9 Temmuz 2010 Cuma

Lorik Cana ve Galatasaray



Lorik Cana benim geçen sene iç geçirdiğim, Josico ve Maldonado fiyaskolarının ardından o mevkiye tam oturacağını düşündüğüm ve çubuklu altında göreyim dediğim bir oyuncuydu. Bunun altında yatan sebep, Cana'nın sadece teknik anlamda değil, sahadaki varlığıyla mental olarak da oynadığı takımlarda fark yaratacak niteliklerle donanmış olması. Lorik Cana hakkında yapabileceğim en kısa ve öz yorum Lugano'nun ortasaha şubesi olduğu. Sadece iyi bir futbolcu değil, gerçek de bir lider aldı Galatasaray. Bu nitelikleriyle bile taraftar tarafından çok sevileceği, her zaman gözde olacağı su götürmez. Bu pencereden tartışmasız bir transferdir ama öte yanda Galatasaray özelinde Cana'nın doğru parça olup olmayacağı ve maliyeti konusunda ben genelin aksine farklı düşünüyorum.

Rijkaard'ın pas futboluna olan bağlılığını biliyoruz. Galatasaray'ın elindeki kadronun buna uygun olmadığına da. Galatasaray geçen sezon sahip olduğu zengin kanat ve forvet rotasyonu her türlü dizilişin kabına sığabilecek kadar kaliteliyken, savunma ve ortasahadaki niteliksizlik Rijkaard'ın başına bir o kadar sorun olmuştu. Topun savunmadan hücum hattına yaptığı yolculuk uzun sürüyordu. Lucas Neill transferi biraz olsun bu açıdan elini güçlendirdi ama bu 4-3-3 ve turuncu devrim güzellemeleriyle başlayan sezonun 4-2-3-1 ile başarısız bir şekilde bitmesinin önüne geçemedi. Rijkaard yeni sezonda hangi dizilişi tercih ederse etsin, kafası değişmeyecek. Galatasaray'a gene pas oyunu oynatmaya çalışacak. Ve Rijkaard modelinin başarılı olabilmesi için pas trafiğinin hızlı olması şart.

Seçeceği dizilişe göre bunu başarabilmesi için en az 1, eğer 4-3-3'ü tercih etmesi durumunda ise 2 nitelikli ortasaha oyuncusuna ihtiyacı var. Pas yeteneklerinin dışında, kat edebilen, ofansif açıdan tekniği ve oyun zekası gelişkin, tempolu, asistlerle birlikte sezonda 10-15 gole direkt katkı yapabilecek türden ve bizim lügatta iki yönlü diye geçen ortasaha oyuncularına.

Lorik Cana bu oyuncu mu ? Bence uzak ara değil. Bırakın sezonu, kariyeri boyunca asistlerle birlikte gole yaptığı direkt katkı 10-15'tir. Sunderland'de geçen sezon kaleyi bulan sadece 4 şutu var. 0 gol 1 asist ile oynadı. Önceki sezonları da çok farklı değil. Hiçbir zaman hücum yetenekleriyle sivrilmedi, önceliği hiçbir zaman hücum olmadı. Emre Belözoğlu gibi iç oyununun temel gereklerini yapıp da üretkenlik sorunu yaşayan bir oyunu da yok. Cana'nın işi savunmak ve takımına sertlik getirmek.

Galatasaray'ın mevcut kadrosunda Sarp, Barış, Musa Çağıran gibi ortasahada Cana'nın işi yapacak oyuncular var ama diğer taraftan iç oynayabilecek tek oyuncu Ayhan. Onun da temposu malum. Har vurup harman savuracak parası olmayan Galatasaray'ın, 6 milyon €'dan fazla bir parayı Cana'ya yatırılması bana tamamen yukarıdaki teknik sebeplerden ötürü yanlış geliyor. Mehmet Topal'ın satışından Valencia kanalıyla gelen paranın da bir esprisi kalmıyor böylece. Galatasaray'ın acil ihtiyacı transfer dedikodularında ismi geçen Kallström vb. türdeki oyuncular ve 6 milyon harcanmasına rağmen kadrodaki bu delik hala yamanamadı. Aksini düşünenler de şüphesiz olacak. Tıpkı geçen sene Elano ve Arda'yı içe yazdıkları gibi Cana'yı da taktik tahtasında içe yazacaklar vardır. Bense Servet'i teknik ve oyun aklı olarak yetersiz bulup takımdan kesen Rijkaard'in, Cana'yı iç olarak kullanacağını hiç sanmıyorum.

Zamanı gelince tekrar konuşuruz.

Etiketler: ,

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Uruguay 2 - 3 Hollanda



Uruguay'ın çeyrek finalde Gana ile oynadığı maçtan sonra iyice daralan kadrosunda Oscar Tabarez'in yapacağı ince ayarlar, sahaya süreceği 11 ve seçeceği formasyonun Hollanda maçının gidişatı açısından önemi büyüktü. Luis Suarez ve Fucile'nin eksikliği kenarda kullanılabilecek oyuncu sayısını kısıtlanmış ve olası bir 4-4-2'de en az 1 kenar oyuncsunun devşirme olmasını mecbur kılıyordu. Üstelik Tabarez'in çözmesi gereken bir de Robben denklemi vardı. Martin Caceres'i kadroda görünce zihnim hepten bulandı. Caceres'in stoper oynaması durumunda Alvaro Pereira sol beke geçecek ve Uruguay turnuvada siftahı yaptıkları Fransa karşısındaki 5-3-2'ye dönecekti. Caceres'in sol bek oynaması durumunda Uruguay 4'lü savunma oynayacak ve Alvaro Pereira'yı önde değerlendirecekti. Caceres'in dağınık ve kırmızı kart görmeye elverişli yapısı, Robben karşısındaki hız ve hamle zaafından ötürü Caceres'in stoper oynadığı 5-3-2 bence daha mantıklıydı ancak Oscar Tabarez risk alarak 4'lü alternatifi seçti. Sanırım Hollanda bekindeki Boulahrouz / Van der Wiel değişikliğini düşünerek bu kararı verdi. Zira Hollanda sağındaki bu değişim, o kanadın hücum kalitesini teorik olarak düşürüyor ve Alvaro Pereira'nın gerektiğinde Caceres'e yardım getirebilmesine imkan tanıyordu. Üstelik hücumda da Alvaro Pereira'nın hızından, dripling yeteneğinden ve gücünden faydalanacak bir ortam yaratıyordu. Tabarez'den beklemediğim derece cesur ama akıllıca bir plandı.

Maçın başlamasıyla birlikte, Uruguay forvetlerinin savunmaya baskı yapmaması Hollanda'ya topa daha fazla sahip olma şansı tanıyordu. Hollanda yeni oyun anlayışında topa sahip olmayı gütmektense, topu rakibe verip boşluk kovalamayı sevdiği için bu işine gelmiyor. Üstelik Uruguay beklediği için Hollanda'nın bütün tehditlerine karşı (başta Alvaro Pereira'nın rakibin en büyük hücum silahı Robben'i tutan beki Caceres'e olmak üzere ) yardım getirebiliyordu. Hollanda böylece etkisiz kalırken, Tabarez'in Uruguay'ı Marwijk planını çalarak 2. bölgede kaptıkları toplar ve Forlan'ın da hareketli oyunuyla Alvaro Pereiralı kontra hücum planını işletebiliyordu. Uruguay'ın ilk 10 dakikalık bölümde Alvaro Pereira ile yaptığı gol girişimi ve Cavani'nin yanlış ofsayt bayrağıyla kesilen atağı ile bu plan nispeten sahaya yansıdı. Suarez sahada olup, Forlan geriden topları kullanabilseydi daha da etkili olabilirlerdi. Çeyrek finalde Brezilya'nın Kaka ve Robinho ile yaptığı gibi. Oysa Gargano'nun çabası bu anlamda yetmedi. Forlan geriye gelip top almak zorunda kaldı, Cavani ileride tek kaldı ve Uruguay hücumları cılız kaldı.

Robben'in etkisizliğiyle hücum opsiyonu azalan Hollanda, Sneijder'in sürekli sola kaykılarak ortasahayı 1 kişi eksik bırakan oyunu ve Van Persie'nin tek santrforun gereklerini yapamaması, çok statik oynaması nedeniyle pozisyon bulamıyordu. Oyun sıkışmıştı. Sıkışan oyunu açan, 18. dakikada Van Bronckhorst'un sol çaprazdan attığı 30 metrelik şahane şut oldu. 1994'te Hagi'nin Kolombiya'ya attığı golün karbon kopyasıydı. Oyundaki tüm dengeler bu golle değişti. Maç bu kez Marwijk'in istediği gibi gelişmeye, Hollanda top hakimiyetini rakibine verip daha fazla alan bulmaya başladı. Eğer turuncular topu biraz çabuk çevirebilselerdi Robben ve Van Persie için uygun ortamı yaratabilirlerdi. Garantici davranarak bu şanslarını kullanamadılar. Forlan'ın devre sonuna doğru attığı enfes uzaktan gol ile de avantajlarını kaybettiler.

Marwijk ikinci devreye, savunmanın içine girerek oynayan De Zeeuw'u oyundan çıkararak başladı. De Zeeuw'un mevkisine Van Bommel'i çekerek, önde Rafael van der Vaart'ın bireysel yeteneğinden faydalanmak istedi ama bu değişiklik Hollanda'yı negatif etkiledi. 4-1-4-1 formasyonunda nicelik olarak ortasahada bir kişi daha eksildiler. Böylece Gargano'ya hücuma destek verme şansı doğdu. Oscar Tabarez için vurucu hamleyi yapma zamanıydı. Oyunu biraz izledikten sonra Gargano'nun niteliksel zaafının farkına varıp, kuru kalabalık olan ortasahasından bir kişi eksilterek Abreu'yu oyuna alabilirdi. Bu sayede Forlan'ı daha önceki maçlarda olduğu gibi, baklavanın en ucuna çekerek daha derin oynamasını sağlayabilir ve Uruguay galibiyet golünü bulabilirdi. Maç da böylece Uruguay'ın istediği karaktere bürünebilirdi. Oysa Tabarez bu riski almadı, oyunu kendi akışına bıraktı. Uruguay'ın bu sıradaki atakları da, kalabalık olmalarına rağmen ortasahadaki beceri sorunu yüzünden sonuca ulaşamadı.

Hollanda yine yeni yeniden tıkanan oyunda, 70. dakikada Sneijder ile ofsayt kokan bir şans golü buldu. 3 dakika sonra da 4-2-3-1'in oynanma sebebi olan uzak forvet golünü attılar. Sol dış Kuyt ortaladı, sağ dış Robben kafayı vurdu ve maç 3-1 oldu. Abreu 78.dakikada son umut olarak oyuna girmesi, stand-by pozisyonuna geçerek kontra kovalayan Hollanda'ya daha fazla alan tanımaktan başka bir işe yaramıyordu ki; Maxi Pereira'nın 90+2'deki golüyle heyecanlanmaya başladık. Ölüme mahkum hastayı son bir gayret, şokla hayata döndürmek isteyen bir doktorun çırpınışı vardı sahada. Her Uruguaylı oyuncu kendi dirilişi için mücadele ediyordu.

Nabız almaya en yaklaştıkları an 90+4 idi. Diego Perez soldan gelen ortayı kontrol etmek yerine, ayağını yatırarak vurmayı denese futbol mucizelerinden birini daha yazabilirdi ama Diego Perez topu kontrol etti, Hollanda savunması çoğalarak vuruş açısı vermedi ve maç bitti.

Hollanda 32 sene sonra Dünya Kupası'nda final oynayacak. Bert van Marwijk'in takımının hususi olarak seyredilecek, sempati duyulacak bir tarafı yok. Bizim gibi birkaç taktik deli sadece ama Hollanda artık kazanıyor. 1994 Brezilya'sına bu anlamda çok benziyorlar. Kendi ezberlerini bozarak, 50 yıllık futbol kültürlerini bir kenara koyarak finale kadar geldiler. Finali, aynı şekilde kendi ezberini bozan ve benim bile sempatimi kazanan Löw'ün Almanya'sı ile oynarlarsa hem taktik hem de tarihi açıdan zengin bir maç olacağı kesin.

Uruguay'ın çeyrek finalde hayrını gördüğü direk şansı bu kez canını feci yaktı. 3 golü de direkler içeri aldı. 60 sene sonra tarihi tekrar yazamadı Güneş'in çocukları. Eduardo Galeano elbette bu güzel takımın tarihini yazacaktır. Gölgede ya da güneşte...

Etiketler: ,

4 Temmuz 2010 Pazar

Paraguay 0 - 1 İspanya



Dünya Kupası'nın doğal favorilerinden biri tarihte pek görülmediği üzere İspanya idi. El Roja, Luis Aragones'in Barcelona'nın çekirdeği üzerine yaptığı eklemelerle Euro 2008'i domine ederek kazanmıştı. Del Bosque'nin İspanya'sını ve Paraguay maçını anlatmadan önce 2008'e kısa bir dönüş yerinde olur.

Aragones ortasahadaki derin ve mega kalite iç rotasyonu ve istim üzerindeki David Villa & Torres ikilisine güvenerek İspanya'yı, Euro 2008 boyunca kanatsız bir 4-1-3-2 oynatmıştı. Marcos Senna'nın önünde Xavi - Iniesta ve David Silva üçlüsü ilerideki David Villa ve Torres ikilisinin hareketli oyunları sayesinde yay çevresindeki pas yollarını çeşitlendirip oyunda mutlak hakimiyet kuruyorlar ve beklerin de kulvarlarını açıp müthiş akıcı bir hücum oyunu oynuyorlardı. Luis Aragones yeterli skoru aldığı zaman ileri ikiliden birini çıkarıp ortasahayı 4'leyerek 4-1-4-1'e dönüyor ve oyunu fazla yorulmadan bitiriyordu. Güle oynaya da şampiyon oldular.

Görevi devralan Del Bosque ise bu yapıyı bozdu. Luis Aragones'in skoru elde ettikten sonra döndüğü düzene çarpık bir açılım getirerek geçiş yaptı. Asimetrik bir saha içi yayılımıyla 4-1-4-1 ile 4-3-3 arası bir garabeti takıma yerleştirmeyi deniyor. David Villa'yı sol çizgiden içeri kat ettirerek, ters taraftan gelişen ataklarda yapacağı koşularla kullanıyor. David Silva'yı takımdan keserek yerine daha defansif, daha statik, daha mücadeleci ama daha kötü pas yapıp, daha az yaratıcı olan Xabi Alonso'yu monte etti. Iniesta'yı da merkezden biraz daha sağa kaydırdı. Sergen Yalçın tabiriyle Busquets bir Senna değil. Bu değişimler ve tercih hataları İspanya'nın kompakt yapısını bozarak pas kalitesini düşürdü. Torres'in duvar olmayı reddeden ve yüzü dönük oynayan karakteriyle Xavi'nin pas seçenekleri azaldı. Ortasahadan cezasahasına yapılan koşular rakip tarafından kontrol edilebilir duruma geldi. Kanat bekleri Sergio Ramos ve Capdevilla'nın kulvarları, kenarlara yakın oynayan Iniesta ve David Villa'nın markajcıları Morel ve Veron'un takibiyle doldu ve boş alan yaratılamadı. Euro 2008'in yağ gibi akan İspanya'sı kabızlaştı.

Del Bosque bu defa Paraguay maçına Euro 2008 formasyonuyla, hatta biraz 4-1-2-1-2'ye kaçan bir dizilişle başladı. Sadece Iniesta kenara daha yakındı. Ama Xabi Alonso ve Busquets'in varlığının İspanya'nın pas oyunu ve temposu üzerindeki negatif etkisi devam etti. Uzun süre kaleye gidemedikleri gibi ortasahada kaptırdıkları toplar Cardozo'nun yönetiminde Valdez ve Santana ile pozisyon olarak kalelerine geri döndü. Fenerbahçe'nin geçen sezon Kasımpaşa maçında aynı dizilişle içte kullandığı Selçuk ve Cristian yaşadığı problemleri yaşadılar. Del Bosque fazla ısrar etmedi ama David Villa'yı sola kaydırmak İspanya'nın hücumdaki etkisizliğine çare olmadı.

Del Bosque'den güçlü kulübesini kullanarak bu durumu değiştirmek için hep bir hamle bekledim. Sınırsız opsiyonu vardı.

Mevcut düzende Paraguay tandemi arasında kaybolan Torres'i çıkarıp yerine Şili maçında çok iyi iş yapan Llorente'yi düşünebilirdi. Torres'i oyunda tutup David Villa'yı ortaya yaklaştırarak, Busquets&Xabi Alonso ikilisinden birinin yerine içe David Silva veya Fabregas'ı alıp 4-1-3-2'ye dönebilirdi. Hiç olmadı David Villa'yı merkeze çekerek Xavi'yi Iniesta ile birlikte içe alır, iki önliberodan biri yerine Mata, Navas, Pedro'dan birini sürererek saf 4-3-3 oynayabilirdi.

İlk hamle 56'da Fabregas ile geldi. Torres çıktı, David Villa ortaya geçti. İspanya yavaş yavaş hareketlenir diye düşünürken Pique aptalca bir penaltı yaptı. Paraguay penaltıyı gole çevirebilseydi, İspanya'nın bu değişikliğini anlamsızlaştıracak ve Del Bosque mecburen ikinci forvetini oyuna sürecekti. Cardozo penaltıyı kaçırdı. 3 dakika sonra penaltıyı bu kez İspanya kazandı. Oyunun bütün dengeleri 3 dakika ters yüz olabilirdi ama Xabi Alonso da kaçırdı. Karma kendi içinde karma yarattı.

David Villa'nın rol değişikliği tesirini gösterdi. Xavi ve Iniesta yay etrafında daha fazla gezinmeye başladılar. Gerardo Martino 64 ve 72. dakikalarda kenarlarda oynayan Valdez ve Barreto'yu çıkarıp yerlerine Vera ve Santa Cruz'u almasıyla takımı ortaya kümeledi. Roque Santa Cruz'u gezdirmek yerine en uçta statik oynatarak, Cardozo'yu forvet arkasına çekmesi ve 75'te Del Bosque'nin karşı hamle olarak Pedro'yu oyuna sürerek saf 4-3-3'e dönmesiyle İspanya kenarlarda boş alan buldu. Sergio Ramos ve Capdevilla bekten destek vermeye başladılar.

Paraguay ne kadar ortaya kümelense de, Del Bosque'nin oyunu enlemesine açan bu karşı değişiklikleri Iniesta'nın Paraguay savunmasını ortasahadan başlayan bir koşuyla göbekten delmesine imkan tanıdı. David Villa da iki direğe tuşlatarak golü attı. Gerardo Martino kalan dakikalarda son kozu olan Lucas Barrios'u oynadı ve havadan İspanya savunmasını aşmaya çalıştı ama başarılı olamadı.

İspanya'nın yarı finaldeki rakibi turnuvanın açık ara en iyi takımı Almanya. İspanyollar eğer Almanya'yı yenmek istiyorsa Del Bosque'nin A planından vazgeçmesi gerekiyor. Bu düzen rakibi durdurmak için kafi ama takım halinde iyi savunma yapan Almanya'yı açmak için güdük kalır. Del Bosque'nin Paraguay maçının sonundaki 4-3-3'e ya da Aragones döneminin 4-1-3-2'sine sarılması şanslarını arttıracaktır.

Etiketler: ,