14 Mayıs 2010 Cuma
Avrupa'da pek çok lig, Turkcell Süper Lig de dahil olmak üzere, bu haftasonu sona erecek. Gidenlerin gündemi Dünya Kupası, gidemeyenlerin ise transfer olacak. Türkiye gidemeyenler arasında. En azından hedef kulüpler Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş Dünya Kupası'na kadar yabancı oyuncu transferini bitirmek isteyeceklerdir. Fenerbahçe son 5 senedir Güney Amerika çalışıyor. Galatasaray olabildiğince Premier Lig'den oyuncu almaya çaba gösteriyor, öncesinde de bir Romen akımı var. Beşiktaş'ın bu sezon Gaziantepspor stoklarını tüketmek dışında neye göre transfer yaptığını çözemedim. 70 ve 80'lerde yaşanan Yugoslav akımı dışında, ülke geneline yayılmış ortak bir transfer aklından söz etmek de mümkün değil. Velakin bu ligde başarılı olmuş, olumlu izler bırakmış yabancı oyuncuların kariyerlerinde bir filtreleme yapıldığında, ilginç bir kesişim kümesi ortaya çıkıyor. 5 büyük ligden de Türkiye'ye önemli oyuncular geldi; ama İtalya Serie A kadar başarı yüzdesi yüksek olan bir lig yok. İtalya tedrisatından geçmiş oyuncular Türkiye'de büyük oranda başarılı oluyorlar. Buna bu sezon Bursaspor forması giyen ve Juventus geçmiş olan Ivan Ergic'i de eklemek mümkün. 3 hedef kulüpte forma giymiş İtalya ligleri kökenli oyuncuların listesi aşağıda. Ekleyecek ismi ya da söyleyecek sözü olanları yorumlara alalım.
Fenerbahçe: Gerson, Dimas Teixeira, Milan Rapaiç, Kennet Andersson, Zoran Mirkovic, Ariel Ortega, Stjepan Tomas, Fabiano Lima Rodrigues, Stephan Appiah, Alex de Souza, Roberto Carlos.
Galatasaray: Gheorghe Hagi, Claudio Taffarel, Rigobert Song, Shabani Nonda, Morgan De Sanctis, Mohammed Sarr, Ahmed Barusso.
Beşiktaş: Markus Münch, John Carew, Oscar Cordoba, Federico Giunti, Antonio Carlos Zago, Tomas Zapotochny, Tomas Sivok, Matteo Ferrari.
Yeteneksizsin Dunga !
Brezilya'nın Dünya Kupası kadrosu meselesi benim bile içimi baydı artık; ama eylem ilginç olduğundan paylaşmak istedim.1 Haziran'da nihai kadro açıklanana dek, bu konudaki son post bu. Efendim bu gördüğünüz, 2014 Dünya Kupası'na da ev sahipliği yapacak eyaletlerden biri olan Mato Grosso Do Sul'daki bir billboard. 4 tane de türdeşi var bunun. Chico Maia adlı bir girişimcinin 14 arkadaşıyla birlikte giriştiği bir protesto eylemi. 4000 $'a malolmuş. Üzerlerinde "Dunga gibi yapın, yetenek kullanmayın" yazıyor. Yetenekli olup, iyi oynadığı halde kadroya dahil edilemeyen gençleri kastediyorlar. Geçen ay da benzer şekilde 10 billboard kiralayıp Dunga'ya Neymar ve Paulo Henrique Ganso'yu Dünya Kupası'na götürmesi için çağrıda bulunmuştu aynı grup. Futbol bir insanlık meselesi değil; ama uzak diyarlarda birileri başkalarının hakkının yendiğini düşündüğü an, konu ne olursa olsun tepkisini koyabiliyor. Benim içimi acıtan Türkiye'de bu tür cesur ve demokratik teşebbüsleri yoğun olarak görememek, gösterenlere de gün yüzünün gösterilmemesi. Yakın zamanda Tekel işçilerinin eylemine izin vermemek ve olası desteği önlemek pahasına; Kızılay'da çevre iş yerlerinde çalışanların haklarını bile gaspetmekten çekinmeyen otoritelerin hüküm sürdüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Dunga'ya Öfke Yağıyor !
Brezilya Milli Takımı'nın kadrosuna dair yorumum birkaç post aşağıda. O yazıda es geçtiğim bir noktaya şimdi değinmek lazım. Brezilya Milli Takımı 1982 İspanya'ya kadar, Dünya Kupası kadrolarına ülke dışından hiç oyuncu çağırmamıştı. 1982'de bu tutuculuğu Roma'dan Falcao ve Atletico Madrid'den Dirceu'yu çağırarak kırdılar. 1986 kadrosuna da İtalya'da top koşturan Edinho ve Junior davet edilmişlerdi. Futbol ekonomisinin büyümesi ve sınırların kalkmasıyla birlikte 1990 - 2006 Dünya Kupası kadrolarında yazılı olmasa da bir iç - dış dengesi prensibi oluşmaya başladı. Kimine göre ülkenin kendine has futbol tarzının kaybolmaması, kimine göre de ülke sınırlarında top oynamanın bir kariyer kaybı olarak görülmemesi ve benzeri sebeplerden bu dengeye şu zaman dek hep özen gösterildi.
Dunga'nın kadrosunda böyle bir denge yok. Brezilya tarihinde ilk defa bu kadar az yerel oyuncuyla Dünya Kupası'na gidecek. Gilberto, Kleberson ve Robinho ülkede top oynayıp da kadroya davet edilen 3 oyuncu. Kaldı ki bu oyuncuların da hepsinin sağlam uluslararası tecrübesi var. Çağırdığı isimler elbette tartışılıyor ve bir hayli memnuniyetsizlik var, ama büyük resimde Dunga'nın ulusal basında en çok eleştirildiği konuların başını bu iç - dış dengesi meselesi çekiyor. Ronaldo, 1994 ABD kadrosuna 17 yaşındayken ve 10-15 maçlık profesyonel Cruzeiro kariyeriyle davet edilebiliyordu. Şimdiyse 18 yaşında 100 maç oynayan ve ülkenin en büyük yeteneklerinden biri olarak sunulan Neymar kadroya giremiyor. Dunga da haliyle Copa Libertadores maçlarında tribünlere malzeme oluyor. Bilhassa Gremio taraftarının öfkesi büyük. Çünkü bu sezon süzgece dönen Doni'nin yerine Victor'un kadroya çağırılmasını, Dunga'nın Gremio'nun ezeli rakibi olan Internacional kulübünden yetişmesine bağlıyorlar.
Başlığı atıp, içini doldurmayan Milliyet bu kıyağımı unutmasın.
13 Mayıs 2010 Perşembe
Zago Dışarı
Futbolda takım elbise giydikten sonra eşofmana geçen eski futbolcu sayısı azdır. Beşiktaş'ın eski stoperi Zago futbolu bıraktıktan sonra, 2. lige düşen Corinthians'ta 1,5 sene sportif direktör olarak çalışmıştı. Takımın tekrar 1. lige dönmesindeki katkısı da büyüktü ama Ronaldo ile birlikte gece gezmelerine çıkması ayyuka çıkınca sözleşmesi feshedilmişti. 2009 - 10 sezonunda Sao Paulo eyaletinin küçük bir takımı olan ve 2. ligde mücadele den Sao Caetano'ya teknik direktör oldu. Sao Caetano teknik direktörü olarak, Paulista Eyalet Ligi'nde deplasmanda Palmeiras'ı 4-1 mağlup etmesinin ardından Muricy Ramalho'nun koltuğunu devralmıştı. İlk maçında da derbide Sao Paulo'yu 2-0 yenerek fantastik bir başlangıç yapmıştı. Brezilya'da rüzgar tersine çabuk döner. Palmeiras'ın geçen hafta Brezilya Kupası çeyrek finalinde Atletico Goaianse'ye elenmesinin ardından taraftar Zago'nun kellesini istiyorlar. Bu istekelrini Palestra Italia Stadı'nın duvarlarına da yazdılar. Bu kadar çabuk istifasının istenmesinde, Zago'nun futbolculuğunda Palmeiras forması giydikten sonra, ezeli rakipler Santos ve Corinthians'a gitmesinin de etkisi var şüphesiz. İstifa demekle iş bitmiyor tabi, Zago'nun yerine biri lazım. Taraftarın istediği isim Özbekistan'da Bunyodkor'u çalıştıran Luis Felipe Scolari. Palmeiras tarihindeki tek Copa Libertadores şampiyonluğunun altındaki imza ona ait. Benim bildiğim Scolari ise Özbeklerden aldığı eşek yüküyle parayı bırakıp da teknik direktör öğütücüsü Brezilya futbol ortamına gelmez.
Galatasaray'ın Çöpe Giden Ekolü
Türkiye'de adettendir, ortada henüz bir kazanan yoksa kaybedenler konuşulur. Galatasaray şu an medyanın en yoğun gündemi. Yazılı ve görsel basında Galatasaray'ın sezonu neden kaybettiğine dair her gün yeni bir senaryo, nasıl kazanacağına dair yepyeni reçeteler var. Hepsinin ortak noktası sezon alışkanlıklarını ve gündemini meselenin merkezine koyuyor oluşu. Rijkaard'ın alternatif plansızlıkları, başarısız kadro seçimleri, hatalı transferler, yabancıların iyi yönetilemeyişi, Arda'nın kaptanlığı bu minvalde en çok satanlar. Bu pencereden sunulan görüşlerin de muhakkak geçerliliği var; ve değersiz değiller. Öte yandan bunlar bilenin de bilmeyenin de üzerine geyik yapabileceği konular. Bizim futbol ortamımıza mahsus olan sakatlık ise, bu sezon 60 civarında maç oynamış takımın futbolunun geçirdiği başkalaşım hakkında iki kelime edilmiyor oluşu.
Türkiye'de hem yönetim hem de futbol geleneğine sahip olan kulüplerin sayısı yok denecek kadar az. Galatasaray hedef kulüp ölçeğinde bunu başarabilmiş sayılı örneklerden biri. Jupp Derwall ile 1984 yılında başlayan bir futbol geleneğine sahip Galatasaray. Derwall'in adı hep altyapı tesislerinin renovasyonuna ön ayak olması ve üstün Alman teknolojisi antrenman bilimlerini bu topraklara getirmesiyle birlikte yad edilir. Bu kadar yokluk arasında o atılımların değeri büyük ama Alman hocanın asıl değiştirdikleri 105 X 68 içerisinde olup bitenler. Derwall'in önderliğinde o zamanlar tekniğe dayanan, fiziksel temastan kaçınan, taktik disiplinden yoksun ve temposu sokak futbolunda hallice oynanan ülke futboluna başka bir alternatif sunulmuştu. Yeteneğin üzerine tohumları atılan fiziksellik, taktik disiplin, tempo ve savunma eşliğinde tam tersi bir alternatif.
Takip eden yıllarda seçilen teknik adamlar da çoğunlukla bu yeni tarzı sürdürecek ve birkaç istisna hariç Almanya'da bu işi öğrenen isimlerdi. Almanya Milli Takımı'nda Sepp Herberger - Helmut Schön - Jupp Derwall ile süregelen usta çırak ilişkisi; Galatasaray'a Derwall - Denizli, Feldkamp - Hollmann, Sepp Piontek - Fatih Terim geçişleriye sağlandı. Gelen her yeni teknik direktör Derwall'in mirasına yeni eklemelerde bulundu. Denizli hücum çeşitliliği, Feldkamp tempo, Fatih Terim hücum pres, Lucescu ise taktik zeka ekleyerek Galatasaray'ı en üst noktaya taşıdılar. Barcelona'nın La Masia'da yaptığı kadar profesyonelce olmasa dahi Florya'daki altyapıda üst yapıyla benzeştirilmeye çalışıldı ve oradan gelen genç oyuncular ya da adı sanı duyulmamış gurbetçiler pek fazla sırıtmadan bu dişliye birer parça olabildiler. Galatasaray'ın 1984 - 2002 yılları arasındaki dominasyonunun arka planı buydu.
Galatasaray romantiklerinin bu sezonun başında yapılan Rijkaard, Neeskens ve Jan Derks hamlelerini karşılama biçimine bu açıdan bakmazsanız, sezon başındaki heyecanı anlamak imkansızlaşır. Çoğu açıdan abartılı bulsam da; forumlarda edilen sabır yeminlerinin, bloglarda yapılan total güzellemelerin altında yatan duyguyu bir taraftar olarak anlayabiliyorum. Bunu anlamadan yapılacak yorumlar sakil kalır.
Adnan Polat'ın senaryosunu yazdığı ,Rijkaard'ın yönetmen koltuğunda olduğu filmin milenyum versiyonunun ne kadar gerekli olduğu ise bambaşka bir soru. Zira benimsenmesi istenen ve Barcelona ile Arsenal'in başını çektiği bu yeni tarz, Galatasaray'ın 20 yıllık mirasını yıkmak demek. 20 senedir oyuna rakibin yarı sahasından, oynatmayarak başlamaya alışmış sert bir ekol için; oyunu kendi ceza sahasının önünden bütün sahayı pas, zeka ve teknik ile ilmek ilmek örerek oynamak arasında büyük bir uçurum var. O uçurumun daha 1. adımda geçileceğini düşünenler için, hele ki Turkcell Süper Lig'in mevcut karakteri dahilinde, Galatasaray'ın şu anki konumu elbette sürpriz. Zico'nun geçtiği ve geçemediği aşamaları yaşayan biri olarak benim için değildi.
Galatasaray'ın ne ortasahadaki ne de Neill gelene dek savunmadaki oyuncularının pas kalitesi ve teknik kapasitesi bu oyun için uygun değildi. Sabri dışında da istenen oyuna ayak uyduracak bir kanat beki de yoktu takımda. Baros'un sakatlanması, Elano transferinin Arda'yı mevkisinden etmesi, yine Arda'nın yoğun magazin gündemiyle konsantrasyonunun kaybolması, devre arası transferleriyle birlikte takımın en kuvvetli sac ayağı olan hücumdaki uyum ve performansın düşmesiyle Rijkaard'ın takımı sezonun sonundaki virajı alamadı. Kamyon devrildi.
Sezon başındaki muazzam başlangıcı bu açıdan çok değerli buluyordum. O puanlar; alttaki takımların can, üsttekilerin hedef kaygılarıyla oyunu sertleştireceği ve zeminlerin bozulmaya başlayacağı ligin 2. yarısında Galatasaray için çok büyük kredi ve avantaj demekti ama bizde filmin başı ve ortasından ziyade sonu hatırlanıyor.
Galatasaray sezona Beşiktaş gibi kötü başlayıp arkasını iyi getirseydi, yeni ekolün gelişiminin farkında olunacak ve bugün Galatasaray camiasının Rijkaard'a olan inancı perçinlenmiş olacaktı. En azından sabır gösterilecekti. Firesiz yapılan sezon başlangıcı açık bir beklenti patlamasına yol açtı ve şu an o beklentinin yol açtığı hayalkırıklığının yarası büyük.
Rijkaard'ın sezon içerisinde hesap edemediği çok parametre oldu. Adnan Polat'ın hesap edemediğiyse Galatasaray'ın konumunun Derwall'in geldiği günden çok farklı oluşuydu. 11 yıl şampiyon olamamış, ezeli rakibi Fenerbahçe'nin yarısı kadar (6) şampiyonluğu olan bir kulübü Derwall'e emanet edip tarz yarat demekle; Avrupa'yı kültür edinmiş, kupa kazanmış, kendisini Avrupa'daki en nadide Türk markalarından biri olarak gören ve yerel ligdeki farkı kapatıp en fazla şampiyon olan iki takımdan biri olan Galatasaray'ı Rijkaard'a emanet edip tarz yarat demek kuşkusuz çok farklı. Üstelik Galatasaray'ın bir önceki sezondan alması gereken bir Skibbe dersi de var. Pasaportunda Alman yazmasına rağmen, oyuna bakışı Rijkaard'dan çok da farklı değildi Skibbe'nin. Gerçek şu ki; Türkiye'de faaliyet gösteren hedef kulüpler arasında, konum itibariyle Trabzonspor haricinde bu türden bir ekol denemesi yapacak kulüp yok. Maalesef yok.
Adnan Polat'ın elinde şimdi çöpe giden 20 yıllık bir ekol, onu çöpten çıkarsa da çıkarmasa da ciddi takviye gerektiren güdük bir kadro, kısıtlı bir ekonomi ve sabırsız bir camia var. Rijkaard kararının ne olacağı bu açıdan çok mühim. Yapacağı en doğru iş bana kalırsa başladığı işi bitirmeye çalışmasıdır. Bu kez kolayına kaçmadan, teknik direktör değiştirmeden, sorumluluk alarak ve ipleri Rijkaard'a bırakarak.
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Domenech'in Şifreleri
Raymond Domenech'in koltuğu, Fransa'nın Euro 2008'de sergilediği 1 gol ve 1 puanlık performanstan bu yana 8 şiddetinde sallanıyor ama o bir şekilde yıkılmamayı başarıyor. Depreme dayanıklı teknik direktör türünün yegane başarılı örneği. Fransa Futbol Federasyonu Jean Pierre Escalettes'in bunda payı çok büyük; ama Güney Afrika 2010 macerası da Euro 2008'e benzerse devrilmekten kurtuluşu bu kez imansız gibi, çünkü halihazırda sağlam bir kamuoyu desteği yok. L'equipe ve RTL'nin başını çektiği Fransa basınında geçtiğimiz günlerde bir anket yapıldı. Sonuçlar çarpıcı.
Fransa halkının sadece % 22'si Domenech'e güveniyor. Takımın 1. turun ötesine geçeceğine inanan kesim % 27.3, Fransa'nın finale ulaşacağını düşünenlerin oranı ise % 7.4. Bu anket Benzema, Nasri ve Vieira'nın olmadığı kadrodan sonra yapılsaydı şayet, bu oranların daha da vahim olacağı bir başka gerçek. Fransa kariyeri boyunca 67 oyuncuyu milli takıma davet eden Domenech'in turnuvadaki en önemli kozları Gourcuff, Ribery ve Henry olacak. Merak edenler için Domenech'in Fransa Milli Takımı performansı aşağıda.
Etiketler: Dünya Kupası 2010, Futbol
11 Mayıs 2010 Salı
Brezilya 2010
Brezilya Milli Takımı'nın Güney Afrika'ya gidecek kadrosu üzerine günlerdir ülke basınında büyük tartışmalar dönüyordu. Galatasaray forması giyen Elano'nun da dahil olduğu 18 kişilik bir dokunulmazlar listesinden bahsediliyordu. Bunun sebebi açıkça milli takımlarda elde edilmesi zor olan birlikteliği, uyumu ve kulüp havasını olabildiğince yüksek tutmak. Dunga'nın ne kadar kötü sezon geçirirlerse geçirsinler Julio Baptista, Elano, Kleberson, Robinho, Felipe Melo gibi isimleri kadroya davet etmesinin başka bir izahı yok. Kalan 5 kontenjan için de 20 civarı oyuncunun ismi geçiyordu. Bu sezon tam 14 kez idman kıran Adriano piyangonun vurma ihtimalinin en düşük olduğu oyuncuydu. Vurmadı da. Piyangonun vurduğu oyuncular Gilberto, Grafite, Michel Bastos, Thiago Silva ve felaket bir sezon geçirip ligde sadece 7 kez Roma forması giyen kaleci Doni oldu. 1 senedir 10 numara oynayan ama kadroya sol bek kontenjanından giren Gilberto benim en anlam veremediğim tercih. O rotasyonda Marcelo, Maxwell, Andre Santos, Filipe ve Kleber dururken Gilberto'nun çağırılması inanılmaz. Bastos'un da sol açık olduğunu düşünürsek, Portekiz ve Fildişi Sahili gibi sağdan vurabilen takımlar karşısında Brezilya ciddi sorun yaşayabilir. Gruptan çıkamama ihtimalleri bence yüksek, ama çıkarlarsa da yürürler diye düşünüyorum. Hem kadro yapısı hem de oyun anlayışı olarak fena halde 1994 Brezilya'sını hatırlatıyorlar bana. Dunga da o takımın kaptanıydı. Gruplar ve sonrasındaki fikstür aynı şekilde çok benzer.
Neymar, Paulo Henrique Ganso, Ronaldinho, Hernanes ve Marcelo başta olmak üzere formda oldukları ve hak ettikleri halde kadroya giremeyen oyuncular ise bir umut bekleyecekler. Zira Dunga takımı 21 Mayıs'ta Alex'in memleketi Curitiba'da toplamadan önce 7 kişilik bir rezerv liste açıklayacak. 1 Haziran ise FIFA'ya vereceği final kadrosunun son günü. Fotoğraftaki şampanyalar kutlamalara özel. 20 Mayıs'ta genel satışa sunulacak. El yerine başka bir yerde patlamasın da...
Kaleciler: Julio César (Inter Milan), Gomes (Tottenham), Doni (Roma)
Bekler: Maicon (Inter Milan), Daniel Alves (Barcelona), Gilberto (Cruzeiro),
Stoperler: Juan (Roma), Lúcio (Inter Milan), Luisão (Benfica), Thiago Silva (AC Milan)
Ortasaha: Gilberto Silva (Panathinaikos), Josué (Wolfsburg), Felipe Melo (Juventus), Kaká (Real Madrid), Ramires (Benfica), Elano (Galatasaray), Julio Baptista (Roma), Kleberson (Flamengo),
Forvet: Robinho (Santos), Nilmar (Villarreal), Luis Fabiano (Sevilla), Grafite (Wolfsburg)
Kaleciler: Julio César (Inter Milan), Gomes (Tottenham), Doni (Roma)
Bekler: Maicon (Inter Milan), Daniel Alves (Barcelona), Gilberto (Cruzeiro),
Michel Bastos (Lyon)
Stoperler: Juan (Roma), Lúcio (Inter Milan), Luisão (Benfica), Thiago Silva (AC Milan)
Ortasaha: Gilberto Silva (Panathinaikos), Josué (Wolfsburg), Felipe Melo (Juventus), Kaká (Real Madrid), Ramires (Benfica), Elano (Galatasaray), Julio Baptista (Roma), Kleberson (Flamengo),
Forvet: Robinho (Santos), Nilmar (Villarreal), Luis Fabiano (Sevilla), Grafite (Wolfsburg)
Etiketler: Brezilya, Dünya Kupası 2010, Futbol