18 Nisan 2009 Cumartesi

Çok Geç



Maç öncesi 1-1 biter, Balotelli ve Chiellini atar dedik. 1-1 tuttu, Balotelli de tuttu. Velakin Juve'nin golünün savunmacıdan geleceğini tahmin etsek de ismi şaşırdık. Grygera'nın golü sadece prestij açısından önemli bir goldü. Yenilmediler şampiyona ve eksik kalmalarına rağmen direnç gösterdiler. Juventus'un formu gibi gol için de "çok geç" denebilir. Sezon başında kaybedilen o abuk subuk puanları çok arıyorlar şimdi. Mourinho ise önümüzdeki senenin Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu hazırlıklarıyla uğraşıyor olsa gerek. Serie A'da peşpeşe 5 kez Scudetto alan 2. takım olma ünvanını da kaçırmak istemeyeceklerdir elbette. Bunu daha önce başaran tek takım 1930 - 35 arasında Juventus. Balotelli ile bağlayalım postu. Mourinho'nun sahadaki hali gibi. Gün geçtikçe daha çok seviyorum. Kibirli olacaksan işini böyle yapacaksın...

Etiketler:

Wolfsburg ve Leverkusen



Bundesliga'da oyununu her zaman beğendiğim Leverkusen ile ligin istim üzerindeki takımı Wolfsburg'un maçı beklediğime değdi. İlk 15 dakikayı bir kenara koyarsak tempolu ve doyurucu bir oyun vardı sahada. Wolfsburg'un Benaglio - Barzagli - Josue - Misimovic ve Grafite'den oluşan ve parmak ısırtan bir omurgası var. Yanlarındakiler de kaliteli ama bu 5 oyuncunun hepsi oynadıkları bölgeye liderlik ediyorlar. Her zaman oyuna dahiller. İyi oynadıkları zaman Wolfsburg'un kazanması işten bile değil. Forvette Dzeko, ortasahada da Gentner'in katılımıyla durdurulamaz bir takım oluyorlar ki ilk yarıda neler yapabileceklerini gösterdiler bu minvalde. Fakat Magath'ın kadrosu dar bir kadro. Josue ve Grafite hep böyle oynayamazlar, iyi birer forvet ve ortasaha şart kulübeye. Şampiyonlar Ligi için de kenarlarda oynayan oyuncuların birer gömlek fazlası lazım.

Labbadia'nın takımı Leverkusen de gördüğüm en dinamik takımlardan biri. Bana kalırsa Wolfsburg'dan daha iyi ve daha seçenekli bir kadroları var. Rolfes'in önündeki Augusto, Vidal, Kroos üçlüsü ideal. Daha Barnetta var. Zdebel, Schneider gibi iki profesyonele sahipler. Kiessling Grafite kadar iyi bir oyuncu, Helmes oyunda sadece vuruş anında gözükse de gördüğüm en iyi bitiricilerden. Bugünkü performansı istisnaydı. Sol bek Kadlec ile sağbek Henrique daha yerel birer yetenekken bu bloga potansiyelleriyle konu olmuş savunmacılar. Sinkiewicz'in de aşağı kalır yanı yok. Friedrich tecrübeli.Kaleci Rene Adler için spiker Aykut İnce az bile söyledi. Velakin bir harmoni sorunları var. Labbadia öyle bir rol dağılımı yapmış ki hiçbiri öne çıkamıyor bu adamların. Birey olarak her biri iyi ya da üstü olan bu oyuncular takım haline geldiklerinde o seviyede olamıyorlar. Tanjeviç'in Fenerbahçe Ülker'i gibiler. Hepsi de saygılı çocuklar, Solomon gibi deli dolu olmadıklarından tıkanıyor Leverkusen.

Kimden başlamalı Labbadia derseniz, Renato Augusto sağ kanada hapsedilecek bir oyuncu değil derim ilk olarak. Kaka kadar zarif top sürebilen, temiz şutu olan, pas yapabilen ve savunmasına yardımcı olup mücadele eden bir oyuncuyu Labbadia oyunun merkezine yerleştirmeli. Kiessling ve Helmes'in arkasında oynatmalı. Wolfsburg'da Misimoviç'in aldığı rolü almalı. Emin olun Ribery'den bile daha fazla konuşulacaktır. İkinci devrenin başında forvetin arkasına ve ortasahanın ortasına biraz yakınlaştı Leverkusen'in çehresi değişti zaten. Vidal de sol/sağ iç oynasın. Henrique'yi de ben olsam tandemde oynatır, sağ beke daha hücumcu biri tercih ederim. Çok özverili ve cesur olsa da o mevkinin gerektirdiği üretkenliğe sahip değil Henrique. Üstelik dönüşlerinde çabuk olamadığı için Leverkusen'e o bölgede sorun yaşatabilecek bir isim. Grafite o alanı çok güzel kullandı mesela bugün. Yaptırdığı penaltı, attığı gol hep sağdan katettiği zaman geldi. Birkaç da tartışmalı ofsaytla güme giden pozisyon var. İkinci devrenin başında da Leverkusen'in maçı çevirecek pozisyonları oldu.

2-1'den çok daha fazlası olabilirdi ama bu sezon izlediğim en doyurucu maçlardan biriydi. Hakemin 3 tartışmalı kararı vardı. Adler ile Grafite'nin pozisyonuna devam diyerek doğru karar verdi bana kalırsa. Keza maçın sonundaki el pozisyonuna da. Penaltıyı ise Arman Hoçça vermese de, ben verirdim.

Etiketler:

Juventus vs. Inter



İtalya'da Serie A'nın bütün olarak oynanmaya başladığı 1929-30 sezonundan bu yana oynanacak 2500. ve Inter'in bu sezon ne zaman şampiyon olacağını söyleyecek biricik maçtır gözümde. Aradaki puan farkı 10 olmuş. 7 hafta var finişe. Ranieri'nin Inter karşısındaki kariyeri felaket. Toplam 22 maç oynamış Inter'e karşı çalıştırdığı takımlarla. Karnesi 4 galibiyet, 10 beraberlik ve 7 mağlubiyet. 7 mağlubiyetten ilki teknik direktörlük deneyiminin ilk maçı. Cagliari ile 3-0 kaybetmiş 1990 Eylül ayında. En büyük hezmieti ise Mestalla'da 5-1 kaybettiği CL maçı. Mourinho karşısındaki ilk maçını da 1-0 kaybetmişti sezonun ilk yarısında. Chelseadeki koltuğunu da Mourinho'ya vermişti. Hem Inter hem de Mourinho Ranieri için iyi şeyler hatırlatmıyor yani.



Hal böyle olunca işi gurur mücadelesine dökmüş Torino basını. Tuttosport maça Mourinho'nun hafta içerisinde Juventus ve Del Piero'ya karşı takındığı saygısız ve küstah tavra karşı bir tür başkaldırı havası vermiş. Ranieri için de eleştirilerden ve sezon bitiminde olabileceklerden kurtulabilmesi adına verebileceği bir tür fidye. Juventus'u galibiyet anlamında umutlandıran eldeki tek bilimsel veri kendi evinde Inter'e karşı kazandığı 59 maç. Inter sadece 14 kez kazanabilmiş. Sonuncusu 20 Nisan 2005'te Cruz'un tek golüyle kazandıkları maç. Bu maç aynı zamanda Inter'in son 20 sezonda Juventus'a karşı alabildiği 3 deplasman galibiyetinden biri. Juventus taraftarlarının unutamadığı maç ise 1961 yılında 9-1 kazandıkları maç. Spor mahkemesinin Haziran ayında oynattığı bir tekrar maçıdır ve Massimo Moratti'nin babası Angelo Moratti, Primavera denilen bizdeki PAF takım ekibiyle çıkartmıştır takımı maça. Protesto mahiyetinde. Inter'in tarihindeki en ağır yenilgidir. Inter'in tek kazancı Sandro Mazzola'dır. Efsane ilk kez Inter forması giymiştir.



Muhtemel 11 ise budur. Inter'in en büyük eksiği sağ bekten öte bir oyun oynayan Maicon. Juventus maçı özelinde ise Julio Cruz. Zira Cruz'un boş geçtiği Juventus maçı pek yok. Attığı 8 gol birçok İtalyan takımına bedel bu anlamda. 6 tanesini de Buffon'a atmış. Ben Mourinho olsam Figo'yu değil Cruz'u koyardım oraya. Figo eğer beklenildiği gibi sahada olursa 100. maçına çıkacak Inter forması ile. Nedved ile düellosu ilginç olur. Juventus ise Sissokko dışında ideal kadrosuyla sahada. İki takımın form durumlarına bakarsak eğer Inter'in son 5 deplasman maçını kazandığını, son 22 lig maçında hep gol attığını görüyoruz. 44 gol atmışlar bu maçlarda. Juve de formda. Son 26 maçta 52 gol atmışlar. Bu 52 golün üzen tarafı ise hiçbirinin Inter'e karşı atılmamış olması. Aynı zamanda sözkonusu 26 maç içerisinde gol atamadıkları tek maç olması o Inter maçının. Skor tahminim 1-1. Balotelli ve Chiellini derim.

Etiketler:

Ronaldo

Etiketler: ,

17 Nisan 2009 Cuma

Ortaya Karışık (2)

Bloga girdiğinizde beş tane sakallı/bıyıklı erkeğin resmiyle karşılaşmak hoş bir görüntü olmayabilir ancak ikinci toplamanın içeriğine bakınca eski bir New Wave of British Heavy Metal grubu olan Saracen'in fotoğrafını eklemenin uygun olacağını düşündüm. NWOBHM kısa ömrüne karşın hard rock/heavy metal müziğin evriminde yer alan en önemli dönemlerden biridir ve Def Leppard, Iron Maiden gibi pek çok grubun üne kavuşmasını sağladığı gibi, pek bilinmeyen ancak yine de kaliteli müzik yapan Gaskin, Paralex, Mythra, Angel Witch, Legend, Heritage gibi grupların da müzikseverler tarafından tanınmasını sağlamıştır. Bu toplamada üç adet NWOBHM şarkısına yer verdim, ileriki linklerde daha fazlasını da tanıtmaya çalışacağım.

Toplamadaki diğer şarkılardan "Turn Up the Radio", Autograph isimli grubun belki de en tanınmış şarkılarından biridir ve GTA Vice City oynayan kişilere pek de yabancı gelmeyecektir. Ancak dikkatinizi özellikle Sir Lord Baltimore'un Kingdom Come albümünden gelen ve "albüm ile aynı ismi taşıyan şarkısına" çekmek isterim. Led Zeppelin, Deep Purple, Mountain gibi heavy metalin öncülüğünü yapmış grupların yanında Sir Lord Baltimore'un esamesi pek okunmaz ancak diskografilerindeki iki albümle onlar da çorbaya tuzlarını atmış bulunmaktadırlar. Geri kalan şarkıları ise ismen tanınmış ama parça olarak bir köşede gizli saklı kalmış şarkılardan seçmeyi uygun gördüm: Rod Stewart'ın Maggie May'i (evet, Rod Stewart da bir dönem cinsellik ve bacakları içermeyen şarkılar yapıyordu), Ozzy'nin Shot in the Dark'ı ve Rush'un Different Strings'i bu tür parçalara verilebilecek en güzel örnekler olsa gerek.

Toplamada kalan son şarkı için ayrı bir paragraf açmak lazım. Spinal tap grubu kimilerince hala daha gerçek sanılsa da, esasında "This Is Spinal Tap" filmi için yaratılmış ve aktörlerden oluşan sanal bir gruptur. Buna rağmen filmin müzikleri çok tutmuş ve grup Steve Vai, Slash gibi ünlü müzisyenlerin de yardımını alıp ikinci bir albüm daha çıkarmıştır. Spinal Tap filmi ve müziklerini bilahare inceleyeceğiz ancak önden bir tadımlık olarak Sex Farm'ı dinlemenizi tavsiye ederim.

Şarkılar şöyle:

01. Praying Mantis - Praying Mantis

02. Autograph - Turn Up the Radio

03. Gaskin - Queen of Flames

04. Sir Lord Baltimore - Kingdom Come

05. Rod Stewart - Maggie May

06. Paralex - White Lightning

07. Ozzy Osbourne - Shot in the Dark

08. Spinal Tap - Sex Farm

09. Rush - Different Strings

10. KISS - Goin' Blind

Toplamanın linki şurada:

http://rapidshare.com/files/222448566/Ortaya_2.rar

Salute.

Etiketler:

16 Nisan 2009 Perşembe

Porto 0-1 M.United



Şu maç için Alex Ferguson bir senaryo yazsaydı ilk sahnesi erken bir gol olurdu muhtemelen. Vatanında başka oynar dediğim öyle pek de başka oynamadı ama bambaşka bir vuruş yaptı 6. dakikada.. Spiker dışıyla dedi ama basbaya ayağının üst içiyle uzak köşeye çok sert giden müthiş bir şut çıkardı. O ölü yaprak frikiklerinden çok daha güzel bir gol oldu.

Maç bu golle United için daha kolay bir hal aldı. Sadece erken golün gerdiği taktik ve psikolojik üstünlük değildi United'ın avantajı. Kadroda da optimumu yakalamışlardı. Eksik olan omurga Ferdinand ve Berbatov'un dönüşüyle yerine oturmuştu. Sir bununla ikna olmamış olacak ki önemli başka rötuşlar da yapmış takımına. Hem bekleri hem de açıklarıyla Old Trafford'da başa bela olan Porto'nun kanatlarına karşı 4-3-3 yerine 4-4-2 tercihinde bıulunmuş. Kusursuz bir fiziğe sahip olan Fransız sol bek Cissokho'nun kanadına da en az kendisi kadar güçlü olan Rooney'i dikmiş. Diğer kanatta da Park yerine Giggs tercihi var. İlk maçın en silik adamlarından Cristiano Ronaldo ise Berbatov'un yanında ikinci bir forvet gibiydi. Bu sayede daha fazla alan buldu Portekizli. Son birkaç maçtır hayli formsuz olan Scholes'un yerine tercih ettiği Anderson ile de ortasahadaki direncini ve dinamizmini arttırmayı düşünmüş olacak. Yani dersine çok iyi çalışmış efsane hoca. Hesabı da tuttu. Tıpkı ilk maçta olduğu gibi roller yer değiştirdi. Ev sahibi takım deplasman, deplasman takımı ev sahibi gibiydi. United alışıldığı gibiydi. Topa daha çok sahip olan, oyuna hükmeden ve rakibine güçlü savunması sayesinde şans tanımayan. 2. golü bulsalardı daha net görebilirdik manzarayı ama gelmedi o gol bir türlü.

Porto ise umduğunu bulamadı. O erken golden sonra yaşanabilecek en kötü talihsizlik olan Lucho'nun sakatlığının payı büyük bunda. Sadece oyunlarını bozmakla kalmadı karakter olarak da zaafa uğradı Porto bu kayıp ile. Hulk yine berbattı, sadece Lisandro ile zorlayabildiler ama çok da iyi gününde olmamasına rağmen Van Der Sar'ı geçemediler. Yine de bu eşleşmede beklenilenden fazlasını yaptılar. Uğur Önver vari bir deyişle Manchester'dan yükselen yusuf sesleri Dragao'nun korkusuz atmosferinde yankılandı. Mariano son dakikalarda yaptığı bindirmelerden düzgün bir pas çıkarabilseydi turu geçmeleri işten bile değildi. Eğer bu kadroyu seneye koruyabilirler ve Lisandro kadar kaliteli bir santrfor ile takviye edebilirlerse Jesualdo Ferreira'nın takımını izlemesi önümüzdeki sene çok daha keyifli olacaktır.

Gecenin diğer maçında Arsenal rahat geçmiş Villareal'i. Walcott'un golü müthiş. İngilizler böylece yarı finale yine gönderebilecekleri maksimum temsilciyi gönderdiler. Umudumuz Barcelona'dır artık.

Etiketler:

15 Nisan 2009 Çarşamba

Dragao Korkusuz



A Bola'nın bugünkü manşetidir. Ne kadar gerçekçi olup olmadığını maçta göreceğiz. Ronaldo vatanında başka türlü oynayacaktır. Spikerin bugünkü menüsündeki ruh ise Mourinho ruhu olacaktır. Kalıbımı basarım...

Etiketler: ,

Neymar'ın Yeni Adresi



Adam olacak çocuk kendini belli ediyor. Bu Neymar'ın 14 yaşındaki hali. 3 sene içerisinde o zamanlar hayranı olduğunu söylediği oyuncularla bir arada oynayabilecek şans kapısına dayandı bu genç adamın. . Yaklaşık 1 ay önceki Neymar yazısında oyuncunun haklarının % 40'lık bölümünün Grupo Sonda adlı bir menajerlik şirketine satıldığı geçiyordu zaten. Oyuncunun menajeri o hakkın artık bir İngiliz kulübünde olduğunu söyledi. Hangi İngiliz kulübünün bu işi kotardığını ise açıklamadı. Bu menajer blog arşivinde de birkaç satırla bahsettiğimiz ünlü menajer Wagner Riberio. Hani şu Robinho'nun bir süre önce kovduğu menajer. Kariyer olarak Robinho'nun izinden giden Neymar da ileride aynısını yapar mı bilinmez, ama kesin olan birşey var o da Neymar'ın Avrupa'ya gitmeyi istiyorsa bir süre daha Ribeiro'ya ve onun bağlantılarına muhtaç olduğu. Sadece Neymar değil Santos da. Bakınız aşağıdaki tablo.

Etiketler: ,

14 Nisan 2009 Salı

Dört Dörtlük Maç

Etiketler:

Barcelona'dan Real Madrid'e Mona



La Liga'nın iki şampiyonluk adayı da kazanmaya devam ediyorlar. Bu hafta ikisi de 2-0 galip kapadılar haftayı Recreativo ve Valladolid karşısında. Barcelona maçını Real Madrid'den önce oynadı. Madrid basını benim sahada gördüğüm en komik görünümlü hakemlerden biri olan Itturalde Gonzalez'i epey eleştirdi. Verdiği yanlış penaltı ve Recreativo'nun saymadığı golü yüzünden. Bu karikatür ise o eleştirilere ithafen Katalan Sport gazetesinden. Karikatürde kullanılan Mona, Paskalya zamanı İspanya'da yenen ve içerisinde sürprizler de barındırabilen bir tür sürprizli pasta. Karikatüristin Barcelona'nın galibiyetine sevinenler ile gölge düşürenler ve galibiyetini futbol dışı sebeplere bağlayanlar için uygun gördüğü Mona sürprizleri budur.

Etiketler:

Pep Guardiola


Etiketler:

Taraftardan Topçuya Kan Bağışı



Biz kendi derbimizle meşgulken okyanusun diğer tarafında da Dünya'nın en büyük klasiklerinden biri oynandı. Flamengo ile Fluminense Carioca Eyalet Şampiyonası yarı finalinde ( Taça Rio olarak da bilinir ) oynadılar. Fluminense'nin başkanı hayli iddialı açıklamalar yapmıştı ama okuduğum kadarıyla çok kötü bir oyunla 1-0 kaybetmişler ezeli rakiplerine ve elenmişler. Ertesi günü de taraftar antrenman tesislerinde boy göstermiş haliyle. "Flu oyuncularına kan bağışlanır" yazılı bir pankart açmışlar. Bizde ruh, Brezilya'da kan. Taraftar her yerde aynı.

Etiketler: ,

13 Nisan 2009 Pazartesi

Abruzzo İçin











Dünya'nın en kanlı bıçaklı taraftar grupları İtalya ve Arjantin'de. Bırakın genel bir birlikteliği, kendi içlerinde dahi hesaplaşmaları çok oluyor. Hiçbir zaman iyi geçinemiyorlar, ama Abruzzo Depremi'nin ve hayatını kaybeden onlarca İtalyan vatandaşının hörmetine bir oldular bu kez. Pankartlar bu haftanın maçlarından. Deprem ne demektir, acısı nasıl yürek dağlar iyi bilir Türkiye ve Türk insanı. Başı sağolsun tüm İtalya'nın.

Etiketler:

2 Gol = 500.000 €



İngiliz basınının yeni oyuncağı İtalyan Federico Macheda. Kendilerine tiraj getiren adamları sever basın. Ne kadar gerçek bilemiyorum ama yaz döneminde United'ın Macheda ile kontrat yenileyeceğini yazmışlar. Macheda'ya uygun gördükleri rakam da senelik 500.000 €. Şu an için aylık 1,500 €, maç başına da 2,000 € alan bir oyuncu için hiç fena değil.

Etiketler: ,

Juninho Paulista



Yaşı şu an 18 -20 civarı olan futbolseverlere Juninho deseniz "ne oynuyor abi Lyon'da" gibisinden tepkiler almanız kuvvetle muhtemel. Ronaldo gibi Juninho ismi de kafa karışıklığı yaratıyor artık, oysa bir zamanlar bir tane Juninho vardı. 2002 Dünya Kupası'nın en iyi yedeklerinden olan, şu sıralar kümede kalmaya uğraşan Boro'da bir zamanlar seyrine doyum olmayan futboluyla büyüleyen Juninho Paulista. Çok büyük bir bonservisle transfer olduğu Atletico Madrid macerasıyla birlikte düşüşe geçen kariyerinin ardından bir umut yine Boro'ya dönmüş, daha sonra Celtic'te kısa bir dönem geçirmiş, ardından emeklilik öncesi Jardel ile birlikte Avustralya'da top oynamıştı. Tekrar ilk göz ağrısının yolunu tutuyor Juninho. Boro için Brezilya'yı tarayacak, oyuncu avcılığına soyunacak. Boro da küme düşmekten kurtulamayacağını anladı sanırım, umudu Brezilya favelalarında arıyorlar.

Etiketler: ,

Macheda'nın Getirdikleri




Federico Macheda ve attığı goller hakkında uzun uzun yazmayacağım, çok yazılıp çizildi. Ertem Şener'den de seceresini öğrenmemiz yakındır zaten. Kaldı ki şu Facebook fotoğrafı kendi sülalesinin de hayli kalabalık olacağına dair bir işaret sanki. Atılan goller ve getirdiği popülaritenin dışında Macheda'nın attığı golün kendisini ve onu United'a kazandıran Alex Ferguson'u yüceltmesi dışında bir etkisi daha oldu. Oyuncunun amatörken oynadığı kulüp olan Lazio'nun başkanı Lotito oyuncu kaybetmelerinin sorumlusu olarak transfer yönetmeliklerini gösterdi ve hatta mevcut yönetmeliğin transferi bir tür at pazarına çevirdiğini söyledi. Şöyle ki;


FIFA transfer talimatnamesinin 19. maddesi ( a.k.a. Protection of Minors ) futbolcuların 18 yaşını doldurmadığı sürece uluslararası transfer yapamayacağını söyler. Kural sadece bu şekilde olsaydı Macheda o golleri atamayacaktı zaten ama FIFA koyduğu yaş sınırının 3 durumda bozulabileceğini söylüyor. Ben en çok faydalanılan 2 istisnayı yazacağım.

1 - Oyuncunun ailesinin futbol dışı sebeplerden ötürü, transfer olacağı kulübün bulunduğu ülkeye taşınması.

2 - 16-18 yaş aralığında olan oyuncular için transferin Avrupa Birliği ( EU ) veya Avrupa Ekonomik Alanı ( EEA ) toprakları içerisinde gerçekleşmesi ( ki bunun için birçok sosyal standardın da sağlanmasını gerekiyor )

Lotito'nun eleştirdiği madde bilhassa 1. madde. United gibi büyük kulüpler oyuncunun önce ailesiyle görüşüp onlara iş ayarladığını, ardından da bunu bahane göstererek kendilerine transfer ettiklerini söylüyor. Hem Giuseppe Rossi, hem de Federico Macheda transferinde aynı yolun izlendiğine dair FIFA'yı uyarıyor. Gizli saklı birşey değil aslında, ama FIFA bu hülleye karşı önlem alamıyor. Bosman kanunlarından epey darbe yiyen ortalama kulüplerin tek bel bağladıkları organizasyon olan altyapılar da böylece sermayesi ve albenisi bol olan büyüklerin güdümüne giriyor. Yetiştirme ücreti, vs... gibi düzenlemeler bunun önüne geçecek cinsten değil, oyuncunun sadakatine kalıyor mesele. 18 yaşında bir oyuncudan ne sadakat bekleyecekseniz artık...

Etiketler: