Robert Acquafresca

İtalya'nın Altın Jenerasyonu demiştik bir süre önce... O jenerasyonun önemli santrforlarından biri olarak görülen, İtalya'nın tüm genç milli takımlarında oynamış Acquafresca'ya Polonya Teknik Direktörü Leo Beenhakker göz koymuş Tuttusport'a göre.

Euro 2008'de Acquafresca'dan hızını ve bitirici vuruşlarını Polonya için sergilemesini istemiş. Nerden çıktı Polonya demeyin zira Acquafresca baba tarafından İtalyan, anne tarafından ise Polonyalı ve lehçe konuşabiliyor.

Zurawski'nin yaşlanması ve formsuzluğundan ötürü yaşanan gol sıkıntısı için doğru bir isim olabilir. CSKA Moskova forması giyen Janczyk ile birlikte öldürücü olmaları işten bile değil.

Sambacı Artestler

Bu blog futbol blogu, futbol harici bir metin koymamıştım şu ana dek fakat bunu görünce kayıtsız kalamadım.

Brezilya'da bir basketbol maçı, Assis ile Sao Jose oynuyorlar ve maçın bitimine 30 saniye var. Skor 72-59, yani işler kızışmış değil ama bir basketten sonra oyuncular birbirine giriyor... Hakemler maçı bitirmeden terkediyor salonu ve 3 oyuncu ceza alıyor.

Ne kadar ceza aldıkları ise henüz belli değil

İtalyanlara Göre

Micho

Futbol Mundial çok hoş bir program yapmıştı zamanında Martin Demichelis, Almanların taktığı isimle Micho, hakkında. Çok etkilenmiş ve hep birşeyler beklemiştim bu Arjantinli'den. Netekim Bayern'e transfer oldu, sakatlığından ötürü ilk sezon kayıplardaydı ama Lucio'nun gelişiyle birlikte çok iyi bir ikili oldular savunmada.

Arjantin Milli Takımı'na seçilmeye başladı, striptizci sevgilisi de Arjantin'den daha yeni yanına geldi ama Micho hala huzura kavuşamadı. Haftasonunda Cottbus ile oynanacak maç için bugün Ottmar Hitzfeld onu antrenmanda ön libero oynatmak istemiş, malum Van Bommel cezalı, lakin Micho posta koymuş. Asıl yeri olan savunmada oynama konusunda da hayli diretince bir dahaki emre kadar kadro dışı bırakılmış Micho.

Bremen ve Hamburg için bir fırsat olabilir...

1 Hafta 3 Maç

Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final eşleşmeleri belli oldu. Herkes Manchester United ve Roma arasındaki hesabın ne olacağını merak etse de, şahsen ben Liverpool - Arsenal eşleşmesine odaklanmış durumdayım.

Zira bu iki takım Nisan'ın ilk haftasında tam 3 kez karşı karşıya gelecekler.

Arjantin Duvarları #3

Arjantin Duvarları #2
Arjantin Duvarları #1

Endirek Serbest Atışlar.

Almankale blogunu artık yenişeyler yapmak lazım diyerek ve tüm mesajlarını silerek kapamıştı Utku Yasavul. O yeni şeyi yapmış, çok da güzel olduğuna eminim. Ekranlarda futbolseverler için efsane olmuş birçok gafı, lafı ve klişeleri bulabileceğimiz eğlenceli bir kitap bu.

Önümüzdeki hafta tüm kitapçılardan bulabileceğiz sanırım "Endirek Serbest Atışlar" ismini verdiği kitabını. Fiyatı da 8 YTL, iki Marlboro parası bile değil.

Luis Fabiano Yoklaması

Diego ile Co Adriaanse'nin Porto'ya attığı kazıklardan biri Luis Fabiano. Adriaanse şerrinden kendini kurtarıp Endülüs'e kapağı atınca Sao Paolo günlerine dönüverdi. 2 UEFA ve 1 Süper Kupası kazanmakla kalmadı şu an La Liga'da 20 golle kral. Her 79.25 dakikada bir gol atıyor.

Haliyle de Real Madrid santrfor sorunu için Luis Fabiano'yu yoklamakta gecikmemiş Marca'nın haberine göre.

Del Nido ara transfer döneminde 60 Milyon € dese de, avukatlar 11 milyon € ile hukuken işin bitebileceğini söylüyorlar. Gökdeniz'den biraz daha hallice anlayacağınız. Soldado'ya da orta sıra bir İspanyol takımında kendini göstermek düşecek sanırım.

Tersine Dünya

Milan taraftarları için övünç kaynağı bu tablo, aynı zamanda ezeli rakibi Inter'i taşlamak için de. Kupa olarak bu tablo değişmiş değil, Inter Avrupa'da yine yok ama Moratti'de ve kulübün tavrında bir değişim var.

Mourinho mu Benitez mi yazısında, Mancini'nin ayrılığını belirtmiştik. Eski Inter ve Moratti olsa "hayhay" deyip geçerlerdi ama bu kez öyle olmadı. Moratti, Mancini ile görüşmüş ve ikna etmiş kalması için.

Bırakın ikna etmeyi, kalması için görüşmesi bile inanılacak gibi değil. Tersine Dünya dedikleri böyle birşey olsa gerek.

Milan ise Inter'in ıskartası 34 yaşındaki Cesar'ı almak peşinde.

Deplasmancılar

Bir Avrupa Kupası haftasında turun bu kadar çok penaltılarla belirlendiği olmamıştır sanırım. İşin ilginç tarafı bu penaltı atışlarında Tottenham hariç deplasman takımlarının gülmesi.

Fenerbahçe, Schalke ve Fiorentina.

Rus Bela

Marsilya tıpkı 2005 - 2006 sezonunda olduğu gibi yine çeyrek final öncesinde, yine Zenith'e boyun eğdi. Ve Marsilya'yı yıkan kritik gollerin adamı yine Arshavin oldu. Zira ilk maçın 83. dakikasında attığı gol olmasa, Pogrebnyak'ın bugünkü 2 golü sadece UEFA puanı ve teselli galibiyeti getirecekti.

Maçta Erik Gerets 78'de gelen ve turu kaybettiren golden tam 11 dakika sonra oyuncu değişikliği yaptı. Dick Advocaat ise tek değişikliğini 1-0 geride ve dakika 75 iken Fatih Tekke ile yaptı. Zaten oldum olası Hollanda'da ünlenmiş teknik adamların çapsız olduğunu düşünürüm, fikrim hala değişmiş değil.

Valbuena'nın performansına ve o güzelim Marsilya kadrosuna üzüldüm sadece, çünkü bu kupayı hakikaten kazanabilirlerdi.

Martin > Kubala > Eto'o

Ne Ronaldinho, ne Messi, ne de Henry. Barca'nın gol problemi Eto'o olmadığında hortluyor. Eto'o sakatlık geçirdiği zaman Barca çok zorlanıyor zira 74,6 dakikalık gol sıklığıyla sadece Şampiyonlar Ligi'nin en verimli golcüsü olmak bir yana Barca tarihinin de en verimli 3. golcüsü durumunda.

Bu klasmanda onun üzerinde yer alanlar 1940'lı yıllarda yakaladığı % 82,6'lık oranla Martin ve 1950'li yıllarda % 70,4'lık oran tutturan Katalunya'nın Puşkaş'ı Kubala.

Unutmadan, haftasonundaki Almeira maçında oynarsa dalya diyecek Eto'o.

Fark Büyüyor

İngiltere Premier Lig'i uluslararası kimliği, çekiciliği ve pazarlama konusundaki ilerlemesiyle NBA ile aşık atacak duruma geldi artık. 39. maç hadisesi de bu yolun yolcusu olduğunu doğrular nitelikte.

İşler tepedeki 4 takım, yani Liverpool, Manchester United, Arsenal ve Chelsea, için hayli keyifli durumda. Baksanıza, Şampiyonlar Ligi çeyrek final takımlarının yarısı bu takımlardan mütevellit.

Fakat ya bu 4 takımından sonrası ?

İşte La Liga'nın Avrupa'da daha fazla puan toplamasının, tepede olmasının sebebi onların en iyi 4 takımıyla diğer takımları arasındaki uçurumun daha az olması. Son birkaç senede UEFA Kupası'nda çeyrek final ya da üzeri oynayan takımların dağılımı daha net bir fikir verecektir şüphesiz.

Geçtiğimiz hafta evlerinde gol atamadan mağlup olan Everton ve Tottenham'ın, bir mucize gerçekleştiremeyip elenmesi durumunda bu gidişat yine bozulmayacak gibi görünüyor.

Mourinho mu Benitez mi ?

Daha birkaç gün önce Moratti, Mancini'nin istediği kadar kalabileceğini deklare etmişti ama Mancini kontratının dolmasını bile beklemedi ve sene sonunda ayrılacağını açıkladı. Dünkü Liverpool mağlubiyetiyle de ilgisi olmadığını söylemiş. Tabi yerseniz.

La Gazzetta Dello Sport ise fırsatı kaçırmayarak hemen papatya falına başlamış.

Mourinho mu, Benitez mi ?

Zalayeta Sakata Geldi

Milenyum sonrasının sürekli birşeyler beklenen oyuncularından oldu Zalayeta. Juventus'a transferinden sonra bir türlü dikiş tutturamadı. Juventus macerasındaki hatırlanacak tek güzel şeyi olan Barcelona'ya uzatmaya attığı ve turu getiren golü de aynı senenin finalinde Milan'a karşı kaçırdığı penaltıyla unutturdu.

Bu 2006 Almanya elemesinde Avustralya maçında kaçırdığı penaltıyla birlikte futbolundaki en acı dolu andı şüphesiz.

Bütün bunlar olurken sürekli kiralık geziyordu, bir süre bizim kulüplerimize de transferi gündemdeydi ve sonunda kendini güneyde buldu. Napoli'de Juventus'a transfer olmasını sağlayan formunu buldu, Napoli'yi Serie A'ya çıkaran taraftarın gözbebeği Calaio'yu dahi kesti Uruguaylı ve takımın bu seneki en golcü ismi oldu. Hali hazırda Napoli'nin sitesinde onun en güzel golüne dair bir anket bile koydurttu performansıyla.

Geçtiğimiz hafta en güzel olmasa bile en anlamlı golünü attı bu sene. Inter'i devirerek manşetlere çıktı ama Roma maçında dizinden geçirdiği sakatlık ile sezonu kapadığı söyleniyor. Napoli'nin UEFA hedefindeki çok önemli haftalarda bütün yük artık Sosa, Calaio ve Lavezzi üçlüsünde olacak.

Sevtap Parman ve KOP

Efendim ne alakası var demeyin, aslında yok zaten ama bizimkisi bir hayal. Eskiden İngiltere'deki kupa maçlarını izleyemiyorduk, haliyle bu efsane "Que Sera Sera" parçasının İngiliz futbol kültüründe bir tezahürata ilham kaynağı olduğunu bilmiyorduk. En azından ben bilmiyordum, aynı şekilde parçadaki nakaratın "the final's ours to see" olarak söylendiğini de.

Bunu duyunca aklıma Sevtap Parman geldi, nasıl gelmesin ki. Baksanıza şu videoya.

Şahsen Bayan Popo'nun Kop tribününe şu dansıyla birlikte Que Sera Sera söyletebilme ihtimalini düşünüyorum. Sevda Demirel efsane maratonda Parma maçı izliyorsa, Sevtap Parman da yapar efendim.

Lyon Son Düzlükte

Lille günlerinde kaliteli bir hücuma yönelik ortasaha oyuncusu olduğu için transfer edilen Mathieu Bodmer nihayet bu özelliğini Lyon formasıyla da konuşturdu. Attığı 2 gol ile gelen galibiyet, sıradan bir galibiyetin çok ötesindeydi.

Zira 6 senedir üstüste şampiyon olan Lyon'un 7. şampiyonluğuna bu sene Bordeaux engel olma peşindeydi ve doğrusu iyice potaya girmişlerdi ama Lyon kalitesini konuşturdu ve hem bu galibiyet ile hem de sözleşmesi yenilenen Benzema ile bir süreliğine huzura kavuştu. Haftaya Monaco'yu da geçerlerse son düzlüğü geçip finişi de yaparlar gibime geliyor.

Bordeaux ise bu mağlubiyet ile 6 puan geriye düştü ama Şampiyonlar Ligi vizesini alması kesin gibi. O bakımdan pek de üzgün olduklarını sanmıyorum. Hatta geçen haftaki hat trickin ardından bu hafta da gol atan sol bek Wendell'in performansıyla mutlu bile olmuşlardır.

Fransa Ligi'ndeki mücadele sadece bununla sınırlı değil. Marsilya'nın Gerets geldikten sonra yakaladığı çıkış ve bu hafta St. Etienne galibiyeti ile Şampiyonlar Ligi'ne iyice yaklaşmaları, PSG'nin deplasman kaybedip Sochaux'un bizim Mevlüt Erdinç'in 2 golüyle Toulouse deplasmanında kazanmasıyla iyice düşme potasına girmesi de Ligue Orange'ı hayli renklendirdi.

Önümüzdeki haftalar epey sert geçeceğe benzer...