16 Ekim 2008 Perşembe

Tercih ve Karar



Bir Milli Takım hocasının en büyük özgürlüğüdür, insiyatifidir tercih. Neredeyse her yerde de seçici derler onlar için bu yüzden. Senede toplasan 1 ay beraber olan bu takımların hocalarının yaratacağı başka bir fark da olmadığından, en çok eleştirildiği nokta da doğal olarak tercihleridir. Kimisi Del Piero'yu, kimisi Raul'u, kimisi Kuranyi'yi, kimisi de bugün Fatih Tekke'yi tercih etmediği için eleştirilir mesela. Ağzı olan konuşur, ama normaldir. Susturmak için gereken, esas olan sonraki adımdır. Karar. Bu tercihlerin arasından da bir tercih daha yapmak, bir karar verilmesi gerekir normalde. Bunun da bir takım kıstasları olması gerekir sanırım. Fatih Terim'in ne kararlarını ne de kıstaslarını bilmiyorum. Daha somut konuşalım. Oturup tek tek saymadım ama Fatih Terim son Avrupa Şampiyonası ile birlikte 50 oyuncu seçmiştir sanırım bu maça kadar; ama ortada hala bir karar yok, neye göre seçtiğinin kıstasını da bilmiyorum. Keşke bilsem de kendi normatif değerlerime göre anlamak konusunda zorluk çeksem. İşler o zaman daha yolunda demektir ama hala bilmiyorum, bilmiyoruz. Böyle olduğu sürece de zaten her türlü sürprizin olduğu futbolda ve şu ana kadar bozarak oynamak dışında bir plan geliştirememiş Türkiye'nin performansının sürekli dalgalanmasından doğal birşey de yok. Şaşırmayacağım o yüzden Bosna, Belçika ve İspanya deplasmanından galibiyetler çıkarır, içeride Ermenistan'a filan puan verirsek.

Etiketler: , ,

15 Ekim 2008 Çarşamba

Kaka'nın Ayakları



Bir takım düzenlemelerden geçmeden önce Dünya'nın en büyük stadıydı Maracana. Latin Amerika'nın en görkemli stadlarından biri. Bir de Şöhretler Salonu vardır bu stadın. Brezilya'nın Zico'dan Didi'ye kadar en büyük futbol değerlerinin ayakizlerini bıraktığı bir salon. Şişman olmayıp, top oynadığı dönemlerde, 27 yaşındayken en son Ronaldo bırakmıştı ayakizlerini Maracana'ya. Kaka 26 yaşına nail oldu bu şerefe, üstelik Zico'ya da komşu. Milan CL'de olsaydı Ertem Şener'e ne malzeme olurdu ama...

Etiketler: ,

Keirrison



Dikkatli takip edenler blog arşivinin satır aralarında bu isme rastlamışlardır. Bu yaz Brezilya'ya transfer olan, sonra Bayer Leverkusen'e kiralanan Henrique'nin takım arkadaşıydı 19 yaşındaki Keirrison. Luxemburgo Henrique'yi Palmeiras'a alırken forvet oynayan Keirrison'u da istemiş ancak başaramamıştı. Şimdi ismi Barcelona ile geçiyor. Samuel Eto'o'ya alternatif olarak düşünülüyor Sport'un haberine göre. Kontratı Nisan 2009'da biteceği için devrearası transferi de muhtemel; ancak ilgilenenler epey ter dökecekler. Zira Brezilya'da oyuncuların bonservisleri birkaç parçadır. Kulüpler mali açıdan zayıf olduklarından genelde şirketlerin ya da iş adamlarının kasasında durur bonservislerin büyük çoğunluğu. Alex'i Fenerbahçe o yüzden 1 senede transfer edebilmişti. Brasileirao'da şu ana kadar 22 maç oynayan ve 16 gol atan Keirrison'un bonservisinin büyük bölümüne de Marquinhos Malaquias adında bir kodaman işadamı sahip ve resmi teklif olmadığını söylüyor. Lakin bir yandan da Valencia'ya pazarlıyor forveti. Gelsin kıtaya da, gözümüzün pasını silsin...

Etiketler: , ,

Didier Drogba ve Otobiyografi



Mourinho'nun Chelsea macerasının bitiminin ardından sürekli transferi konuşuldu Didier Drogba'nın. İtalya'ya, özellikle de Milan'a gitmek istediğini sağır sultan dahi duydu ama gerçekleşmedi transfer. Bu rüyasını Chelsea'nin Şampiyonlar Ligi final maçından önce piyasaya çıkardığı otobiyografisinde de anlatmıştı. Türkçe'ye çevrilmesini 4 gözle bekliyorduk ama baktık suya sabuna kimse dokunmuyor, Amazon'dan sipariş ettik. Önsözünü Jose Mourinho yazmış, ilginç anektodlar var. Bilahare paylaşırız. Yeri gelmişken bizimkiler neden yazmazlar otobiyografilerini onu da anlamam. Özellikle de 80'lerde top oynayıp yaşı şimdi 40-45 civarı olanları. Abidik sübidik programlarda çene çalacaklarına 2 satır yazsalar da öğrensek, hatırlasak fena mı olur ?

Etiketler:

14 Ekim 2008 Salı

Rahat Batanlar



Kariyer planlaması lafını kim icat etti bilmiyorum ama neredeyse her mesleğe hitap ediyor. Hele kariyeri 15 sene civarı olan futbolcular için çok daha fazla şey ifade ediyor. O kariyeri kötü planlayan, ağır ve başarılı olduğu yerde rahat batıp da başka maceralar arayan futbolcularu şöyle bir hatırladığımda benim aklıma ilk gelendir mesela Brian Laudrup. 1992 yılında FIFA tarafından en iyi oyuncu olarak addedilmişken Bayern Munih'ten Fiorentina'ya gitmesi tam bir faciaydı. Fiorentina küme düştü o sezon, Laudrup taraftarın elinden zor kurtuldu. Milan da kiralık olarak süründü ve Rangers'a gitti. Orada tekrar kendini bulmuşken Chelsea'ye gitmesi ise kariyerini bitirmiştir daha 30 yaşında. Aşil tendonundaki sakatlığının da payı büyük gerçi. Yakın zamanda Chelsea kurbanı olan bir başka kuzeyli ise Shevchenko.



Ivan Zamorano'yu da unutmamak lazım. Real Madrid'de kraldı Şili'li. Sonra yapılabilecek en kötü tercihi yapıp Inter'e gitti. Inter'in en kötü zamanında üstelik. Ortalaması 20 gol iken, Inter'de sezonda 10 golü göremedi. Kazanacağı çok şey kazanamadı. Inter'den gelen Roberto Carlos'un evinde ise küçük bir müze vardır sanırım.



Bir başka Latino Roque Santa Cruz da benzer bir hatanın eşiğinde. Bayern'e geldiğinde 18 yaşındaydı. Dönemin harika çocuklarından biriydi. Bavyera yaramadı ona. 8 sezon kalıp da iz bırakamadan giden ender adamlardan oldu Bayern'de. İngiltere'nin yolunu tuttu. Blackburn Rovers ile kendini buldu ama Arap Şeyhlerinin oyuncağı durumundaki City ile flört ediyor şu an. Rahat batıyor cidden. Ne işe yarar bu menajerler ? Sadece para kazanıp kazandırmakla işlerini iyi mi yapmış oluyorlar ?

Etiketler:

Raymond Domenech #2


"Kaybettiğim için mutluyum"

Raymond Domenech #1

Etiketler:

Unutulmaz Göğüs Reklamları


Four Four Two'nun bir sayısında Türk takımlarının göğüs reklamlarıyla ilgili güzel bir bölüm vardı. Unuttuğum birçok markayı hatırlatmakla kalmamış, her formanın göğsünün tek tip olmadığı ve o markaların o takımlarla kimlik bulduğu zamanlara da gitmiştim. Emlak Bankası'nı çok severdim mesela. Onların yaptığı evlerde oturmak isterdim, sırf Fenerbahçe göğsünde taşıyor diye. Rahim Abi vardı mahallede, Beko televizyon alırdı Beşiktaş göğsünde taşıdığı için. Galatasaraylı sıra arkadaşımın kalemleri Adel markaydı. Marshall ile Galatasaray birlikteliğidir bunun son örneği nazarımda. Şimdiki gibi hepsini kapatmıyordu yani o zaman dev bir şirket. Endüstriyellikten sıkılsak da tadındaydı o zamanlar. Hülasa önemlidir göğüs reklamları, hem kulüpler, hem de markalar için.



Bazılarının hikayesi ise dokunaklıdır. İlk aklıma gelen Benq'dur bu minvalde. Real Madrid'in Raul, Zidane, Robinho, Beckham gibi yıldızlarla dolu olduğu sezon yeraldılar Los Galacticos'un formalarında. 5 senelik bir anlaşmaydı. 1. senenin sonunda iflas ettiler. Real Madrid bwin ile yoluna devam etti.



Parmalat vardı mesela. Hem kendi büyümüş, tanınmış hem de Parma'yı büyütmüştü. UEFA Kupası, Kupa Galipleri Kupası, Süper Kupa, İtalya Kupaları kazandılar. İtalya'nın bir dönem en büyüğü olacaklardı neredeyse. Juventus, Milan, Inter ile aşık atıyorlardı. Parmalat'ı sarsan kriz ile Parma da aynı trene bindi. Gilardino'dan gelen para dahi Serie B'ye gidiş trenini durduramadı. Şu sıralar ligde durumu gayet iyi giden West Ham da XL firmasının raydan çıkışıyla benzer bir yola girebilir. West Ham formasının göğsünde 2. sezonlarını dolduramadılar krizden ötürü. Siirt Jetpa, Jet Fadıl, Proton arabalar vardı bir zamanlar bizde de. Sahi ne oldu onlara ?

Etiketler:

Sol Direk

Etiketler:

Safari Sonrası



Ve Dunga 15 saatlik yolculuğu gerekçe göstererek o günkü antrenmanı iptal eder. Ronaldo da teknesinden el sallıyordur kesin...

Etiketler:

Güney Amerika'da Safari



Haziran ayındaki hazırlık maçında Venezuela tarihinde ilk kez Brezilya'yı yenmişti. Bu kez 2010 yolunda karşılaştılar. 20 dakikada işi bitirdi Kaka, Robinho(2) ve Adriano. 4-0 ve kafile için uçaklarına kurulup Rio için yola çıkış zamanı. Oysa bilmiyorlar ki, onları bekleyen güzergah kısa bir safariden farksız. Yola dahi çıkamıyorlar bir kere. San Cristobal'daki havaalanından kalkış dahi yapamayan bir uçakları var. Sebep kötü hava şartları. Ha bir de radar konusu var. Askeri havaalanında radar sorunlu.



İstikamet El Vigio'daki Juan Pablo Perez Alfonzo havaalanı. Nasıl gidilecek peki ? Otobüs ile. Otobüsün gideceği yollar çukur, tümsek, toz, toprak. 4 saat süren bir işkence. Havaalanında ihtiyaç molası vakti ama tuvaletlerde su yok. Restoranın görünümü de yukarıdaki fotoğraftan ibaret. Var olan tek yiyecek de jambon ve peynirli sandviç. Tek sorun bu olsa iyi. Kafileyi buradan alıp Maracaibo'ya götürecek olan uçak başarısız bir iniş denemesi yapmış ve Caracas'a geri dönmüş. Kafile 1,5 saat daha beklemek zorunda. Otobüs, restoran takılıyor oyuncular. Uçak gelmiş neyseki. Plan 2 saat sonra Maracaibo'da olmak. 2 saatte oluyorlar da, ama o 2 saatin 30 dakikası türbülans anı. Bergkamp haklı diyor insan içinden hemen. Neyse... Sonrası non stop Rio. Toplam 15 saat süren bir yolculuk. İnsanoğlunun maneviyatı sonsuz elbette ve maddiyat hespaları gereksiz ama kafile bir futbol takımı olunca işler değişiyor. 500 milyon € vardır sanırım bonservisleri. O pilotların ve otobüs şoförünün yerinde olmak istemezdim.





Bunlar da 15 saatlik yolculuğun rotası ve Adriano'nun eblehleşmiş surat ifadesi. Robinho işi biliyor ama, sonraki postta efendim.

Etiketler:

13 Ekim 2008 Pazartesi

Raymond Domenech #1



Euro 2008 hüsran oldu Fransızlar için. 2010 Dünya Kupası yolu da diken dolu. 3 maçta 4 puan alabildiler. Domenech istifini bozmuyor, Fransızlar da Haziran'dan beri dalgasını geçiyor. Serinin ilk ürünü de bu. Çarşamba'ya kadar biter sanırım. O gün karar günü

Etiketler: