu. Hollanda'dan direk İngiltere'nin yolunu tuttu.
Monaco son şampiyonluğunu elde ettiğinde Lyon modeli oluşmamıştı, çare Ajax modelindeydi. İnsanoğlu 2000 sendromuyla uğraşıyordu. Galatasaraylılar Aziz Yıldırım'dan nefret etmek bir yana destekliyorlardı. Marco Simone, Panucci, Giuly, Rafael Marquez, Trezeguet, Riise, Lamouchi, Christanval gibi oyunculardan oluşan efsane bir kadrosu vardı Monaco'nun. O kadronun en değerli elemanıydı Marcelo Gallardo. Yeni Maradona'ların ilklerindendir aynı zamanda. Arkadaşlarının büyük kısmı Avrupa'nın sayılı topçularından şu an. Gallardo Fransa'da yılın futbolcusu ödülünü aldı. Deschamps ile didişince ülkesine döndü. Riquelme gibi Arjantin'de de olsa star topçulardandı, ama büyük bir hata yaparak PSG kulübüne transfer oldu. Paris havası yaramadı, 30 yaşında futbolu unuttu. Önce emekliler diyarı ABD, şimdi Arjantin. Kimsenin umurunda değil artık.Türk medyası bile unuttu Gallardo'yu.



Nantes bir zamanlar Fransa futbolunun oyuncu fabrikasıydı. Marcel Desailly, Didier Deschamps, Claude Makelele, Christian Karembeu gibi yıldızları kazandırmıştı Kanaryalar. Patrice Loko ve Nicolas Ouédec de yakın jenerasyonun oyuncularıydı. Fenerbahçe'nin o solmuş, yeşile kaçan sarı mavi formasıyla Nantes'ın ki tıpkı ortak lakapları gibi çok benzerdi. Fenerbahçe Aykut'un yanına oyuncu aradı durdu yıllarca ama Loko ve Ouédec süper ikiliydi. 93-94 ve 94-95 yıllardında peşpeşe gol kralı oldular. Şampiyonluklar gördüler. İkisi beraber PSG'de buluştu 1998 - 99 sezonunda. Toplam 21 maç oynayıp 2 gol atabildiler. Nicolas Ouédec en son Çin'de top oynadı, Loko da Ajaccio da bıraktı futbolu.

Etiketler:

Lorik Cana



Birinin hayali olan transfer diğerinin kabusu. Lucho Gonzalez kulüp rekoru kırarak Marsilya'nın yolunu tuttu, Lorik Cana bavullarını hazırlamakla meşgul. Kaptan yeni sezonda Velodrom Stadı'nda olmayacak büyük ihtimalle. Kaleyi dolduran kaleciler vardır, bu da ortasahayı dolduranlardan. 83 doğumlu, sert ve dinamik. Görev adamı değil, 10 metrekarede oynayanlardan hiç değil. Lider oyuncu. Takım ruhu, kaptanı.Türkiye'de bir önlibero manyaklığıdır almış gidiyor. İhtiyacı en büyük olan da Fenerbahçe. Poulsen'in idealleriydi, evliliğiydi, eşiydi derken Fenerbahçe hala aradığı adamı bulamadı. Fena olmazdı Lorik Cana.

Etiketler:

30 Haziran 2009 Salı

Crónica De Una Fuga



Arjantin'in Kenan Evren'i, 1978 Dünya Kupası'nın lanetlenmesinin sebebi askeri cuntanın lideri Jorge Rafael Videla. Onun diktasında yaşanan guerra sucia a.k.a. kirli savaş zamanlarına ait bir film Crónica De Una Fuga. Biri Arjantin liginde kalecilik yapan Claudio Tamburrini olmak üzere; solcu oldukları ve siyasi eylem yaptıkları gerekçesiyle sorgusuz sualsiz bir hücreevine kapatılıp, aylarca işkence edilen 4 Arjantinli'nin gerçek kaçış hikayesini anlatıyor. Thriller dediğin budur. 105 dakika boyunca ekrandan ayıramadım gözümü. Biraz da müzikle destekleselermiş başyapıt olacakmış 2006 yapımı film. Şuradan indirebilirsiniz. Israel Adrian Caetano'nun Bolivya isimli filimini de bulmak şart oldu artık.

Etiketler:

Manchester City 2009 - 2010

Etiketler:

Calderon Bereketi



Dün İspanya futbol gündeminin tepesindeydi; Calderon'un başkanlığı döneminde Real Madrid'in kasasından menajerler için çıkan ekstralar. FIFA'nın menajerlerin alacağı komisyonlarla ilgili bir düzenlemesi yok ancak tavsiyesi var. % 3'ten fazlasını ödemeyin diyor kulüplere. Piyasa ise % 5 - % 10 değişiyor. Calderon döneminde 320 milyon € bonservis ödemiş Real Madrid. Bunun 24 milyonu menajerlere hizmet bedeli olarak ödenmiş. % 7,5 ediyor. Anormal bir rakam değil aslında bütünün içerisinde ama kalem kalem bakıldığında acayip komisyonlar oranları var. Marca bütün içeriğini internete vermedğinden, genel döküme bugün ulaşabilik. Tablodaki 3. sütuna bakacak meraklıları.



En dikkat çekici oranlar Lass Diarra için % 22, Cannavaro için % 17, Heinze için % 11 olarak gözüküyor. Keza 0 bedelli Saviola ve Metzelder için de menajerlik ücretleri mevzubahis. Calderon hesabı da kapatamamış üstelik. 6.292.000 € borç bırakmış Perez'e. Perez görevi bıraktığında ne tür bir tablo çıkacak ya da çıkacak mı bakalım...

Etiketler:

Kayzer'den Vuvuzela Yorumu



"Büyük bir şölendi, vuvuzela sesini sevdim. Avrupa'da insanların daha farklı tavırları var, daha ketumlar ama burası Afrika. Vuvuzela onların kültürü ve destekliyorum."

Etiketler:

29 Haziran 2009 Pazartesi

Ş.Ligi + Copa Del Rey = Real Madrid



Rekabet her yerde rekabet. Ezeli rakipten alınan galibiyetin hissi bambaşka, primi de. Haber Sport'tan, Javier Miguel imzalı. 2-6 biten Real Madrid maçının ardından Laporta'nın gönlünden 4 milyon € prim kopmuş. Şampiyonlar Ligi finali için 3 milyon, Kral Kupası finali için de 1 milyon € almıştı Barça oyuncuları. İkisini toplasan bir Bernabeu zaferinin yerini ancak tutuyor bu hesapla. Var mıdır İspanya'da "böyle vizyon mu olur Laporta, bitirdin Barça'nın marka değerini. Herşeyini Real Madrid'e göre ayarlamaz bir kulüp" yazısı yazacak bir spor yazarı ?

Etiketler:

Pele'nin 11'i



Türkiye'de Bülent Uygun, Dünya'da Pele. Konuşmadıkları bir gün yok. Pele'nin radarında Milan var bu kez. Meşhur kehanetlerine Leonardo'yu da dahil etmiş. Leonardo'nun İtalya futbolunu çok iyi bildiğini, mükemmel bir teknik adam olacağını ve Milan'da da çok başarılı olacağını söylemiş. Pele bu hızla konuşmaya devam ederse 11'i tamamlamaası an meselesi.

En Kötü 10 Pele Tahmini

Etiketler:

Lampard'ın Radarı



Nişanlıdan ayrılmak açmış Lampard'ın radarları. Vegas'ta böyle yakalamışlar. What Happens In Vegas iyi gider bu gece.

Etiketler:

Statlar Cennet Olacak !



Tony Scott'un yönettiği ve Quentin Tarantino'nun yazdığı 1993 yapımı efsane True Romance filminde duymuştum ilk Sicilya'yı, bu filmde tanımıştım ilk Sicilyalı'yı. Vincenzo Coccotti Sicilyalı'ların kalbinin tırnak içinde zenci kanı pompaladığını, analarının ve atalarının Araplar tarafından becerildiğini, sarışın Sicilyalı'ların böylece dönüştüğünü söyleyen Clifford Crowley'nin beynini gözünü kırpmadan dağıtmıştı. O gün bugün aklımda intikamı da kanı da sıcak sıcak seven adamlar olarak kaldılar.

Şubat 2007'de olaylı Sicilya derbisinin ardından öldürülen polis memuru Filippo Raciti de benzer acımasızlığın kurbanı oldu. Dumanı hala tüten Calciopoli'nin ve artçısı Serie B'deki bahis skandalının sonraki ikinci büyük depremdi bu İtalya futbolu için. Bayraklar yarıya indi, statlar kapandı, maçlar iptal edildi, futbol durdu İtalya'da. Futbolda şiddet kanunları da revize edildi.

O kanunların takipçisi olan ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı çalışan 'Osservatorio Nazionale sulle Manifestazioni Sportive', kısa adıyla ONMS, ise yiye yiye bitiremedi Raciti'nin mirasını. Raciti'nin vasiyetine ekledikleri son mal varlığı "tessera del tifoso".



Bizde taraftar kart olarak bilinir. Bin türlü etkinlik avantajı var ve İtalya edisyonunun çipi de mevcut. İsim, doğum tarihi, adres ve kimlik numarası gibi kişisel bilgileri içerecek, ayrıca kredi kartı olarak da kullanılabilecek. Güzel hizmet gibi gözükse de, kazın ayağı öyle değil. Çünkü bizdeki gibi gönüllü değil zorunlu bir uygulama olacak bu İtalya'da. Maça gitmek isteyen İtalyanlar önümüzdeki sene bu kartı almak zorundalar. Almadıkları takdirde ise maçlara girme şansları yok, zira sadece kart sahipleri bilet satın alabilecek. Hangi takımı tutuyorlarsa sadece o takımın kartına sahip olabilecek olmaları bir diğer detay. Ev sahibi takım tarafından bilet alma uyanıklığına da paydos yani.

Başvuruları da yerel polis değerlendirecek. DASPO ( Divieto di Accedere alle manifestazioni SPOrtive ) olarak adlandırılan yani spor müsabakalarına girişten yasaklanmış kişiler ile son 5 yılda stadyum ilintili suç işleyenlere de kart verilmeyecek. Yani 18 yaşında tezcanlı bir İtalyan, bir kereliğine stadyum suçu işlemiş ve binlerce kişi arasından yakalanacak kadar da şanssızsa; 20 sene sonra çocuklarını alıp maça gitmeyi aklından çıkarmak zorunda.

Tek tedbir bu da değil. Bütün veriler merkezi bir veritabanında toplanacak ve stada girerken bu işe özel akıllı turnikelerden geçecek İtalyanlar. Hiçbir şey şansa bırakılmamışa benziyor. Hani utanmasa İtalyan polisi sıçtığı boka kadar takip edecek taraftarı.

O cehennem gibi statları cennet bahçesine çevirecekler sözde.



Ekonomisi sürünen İtalya kulüplerinin bu altyapının finansmanını nasıl halledeceklerini bir kenara koydum. Maçlara tek tük giden, ya da okyanus ötesinden gelen taraftarların nasıl maça gidebileceğini de geçtim hadi. Ben Türkiye'den biliyorum Raciti'nin statta değil sokakta öldüğünü. İtalya'da holiganizmin statlardan ziyade sokaklarda, tren istasyonlarında, otobanlarda olduğunu. İtalya polisi bilmiyor mu ? Margaret Thatcher kılıklı İçişleri Bakanı Roberto Marini bilmiyor mu, okumamış mı Taylor raporunu ?

Gerçekten herşeyiyle bize benziyor İtalyanlar.

Taraftarı hariç. Onlar "no alla tessera del tifoso" sloganıyla konu açılır açılmaz organize tepkiye başlamışlardı. Cumartesi ülke çapında bütün ultras ahalisi toplandılar. Avukatları açıklama yapmış, bu yola baş koymuşlar. İyi etmedi Serie A'dan vazgeçerek NTVSpor.

Etiketler:

Dinozor Ronaldo



Şu haliyle bile süper reklam.

Brezilya Şampiyon



Teşbihlerin vazgeçilmezi, futbol topuna bomba muamelesi yapacak insanlarla dolu bir ülkenin takımıyla; topun sekmediği kum da dahil her kara parçasının üzerinde top oynayabilen Brezilya'nın final oynuyor oluşunu anlatacak rasyonel bir gerekçe bulmak zor, gerçekten zor. Üstelik Afrika'nın ve Avrupa'nın toplamda 3 ekol ülkeyle oynadığı bir turnuva bu. Futbol gerçek bir sürpriz yaptı bize ama az daha nanik yapıyordu.


Brezilya'nın çok iyi başladığı maçta, ABD'nin Dempsey ile 2002 Dünya Kupası'nda İlhan Mansız'ın Senegal'e attığı gol veri bir golle öne geçmesinin ardından ilginç bir maç olacak derken; Brezilya'nın beraberliği aradığı dakikalarda ABD'nin Lakers patentli Showtime vari bir hızlı hücumuyla gelen 2. gol bambaşka ve seyrine doyum olmayan bir maç izledik.

ABD'nin oynadığı savunma oyunu İspanya ve İtalya maçında organizasyonundan ve kusursuzluğundan uzaktı bu kez. Zevk vermekten ziyade sıkıcı, tatsız ve çirkin geldi bu kez. Brezilya da kendi klasiğini oynayamadı - klasiğini bilahare anlatacağız - Elano girene ve Robinho forvete geçene kadar ama kazanmayı başardılar. Dunga ikinci kupasını kaldırdı (edit), Brezilya gene zirveye çıktı. Futbol 1998 yılında olduğu gibi 1 sene içerisinde acayip bir takım çıkarmazsa İspanya ve Dunga'nın acemiliği dışında Brezilya'yı durduracak bir engel görünmüyor ufukta. Vuvuzela'yı da Ömer Üründül'e tercih ederim. Maicon Inter'de sol bek oynamışmış.

Etiketler: ,

28 Haziran 2009 Pazar

Brezilya'nın çok iyi başladığı maçta, ABD'nin Dempsey ile 2002 Dünya Kupası'nda İlhan Mansız'ın Senegal'e attığı gol veri bir golle öne geçmesinin ardından ilginç bir maç olacak derken; Brezilya'nın beraberliği aradığı dakikalarda ABD'nin Lakers vari bir hızlı hücumla 2. golü bulmasıyla bambaşka ve seyrine doyum olmayan bir maç oldu.

4-2-2-2 olarak bilinen, en iyi uygulayıcısının Luxemburgo olduğu Brezilya'nın hem kulüpler hem de milli takım seviyesinde yıllardır benimsediği klasik sistemini bir daha anlatalım önce kısaca.

Bekleri hücumcu olan 4'lü bir savunma hattı. Önünde biri savunmaya yönelik oynayan, ilk toplara müdahale eden, kazandığı topları garanti kullanan ve orta yuvarlığın ilerisinde sık gözükmeyen, sert ve fiziki devamlılığı yüksek; diğeri hücumu başlatan, tekniği iyi, pas yeteneği yüksek, topla ve topsuz kat edebilen ve ceza sahasına da sarkabilen, şutu olan iki ortasaha ile oynarlar. İlk tarif edilen 5, diğeri 8 numara giyer. Yetenekleri farklı olsa da sahada simetrik olarak pozisyon alırlar.

Bunların önünde biri 7 diğeri 10 numara giyen, forvetlere yakın oynayan, süratli, dripling becerisi yüksek ve yer değiştirerek oynayan iki hücuma yönelik ortasaha olur. Bunlar da kendi hatlarında simetri içerisinde oynarlar. Kanatlara çıkıp top da alırlar, ordan top da getirirler ama kenar oyuncusu gibi oynamazlar. O iş beklere aittir, kanat hücumlarını bekler yapar. Beklerden biri hücum ederken diğeri geride kalır, hücum eden bekin olduğu taraftaki ortasaha oyuncusu da o kanada yaklaşır ve kapatır hücum esnasında. Sistemin savunma sorunu iyileştirilirken; hücum esnasında 7 veya 10 numara giyen oyuncu da kendini içeri atarak ileride, örneğin sağdan atak yapılıyorsa, sağ bek - 5 numara ve 7 numaradan oluşan doğal bir üçgen oluşturulmuş olur. Savunma da ortasahaya yaklaşır ve dar alanda pas alışverişini ve top hakimiyetini kolaylaştıran oldukça hücumcu ama kompakt bir düzen elde edilmiş oynanır.

Mısır maçında böyle oynamıştı Brezilya. Kleber ile Dani Alves sol ve sağ bekteydi. Önlerinde Felipe Melo ve Gilberto Silva oynuyordu. Onların önlerinde Kaka ile Elano ve ileride de Robinho ile Luis Fabiano. Ancak maç 3-1 iken 3-3 olunca, ve Brezilya son dakikada güç bela kazanınca Dunga sonraki maçlarda oyuncuları ve dizilişi değiştirdi.

4-3-3 kılıklı ama asimetrik bir dizilişe geçtiler. Gilberto Silva savunmanın hemen önüne geçti, Felipe Melo sol iç gibi oynamaya başladı. Elano yerine de sağ iç olarak sürdü Ramires'i sahaya. Elano kadar becerikli olmasa da çabukluğu, atletizmi, enerji ve defansif yeteneklerinin de daha iyi oluşuyla ortasahayı toparlardı Ramires.