20 Kasım 2009 Cuma

Zico ve Maradona





Şu ana kadar, açık ara gördüğüm en orjinal Zico ve Maradona fotoğrafları. Zico'nun bu hali Rio karnavalında yakalanmış. Maradona'nın bira bardağı ile bu pozu ne zaman ve nerede verdiğini ise bilmiyorum ama muhteşemler.

Etiketler:

Korsan Plasentacı



Hafta arasında İngiliz medyası Robin Van Persie'nin 6 haftalık sakatlığının tedavisiyle gündeme gelen Mariano Kovacevic adındaki devacıdan sağlam ekmek yediler. Kovacevic'in tedavisinin olmazsa olmazları at plasentası, masaj ve psikolojik terapi. Tedavi işe yarıyor, Avrupa çapğında hem bireysel, hem de kurumsal onlarca müşterisi var. Hatta Real Madrid ve Manchester City'nin bu tedavinin haklarını satın almak istediği dahi yazıldı. Detaylarını Flying Dutchmen uzun uzun yazmış. Ben tekrar yapmayayım ama devamını getireyim. Mariana Kovacevic'i bugün Sırbistan Sağlık Bakanlığı yetkilileri ziyaret etmişler ama kapıda kilitle karşılaşmışlar. Sebeb-i ziyaretleri belli; kliniğin ruhsatsız oluşu. Abla basbaya korsan at plasentacılığı yapıyor anlayacağınız. Nerede olduğu bilinmiyor. İsminin sahte olduğunu söyleyenler bir yana, kendisini görüntülemiş gazeteci de yok. Komşuları Adams Ailesi'ndeki Morticia karakterine benzediğini söylüyorlar. Tedavi olanların söylediğine göre de Kovacevic sürekli telefon ve adres değiştiriyor. Haklı bir nevi, zira Sırbistan'da ruhsat alabilmek için en az 2 aya ihtiyaç var. Hikaye aklıma Kemal Sunal'ın yıkım ekiplerinden mobil gecekondu ile kaçtığı o meşhur 'Gülen Adam' filmini getirdi. Toprağı bol olsun.

Etiketler:

Berbatov'un 48 Golü



Championship Manager 01-02 efsanesinin yenilmez iki takımı vardı. Roma ve Bayer Leverkusen. Totti ve Berbatov bulduğu zaman affetmezdi. Totti'yi hilesiz alabilmek imkansıza yakın olduğundan tüm hazırlığımı Dimitar Berbatov için yapardım. Oyun ile tanıdığım forvet, izledikçe gerçekte de favorilerimden oldu. Yetenekleri ve azmi onu Manchester United'a taşıdı. Old Trafford günleri sorgulanıyor ama ülkesinin hala en önemli gol silahı Berbatov. Hafta içinde Malta'ya attığı 2 golle Hristo Bonev'in 30 yıllık rekorunu, gol atmanın çok daha zor olduğu bir çağda ve 19 maç daha az oynadığı halde, 48 gole geliştirdi. Dökümünü merak edenler için adres budur.

Etiketler:

Çakar mısın Yumruğu ?



Fotoğraf 2 yıllık. Euro 2008 elemeleri için oynanan Danimarka - İsveç maçından. Poulsen'in oyundan atılmasına içerleyen bir taraftar sahaya dalıp Herbert Fandel'e yumruğu çakmıştı. Danimarka bu olaydan ötürü UEFA'dan iki maç saha kapama ve para cezası yemiş, daha da kötüsü Euro 2008 vizesi alamamıştı. Sonra bu arkadaşa dava açtılar. 20 günlük hapis cezasına mahkum ettikten sonra üstüne de 1,6 milyon danimarka kronu tazminat istediler. Yaklaşık 320,000 $ ediyor bu. Dava artık sonuçlandı. 900,000 Danimarka kronu ödeyecek bu abi. Yaklaşık 180.000 $. Gündem bizimkilere yol gösteriyor resmen.

Etiketler:

Kısa Kısa NBA




NBA'in hakkını vermeyeli birkaç sene oluyor. Geçen sene Hidayet'in playoff final yapmasıyla geri döndüm ve artık açıkları alabildiğine hızlı kapatma zamanı. Takımlar henüz oturmadığı için derinlemesine yazmayacağım ama dün gece "where amazing happens" mottosunun hakkını veren bir gece yaşandı.

Pau Gasol, Eurobasket 2009'da parmağı tam iyileşmeden oynayıp şampiyonluk yaşadıktan sonra bu kez dizinden sakatlanmış ve Lakers ile sezon başını kaçırmıştı. 11 maç sonra geri döndü. Bulls karşısında maça aç kurtlar gibi başladı. 6 dakikada 10 sayı buldu. Toplamda 24 sayı, 7'si hücum 13 ribaund, 3 asist ve 1 blok ile oynadı. Süper bir geridönüş ama rakamları değil varlığı daha önemli Gasol'un. Bynum da buna benzer rakamlara ulaşsa bile Gasol'un üçgende yarattığı oyun içi etkiyi yaratmaktan uzak kalıyordu. Daha Kobeci hale gelmek bir tarafa Lakers hücumu mekaniğini kaybediyor ve istikrarsızlaşıyor Gasol olmadığında. Denver karşısında 80 bile atamayıp Phoenix'e 121 atabiliyorlar örneğin. Lakers'ı daha uzun hale getirmesi, çabuk ayakları, oyun bilgisi ve mental gücüyle üçgenin en kilit ve takımın en önemli parçalarından biri Gasol. Kobe Bryant 7/21 gibi berbat bir saha içi yüzdesiyle oynamasa Bulls'un 4 maçlık deplasman periyodu çok daha felaket bir başlangıca sahne olabilirdi. Yine de Lakers tarihinde bir tarihi devirmeyi başardı 24. Dün gece attığı 21 sayıyla toplam 24,182 sayıya ulaştı ve Kareem-Abdul Jabbar'ı geçerek Lakers tarihinin Jerry West'ten sonraki en skorer 2. oyuncusu oldu.

Gecenin bir başka tarihi anı da San Antonio'da yaşandı. Utah Texas'ta son kez Stockton - Malone ikilisiyle 1999 senesinde kazanabilmiş. 10 sene ve 20 maçtır Spurs deplasmanda kayıplar, bu gece o hesabı kapattılar ve 90-83 kazandılar. Williams - Boozer ikilisi 39 sayı 14 ribaund ve 15 asist ile oynadı ama galibiyeti getiren Millsap'ın kenardan yaptığı 20 sayı 7 ribaundluk katkıydı bana göre. San Antonio'nun ise 11. maçta 6. mağlubiyeti bu. Duncan çağında ilk kez % 50 galibiyet yüzdesinin altına düşüyorlar. Düşmüş demişken küçük bir not; yılların süperstarları Allen Iverson ve Stephan Marbury artık serbest oyuncular.

En flaş gelişmeyi ise en sona sakladım. Sezonun en kifayetsiz, en çapsız, en bitik takımı New Orleans Hornetts hem de Chris Paul yokken Batı'nın lideri Phoenix'i 110 - 103 ile devirdi. Maçı izlemedim ama istatistik kağıdında galibiyetin anahtarına dair 2 ipucu var. Stojakovic'in 7/11 ile 'oha' dedirten üç sayı yüzdesi ve 25 hücum ribaunduyla gelen 38 ikinci hücum sayıları. Jeff Bower'ın eli şimdilik değimiş gözüküyor Hornetts'a. Onun yönetiminde çıktıkları 2. maçı da kazandılar. Devamı gelsin, hiç değilse kızlarının hatrına !

Son olarak; NBA son 10 yılın en iyilerini seçiyor. Enfes videolar, performanslar var. Oylama şuradan.

Etiketler: ,

OM vs. PSG



Dübeş atılan Marsilya - Lyon maçından sonra Ligue 1'e ilgi tavan yaptı. Cuma günü konum itibariyle olmasa da isim olarak büyük bir maç daha var Ligue 1'de. Marsilya ile Paris Saint Germain oynuyorlar bugün. Maç PSG'nin domuz gribi salgınından ötürü karantinaya alınması sebebiyle ertelenmişti. Futbolcuların yerine maçı PSG ve OM taraftarları Marsilya sokaklarında oynamıştı. Türkiye televizyonlarında son 1 haftadır süregelen interaktif şiddet panellerine nazira yaparcasına Fransa da alarma geçti. Marsilya başkanı Dassier, özellikle PSG maçında çıkan bu olaylardan sıkıldığını belirtti. Önlem de ağır. Tren ve maç bileti olmayanları Velodrom Stadı'na yaklaştırılmayacaklar. Arabayla Paris'ten gelenler yandı yani. İki takımın arasındaki puan farkı 3. Benim oyum Marsilya'ya.

Etiketler:

19 Kasım 2009 Perşembe

Gabriel Milito'nun Dönüşü



Gabriel Milito'nun sahada futbol oynarken görüldüğü son tarih 29 Nisan 2008. Old Trafford'da sağ dizinden sakatlandıktan sol dizinden sağ dizine tendon nakli yapılmış ve kariyeri tehlikeye girmişti. Dünün yoğun gündeminden ötürü kaynadı araya. Gabriel Milito tam 19 ay sonra, Bolivar ile oynanan hazırlık maçında 45 dakika forma giydi ve futbola döndü. Otamendi gibi kifayetsizlere forma vermek zorunda kalan Maradona için de iyi haber bu. Maçın 11'ini de not düşelim: Pinto; Armando, Márquez, Milito, Maxwell; Ilie, Oriol Romeu, Pepe Palau; Jeffren, Pedro y Bojan.

Etiketler:

40 Yıllık Penaltı



Panenka estetize edip, zorlaştırsa da penaltı futbolun hala en kolay golü. Sadece özel olanları hatırlanır ve takdir edilir. Fotoğraftaki penaltıya gösterilen ilgi de bundan. Taça De Prata maçında bu penaltı golünü yiyen Vasco De Gama'nın Arjantinli kalecisi Andrada'yı bugün kimse hatırlamıyor. Oysa Santos formasıyla Maracana'da penaltıyı gole çeviren Pele'nin kariyerine bir kilometretaşı daha eklenmişti bu golle. Doğum günü olduğu için Pele golü annesine hediye etmiş ama literatüre Pele'nin kariyerinin 1000. gol olarak geçti bu gol. Bugün o golün 40. yıldönümü. Kaçı penaltıdan bilemiyorum ama bundan sonra attığı 284 golü daha var Pele'nin.

Etiketler:

Bukalemun



3 gün sonra Yıldırım Demirören'in, Beşiktaş'ın ve ligin rotasını çizecek bir maç oynanacak. Beşiktaş ve Fenerbahçe derbide kozlarını paylaşacak. Türkiye'nin normal şartlar altında odağında bu maç olur; ama tribünde ortalama 1000 seyircisi olmayan, ekranda azınlığın takip ettiği bir basketbol skandalı bu gündemin önüne geçti. Bu ilginin her tarafı terörize oluşmuş, kirletilmiş sporumuzu temize çıkarmak ya da erdemli olmak gayretinden olduğunu düşünmek saflık olur. Galatasaray basketbol şubesinin karikatürize edilmiş şu bukalemun sahtekarlığına tur bindirecek çok dosyamız var bizim. Failleri ya Galatasaray kadar popüler olmadığından ya da bu seviyelerde gerçekleşmediğinden unutuluyor. Kimsenin iştahını kabartmıyor. Bugün de skandaldaki özne Galatasaray yerine Kepez Belediyesi olsa aynı şekilde unutulacaktı olay. Bu sefer unutanlar yok ama unutulanlar var. Bu da aynı senaryonun içinde gelişen bir başka filmdir.



O film yine sahnede. Galatasaray dürüstçe kararlılık göstererek virüsün büyük bir kısmını temizlemesine rağmen Adnan Polat'ın, Yiğit Şardan'ın, Ahmet Dedehayır'ın reytinginden ötürü Turgay Demirel'i konuşan yok. Oysa Galatasaray suçunu kabul etmişken, bütün bunların hesabını en başta kendi taraftarı sorarken medyanın tartışması gereken kişi Turgay Demirel'dir.

Zamanında belgede sahtecilikten hüküm giymiş ve TBF başkanlığına yeniden seçilebilmek için vergi borcu olan şirketlerini yakınlarının sırtına yüklemişti. Tanjevic'e sırf FIBA başkanlığındaki lobisini desteklemesini veya bozmaması için sözleşme süresince ne yaparsa yapsın arka çıkması, Fenerbahçe kovmak istediğinde araya yakın olduğu devlet büyüklerini sokması basketbola biraz yakın olanların bildiği ama bu ülkede unutturulan gerçekler.

Bu kez çizmeyi iyice aştı.
Bukalemunun en büyüğü olduğunu, menfaat neredeyse onun kılığına nasıl bürünebileceğini yine bütün hünerleriyle sergiledi.

Fenerbahçe Ülker başvurduğu zaman Mahmut Uslu'nun telkinleriyle kendisine kol kanat geren, kendisini Türkiye Basketbol Federasyonu'na başkan seçtiren Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'ye boyun eğerek spor ahlakının bekçisi oluveren Turgay Demirel; Oyak Renault başvurduğu zaman defaatle red çekerek Galatasaray liseli, Galatasaraylı eski basketbolcu ve Ali Uras'ın yeğeni olmuş. Olayı örtbas etmeye çalışmış.

Pekçok ülkede suçu işlemek kadar büyük suçtur örtbas etmek, azmettirmek, arka çıkmak. Medeni ve gelişmiş ortamlarda yaşandığında da cezası ağır olur. Formula 1'de, 2008 Singapur Grand Prix'sinde sırf Fernando Alonso şampiyon olsun diye, yasak olmasına rağmen, Nelson Piqut Jr. takım direktifleriyle devre dışı bırakılmış ve olayı ortaya çıktığında hasıraltı etmeye uğraşan Flavio Briatore'nin defteri dürülmüştü. FIA'nın organize ettiği tüm yarışmalardan ömür boyu men edildi Briatore.

Turgay Demirel oturduğu koltuk sebebiyle doğal bir taraf değil; ama geçmişi ve FIBA başkanlığı için her türlü skandalı iç etmeye meyilli karakteriyle Flavio Briatore'den farksız. Kıyamet kopsa bu skandaldan ötürü istifa da etmez, o halde iş devlete düşüyor. Spor Bakanı Faruk Özak bu 17 yıllık iltihabı Türk baskebolundan kurtaracak yüreğe sahip mi ? Yakında göreceğiz.

Etiketler: ,

Futbolun Adaleti



Türkiye'nin katılmadığı bir turnuva için böyle duygusal patlamalar yaşamayalı epey olmuştu. Cezayir ile benim adıma güzel başlayan elemelerin tadı Hiddink ve Rusların turnuvayı evinden izleyecek oluşu, Queiroz çapsızının kupa vizesi alışı ve Boşnakların elenmesiyle kaçmıştı. Fransa'nın yaptığı denize işemekten beter. Frankofon topçulara zaten Anelka'dan ötürü gıcığım, Henry'nin de artık yatacak yeri yok. Pozisyondan önceki ofsayt bir yana Henry halay çekti cezasahasında. Tek fark, elinde mendil yerine top oluşu. İki kere kepçeledi, ve üstüne pişkin pişkin ben hakem değilim dedi. Platini'nin istediği gibi sahada 4 hakem yerine UEFA Avrupa Ligi gruplarında uygulandığı üzere 6 hakem olsa bunu diyemeyecek ve İrlanda'nın şansının devam edecek oluşu da ironik. Çizgi hakem gerekliliği artık tescillenmiştir ama Martin Hansson'u kurtarmayacak bu, tıpkı Ovrebo'yu kurtaramadığı gibi. Geceden aklımda kalan L'equipe'in sıcağı sıcağına attığı "Fransa biletini eline" aldı manşetidir. Bundan sonrası Henry'ye böyle gittiği Dünya Kupası'nda oynayamayacak bir ceza vermektir. Futbolun biraz adaleti varsa verilir de...

Etiketler: ,

18 Kasım 2009 Çarşamba

Cezayir Dünya Kupası'nda











Dünya Kupası mücadelesinin en dramatik hikayesinde sevinen Cezayir oldu. Antar Yahia'nı golü Cezayir'i tam 24 sene sonra tekrar Dünya Kupası'na taşıdı. Van Basten vari çaktı sağ çaprazdan. Enfes goldü. Resimlerde de görüldüğü üzere Cezayirliler çıldırmaktalar şu an. Ben şimdili Dünya Kupası'nda hakları yenmez, yeni bir anschluss vakası yaşamazlar temennisinde bulunup coşkularına ortak oluyorum. Daha fazlası için maç öncesinin hikayesini aktaran, twitter mesajları beni maça hazırlayan ve Eurosport ekranlarında Dağhan Irak'ın sunumuna yorumlarıyla eşlik eden Mustafa Taha'yı bekliyoruz efendim.

Etiketler: ,

Çamur Maç Kurtarır



Görüntü Gigg Lane'de oynanan Notts County - Bury maçından. Pozisyon maç 2-2 iken ilk devrenin sonunda gerçekleşiyor. Schmeichel için ballı demek az bile gelir.

Etiketler:

Maldonado Gitti, Kleberson Geldi



Benim futboldan en çok uzaklaştığım ve soğuduğum dönem bu bir hafta, on günlük milli takım araları. Milli takımlar bu ara bir gıdım ilerleyemediği, kulüpler de geriliyorlar. Sakatlıklar ise cabası. Gecenin kötü haberi Slovakya'dan geldi. Fenerbahçe'nin eski futbolcusu Maldonado dizinden sakatlandı. MR ne der bilmiyoruz ama kendisi ya menisküsünün ya da bağlarının ciddi hasar aldığını ve tedavisinin aylarca sürebileceğini söyledi. Daha bunun forma girmesi var. Dünya Kupası'na hazırlık için oynanan maçta Güney Afrika defterini kapatmış olabilir Maldonado. Flamengo zarar gören diğer taraf. Ligin bitimine 3 hafta kala, şampiyonluğa oynarlarken ortasahadaki en önemli oyuncularından birini kaybettiler. Şili Futbol Federasyonu'ndan tedavi masraflarını ve Maldonado'dan oynamayacağı süre zarfındaki hakedişlerini ödemelerini istiyorlar. Daha önce de Kleberson'u Ağustos ayında oynanan Estonya maçına kurban vermişti Flamengo. Tam 3 ay sonra, ancak bu hafta dönebiliyor sahalara eski Beşiktaşlı.

Etiketler: ,

17 Kasım 2009 Salı

Kate Perry Bereketi



Kate Perry'nin 10 gün önce Berlin'de MTV Müzik ödüllerinde giydiği bu West Ham United temalı kostüm fena ilgi odağı olmuştu. Tasarımcısı Siobhan Dillon. 3 replika West Ham forması kullanarak yapmış ama fikriyat Kate Perry'nin. Piyangonun nereden, nasıl vuracağı belli olmuyor. Herkesin gördüğünü West Ham kulübü de görümüş haliyle. 300 sterlini olan 50 West Ham taraftarı Noel'e kadar ön sipariş ile bu özel kostümün sahibi olacak. Sonra ki üretim de Sevgililer Günü için olacakmış. Zarif gerçekten, ama yaratıcı Millwall taraftarları için de bir o kadar şahane malzeme bana kalırsa.

Etiketler:

Flamengo'nun Günü



Rio Da Janeiro valisi Sergio Cabral'ın ismi futbol gündeminde epey bilinir. Seveni de sevmeyeni de çoktur zira 2 sene önce Flamengo'nun kuruluşu olan 17 Kasım tarihini Flamengo Günü ilan etmişti. Bu sene kulübün şampiyonluk iddiasından ötürü hiç olmadığı kadar coşkuyla kutlandı. Flamengo'nun forma sponsoru ALE de katkıda bulunmuş. Şehrin Güney bölgesini Barra bölgesiyle bağlayan tünelin üstündeki rezidansa 40 kişinin tuttuğu, 210 metrekarelik formayı astırmış. Yakışmış. Şampiyonluk gelirse sırada Corcovado tepesindeki Cristo Redento var.

Etiketler: ,

İki Conceiçao



Kaan Kural'ın yazdığı İki Brian'ın Hikayesi benim okuduğum en güzel sporcu profillerinden biridir. NBA'in iki düşük profilli oyuncusu Brian Scalabrine ve Brian Cardinal'i anlatır. Yeteneksiz de olsanız çalışkanlık ve azim ile nasıl zirvenin zorlanabileceğine dair güzel öyküler barındırır içinde. Futbolun da iki Conceiçao'usu vardı. Sergio ve Flavio Conceiçao basketbol karşılıklarının tersi olarak yetenekli olup da zirvede tutunamamanın hikayesini anlatırlar. Detayına girmeyeceğim. Flavio Conceiçao'yu 26 milyon €'luk Real Madrid macerasından sonra, Türkiye'de Galatasaray formasıyla izlemiştik. Buradan komşuya gidip, Panathinaikos'da futbolu bırakmıştı. Sergio Conceiçao'yu da başarılı Lazio yıllarından sonra oynadığı Euro 2000 ile hatırlıyorum. Almanya'ya hat-trick yapmıştı, sonrası benim belleğimde yok. O da Flavio gibi Yunanistan'da futbolu bırakmış. PAOK'da futbol direktörlüğü yapacak artık.

Etiketler:

Bidone d’Oro 2009



Futbolun en gırgır ödülünün, altın bidonun bu sezon ki adayları açıklanmış. Inter oyuncuları bu ödülü son 3 senedir kimselere bırakmıyordu. Bu sene de 3 oyuncuyla aday olmuşlar. Geçen senenin kazananı Quaresma da yine listede. Benim oyum bu kez diğer Milano kulübünün oyuncusuna, hala Inzaghi'den medet umduran Huntelaar'a.

1. Ricardo Quaresma (Inter)
2. Christian Poulsen (Juventus)
3. Amantino Mancini (Inter)
4. Nelson Dida (Milan)
5. Klaas-Jan Huntelaar (Milan)
6. Julio Baptista (Roma)
7. Juan Pablo Carrizo (Lazio)
8. Felipe Melo (Fiorentina/Juventus)
9. Tiago (Juventus).
10. Ronaldinho (Milan)

Etiketler:

16 Kasım 2009 Pazartesi

Antonio Candreva



İtalya'nın balonu geçtiğimiz yaz Konfederasyon Kupası'nda patlamıştı. Kaleci Buffon hariç her mevkide döküldüler ama en patlak alan ortasahaydı. Birey birey bakıldığında iyi gibi gözükse de blok halinde bakıldığında Josico - Maldonado - Selçuk performansından hallice bir görüntüleri vardı. Lippi o günden bu yana orada sürekli oyuncu arayışında. Pepe ( Udinese ), Foggia ( Lazio ), D'Agostino ( Udinese ), Marchisio ( Juventus ) ve Marchionni ( Fiorentina ) rotasyona giren oyunculardan bazıları. yine de denemelerini bitirmiş değil Lippi. 2010 yazına kadar doğru rotasyonu bulmaya çalışıyor. Son Hollanda maçında ligin düşmemeye oynayan iki takımı olan Cagliari ve Livorno'dan da birer oyuncu çağırdı. Davide Biondini ( 26 ) ve Antonio Candreva ( 22 ). Ben ikisini de izlemedim ama Antonio Candreva için çok iyi referanslar var. Hem savunmanın önünde ön libero hem de forvetin arkasında hücum kurucu olarak oynayabildiği yazılmış. Livorno'da geçirdiği kiralık sezonda takımın Serie A'ya dönüşünde önemli de rol oynamış. Kiralık sözleşme bir sene uzatılmış ve haklarının bir kısmı da alınmış. Kalanı ise Udinese'de. Çakal kulüptür. Livorno performansının üstüne Juventus ve Inter dedikoduları çıkınca Udinese sözleşmeyi uzatmak istemiş hemen. Candreva ise yanaşmıyor. Rotası neresi olur bilinmez ama gözümüz üstünde genç topçunun. İzliyoruz.

Etiketler: ,

Cambaz



Benim bir önceki postta derbinin kültürüne, doğasına ve olaylarına dair çalakalem yazdıklarımı, sevgili dostum Barış Gerçeker, NTVSPOR.net sitesindeki köşesinde çok daha iyi ve güzel ifade etmiş. Arşivlik...
Hangi konu olursa olsun, ister magazin, ister siyaset, ister ekonomi, isterse spor, sayemizde hepsi dünya üzerinde ahiret sınavı geçiriyor; ipte yürüyor. Geçiyoruz ipin iki kenarına üflüyoruz da üflüyoruz, öbür tarafa düşsün diye.

Çünkü derdimiz çözüm bulmak değil, sorundan kurtulmak. Sorundan kurtulmanın en kısa yolu ise onu sahiplenmemek, sorumluluğundan kaçmak, mümkünse karşı tarafa atmak. Kesinlikle çözmek değil, Allah korusun!

Tarafız, hepimiz. Tarafsız olmak demek bertaraf olmak demek, önemsenmemek, dinlenmemek demek. Çünkü "benim dediğimi diyorsan haklısın", aksi takdirde aynı tarafta değiliz, bazen "ben de sendenim" desek bile. Ayrıca bizdeki anlayışla tarafsızım dediğin anda bile tarafsın, çünkü "benden taraf" değilsin. Ve "benden" değilsen zaten "karşıdan"sın. "İlk taşı hiç günahı olmayan atsın" diyen yok.

Fenerbahçe – Galatasaray maçında Keita'ya atılan suyu Ali Sami Yen'de atılanlarla karşılaştırıyoruz. Karşılaştırma tonaj üzerinden. Üzerinden bir kaç gün geçmeden Abdi İpekçi'de iki takım karşılaşıyor. Yine olaylar. Galatasaraylı yönetici geçen senenin final son maçıyla karşılaştırıp ölçeklendirirken "daha hafif" diyor. "Nasıl yani??" dememize fırsat bulamadan Fenerbahçeli yönetici "saha içinde bench'teki bir oyuncuya saldırıldığını ilk kez görüyorum" diyebiliyor. Kör müydünüz, aklınız mı başınızdan gitmişti, yoksa daha fenası, bizi mi kör veya gerizekalı bellediniz? Pazar yerine dönen parkelerin açıklaması, özrü bu mu?

Daha önemlisi, bu demeçleri yorumlamak için hangi taraftan olduğunuzun önemi var mı?

X stadda sahaya bir seyirci giriyor (her nedense bu sahaya girenlerin ortak derdi "gol olmak"tır, kendisini top mu sanıyor bu insanlar?). "Tüm camiaya mal etmeyelim" deniyor. Tüm camianın sahaya dalması bekleniyor önlem almak veya ceza vermek için. Ne olursa olsun münferit. Bireysellik zihniyeti az gelişmiş bir toplum olmamıza rağmen büyük gelişme!

Hiçbir olay ilk değil. Ne sahaya saldırılar ilk, ne oyunculara, ne teknik kadrolara, ne yöneticilere. Hele ki Fenerbahçe Galatasaray rekabetine bakacak olursanız ta 25 Mayıs 1913 senesinde oynanan bir maçın 80. dakikada çıkan olaylar nedeniyle yarıda kaldığını görürsünüz. 1916'da bir maç daha yarım kalıp sonradan tamamlanıyor. 1923'te bir daha. 1924'te bir daha. 1927'de saha içinde iki takım oyuncuları birbirine giriyorlar maç oynanırken, maç yine yarım kalıyor. Sonra her nasılsa 12 sene hiçbir maç yarım kalmıyor ama 1939'da "adet yerini buluyor" ve yine yarım kalıyor. 1943'te Dostluk Kupası maçında yine kavga çıkıyor. Tekrar yazayım; DOSTLUK KUPASI maçında!!!

Bugün artık iki takımın "Dostluk" kelimesiyle birlikte anılması gittikçe imkansızlaşıyor, zaten tarafların da böyle bir beklentisi yok. Her iki camianın da kendince geçerli nedenlerle diğer takımı ötekileştirmesinin bundaki payı büyük. Üstelik daha önceki bazı yazılarımda belirttiğim gibi, bizdeki takım tutma temellerinde öyle bir ötekileştirmeye temel olacak sosyal ayrımlar olmadığı halde. Ama gerek tribünde gerekse "dost meclisleri"nde, maskelerin olmadığı ortamlarda nelerin yapıldığı, nelerin söylendiğini herkes biliyor. Değilmişiz, demezmişiz, yapmazmışız gibi yapıyoruz ama yalan. Bu yalanı bile o ötekileştirmenin parçası yapıveriyoruz çünkü işimize öylesi geliyor, bundan bile kazanç beklentimiz var.

Bu cümlelerde "biz" dediğimi taraftar olarak düşünmekle kalabilsek, en azından taraftarlığın mantık dışılığına sığınıp "bu iş zaten böyle" diyebileceğiz, çünkü bunun bir noktadan sonra milliyetle, ırkla hatta sosyal statüyle filan da alakası yok. Gerçekten taraftarlığın getirdiği renk süzgeçleri böyle çalışıyor, bunu inkar eden taraftarı da dünya üzerinde bulmak zordur. Ama aynı zihniyetin profesyonel sporcular ve onları yönetmekten sorumlu yöneticilerde de varlığını görünce mide bulantısı, kusma isteğine dönüşüyor. Sürekli o ipin iki yanına geçip nefes yarıştıran iki camianın dün yaptıkları da bundan ibaret, kusmuk karşılaştırması.

Sporcu ve yöneticilerden nasıl davranmalarını beklediğimiz noktada onları en fanatikten daha fanatiğe iten ise yine biziz. Ancak bana göre bizim beklentilerimizin üstüne çıkıp gerçek anlamda sorunu çözülebilir hale getirmesi gerekenler yine onlar, orada olmalarının onlara yüklediği görev ve sorumluluk bu. Asgariyle yetinmemeyi görev edinmeliler ama zahmet etmiyorlar. Popülizm peşinde koşmadan, yani kolaya kaçmadan olaylara eğilmesi gerekenler camialarına yaranmak için hep kestirmenin peşindeler. O kestirmeler de camialarında daima kabul görüyor. Kırılması zor, hatta artık kronikleşmesiyle imkansız gözüken bir kısır döngü.

Bir sorunu görmekle çözmek arasındaki süreç basit değildir. Niyet ister, azim ister, sabır ister. Tarihimizde çeşitli yer ve zamanlarda bunların hepsini gösterebilmişliğimiz var. Ama istemek lazım ve görünen manzarada olayların tarafları içindekilerden hiçbiri bunu çözmek isteğinde değil. O zaman da Sami Yen'deki ve Abdi İpekçi'deki ikinci maçlarda neler olacağını sıkışmış kalplerle beklemekten başka da yapabilecek bir şey yok.

Etiketler: ,

Ne Kadar Derbi O Kadar Nefret




Fenerbahçe - Galatasaray rekabeti bu ülkenin sahip olduğu en köklü, en popüler, en değerli rekabet. Bu ülke sınırları içerisinde, herhangi bir alanda terazinin öte tarafına bunu dengeleyecek bir başka markayı koyamazsınız. Dünya'da da bu derece geniş bir nufüsa yayılmış bir rekabet azdır. Bir yandan derbiyi çok özel kılıyor bunlar ama bir taraftan da en büyük acziyetimiz sanki. Koca bir neslin cumhuriyet sınırları içinde üretebildiği en ciddi rekabet Fenerbahçe ve Galatasaray. Ülkedeki her iki kişiden biri bu iki takımı tutuyor. Bu rekabette kendi dinamikleri içinde yeşermiş, büyümüş ve bundan beslenen özgün ve öncü bir sportif kültürün bulunamaması da bundan. Başka derbilerle karşılaştırılırken övünç kaynağı olarak sunulan ekonomi, din, sınıf ve benzeri tematik ortaklıkların/ayrılıkların yoksunluğu bu derbiyi bir bakıma ayağa düşürüyor.

Sporla ilişkimiz kazanma duygusunun aracı olmaktan öteye geçemediğinden, rekabetin elindeki tek ortak zemin olarak da geriye sebepsiz bir öfke ve nefret kalıyor. Takımına duyduğun bağlılığın kudretini öteki takıma duyduğun öfke ve nefret üzerinden tanımlamak zorundasın Türkiye'de. Saygıdan bahsedersen ayıplanırsın. Forumlarda, derneklerde, lokallerde, cemiyet toplantılarında büyütülüp yayılan kültür bu. Sahaya yabancı madde atıp, oyuncu tartaklamadım ama geçen seneki olaylı Efes serisinin ardından bu blogda bunu yapabilecek ruh haline geldiğmi yazdım. Şimdi utancımdan sildim o yazıyı. Ve bir zamanlar forumlarda bizzat bu rutine girmiş biri olarak yapanları tetiklemişimdir. Bunu da benim itirafım ya da özeleştirim olarak ele alabilirsiniz. Nasıl isterseniz...

Derbi ortamın buysa yedisinden yetmişine, erkeğinden kadınına koca bir ülkenin maçlarda birbirlerine karşı nefret ve öfkelerini yarıştırması, sonrasında birbirinin kusmuğunu karıştırması ve her rövanşta nefreti körükleyecek daha iğrenç detaylar bulması da gayet normal. Futbola değinsem sayfalar yetmez ama salonlarda bayan basketbolculara atılan taşa, tükürüğe hatta prezervatife kadar uzanan zengin bir koleksiyon var elde.

Yöneticilerin derbilerin ardından demeçleriyle, taraftarların forumlarında yazılarıyla yaptığı şey de bu kusmuğu karıştırmak ve karşılaştırmak. Dün Abdi İpekçi'de oynanan Galatasaray - Fenerbahçe basketbol derbisinden sonra Yiğit Şardan ve Semih Özsoy'un açıklamaları da o mikserliğin bir benzeri. Onlar eşelemeye devam ediyorlar ama aklı selim artık karıştıracak ve karşılaştıracak birşey kalmadığını görür. Görmeli, zira oyuncular da taraftara karşılık verir duruma geldiler. Ötesi yok.

Spor ortamındaki bu kan davasını durdurmak için ne yapılır ?

Bu sorunun cevabının bulunması ve bir an evvel uygulamaya geçilmesi şart artık. Derbiye seyirci almamaya kadar gidilmesine rağmen bu ülkede sadece bir takım taraftarının olduğu salon boşaltıdı. Sahaya yine yabancı madde atıldı. Atalarından biri "okullar olmadan maarif yönetmek" isteyen Emrullah Efendi olan bu kafa yapısının bundan sonraki adımı derbiyi cezalandırıp maçı oynatmamaktır. Oysa olay çıkaranın canını kanunla, cezayla göstere göstere okumadıktan sonra hepsi palyatif çözümler. Bu renk körlüğünü önlemek, en azından kontrol etmek şart. Madem bireylerin kendisi bu öfkeyi bu nefreti kontrol edemiyor, o halde devlet kontrol edecek. Spor da en azından icra edildiği anda spor olarak kalacak. Yoksa rekabetin doğal sonucu olan yenilik kendini güvenlik sektöründe göstermeye devam edecek.

Hala nefreti geçmemiş olanlara da filmi tavsiye ederim. Senaryo bizim derbiler gibi tırttır, ama oyunculuk şahanedir. Böyle tatsız bir geri dönüş için de kusuruma bakmayın. İyi haftalar.

Etiketler: